Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk tarihi içinde eşsiz bir kişidir. Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önderi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin lideridir. Döneminde, başta sağlık, kültür ve fikir meseleleriyle sadece ilgilenmekte kalmamış, hemen her zaman bu faaliyetlerin içinde bulunmuştur. ATATÜRK, her yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ni açış konuşmalarında, sağlık sorunlarına önem ve ciddiyetle eğilerek, hükümete, konu ile ilgili yol gösterici direktifler vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık hizmetleri konusunda benimseyeceği temel politika Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından TBMM’nin üçüncü yılı (1 Mart 1922) açılış konuşmasında şöyle ifade edilmektedir; …”Efendiler, Milletimizi asayişi tam halinde yaşatmak nuhbei amalimiz olduğu gibi onun sıhhatine itina etmek ve vasaiti mevcudemiz nispetinde âlâmı içtimaiyesine çaresaz olmak da Hükümetimizin cümlei vazaifindendir. Bu cümleden olmak üzere memleketimizin etibba ihtiyacı imkânın müsaadesi nispetinde telâfiye uğraşıldı. 1336(1920) senesinde iki yüz altmış tabip müstahdemdi. Bu miktar, bu geçen sene zarfında üç yüz on ikiye iblâğ edildi. Elli tabibin daha tedarikiyle hekimsiz kazalara izamları tasavvur edilmektedir. Bu sene emrazı sâriye istilâsına meydan verilmedi, bağ gösterenler derhal tedabiri sıhhiye ittihaziyle olduğu yerde itfa olundu. Emrazı sâriyeye karşı en katî tedbir olan ağılar artık tamamiyle memleketimizde istihsal olunmaktadır.
Üç milyon küsur kişilik çiçek ağısının Sivas’ta istihsal edilmiş olduğunu zikretmek bu bapta kâfi bir fikir verebilir. Memleketin malaryalı muhitlerinde miktarı kâfi kinin tevzi edildi. Frengi âfetinin itfası için de mümkün olan meblâğ sarf edildi. Ve emrazı içtimaiye ile mücadelemizin daha müsmir ve daha şâmil bir şekilde ifası esbabı da ihzar edilmiştir. Sıhhiye ve muaveneti içtimaiye hususatında takip ettiğimiz gaye şudur: Milletimizin sıhhatinin muhafaza ve takviyesi, vefiyatın tenkisi, nüfusun tezyidi, emrazı içtimaiye ve sâriyenin gayrimüessir bir hale ifrazı, bu suretle efradı milletin dinç ve saye kabiliyettar bir halde sahihülbeden olarak yetiştirilmesi… (-…”Sağlık ve
Sosyal yardım hususlarında tekip ettiğimz gaye şudur: Milletimizin sıhhatinin korunması ve takviyesi, ölümün azaltılması, nüfusun arttırılması, bulaşıcı ve salgın hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu suretle millet fertlerinin dinç ve çalışmaya kabiliyetli bir halde sıhhatli vücutlar olarak yetiştirilmesi…)” Konuşmanın başka bir bölümünde de Mustafa Kemal ATATÜRK, ormanların toplum sağlığı açısından önemine de vurgu yapmıştır. (Bakınız: TBMM; “Zabıt Ceridesi”, 1.3.1338 (1 Mart 1922), Sf:3) O dönemde sağlığın korunması ve geliştirilmesine vurgu yapılmış olması çok önemlidir. Çünkü günümüzde de sağlığın korunması ve geliştirilmesi önemini ve önceliğini koruyan bir konudur.
Sağlık hizmetleri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ancak son yıllarında ve Dâhiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı) kapsamında temsil edilebilir bir duruma gelmiştir: …”İmparatorluk döneminde monarşinin özellikleri sağlık politikası ve uygulamalarına da yansımıştır. Sağlık hizmetleri daha çok saraya ve orduya yönelik olarak yürütülmüştür. Devletin tek resmi Sağlık Örgütü, sarayda yer alan “Hekimbaşılık” kurumudur. Padişahın ve ailesinin sağlığından sorumlu olan hekimbaşı aynı zamanda devletin sağlık işlerini düzenlemekle görevlidir. İdari gelişmeler sonucunda hekimbaşılık 1850 yılında kaldırılmış ve bu görevde bulunanlar “Sertabip” adıyla saray çevresinin sağlık iğleriyle ilgilenmişlerdir. Bunun yanında, kimsesiz ve yoksul kişiler için, padişah ve yakınlarının, bazı vakıfların kurduğu hastane ve şifa evleri sağlık hizmeti sunmuştur. Bu hizmetler büyük kentlerle sınırlı kalmıştır.
19. yüzyıl bağlarında batı ile kurulan yeni ilişkiler sonucunda, devletin sağlık hizmetlerine olan ilgisi artmıştır. Bu doğrultuda, 1827 yılında “Askeri Tıp Okulu” açılmış, 1838 yılında “Karantina Örgütü ve ilk sağlık mevzuatı olan “Karantina Talimatnamesi” yürürlüğe girmiştir. Bu talimatname doğrultusunda salgın hastalıkların batı ülkelerine taşınmasını önlemek amacı ile yabancı ülke temsilcilerinin ve hekimbaşının içinde bulunduğu kurumsal bir yapı oluşturulmuştur. Bu uygulama Osmanlı Devleti’nin kıyı ve limanlarındaki ticaret ve denizcilik faaliyetlerinin denetlenmesine dönüşerek bir kapitülasyon unsuru haline gelmiştir. İki Türk üye ve on dört yabancı üyenin yer aldığı Karantina Örgütü, Lozan Barış Anlaşmasının 114. maddesi ile kaldırılmıştır.
Bugünkü sağlık teşkilatının ilk çekirdeği, 1871 yılında taşraya (İl ve İlçelere) “Memleket Tabibi” adıyla hekim atanmasıyla ekilmiştir. Memleket tabiplerinin görevleri, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri ve adli tabiplik olarak belirtilmiştir. Memleket tabipleri yerel mülki amirden çok merkezden emir almış ve mülki amir danışmanı niteliğinde görev yapmışlardır. Ancak memleket tabiplerinin maaşı ve gerekli diğer harcama bedellerini ödemekle belediyeler yükümlü kılınmıştır. Yaşanan sorunlar nedeniyle, 1888 yılından itibaren tabiplerin maaşları doğrudan devlet tarafından ödenmeye bağlanmıştır. Bu uygulamalar devam ederken 1906 yılında “Meclis-i Maarifi Sıhhiye” kurulmuş, bu meclis 1908 yılında “Meclis-i Umuru Tıbbiye-i Umumiye (Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü)” adını alarak genel müdürlüğe eşdeğer bir statüye kavuşturulmuştur.
1913 yılında önemli bazı yeni düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda; öncelikli görevleri bayındırlık ve sağlık hizmetleri olan il özel idareleri kurulması, illerde sağlık müdürlükleri, il ve ilçelerde sıhhiye meclisleri kurulması ve memleket tabipliği unvanından vazgeçilerek yerine hükümet tabipliği unvanı kullanılmasına karar verilmiştir. Sağlık müdürlüğü ilin sağlık hizmetlerinden sorumlu kurum olarak görev yapmaktadır. Bu kurum, günümüzde de aynı işlevi sürdürmeye devam etmektedir. Bu dönemde oluşturulan sıhhiye meclislerinin görevi, ilçelerinin sağlık sorunlarını görüşerek gerekli girişimleri yapmaktır.
Bu meclislerin haftada bir, gerekirse daha sık toplanması zorunlu tutulmuştur. Yerine göre vali, kaymakam, belediye başkanı, hükümet tabibi, mühendis, lise müdürü, eczacı, veteriner, eğitim müfettişi gibi görevlilerin yer aldığı bu meclisler toplum katılımı ve sektörler arası işbirliğinin örneğini oluşturmaktadır. Daha önce kurulmuş olan Meclis-i Umuru Tıbbiye-i Umumiye (Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü) 1914 yılında Dâhiliye Nezaretine (İç İşleri Bakanlığı) başlanarak Dâhiliye Nezareti’nin adı “Dâhiliye ve Sıhhiye Nezareti” olarak değiştirilmiştir. (Bakınız: “Atatürk Dönemi Sağlık Politikası” Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi Sayı:48, Güz 2011, Sf:743-748)”
Sağlık tarihi yönünden Türkiye Cumhuriyeti’ndeki en önemli olaylardan biri kuşkusuz Sağlık Bakanlığı’nın kuruluşudur. Türkiye Cumhuriyeti Sağlık ve Sosyal Bakanlığı (SSYB), Atatürk’ün Başkanlığını yaptığı Birinci TBMM hükümetinin kuruluşundan bir gün önce 3 Mayıs 1920’de yürürlüğe giren 3 no’lu yasa uyarınca kurulmuştur.
Bu yıllarda, ülkenin büyük bölümünün işgal altında olduğu, işgali sonlandırmak için ulusal bir Kurtuluş Savaşı başlatılacağı, ancak bunun için düzenli bir ordunun olmadığı bilinmektedir. Böyle bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları orduyu kurmadan SSYB’nı kurmuşlardır. Bu durum, sağlıksız bir toplum ve ordu ile ulusal kurtuluş savaşında başarılı olunamayacağına olan inancın bir göstergesidir. Bu yaklaşım, sağlık sektörünün stratejik önemine vurgu yapmaktadır.
SSYB’nın kuruluş kanunu ile ilgi görüşmelere 1 Mayıs 1920 tarihinde başlanmıştır. Görüşmeler sırasında önemli tartışmalar yaşanmış ve bazı Milletvekilleri ayrı bir bakanlığa ihtiyaç olmadığını, İçişleri Bakanlığı bünyesinde devam etmesi gerektiğini, bazı Milletvekilleri de sosyal yardımın bu bakanlık ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini savunmuşlardır. Oysa Atatürk, Bakanlığın adının SSYB olması gerektiğini vurgulamış, böylece sağlığın iyileştirilmesinde sosyal yardımın önemine dikkat çekmiştir. Görüşmelerde tartışmalar sonrası Mustafa Kemal ATATÜRK söz alarak tarafları yatıştırıcı bir konuşma yapmıştır (Bakınız: TBMM; “Zabıt Ceridesi”, 1.5.1336 Cumartesi (1 Mayıs 1920), Sf:163-167). Görüşmeler, 2 Mayıs 1920 de kanunun kabulü ile sonuçlanmış, 3 Mayıs 1920’de tebliğ edilmiştir. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık ve Sosyal Bakanlığı (SSYB) TBMM ‘ce 3 numaralı kanunla kabul edilen 11 Bakanlık’tan biri olmuştur.
Atatürk’ün önderliğinde yeni devletin kuruluşundan itibaren, sağlık hizmetleri, bir devlet hizmeti olarak büyük önem arz etmiş, ilk kurulan hükümette sağlık hizmetleri, bağımsız bir bakanlık tarafından yönetilmiştir. 1920 yılında Bakanlık düzeyinde merkezi yönetim yapılanması dünya örnekleri henüz tam oluşmamışken, savaş halindeki ülkede kurulan Sağlık ve Sosyal Bakanlığı’na Cumhuriyet’in İlanı öncesi her üçü de Tıp Doktoru olan bir “Bakan” olarak seçilmiştir;
Dr. Abdülhak Adnan Adıvar (03.05.1920 – 10.03.1921),
Dr. İbrahim Refik Saydam (10.03.1921 – 20.12.1921),
Dr. Rıza Nur (24.12.1921 – 27.10.1923).
1.271 gün olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri döneminde Sağlık Bakanı için ortalama Bakanlık süresi 424 gün (1 yıl 1ay 29 gün) olarak gerçekleşmiştir. Ancak, 3 Mayıs 1920’de başlayıp 10 Mart 1921’e kadar 311 gün süren Dr. Abdülhak Adnan Adıvar’ın Bakanlığı, 10 ay 11 gün ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 113 gün az olmuştur.
Dr. Abdülhak Adnan Adıvar (Görev Süresi: 03.05.1920 – 10.03.1921):
–Doğum: 1881 Gelibolu,
-Ölüm: 1955 İstanbul,
-1905 Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Mezunu,
-Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı,
-Cumhuriyet tarihinin ilk bilim tarihçisi,
-Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçtiği I.İcra Vekilleri Heyeti ilk Sağlık Bakanı,
-Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci Başkanı,
-1917’de yazar Halide Edip ile evlendi,
-Mondros Anlaşması sonrasındaki ilk direniş örgütü olan Karakol Cemiyeti kurucularından,
-Savaş zamanında Çocuk Esirgeme Kurumu kurucularından,
-Kurtuluş Savaşı sonrası Hamid Bey’in yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi İstanbul temsilcisi,
-Türkiye’nin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucularından,
-1925 Haziran ayında Parti’nin kapatılması sonrası bir süre bağımsız Milletvekilliği yapmış,
-30 Ocak 1926’da Milletvekilliğinden ayrılarak Avrupa’ya gitti,
-14 yıl, İngiltere ve Fransa’da yaşadı, 1939’da Türkiye’ye döndü,
-1946’da Demokrat Parti İstanbul listesinden bir dönem Bağımsız Milletvekili seçildi.
Dr. Abdülhak Adnan Adıvar sonrası ikinci Sağlık Bakanı Dr. İbrahim Refik Saydam’dır ve 8 ayrı Hükümet döneminde Sağlık Bakanlığı’nı görevini aşağıdaki tarihlerde yürütmüştür:
(10.03.1921 – 20.12.1921) ,
(30.10.1923 – 06.03.1924),
(06.03.1924 – 22.11.1924),
(03.03.1925 – 01.11.1927),
(01.11.1927 – 27.09.1930),
(27.09.1930 – 04.05.1931),
(04.05.1931 – 01.03.1935),
(01.03.1935 – 25.10.1937)
Dr. İbrahim Refik Saydam’ın 8 ayrı Hükümet döneminde yürüttüğü Sağlık Bakanlığı’nın ilki olan bu dönem, 1921 yılının 10 Mart ve 20 Aralık tarihleri arasında 286 gün (9 ay 16 gün) olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri ortalama Bakanlık süresinden 138 gün az olmuştur.
Dr. İbrahim Refik Saydam (Görev Süresi: 10.03.1921 – 20.12.1921):
-Doğum: 1881 İstanbul,
-Ölüm: 1942 İstanbul,
-1905’te Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi Tabip Yüzbaşı olarak bitirdi,
-1914’te Sahra Genel Sağlık Müfettiş Muavini,
-Bakteriyoloji Enstittüsü’nde; tifo, dizanteri, veba ve kolera aşıları ile tetanos ve dizanteri serumlarını ürettirdi,
-Tifüs için hazırladığı aşı literatüre geçti, I.Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’nda kullanıldı,
-19 Mayıs 1919’da 9.Kolordu Sağlık Müfettiş Muavini göreviyle Mustafa Kemal ile birlikte Samsun’a çıktı.
-Mustafa Kemal’in karargâhı dağıtıldıktan sonra atandığı Erzurum Askeri Hastanesi Bulaşıcı Hastalıklar Servisi Şefliği görevini kabul etmeyerek Ordu’dan ayrıldı,
-Erzurum ve Sivas Kongresi çalışmalarına katıldı,
-1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin seçtiği ikinci Sağlık Bakanı,
-1.,2.,3.,4.,5.,6.,7. ve 8’nci Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri Sağlık Bakanı,
-1931-1938 arası dönemde Milli Savunma, Dışişleri, Bayındırlık, Eğitim ve Maliye Bakanı Vekili,
-Atatürk’ün ebediyete intikali sonrası, 1938-1939 yılları İçişleri Bakanı,
-1939-1942 yılları arası Türkiye Cumhuriyeti 4. Başbakanı,
-Saydam soyadı verilmesinde Atatürk’ün “…O içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan…” sözü kayıtlarda yer almakta,
-15 Temmuz 1931 de ilk Sağlık Şurası Başkanı,
-1925-1939 yılları arasında Kızılay Başkanı,
-1925’de İstanbul Üniversitesi ve 1974’de Çukurova Üniversitesi’nden Fahri Profesörlük,
-Döneminde sağlıkla ilgili 51 Kanun, 18 Tüzük…
Dr. İbrahim Refik Saydam Sağlık Bakanlığı Dönemi Sağlık Düzenlemeleri:
24 Aralık 1921 tarihinde görev başlayan Cumhuriyet’in İlanı öncesi dönemin son Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur, dönem ortalamasından 250 gün fazla süre Bakanlık yapmış, görevi 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in İlanı sonrası 30 Ekim 1923’de kurulan 1.Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanı Dr. İbrahim Refik Saydam’a devretmiştir.
Dr. Rıza Nur (Görev Süresi 24.12.1921 – 27.10.1923):
-Doğum: 1879 Sinop,
-Ölüm: 1942 İstanbul,
-1901, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den Tabip Yüzbaşı olarak mezun,
-1903 Rumeli Zibefçe’ye Bakteriyolog olarak atandı,
-1907 Askeri Tıbbiye’ye Cerrahi Hocası,
-II. Meşrutiyet’in ilanı için açılan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı ilk dönem Milletvekili,
-1. Ve 2. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Sinop Milletvekili,
-Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen I. İcra Vekilleri Heyeti ilk Maarif Vekili (Eğitim Bakanı),
-3’üncü Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Sağlık Bakanı,
-Sağlık Bakanlığı sonrası Dışişleri Bakanı oldu,
-Moskova ve Lozan Anlaşmaları Müzakere Heyetlerinde yer aldı,
-1926 – 1938 yılları arasında Fransa ve Mısır’da yaşadı,
-1938 yılında Türkiye’ye döndü.
Dr. Rıza Nur Sağlık Bakanlığı Dönemi Sağlık Düzenlemeleri:
1. 339 sayılı Sivil Etibbânın Hidmet-i Mecbûresi (Sivil doktorların mecburi hizmeti) Hakkında Kanun, 1923.
2. 346 sayılı Mekteb-i Tıbbiyye-i Askeriyye’den Neş’et Edecek Efendilere Yüz Ellişer Lira Hakkında Kanun, 1923.
1920 – 1945 yılları arasında; Dr. Abdülhak Adnan Adıvar, Dr. İbrahim Refik Saydam, Dr. Rıza Nur, Dr. Mazhar Germen, Dr. Hulusi Alataş ve Dr. Sadi Konuk olmak üzere 6 Sağlık Bakanı görev yapmıştır. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin İlanından sonra ilk Sağlık Bakanı, 30 Ekim 1923 tarihinde, daha sonra en uzun görev yapan ve Sağlık Bakanlığı 100. yılında da henüz bu unvanı değişmeyen Dr. İbrahim Refik Saydam’dır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ndeki Bakanlığı ile birlikte düşünüldüğünde, ilk Bakanlığını takiben üç buçuk yıl sonra ikinci kez Bakan olmuş ve 22 Kasım 1924 ile 3 Mart 1925 tarihleri arasında Sağlık Bakanı görevini 101 gün süreyle Mazhar Germen’e devretmiştir.
Dolayısıyla, Dr. İbrahim Refik Saydam;
-1921 yılında 286 gün yani 9 ay 16 gün,
-1923 – 1924 yılları arasında 389 gün yani 1 yıl 24 gün ve
-1925 – 1937 yılları arasında 4.863 gün yani 13 yıl 3 ay 28 gün olmak üzere toplamda 5.538 gün (15 yıl 2 ay 3 gün) Sağlık Bakanı olarak görev yapmıştır.
Dr. Mazhar Germen:
-Doğum: 1884 Aydın,
-Ölüm: 1967 İstanbul.
-1907 yılı Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane mezunu,
-Aydın Kuva-yi Milliye kurucusu,
-Cumhuriyetin İlanı için önerge veren 16 Milletvekilinden biri,
-Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk sekiz dönem Aydın Milletvekili,
-II.Dönem Divan-ı Muhasebat Encümeni Reisi,
-VI.Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili,
-IV.Dönem Parlamentolar Türk Grubu Kurucu Üyesi,
-3’üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nde Sağlık Bakanı.
Dr. Mazhar Germen Sağlık Bakanlığı Dönemi Sağlık Düzenlemeleri:
1. 520 sayılı Tarife Kanununun Dördüncü Maddesinin Sâni Ari Fıkrasının Ilgâsı ve Bazı İlaçlar ve Âlât-ı Tıbbiyenin Gümrük Resminden Muâfiyeti Hakkında Kanun, 16.12.1924.
2. 531 sayılı İttibânın Hidmet-i Mecbûresi Kanununa Müzeyyel 13 Mart Sene 1340 Tarihli Kanun Ahkâmına Baytar, Eczacı ve Diş Tabiplerinin de Tâbi Olduklarına Dair Kanun, 17.01.1925
Dr. Ahmet Hulusi Alataş:
–Doğum: 1882 Beyşehir Konya,
–Ölüm: 1964 İstanbul,
–1906 Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane mezunu,
–İç Hastalıkları Uzmanı Tabip Albay,
–9,10,11,12,13,14’ncü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Sağlık Bakanı,
–Türkiye Büyük Millet Meclisi V-VI-VII. Dönem Aydın, VIII. Dönem Konya Milletvekili,
–1928 – 1930 yılları arası İzmir Valisi ve Belediye Başkanı,
–Askeri Tıbbiye Müdürü,
–İstanbul Liman İşleri İdare Meclis Reisi.
Dr. Ahmet Hulusi Alataş Sağlık Bakanlığı Dönemi Sağlık Düzenlemeleri:
Cumhuriyetin ilk yıllarında, diğer alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da çok olumlu bir politikanın var olduğu görülmektedir.
Bugün sağlık uygulamalarının temelini oluşturan yasalar 1928, 1930 ve 1933 tarihinde yürürlüğe girmiştir. O dönemin politikası içinde iki önemli konu olan Milli Eğitim ve sağlığın birlikte ele alındığı görülmektedir. Sağlıklı olmada halk eğitiminin ne denli önemli olduğundan yola çıkılarak, okuma yazma eğitimi ile halk sağlığı eğitimi birlikte yürütülmüştür. Alfabede içilen suyun nasıl olması gerektiği, temizliğin ve ağının ne olduğu anlatılmıştır. Cumhuriyetin ilk alfabesinde okuma yazma ile birlikte sağlığın temel kuralları da öğretilmiştir.
Gerek, 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzısıhha Kanunu gerekse 1936 yılında çıkarılan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilâtı ve Memurin Kanununu ve bu kanunlara ek olarak çıkarılan kanunlarla sağlık hizmetleri ve Bakanlığın merkez ve taşra örgütü düzenlenmiş bulunmaktadır.
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kuruluşundan itibaren çok önemli hizmetler görmüştür. Bulaşıcı hastalıklara karşı alınan köklü tedbirlere karşı alınan köklü tedbirlerle verem, trahom, frengi, sıtma kontrol altına alınmış, çiçek, tifüs, veba, kolera gibi hastalıklar da ülkede pek görünmez olmuştur. Merkez Hıfzıssıhha Müessesi, memlekette hüküm süren hastalıkları ve bunların sebepleri, mücadelelerde güdülecek yollar ve yöntemler hakkında incelemelerde bulunmak, aşılar ve serumlar hazırlamak amacı ile yüksek bir bilim kuruluşu olarak 1931 yılında hizmete açılmıştır.
1923 yılında resmi ve özel hastanelerin sayısı 86, yatak sayısı ise 6.437 iken, 1940 yılında ise resmi ve özel hastane sayısı 198, yatak sayısı ise 14.388 olmuş, bütün Türkiye’de toplam hekim (doktor) sayısı 1923 yılında sadece 554 iken 1940 yılında ise 2387’yi bulmuştur.
Eczacı sayısı 1923’te 60 iken 1940’da 340 yükselmiştir. 1923 yılında Türkiye’de, sağlık memuru 560 iken 1940’da 1493, ebe sayısı 1923’te 136 iken 1940’da 616’ya ulaşmıştır. Hemşirelerin durumuna gelince 1923’te hemşire olarak vasıflı, yetişmiş eleman yoktu. 1940’ta ise 405 hemşireye ulaşıldı. Sağlık memurları, hemşire ve ebelerin yetiştirilmesi amacıyla Cumhuriyetin İlanından sonra çeşitli okullar açılmıştır. 1924 yılından itibaren hastanesi bulunmayan yerlerin sağlık hizmeti ihtiyacını bir ölçüde karşılayabilmek için ilçe merkezlerinden bağlayarak, muayene ve tedavi evi (Dispanser) adı ile yeni sağlık üniteleri kurulmaya başlanmıştır. Yine, 1924’te İstanbul’da gündüzlü, Sivas’ta yatılı olmak üzere, Küçük Sağlık Memurları Okulu açılmıştır. Cumhuriyet döneminde açılan ilk hemşire okulu, 21 Şubat 1925’te açılan Kızılay Hemşire Okulu’dur. 1924 yılında ebe yetiştirmek amacı ile İstanbul Şişli Çocuk Hastanesi ‘ne bağlı Ebe Öğrenci Yurdu açılmıştır. Artan nüfus ve gelişen sağlık hizmetleri karşısında yetişen ebe sayısının azlığı, 1937’de Balıkesir, 1938’de Konya Ebe Okulları’nın acımasına neden olmuştur.
Cumhuriyet Döneminde Tedavi Kurumları, Hekim Sayısı ve Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Payın Gelişimi:
Yıl 1923; Hastane Sayısı: 86, Yatak Sayısı: 6437, Yatak Başına Düşen Nüfus: 1920, 10.000 Nüfusa Düşen Yatak Sayısı: 5,1, Hekim Sayısı: 554, Hekim Başına Düşen Nüfus: 19.860. 100.000. Nüfusa Düşen Hekim Sayısı: 5, Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Pay (%): 2,2.
Yıl 1925; Hastane Sayısı: 167, Yatak Sayısı: 9.561, Yatak Başına Düşen Nüfus: 1920, 10.000 Nüfusa Düşen Yatak Sayısı: 7,3, Hekim Sayısı: 728, Hekim Başına Düşen Nüfus: 16.480. 100.000. Nüfusa Düşen Hekim Sayısı: 6, Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Pay (%): 2,6.
Yıl 1930; Hastane Sayısı: 182, Yatak Sayısı: 11.398, Yatak Başına Düşen Nüfus: 1260, 10.000 Nüfusa Düşen Yatak Sayısı: 7,8, Hekim Sayısı: 1182, Hekim Başına Düşen Nüfus: 12.220. 100.000. Nüfusa Düşen Hekim Sayısı: 8, Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Pay (%): 2,0.
Yıl 1935; Hastane Sayısı: 176, Yatak Sayısı: 13.038, Yatak Başına Düşen Nüfus: 1240, 10.000 Nüfusa Düşen Yatak Sayısı: 7,0, Hekim Sayısı: 1625, Hekim Başına Düşen Nüfus: 9.270, 100.000. Nüfusa Düşen Hekim Sayısı: 10, Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Pay (%): 2,4.
Yıl 1940; Hastane Sayısı: 198, Yatak Sayısı: 14.388, Yatak Başına Düşen Nüfus: 1240, 10.000 Nüfusa Düşen Yatak Sayısı: 8,0, Hekim Sayısı: 2.387, Hekim Başına Düşen Nüfus: 7.420, 100.000. Nüfusa Düşen Hekim Sayısı: 13, Devlet Bütçesinden Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Pay (%): 3,0.
Sayfa başında, ATATÜRK’ün her yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ni açış konuşmalarında, sağlık sorunlarına önem ve ciddiyetle eğilerek, hükümete, konu ile ilgili yol gösterici direktifler verdiğini belirtmiştim. Atatürk 1 Kasım 1937 günü son defa gerçekleştireceği açış konuşmasında Sağlık ve Sosyal Bakanlığı’nın çalışmalarından duyduğu memnuniyeti şöyle dile getirmiştir: …”Kendine, inkılabın ve inkılapçılığın çeşitli ve hayati vazifeler verdiği Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman üzerinde dikkatle durulacak milli meselemizdir. Sağlık ve sosyal yardım vekâletinin bu mesele üzerindeki sistemli çalışmaları, yüksek kamutayı memnun edecek mahiyette inkişaf etmektedir. Aynı vekâlet, kendine verdiğimiz göçmen işlerini de sosyal ve ekonomik politikamıza uygun olarak başarı ile görmektedir. Vekâletin, “sağlam ve gürbüz nesil, Türkiye’nin mayasıdır” prensibini, pekiyi kavrayarak çalışmakta olduğunu takdire değer bulurum. “