Tarihi kaynaklara göre Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ün bir otomobil tutkunu olmadığını söylemek mümkündür. Dönemine ait görsellerden gerek Milli Mücadele yıllarında gerekse yurt içinde gerçekleştirdiği seyahatlerinde çeşitli marka otomobiller ile seyahat ettiğini bilmekteyiz. Arşiv kayıtlarına göre makam aracı olarak kullanımına tahsis edilen otomobiller; “Benz, Adler, Ford, Şhovrolet, Peugeot, Lincoln ve Cadillac” markalardır. Bununla beraber ATATÜRK ‘ün kullandığı otomobillerin dördünün de kendisi tarafından seçilmediğini, O’na hediye edildiğini hatırlayalım.
Yine çok konuşulmayan ve az bilinen bir başka araç da kendisine 1934 yılında hediye edilen 1931 model olan sepetli motosiklettir.
Atatürk‘ün üç arabası şu anda Anıtkabir’de sergileniyor. Anıtkabir’i gezdiğimizde “ATATÜRK ‘ün Araba Koleksiyonu” adlı salonda görmek mümkün. Bunlardan bir tanesi kendisine hediye edilen ve 1936-1938 yılları arasında kullandığı, zamanın motor gücü tarafından en güçlü otomobillerden biri olarak kabul edilen “Cadillac 80 serisi” özel üretimli araçtır. Anıtkabir’deki salonda ziyaretçiler tarafından en çok ilgi gören tarafı ise “saatinin 9.05’e ayarlanmış olmasıdır.”
Fakat yıllarca (11 sene) şoförlüğünü yapan, kendisine hizmet eden çocuklarından Seyfettin Yağız isimli şahsa göre Atatürk, 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9.05’te ölmemiştir:
“…Gazi yatağa düşünce İnönü’ye, ‘Paşam, Atatürk çok hasta gel’ diye dört defa haber yolladım. Gelmedi. ‘Geleyim de, beni öldürsün değil mi?’ dedi. ATATÜRK 10 Kasım’da ölmedi. İnönü gizledi. Şimdi bana –Tarihi Şaşırtıyorsun – derler, ama doğru. ATATÜRK öldükten sonra beni Dolmabahçe’ye kapattılar. Dışarı çıkmamı istemediler. (Tercüman gazetesi, 29 Eylül 2004, Nida Eryılmaz ile röportaj.)”
Atatürk‘ün ölümüne ilişkin en önemli kaynaklar gerçeği en iyi bilen, son saatlerine tanık olan doktorların tuttuğu “Nöbet Defterleri” olduğunu biliyoruz.
Fakat ilk yayımlanan defterlerde son on gün boş!
Yani 31 Ekim 1938’den sonrası…
Asıl Nöbet Defterleri ilginç biçimde yıllar sonra (yani 17 yıl sonra!) Nazire Özel Şahingiray tarafından “Son Nöbet Defterleri” olarak yayımlanabilmiş.
Defterlerin kaynağı da Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü cumhurbaşkanı Mahmut Celâl Bayar!
Nazire Özel Şahingiray, “Son Nöbet Defteri” adlı kitabı on yedi yıl sonra yani 1955’te yayımlarken, defterleri Bayar’ın özel arşivinden aldığını belirtiyor amma Bayar’ın defterleri 17 yıl gizlemesinin nedenine değinmiyor(!); defterlerin “daha realist görüşle tetkik imkânları” sağlayacağını vurguluyor. Bayar’ın açıkladığı son defterlerle, doktorların yıllar önce yazdığı anılarsa tam bir uyumluluk içinde. Dakikalar, verilen ilaçlar, anlatımlar… Hiçbiri çelişmiyor!
Mevzu ile alakalı Prof. Dr. Bedii Şahsuvaroğlu, araştırmasında Dr. Neşet Ömer İrdelp’in yazılı bir hatıra bırakmamasına dikkat çekiyor; nedenini İrdelp’in oğluna dayanarak aktarıyor: …”İnönü, kendisine, “Senden bir ricam var, katiyen hatıratını yazma” demiş. O da “Hiç niyetim yok” cevabını vermiş. Dr. İrdelp, kendisi hatıra yazmadığı gibi, arkadaşı Dr. M. Kabil Berk’in tuttuğu anıları da elinden alıp, yok etmiş. İrdelp’in kızı da Şahsuvaroğlu’na 1949-50 senelerinde, “bir hırsızlık süsü verilerek evlerinin arandığını, hatırat olup olmadığının araştırıldığını” söylemiş.
17 yıl aradan sonra Bayar’ın açıkladığı son defterlerle, kaynakların tamamı ATATÜRK ‘ün 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9.05’te öldüğünü ifade ediyordu ki Çetin Altan, 28 Eylül 1997 tarihli yazısında (ATATÜRK Saat Kaçta Öldü?) diye soruyor:
…“Gazi’nin dokuzu beş geçeden iki saat önce öldüğünü eski başbakanlardan Ferit Melen yakınlarına söylemişti, ben de onlardan duydum ve o zaman yazdım bunu. Kimsenin dikkatini çekmedi. Gazi’nin aramızdan ayrıldığı dönemde başbakan olan Celal Bayar, her 10 Kasım’da yapılacak anma törenlerini memurların işe başlama saatine göre ayarlamayı daha uygun görmüş ve Gazi’nin gerçekteki ölüm saatini, dokuzu beş geçe olarak değiştirmişti. Böyle bir saat kaydırması kazara Avusturya’da, yahut Fransa’da, yahut İngiltere’de yapılmış olsa üç kuşak boyunca kim bilir ne incelemelere, ne yayınlara yol açardı.”
Çetin Altan’ın bu yazısı o günlerde epeyce yankı yapmıştı. Ama bu iddia doğru muydu? Mehmet Sadık Öke, başlayan tartışmalarla alakalı olarak, 25 Ağustos 2011 tarihli Vatan gazetesinde küçük bir malumat vermiştir:
“…Babam Prof. Dr. Nevzat Öke’nin teyzesi Benal Nevzat Hanım, ATATÜRK ‘ün seçtiği ilk kadın milletvekillerinden birisiydi. Bu bilginin kaynağı da Benal Nevzat Hanım. Ben bunu kendisinden dinledim. Bir günlük geç açıklamanın nedenin ATATÜRK ‘ün ölümünün arkasından cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili olduğu konuşulurdu. O dönem İsmet Paşa ve Celal Bayar’ın cumhurbaşkanı olmasını isteyen iki ayrı grup olduğunu, ancak Mareşal Fevzi Çakmak’ın Bayar’a, ‘Siz sıranızı bekleyin’ dedikten sonra, İsmet İnönü’nün seçildiğini anlatırlardı. Ancak her 10 Kasım’da Latife teyzem bütün aileyi evinde toplar ve bir öğle yemeği daveti verirdi. Teyzem rakıyı sevmemesine rağmen o yemeklerde bir kadeh rakı içerdi.”
Mehmet Sadık Öke, ayrıca “Teyzem Latife” adlı kitabında: “ATATÜRK ‘ün 9 Kasım 1938’de saat 7 sularında öldüğünü (!), son bir hafta boyunca süren pazarlıkların son gün yoğunlaşarak anlaşmaya varılması üzerine 10 Kasım’da vefatının ilan edildiğini” yazmaktadır. (Not: Cumhuriyet gazetesi 9 Kasım 1938 gecesi yapılan yıldırım baskısında, ATATÜRK ‘ün öldüğü bilgisine yer verilmiştir.)
Engin Ardıç’da 24 Ağustos 2011 tarihli köşe yazısında; “…Sayın Öke, ATATÜRK ‘ün sanıldığı ve hep bilindiği gibi 10 Kasım’da değil, 9 Kasım’da öldüğünü, “son bir hafta boyunca süren pazarlıkların son gün yoğunlaşarak anlaşmaya varılması üzerine 10 Kasım’da vefatının ilan edildiğini” söylüyor ve ekliyor “Cumhuriyet’in taht kavgası” olsa gerek. Doğru mudur bu?
Ardıç, ‘Tabii bilirsiniz’ diye başlamış olduğu sözlerine, sonra “Hayır, bilmeyiz! Biz de bilmedikten sonra, halk ne etsin? diyor.
Mevzu ile alakalı çelişkili diğer bir kaynakta Avni Altıner’in yazdığı, “Her Yönüyle Atatürk” adlı kitap. Eser, İstanbul Bakış Kütüphanesi tarafından basılmış ve Genelkurmay Başkanlığı’nca Ordu’ya ve subaylara tavsiye edilmiştir. Eserin, “Birden Yıldırımla Vurulmuşa Döndüm” başlığıyla verilen kısmında ise aktarılanlar şöyle:
…“10 Kasım Perşembe sabahı her zamanki gibi saat tam 9’da görevime başladım. Çalıştığım İstanbul makinesine, dışarıya çekilmek üzere yirmiye yakın telgraf gelmişti. “Urgent” yazılı telgraflara tercih veriyordum. Birden yıldırımla vurulmuşa döndüm. Ne yapacağımı şaşırdım. Bir hıçkırık boğazımda düğümlendi. Ne yapacağımı bilemiyor, makinenin tuşları gözlerimde birbirine karışıyordu. Gözyaşları arasında yazmaya mecbur olduğum acı telgraf şuydu: “Urgent Havas ‘Paris’ Atatürk Dertcede (Öldü).’ Telgrafı çektim, makineye kapandım. Ağladım, ağladım… Hıçkırıklarımla yalnız değildim. Bütün muhabere servisi ağlıyordu…”
Hüseyin Hakkı Kahveci, “Atatürk’ün Katilleri” adlı eserinde; …”Genelkurmay Başkanlığı’nın Ordu’ya ve subaylara tavsiye ettiği ve kapağında “100. Atatürk Yılı Özel Basımı” ibaresi bulunan bir kitapta telgrafçının anlattıkları sorgulanacak cinsten…” diyor ve ekliyor:
…”Telgrafçı, saat tam 9’da işe başlıyor ve geldiğinde dünyaya çekilmek üzere yirmiye yakın telgrafı hazır buluyor. Bu telgrafların içerisinde, Paris’e çekilmek üzere bulunan bir tanesinde “Atatürk Dertcede (Öldü!)” yazıyor. Hadi diyelim ki bu anlatılan mevzu 3-5 dakika sürdü. Peki, 9’u 5 geçe ölen biri ile alakalı bir ilan telgrafı nasıl oluyor da saat tam 9’da iş başı yapan birinin önünde hazır duruyor? Kaldı ki, Resmi Tebliğ öğlene doğru yapılmamış mıydı?”
Engin Ardıç’ın dediği gibi “Biz de bilmedikten sonra, halk ne etsin?”
Cevap: Türk milleti olarak, varlığını varlığımıza armağan eden Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü 10 Kasım sabahı saat tam 9.05’te saygın duruşumuzla bir kez daha özlem ve minnetle anacağız.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
Atatürk’ün vefatının dış basındaki yankıları
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938”
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 2.BÖLÜM
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 3.Bölüm
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 4.Bölüm
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 5.Bölüm
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 6.Bölüm
Hiç bilinmeyenleriyle “10 KASIM 1938” – 7.Bölüm
İsmet ERARPAT – “Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz”
“Bir ışık da sen yak Anıtkabir’de”
Atatürk ölümünden sonra da zafer kazanmıştı!
Dolmabahçe’den Etnografya Müzesi’ne…
Atatürk’ün ölümü değil, ölümsüzlüğü üzerine…
“Atatürk vasiyetini bana nasıl vermişti?”
1935’te Mareşal Fevzi ÇAKMAK ATATÜRK ‘ün 1938’de öleceğini biliyormuş