Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk Bağımsızlık Savaşı’nın önderi, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Türk çağdaşlaşma hareketinin de lideridir. O, Milli Mücadele devam ederken de, Cumhuriyet’in ilanından sonra da Türk milletinin arasında olmuştur. Milletiyle bu beraberliği yurt gezilerinde yaşanmıştır. Bu yurt içi gezilerinin sebebini Atatürk, Nutuk’ta şöyle anlatmıştır: -…”halk ile yakından temasa gelmek ve onlarla bugün ve geleceğe ait görüşmelerde bulunmak isterim”.
Nutuk’tan da anlaşılacağı üzere, Atatürk’ün yurt içi gezilerine çıkış sebebi, liderlik özelliklerinden biridir. O, milletin içinde gezerken, halkı görerek izlenimlerini hükümete taşımış, milletin ihtiyaçlarını, beklentilerini Hükümet programlarına yansıtarak uygulatmış, takip etmiştir. Yeni devletin yönetim şeklini tanıtma, ekonomik, kültürel ve sosyal değişme ile ilgili bilgilendirme ve yönlendirmeler içeren konuşmalar yapmıştır. Milli Mücadele yıllarında kadınların başarılı ve fedakâr faaliyetlerini 21 Mart 1923 tarihli Konya gezisinde ziyaret ettiği Konya Kızılay Kadınlar (Konya Hilâl-i Ahmer Hanımlar) Şubesinin tertip ettiği çay ziyafetinde, tesettür meselesine değinerek:
-…”Saygıdeğer Hanım ve Beyefendiler;
Bu dakikada Konya’nın çok seçkin kıymetli hanımlariyle, çok saygıdeğer aydın hemşirelerimizle ve kendilerine eşlik eden arkadaşlariyle hep bir arada bulunmaktan çok memnun ve duyguluyum. (-…”Bu dakikada Konya‘nın çok güzide kıymetli hanımlariyle, çok muhterem münevver hemşirelerimizle ve kendilerine refakat eden arkadaşlariyle hep bir arada bulunmaktan çok memnun ve mütehassisim.)
Bize böyle samimi, mutluluk verici, kıymetli dakikalar gösteren Konya Hilâl-i Ahmer Kadınlar Şubesini teşkil eden Hanımefendilere özellikle teşekkürlerimi arz ederim. Özellikle Hemşiremiz Hanımefendinin, cemiyetlerinin duygularının tercümanı olarak hakkımda söyledikleri son derece övgülere karşı teşekkür ederim. (-…”Bilhassa Hemşiremiz Hanımefendinin, cemiyetlerinin tercümanı hissiyatı olarak hakkımda beyan buyurdukları fevkalâde temdihata karşı minnettarım.)
Hanımefendi hemşiremiz söyledikleri nutukla memleketimizin kırk senedir yaşadığı hayatı, geçirdiği devreleri çok kıymetli ve çok açık şekilde özetlediler. (-…”Hanımefendi hemşiremiz iradettikleri nutukla memleketimizin kırk senedir yaşadığı hayatı, geçirdiği edvarı pek kıymetli ve pek veciz surette hulâsa buyurdular.)
Bunu açıklamak için bir kelime bile hatırlamak ve ilâve etmek istemiyorum. Sözlerini bu şekilde uygunlukla andıktan sonra şunu ilâve edeyim ki, Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin ve özellikle bu yüce cemiyette çok büyük faaliyet ve dirayetle fedakârlık gösteren saygıdeğer hanımlarımızın askeri hareketlerde, Milli Mücadelenin başarıya ulaşmasında gösterdikleri gayret ve yardım, orduya yapılan hizmetlerin kıymetlilerinden birini oluşturmaktadır. Ordunun Başkomutanı sıfatiyle yüce heyetinize teşekkürlerimi arz ederim. (-…”Bunu tavzih için bir kelime bile tahattur ve ilâve etmek istemiyorum. Sözlerini bu suretle tasvible tezkâr ettikten sonra şunu ilâve edeyim ki, Hilâliahmer Cemiyetinin ve bilhassa bu ulvî cemiyette pek büyük bir faaliyet ve dirayetle ibrazı fedakârî eyliyen muhterem hanımlarımızın harekâtı askeriyede, Millî Mücadelenin muvaffakiyete isalinde gösterdikleri himmet ve muavenet orduya yapılan hizmetlerin kıymetlilerinden birini teşkil etmektedir. Ordunun Başkumandanı sıfatiyle heyeti aliyyelerine takdimi teşekkürat eylerim.)
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlı bir şekilde çalışarak memleketimize daha çok hizmetler yapacağınıza eminim. (-…”Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da azimkârane çalışarak memleketimize daha çok hizmetler ifa edeceğinize eminim.)
Hanımlar, Efendiler!
Bu son yılların inkılâp hayatında, ateşli fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren kararlı çalışma hayatında, her millet bireyinin çalışması, gayreti, emeği, fedakârlığı geçmiştir. Bunlar içinde en fazla yüceltilmesi, anılması ve daima teşekkür ile tekrar edilmesi gereken bir emek vardır ki, o da, Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması söylememize imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim” diyemez. (-…”Bu son senelerin inkılâp hayatında, hummalı fedakârlıklarla mahmul mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak halâsa ve istiklâle götüren azmü faaliyet hayatında her ferdi milletin mesaisi, gayreti, himmeti, fedakârlığı sebkeylemiştir. Bu meyanda en ziyade tebcil ile yâd ve daima şükran ile tekrar edilmek lâzım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadınının ibraz etmiş olduğu çok ulvî, çok yüksek, çok kıymetli fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halâsa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim” diyemez.)
Hanımlar ve Efendiler;
Kadınlarımız aslında sosyal hayatta erkeklerimizle her zaman yan yana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri, kadınlarımız erkeklerle başbaşa, mücadele hayatında, ziraat hayatında, geçinme hayatında, erkeklerimizden yarım adım geri kalmayarak yürüdüler. (-…”Kadınlarımız haddi zatında hayatı içtimaiyede erkeklerimizle her vakit yanyana yaşadılar. Bugün değil, eskiden beri, uzun zamanlardan beri, kadınlarımız erkeklerle başbaşa, hayatı cidalde, hayatı ziraatte, hayatı maişette, erkeklerimizden yarım hatve geri kalmıyarak yürüdüler.)
Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında varlıklarını ispat ettiler. (-…”Belki erkeklerimiz memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında ispatı vücut ettiler.)
Fakat erkeklerimizin oluşturduğu ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Memleketin varlık nedenlerini hazırlayan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır. (-…”Memleketin esbabı mevcudiyetini hazırlıyan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır.)
Kimse inkâr edemez ki, bu savaşta ve ondan önceki savaşlarda milletin hayat kabiliyetini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber; sırtiyle, kağnısiyle, kucağındaki yavrusiyle, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin savaş malzemelerini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilâhi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza dek kutlayalım. (-…”Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyeti hayatiyesini tutan hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulâtı pazara götürerek paraya kalbeden, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtiyle, kağnısiyle, kucağındaki yavrusiyle, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvî, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kadınları olmuştur. Binaenaleyh hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyen taziz ve takdis edelim.)
Fakat saygıdeğer hanımlar ve saygıdeğer beyler, hepinizce bilinir ki, kadınlarımızın bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmayan bu kadar ehliyetlerine rağmen düşmanlarımız ve Türk kadınının ruhunu bilmeyen yüzeysel bakışlar kadınlarımıza bazı yüklemelerde bulunmaktadırlar. (-…”Fakat muhterem hanımlar ve muhterem beyler, cümlenizce malûmdur ki, kadınlarımızın bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmıyan bu kadar ehliyetlerine rağmen düşmanlarımız ve Türk kadınının ruhunu bilmiyen sathî nazarlar kadınlarımıza bazı isnadatta bulunmaktadırlar.)
Kadınlarımızın hayatta tembelce yaşadıklarını, bilgi ile gelişme ile ilişkileri bulunmadığını, medeni ve sosyal hayat ile ilgili olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, insanlıktan, iş güçten uzak tutulduğunu söyleyenler vardır. (-…”Kadınlarımızın hayatta âtilane yaşadıklarını, ilim ile irfan ile münasebetleri bulunmadığını, hayatı medeniye ve hayatı içtimaiye ile alâkadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarım, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, insanlıktan, kârükisbden uzak tutulduğunu söyliyenler vardır.)
Fakat gerçekte böyle midir? (-…”Fakat hakikati hal böyle midir?)
Şüphesiz ki Türk kadınını bu şekilde görmek, Türk kadınını görmemektir. Yabancıların ve bizi düşman gözüyle görenlerin tanımlayıp tanıttığı kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu’nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve asıl memleketimizde yoktur. (-…”Şüphesiz ki Türk kadınını bu suretle görmek, Türk kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi düşman nazariyle görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu‘nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve asıl memleketimizde yoktur.)
Türk kadınını yanlış görüp yanlış anlatanlar, özellikle büyük şehirlerimizde, gelişmiş, medeni zannedilen yerlerde bazı Türk hanımlarının dış görünüşlerine bakarak aldanıyorlar. O kadınların dış görünüşlerini aleyhimizdeki kötü yorumlara uygun bir zemin olarak alıyorlar. Milletin genel hayatına oranla çok sınırlı ve değersiz olan o kadınları, onların dış görünüşlerinden çıkardıkları manayı bütün Türk kadınlığına yayıyorlar. İşte ilk düzeltilecek hata ve ilk ilân edilecek gerçek buradadır. (-…”Türk kadınını yanlış görüp yanlış anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, müterakki, medenî zannedilen yerlerde bazı Türk hanımlarının manzarai hariciyelerine bakarak aldanıyorlar. O kadınların haricî manzaralarını aleyhimizdeki suitefsirlere müsait bir zemin olarak alıyorlar. Milletin umumi hayatına nisbetle pek mahdut ve naçiz olan o kadınları, onların manzarai hariciyelerinden çıkardıkları mânayı bütün Türk kadınlığına teşmil ediyorlar, işte ilk tashih edilecek hata ve ilk ilân edilecek hakikat buradadır.)
Dış görünüşleriyle düşmanlarımıza ve özellikle içimizdeki kötülere bilerek ve daha fazla bilmeyerek haklı bir yalan sermayesi veren görüntülere, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en fazla memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin başkenti ve hilâfet merkezi bulunan İstanbul’da rastlanılıyor. (-…”Manzarai hariciyeleriyle düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki bedbahtlara bilerek ve daha ziyade bilmiyerek haklı bir sermayei tezvir veren manzaralara, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin payitahtı ve makarrı hilâfeti bulunan İstanbul‘da tesadüf ediliyor.)
Düşmanlarımız bu görüntüdeki kadınlardan aldıkları izlenimler ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: Türkiye medeni bir millet olamaz, çünkü Türkiye halkı iki parçadan oluşmuştur. Kadın ve erkek diye iki kısma ayrılmıştır, hâlbuki bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesi ve medenileşmesine bilimsel olarak imkân yoktur. (-…”Düşmanlarımız bu manzaradaki kadınlardan aldıkları intibaat ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: Türkiye mütemeddin bir millet olamaz, çünkü Türkiye halkı iki parçadan mürekkeptir. Kadın ve erkek diye iki kısma ayrılmıştır, halbuki bir heyeti içtimaiye aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün etmesine imkânı fennî ve ihtimali ilmî yoktur.)
Saygıdeğer Hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu dış görünüş; özellikle kadınlarımızın şeklinden, giyinme şeklinden ve örtünme biçiminden doğuyor. (-…”Muhterem Hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu manzarai hariciye bilhassa kadınlarımızın şeklinden, tarzı telebbüsünden ve sureti tesettüründen neşet ediyor.)
Onların aldanmalarına neden olan diğer bir nokta da yabancılarla temas edebilecek konumda bulunan kadınlarımızın tavırlarının ve hareketlerinin milli işlerimizin ve hareketlerimizin simgesi olmayıp, belki Avrupa ve hareketlerinin taklitçisi olarak görülmesidir. (-…”Onların aldanmalarına saik olan diğer bir nokta da ecnebilerle temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın etvar ve harekâtının millî etvar ve harekâtımızın timsali olmayıp, belki Avrupa etvar ve harekâtının mukallidi olarak görülmesidir.)
Gerçekten memleketimizin bazı yerlerinde, en fazla büyük şehirlerinde, giyim şeklimiz, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim ve örtünme biçiminde iki şekil oluşuyor; ya ifrat ya da tefrit görülüyor. (-…”Filhakika memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde, tarzı teşebbüsümüz, kıyafetimiz bizim, olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın tarzı telebbüs ve tesettüründe iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat, ya tefrit görülüyor.)
Yani; ya ne olduğu bilinemeyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet ya da Avrupa’nın çok serbest balolarında bile dış kıyafet olarak giyilemeyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın teklifi, dinin emri dışındadır. Bizim dinimiz kadını o aşırılıktan da, bu aşırılıktan da arındırır. (-…”Yani ya ne olduğu bilinemiyen, çok kapalı, çok karanlık bir şekli haricî gösteren bir kıyafet, veyahut Avrupa‘nın en serbest balolarında bile kıyafeti hariciye olarak arzedilemiyecek kadar açık bir telebbüs. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder.)
O şekiller dinimizin gereği değil, karşıtıdır. (-…”O şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir.)
Dinimizin önerdiği örtünme hem hayata, hem erdeme uygundur. Kadınlarımız şeriatın teklifi, dinin emri gereğince örtünselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Şeri olan örtünme, kadınlar için zorluk gerektirmeyecek, kadınların sosyal hayatta, ekonomik hayatta, geçinme ve ilim hayatında erkeklerle işbirliği etmesine engel bulunmayacak basit bir şekildedir. Bu basit şekil toplumumuzun ahlâk ve adabına aykırı değildir. (-…”Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince tesettür etselerdi ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Tesettürü şer‘î, kadınlar için mucibi müşkilât olmıyacak, kadınların hayatı içtimaiyede, hayatı iktisadiyede, hayatı maişette ve hayatı ilimde erkeklerle teşriki faaliyet etmesine mâni bulunmıyacak bir şekli basittedir. Bu şekli basit heyeti içtimaiyemizin ahlâk ve adabına mugayir değildir.)
Giyim şeklimizi aşırılığa vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine göre gelenekleri, kendine has âdetleri, kendine göre milli özellikleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin taklitçisi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne de kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun sonucu şüphesiz ki zarardır. (-…”Tarzı telebbüsümüzü ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus âdatı, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dâhilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır.)
Bizim örtünme meselesinde göz önüne alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın gereklerini düşünmektir. (-…”Bizim tesettür meselesinde nazarı itibare alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir.)
Örtünmedeki aşırılıktan kurtulmakla bu iki ihtiyacı tatmin etmiş olacağız. (-…”Tesettürdeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin etmiş olacağız.)
Giyim şeklimizde milletin ruhî ihtiyaçlarını karşılamak için, İslâm ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar hakkıyla araştırmamız ve etraflıca aydınlatmamız gerekir. (-…”Tarzı telebbüsümüzde milletin ruhî ihtiyacını tatmin için, İslâm ve Türk hayatını iptidadan bugüne kadar lâyıkiyle tetkik ve etrafiyle tavzih etmekliğimiz lâzımdır.)
Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki giyim şeklimiz ve kıyafetimiz onlardan başkadır, Ancak onlardan daha iyidir diyemeyiz. (-…”Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki tarzı telebbüsümüz ve kıyafetimiz onlardan başkadır, lâkin onlardan daha iyidir diyemeyiz.)
Bizim kadın hayatımızda, kadının giyim şeklinde yenilik yapmak meselesi söz konusu değildir. Milletimize bu konuda yeni şeyleri bellettirmek zorunda değiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten var olan, sevilen âdetlere düzenli akış vermek söz konusu olabilir. (-…”Bizim kadın hayatımızda, kadının tarzı telebbüsünde teceddüt yapmak meselesi mevzuubahis değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyleri bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan âdatı mergubeye intizamı cereyan vermek mevzuubahis olabilir.)
Biz başlı başımıza fert olarak her türlü şekilleri uygulayabilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz. (-…”Biz başlı başımıza ferden her türlü şekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti ihtiyar eyliyebiliriz.)
Ancak bütün milletin kabul edip değerli göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında uygulama yeteneği olan kıyafetleri herhalde genel eğilimlerde aramak ve o şekillerin başarısını genel eğilimlere uygunlukta görmek lâzımdır. Bazı milletlerin zevk âlemlerini memleketimizde uygulamaya kalkmak doğal olarak hatadır. Bu yol, sosyal hayatımızı, bilime ve fazilete ulaştırmaz. (-…”Ancak bütün milletin şayanı kabul göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında kabiliyeti tatbikiyesi olan kıyafetleri herhalde temayülâtı umumiyede aramak ve o şekillerin muvaffakiyetini temayülâtı umumiyeye tevafukta görmek lâzımdır. Bazı milletlerin zevk âlemlerini memleketimizde tatbike kalkmak bittabi hatadır. Bu yol hayati içtimaiyemizi feyz ve fazilete isal etmez.)
Daha güvenle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. (-…”Daha selâmetle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır.)
Büyük Türk kadınını çalışmamızda ortak kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını bilimsel, ahlâki, sosyal, ekonomik hayatta erkek ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur. (-…”Büyük Türk kadınını mesaimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmî, ahlâkî, içtimaî, iktisadî hayatta erkek şeriki, refiki, muavin ve müzahiri yapmak yoludur.)
Eğer kadınlarımız şeriatın önerdiği, dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin gerektirdiği hareket tavrı ile içimizde bulunur; milletin bilim, sanat, sosyal hayat hareketlerine katılırsa bu hali, emin olunuz; milletin en tutucusu bile takdirden kendini engelleyemez. (-…”Eğer kadınlarımız şer‘in tavsiye, dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettirdiği tavrı hareketle içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz; milletin en mutaassıbı dahi takdirden men‘i nefs edemez.)
Tersine durum karşısında söylenecek sözlere karşı, belki onun girişimcilerinden daha fazla savunucusu olur. (-…”Bilâkis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı, belki onun müteşebbislerinden daha fazla, müdafii olur.)
Benimle görüşen bazı yabancı gazetecileri özellikle bir İngiliz bayan gazetecisi, ismini hatırıma getiremedim, bir sıra makaleler yazmış. Bu makalelerin birinde rastlamıştım, diyor ki: “Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları memlekette çok yeniliklerde bulunabilirler, birçok yenilikler yapabilirler, pek çok şeyleri değiştirebilirler; fakat yalnız bir şey yapamazlar, o da kadınların giyim şeklini değiştirmektir.” (-…”Benimle temas eden bazı ecnebi muhabirleri bilhassa bir İngiliz muhabiresi, ismini hatırıma getiremedim, bir sıra makaleler yazmış. Bu makalelerin birinde tesadüf etmiştim, diyor ki: …”Mustafa Kemal Paşa ve rüfekası memlekette çok teceddüdatta bulunabilirler, birçok yenilikler yapabilirler, pek çok şeyleri değiştirebilirler; lâkin yalnız bir şey yapamazlar, o da kadınların tarzı telebbüsünü değiştirmektir.”)
Bu İngiliz hanım gazeteci bundan söz ettiği zaman hep İstanbul’da gördüğü bazı hanımların fazla hoşgörülü kıyafetlerini düşünüyordu. Nitekim makalesinin diğer kısımlarında bu konuyu açıklıyor ve diyor ki; çünkü o hanımlar o kadar şık, o kadar zarif, o kadar incedirler ki; bütün Avrupa kadınları onları kendilerine model alsalar lâyıktır! (-…”Bu İngiliz muhabiresi bundan bahsettiği zaman hep İstanbul‘da gördüğü bazı hanımların fazla müsamahalı kıyafetlerini düşünüyordu. Nitekim makalesinin müteakip kısımlarında bu hususu izah ediyor ve diyor ki: çünkü o hanımlar o kadar şık, o kadar zarif, o kadar incedirler ki bütün Avrupa kadınları onları kendilerine model ittihaz etseler lâyıktır!)
İşte bir yabancı hanım gazetecinin bu tanıklığından da anlaşılıyor ki bizim kadınlarımız, bazı yerlerde, Avrupa kadınlarını bile imrenmeye götürecek kadar ilerlemişlerdir ve eğer kadınlarımız yalnız bu yönü düşünür ve yalnız şıklıkta, incelikte Avrupa kadınlarını bile geçmeyi amaçlarlarsa kadınlık hayatında, dolayısiyle bütün milletin hayatında varmak istediğimiz mutlu inkılâba ulaşmakta zorlanırız. (-…”İşte bir ecnebi muhabiresinin bu şahadetinden de anlaşılıyor ki bizim kadınlarımız, bazı yerlerde, Avrupa kadınlarını bile gıptaya sevk edecek kadar ilerlemişlerdir ve eğer kadınlarımız yalnız bu ciheti düşünür ve yalnız şıklıkta, zarafette Avrupa kadınlarını bile geçmeği hedef ittihaz ederse kadınlık hayatında, dolayısiyle bütün milletin hayatında varmak istediğimiz mes‘ut inkılâba vasıl olmakta suhulete mazhar olamayız.)
Örtünme şekli görünümde kolaylıkla, güvenle yürüyebilmek dinin, eski milli geleneklerin, akıl ve mantığın, ahlâk ve faziletin emrettiği doğal ve basit şekli kabul etmektir. İslâm dinimizin tarif ettiği şekilden yararlanmak ve onu hayatımıza uygulamak amaca varmak için yeterlidir. (-…”Şekli tesettür meselesinde suhuletle, emniyetle yürüyebilmek dinin, eski ananei milliyenin, akıl ve mantığın, ahlâk ve faziletin emrettiği şekli tabiî ve şekli basiti kabul etmektir. Şer‘i mübinimizin tarif ettiği şekilden istifade ve onu hayatımıza tatbik etmek maksada vusul için kâfidir.)
Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeğe gerek yoktur. (-…”Kadınlarımızın her millette olduğu gibi, bizim milletimiz için de ne kadar yüksek ehemmiyeti olduğunu söylemeğe lüzum yoktur.)
Bizim milletimizde kadın, eskiden bu önemi gerçekten en yüksek derecede kazanmıştır. (-…”Bizim milletimizde kadın eskiden bu ehemmiyeti hakikaten en ulvî derecede ihraz eylemiştir.)
Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin ve olayların tanıklığıyla sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir. (-…”Büyük atalarımız ve onların anaları, tarihin, vukuatın şahadetiyle sabittir ki, cidden yüksek faziletler göstermişlerdir.)
Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en önemlisi kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi. (-…”Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o faziletlerin en büyüğü ve en ehemmiyetlisi kıymetli evlâtlar yetiştirmeleriydi.)
Gerçekten Türk milletinin bütün dünyada yalnız Asya’da değil Avrupa’da bile büyük üstünlükler göstermiş olması, gösterişli hareketler yapmış olması, hep öyle kıymetli ataların faziletli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve fazilet aşılaması sayesinde idi. (-…”Hakikaten Türk milletinin bütün cihanda yalnız Asya‘da değil Avrupa‘da dahi azîm satvetler göstermiş olması, mutantan harekât icra eylemiş bulunması, hep öyle kıymetli ataların faziletli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve fazilet telkin eylemesi sayesinde idi.)
Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın toplum görevlerinde üzerlerine düşen hisselerden başka kendileri için en önemli, en hayırlı, en faziletli bir görevleri de iyi anne olmaktır. (-…”Şunu söylemek istiyorum ki, kadınlarımızın vezaifi umumiyede uhdelerine düşen hisselerden başka kendileri için en ehemmiyetli, en hayırlı, en faziletkâr bir vazifeleri de iyi valide olmaktır.)
Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, uygarlık dev adımlarıyla yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlât yetiştirmenin zorluklarını biliyoruz. Anaların bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gereken kaliteye sahip evlat yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için çalışan bir parça haline koymak, pek çok yüksek vasıfların sahibi olmağa bağlıdır. Bundan dolayı kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok verimli, daha fazla bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar. (-…”Zaman ilerledikçe, ilim terakki ettikçe, medeniyet dev adımlariyle yürüdükçe, hayatın, asrın bugünkü icabatına göre evlât yetiştirmenin müşkülâtını biliyoruz. Anaların bugünkü evlâtlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bu günün anaları için evsafı lâzimeyi haiz evlât yetiştirmek, evlâtlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak, pek çok yüksek evsafın hamili olmağa mütevakkıftır. Binaenaleyh kadınlarımız hattâ erkeklerden daha çok münevver, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmağa mecburdurlar. Eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.)
Çok büyük teşekkür duygularımızla görüyoruz ve görmekteyiz ki, her yerde hanımlarımız erkeklerle fikir ve nur yolunda yarışırcasına yürüyorlar.
Yine teşekkürle söylemek gerekir ki, hiç bir yerde kadınlarımız erkeklerden aşağı değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek seviyesi arasında bir eşitlik görmekteyim. Bu durum övgüye değerdir. (-…”Çok büyük şükranla görüyoruz ve görmekteyiz ki, her yerde hanımlarımız erkeklerle fikir ve nur yolunda müsabaka edercesine yürüyorlar. Yine şükranla ifade etmek lâzımdır ki, hiçbir yerde kadınlarımız erkeklerin dûnunda değildir. Hemen her yerde kadın ve erkek seviyesi arasında bir teadül görmekteyim. Bu hal şayanı iftihardır.)
Kadınlarımızın, daha uygun olmayan şartlar altında erkeklerden geri kalmayışı ve belki aynı şartlar altında erkeklerden ileri gidişi övünme gerektirir. (-…”Kadınlarımızın, daha namüsait şerait altında erkeklerden geri kalmayışı ve belki aynı şerait tahtında erkeklerden ileri gidişi mucibi mefharettir.)
Ancak kadınlarımız bununla gururlu olmalı değil, özellikle aydın hanımlarımız yabancıların, düşmanların ve içimizdeki kötülük isteyenlerin kendilerine atfetmek ve yüklemek istedikleri gerçek ve doğru olmayan eksiklerin gerçekten var olmadığını ve doğru olmadığını göstermek mecburiyetindedirler. Bunu fiilen, maddeten, giyimleriyle, tavır ve hareketleriyle, her şeyleriyle göstermişler ve ispat etmişlerdir. (-…”Lâkin kadınlarımız bununla mağrur olmalı değil, bilhassa münevver hanımlarımız ecanibin, düşmanların ve içimizdeki bedhahanın kendilerine atf ve isnat etmek istedikleri gayri vaki ve gayri muhik noksanların hakikaten gayri varit ve gayri muhik olduğunu göstermek mecburiyetindedirler. Bunu fiilen, maddeten, telebbüsleriyle, tavru hareketleriyle, her şeyleriyle izhar ve ispat eylemişlerdir.)
Şunu ilâve edeyim ki, kadınlık meselesinde görünüşteki şekil ve kıyafet ikinci derecededir. Asıl mücadele alanı, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette başarıdan fazla nur ile, irfan ile, gerçek faziletle süslenmek ve donanmaktır. (-…”Şunu ilâve edeyim ki, kadınlık meselesinde şekil ve kıyafeti zahiriye ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten ziyade, asıl muzaffer olunması lâzım gelen saha nur ile, irfan ile, fazileti hakikîye ile tezeyyün ve tecehhüz etmektir.)
Ben saygıdeğer hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, tersine pekçok yönlerde onların üstüne çıkacak nur ve irfanla hazırlanacaklarına kesinlikle şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım. (-…”Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının dûnunda kalmıyacak, bilâkis pek çok cihetlerde onların fevkine çıkacak nur ve irfanla tecehhüz edeceklerine kat‘iyen şüphe etmiyen ve buna sureti kât‘iyede emin olanlardanım.)
Sözlerime son vermeden önce sözlerini dikkatle dinlediğim hemşiremiz Hanımefendinin benim ve eşim Lâtife’nin hakkında kardeşçe gösterdikleri tebriklerden dolayı kendilerine ayrıca teşekkür eder, Konya hanımlarına önderlik eden sizlerin karşısında bize mutlu dakikalar geçirttiğiniz için hepinize teşekkür ederim. (-…”Sözlerime hitam vermeden evvel sözlerini dikkatle dinlediğim hemşiremiz Hanımefendinin benim ve refikam Lâtife‘nin hakkında kardeşçe ibraz buyurdukları tebriklerden dolayı kendilerine ayrıca teşekkür eder, Konya hanımlarına pişvalık eden sizlerin huzurunda bize mes‘ut dakikalar geçirttiğiniz için cümlenize teşekkürler ederim. (Bakınız: Hâkimiyeti Milliye: 29 Mart 1923)