8 Ekim 1934 ‘te kabul edilen ve 5 Aralık 1934’te yürürlüğe giren yasayla kadınlara Milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı.
“…TÜRK KADININI YENİ GİRDİĞİ SİYASAL ALANLARDA DADEĞERLİ İŞLER BAŞARMASINI DİLERİM.”
İşgal altında olan İstanbul, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının çalışmaları için tehlike yaratmaktadır. Bu nedenle belirlenen mücadele alanı Anadolu’dur. Milli Mücadele’yi yürüttüğü Ankara’yı devletin yeni merkezi olarak belirleyen Mustafa Kemal 18 Mart 1923’te eşi Latife hanım’la birlikte yaptığı yurt gezisinde Türk Kadını’na hitap eder ve onlara büyük önem verdiğini her fırsatta dile getirir:
-…”DÜNYADA HİÇBİR MİLLETİN KADINI, “BEN ANADOLU KADININDAN DAHA FAZLA ÇALIŞTIM, MİLLETİMİ KURTULUŞ VE ZAFERE GÖTÜRMEKTE ANADOLU KADINI KADAR HÜRMET GÖSTERDİM” DİYEMEZ”
İzmir’de, Konya’da, İnebolu’da, Kastamonu’da yaptığı konuşmalarda vatandaşlık kavramı üzerindeki görüşlerini açıklarken, kadın haklarını da gündeme getirir. 1923’te yaptığı İzmir konuşmasında, kadınların toplumdan tecrit edilmemelerini ve eğitilmelerini, örtünme şeklinin ise kadını hayattan, varlığından ayıracak bir şekilde olmaması gerektiğini vurgular.
5 Ağustos 1924’de Muallimler birliği Kongresi’nde yaptığı konuşmasında da kız ve erkek çocuklarının aynı mekân ve sistem içinde eğitilmelerini mümkün kılacak karma okullar önerir. Böylelikle kadın ve erkek öğretmenler de aynı çalışma ortamını paylaşacaklardır.
ATATÜRK pek çok konuşmasında kadınlarla ilgili, dönemine göre oldukça cesur görüşler iletir. Öncelikle kadının toplum yaşamı içinde yeni yerinin belirlenmesi gerektiği üzerinde durmaktadır. 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’la Türk kadını, hemcinslerinden önce bazı önemli sosyal haklara kavuşur.
1930’da kabul edilen yasayla kadınlar, ilk kez seçme ve seçilme hakkına sahip olurlar. 8 Şubat 1935 tarihinde yapılan beşinci seçimle Meclise 18 kadın Milletvekili katılır. Ayrıca, kadınların çalışma yaşamlarının düzenlenmesine ilişkin, 1936 tarihli İş Kanunu’yla kadın, erkek ve çocukların çalışma koşulları yeniden belirlenir.
Böylece Tür Kadını;
SEÇME SEÇİLME HAKKI, ÖZEL HUKUKTA YURTTAŞLIK HAKLARI, EVLENME BOŞANMA, MİRAS EDİNME, TANIK OLABİLME GİBİ GEÇMİŞTE SÖZ SAHİBİ OLMADIĞI KONULARDA GÖRÜŞLERİNE BAŞVURULACAK KİŞİ OLACAKTIR. BU EYLEMLER TÜRK KADINLARI TARAFINDAN BÜYÜK DESTEK BULUR.
Kadının sosyal toplum içinde yer alması gerektiğine inanan ATATÜRK, Türk kadınının giyim kuşamında da çağdaşlarından geri kalmamasını önerir. Kadınlar, yeni Türkiye’nin çağdaşlaşma ve aydınlanma çabalarında aktif bir biçimde ön saflarda yer almalıdır. Kılık kıyafette yapılan yeni düzenlemelerle öğretmen hanımların öncülüğü ve yeniliğe uyum sağlamasıyla kadınların değişen görünümleri bunun kanıtıdır. Giderek toplumda yaygınlaşan çağdaş kıyafetler, çarşafların atılmasını ve peçelerin açılmasını sağlar. Şapka devrimi ile birlikte başkent sokaklarında yüzü açık, saçları eşarpla örtülmüş ve kısa süre sonra da günün modasına uygun süslü şapkalı kadınlara rastlanmaya başlanır.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.