-…”BU YATI, BİR ÇOCUĞUN OYUNCAĞINI BEKLEMESİ GİBİ BEKLEMİŞTİM. MEĞER BANA HASTANE OLACAKMIŞ…”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün son İstanbul ziyareti 27 Mayıs 1938 günü başlamış ve tam bu sıralarda da hastalığı şiddetlenmiştir. İstanbul ziyaretinin ilk aylarında Savarona yatında kalmış ve çalışmalarını burada sürdürürken hastalığının ilerlemesi üzerine 24 Temmuz gece yarısı Dolmabahçe Sarayı’na geçmiş ve 5 Eylül 1938’de vasiyetnamesini yazdırmıştır.
Atatürk’ün vasiyetnamesinin yazılmasına tanıklık eden, Dolmabahçe Sarayı’nın 71 sayılı odasına girmeden önce bundan 61 yıl öncesine yani vasiyetnamenin iptal edildiği 1953 senesine götürmek istiyorum sizleri.
Evet, yanlış okumadınız veya yanlış anlamadınız!
Başlangıcından beri Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazmış olduğu bu vasiyetname doğruluğu ispatlanamayacak bir yoruma göre uygulanmıştı. Nitekim vasiyetname, 1953’te iptal edildi. Vasiyeti iptal eden 6195 sayılı kanunun uygulamasına geçilirken kurumlarla Atatürk’ün yakınlarına artık ödeme yapılmayacağı ileri sürülmüştü.
Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu para sıkıntısı çektiler. Bütçeden kurumlara yapılan yardımlar kesildi. 1950 – 1960 iktidarı Türkçeciliğe karşı çıktı. Anayasa eski dile çevrildi. Kurumlar, Cumhuriyet Halk Partisi ve hükümetle ilişiklerini kestiler. Türk Tarih Kurumu, tam anlamıyla kapalı bir dernek oldu. Türk Dil Kurumu giderek örtülü bir dernek olma yolunu tuttu.
Atatürk, vasiyetnamesinde dileklerine uygun davranılmayacağı kaygısı duymuştur. Kaygısından ötürü vasiyetnamesinde emredici ve kesin anlatımlar kullanmıştır. Vasiyetnamenin yürütülmesi Atatürk’ün kaygılarının gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
Kısa bir hatırlamanın ardından, hep birlikte Atatürk’ün vasiyetnamesinin yazılmasına tanıklık eden Dolmabahçe Sarayı’nın 71 sayılı odasına giriyoruz :
-…”ÖLÜMÜ İSTEMEK BİR CESARET DEĞİLDİR AMA ÖLÜMDEN KORKMAK DA AHMAKLIKTIR…”
Atatürk vasiyetnamesini yazdırıyor
Dolmabahçe Sarayı’nın 71 sayılı odası. Odanın ortasında, duvara dayalı ceviz oymalı karyolanın üstünde beyaz tülden bir cibinlik asılı. Karyolanın yanında mermer bir masa, masadaki küllükte (K.A) markalı ucu yaldızlı son sigarası. Cibinliğin altında işlemeli beyaz yatak örtüsü, mavi atlastan yorgan. Komedinin üstünde mor bir şişe, bir kolonya şişesi ve 9.05’te duran saat. Bu oda 10 Kasım’da olduğu gibi. Günlerden Pazartesiydi; Atatürk vasiyetini, Dolmabahçe Sarayı’nda, yatak odasında 5 Eylül 1938 Pazartesi günü yazmıştır.
Karyolanın ucuna doğru sağ yanında ayakta bekleyen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK duruyordu.
Atatürk;
-…”DERHAL YAZALIM, KAPIYI KAPAT DA, İÇERİYE KİMSE GİRMESİN!”
*Gizli vasiyet
Atatürk, vasiyetini gizli tutuyordu.
Genel Sekreter Hasan Rıza SOYAK, bir gün önce 4 Eylül 1938 Pazar sabahı Atatürk’ün yanına girdi. Yatakta başı biraz yüksekte, sırt üstü yatıyordu. Atatürk denize, Üsküdar kıyılarına bakıyordu. Başını çevirdi genel sekretere, yatağının ayakucunda bir yer göstererek her günkü sorusunu sordu;
-…NE HABER?
Atatürk, sağ elini SOYAK’a uzattı ve onun yardımıyla yatakta doğruldu, bağdaş kurup oturdu. Yine denize, karşı kıyılara bakıyordu. Sonra başını genel sekretere çevirdi. Uzun kirpikleri ıslanmıştı.
*Şu vasiyetname işi
Atatürk, başı önüne eğik, ağır ağır konuşuyordu:
-…”BU YOLDA KONUŞMAK, BENİM İÇİN DE, SENİN İÇİN DE AĞIR BİR ŞEY AMA BAŞKA ÇAREMİZ YOKTUR. KONUŞMAYA MECBURUZ ÇOCUK! HANİ SENİNLE ARA SIRA BİR İŞİMİZDEN BAHSEDERDİK, HATTA BUNUN İÇİN DE ÖZEL BİR KANUN ÇIKARILMIŞTI; ŞU VASİYETNAME MESELESİ… BUGÜN YARIN O İŞİ BİTİRMELİYİZ. NASIL OLSA BİR GÜN KARNIMDAN SU ALINACAKTIR, NE OLUR NE OLMAZ. BAĞIRSAKLARDAN BİRİSİ DELİNEBİLİR, BAŞKA BİR ARIZA OLABİLİR, HERHALÜKADE İHTİYATLI OLALIM.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK;
-…”EMRİNİZİ SIRF ÖTEDEN BERİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜZ BİR ŞEY OLMAK İTİBARİYLE DİNLİYORUM, GERÇEKTE BUNA ŞİMDİ HİÇ DE GEREK YOKTUR. YAPILACAK ŞEY GAYET BASİT BİR AMALİYEDİR, BUYURDUĞUNUZ TEHLİKE KATİYEN VARİT DEĞİLDİR.”
Atatürk dinledikten sonra emrini veriyor ;
-…”HER NE İSE… ŞİMDİ GEREKİR Mİ, GEREKMEZ Mİ BU TARTIŞMAYI BIRAKALIM DA BUNU MUTLAKA YAPALIM. MAL OLARAK NEMİ VARSA DERHAL BİR LİSTESİNİ YAPIP BANA GETİR!
*Atatürk’ün vasiyetnamesinin taslağı hazırlanıyor
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK, Selahattin YARGI ile bir vasiyetname taslağı düzenleyerek bu taslağı büyük harflerle yazı makinesinden geçirmiştir. İşte 5 EYLÜL Pazartesi sabahı Atatürk’ün okuyup da inceledikten sonra, bazı yerlerini değiştirdiği taslak budur.
Atatürk, 5 EYLÜL Pazartesi günü, vasiyetini el yazısıyla yazıp bitirdikten sonra, bir zarfa koyup kapatarak başucundaki komodinin çekmecesine yerleştirdi.
Vasiyetnamenin notere verilişi de gizli olacaktı.
*Vasiyetname notere veriliyor
6 Ekim 1938 Perşembe saat 11.10 geçe, Atatürk TOPTAŞ Han’da bulunan İstanbul Altıncı noterini çağırıyordu.
Atatürk verdiği esaslara göre bir vasiyetname düzenlenmesini Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK’a buyurmuştu. SOYAK, konu üzerinde bir hukukçuya danışma gereksinimi duyduğundan, Selahattin YARGI ile buluşarak Atatürk’ün el yazısıyla yazıp kapalı bir zarfta olan vasiyetnamesini notere verilmesini uygun buldular.
Medeni Kanun, vasiyetin geçerli olmasını belli biçimlere bağlamıştır. Bunlar, ya resmi bir memur (SULH YARGICI, NOTER) aracılığıyla yapılan resmi vasiyetname ya vasiyetçinin başından sonuna dek kendi el yazısıyla yazmaya ve yine el yazısıyla yer, yıl, ay, gün yazılmak suretiyle tarihlemeye zorunlu tutulduğu el yazısıyla vasiyetname ya da sözlü vasiyet biçimleridir.
Atatürk, vasiyetnamesinin içindekilerin gizli kalmasını dilediğinden bu üç tür vasiyetten, el yazısıyla vasiyetname biçimini tercih etmiştir. 5 Eylül 1938 Pazartesi sabahı da, yasanın buyurduğu biçimde el yazısıyla vasiyetini yazmıştır.
Atatürk, yazdığı vasiyetnamesini bir ay yanında tuttuktan sonra notere vermeyi uygun görüyordu. Atatürk, vasiyetnamesini vereceği noteri kararlaştırmadan önce bazı özel incelemeler yaptırdı, sonunda Altıncı Noter İsmail KUNTER’i seçti. Kunter daha önce İstanbul Asliye 2. Hukuk Mahkemesi Başkanlığı, sonra da Yargıtay üyeliği yapmıştı.
Vasiyetnamenin notere verilişi de gizli olacaktı. Doktor İrdelp, evdekilerden durumu gizlemek için, noteri Atatürk’ü muayene için getirdiği eski bir doktor arkadaşı diye tanıtacaktı.
DEVAM EDECEK…
EKSİKLİKLER BİZLERİN, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR…
*Düzenlenen tutanak
Noter İsmail KUNTER, Genel Sekreter Hasan Rıza SOYAK, Profesör Doktor Neşet Ömer İrdelp, Atatürk’ün yanına çıkmadan önce şu tutanağı düzenlediler:
-…”BUGÜN 6 TEŞRİNİEVVEL (EKİM) 1938 SAAT ‘11.10’ GEÇERKEN DAİREMDE İŞLE MEŞGUL İKEN ATATÜRK’ÜN BENİ ÇAĞIRDIĞINI TEBLİĞ ETTİLER. SARAYA GİTTİM. HUZURLARINA ÇIKTIM. ORADA GENEL SEKRETER HASAN RIZA SOYAK İLE DOKTOR NEŞET ÖMER İRDELP HAZIR OLDUĞU HALDE ATATÜRK ÜSTÜ KAPALI BİR ZARFI BANA UZATTI VE;
-…”BU BENİM VASİYETNAMEMDİR. SİZE TESLİM EDİYORUM, KANUNİ İCABATINI İCRA EDERSİNİZ.”
-…”İŞ BU ZAPTI, HUZURLARINDA TANZİM ETTİM, ALTINI HEM ATATÜRK, HEM DE HAZIR BULUNAN HASAN RIZA SOYAK İLE DOKTOR NEŞET ÖMER İRDELP BENİMLE BİRLİKTE İMZA ETTİLER.”
Tutanağı Atatürk’ün yanında yazmak pek hoş olmayacağından, kendisinin söyleyeceği sözler tahmin edilerek daha önce düzenlenmesi yerinde bulunmuştu.
Atatürk, yataktan çıkmıştı, yıkanmış, tıraş olmuştu. İpek bir pijama giymişti. Pijamanın üstünde kırmızı bir ropdöşambr vardı. Boynuna vişne çürüğü bir eşarp bağlamıştı. Denize bakan pencerelerin önüne koydurduğu şezlonga oturmuştu. Sigara içiyordu.
-…”BUYURSUNLAR!” diyerek tam karşısına koydurduğu sandalyelerde notere, doktora, genel sekretere yer gösterdi. Üçü de oturdu.
Bir süre Noter İsmail KUNTER’le İstanbul’daki noter sayısı üzerine, o yıl çıkan Noter Kanunu üzerinde konuştu. Kahvelerin içilmesini bekledi. Notere kendisi hakkında yeter kanısı olduğunu ekledi.
Atatürk, önündeki sigara masasının üstüne koyduğu kapalı zarfı alarak, Notere:
-…”BU BENİM VASİYETNAMEMDİR. LÜTFEN KANUNİ MUAMELESİNİ İCAP ETTİĞİ ZAMAN YAPARSINIZ.
Noter, doktor, genel sekreter kalkıp çıktılar.