Atatürk’ün 10 Kasım 1938 Perşembe günü, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda saat 9.05’te tinsel bedeninin ebediyete intikal etmesi, Türk milletini sonsuz elemlere gark ederken, bütün dünyada derin yankılar uyandırmıştır.
Bunun sebepleri nelerdir – Neden dünyanın uzak köşelerinde bile O’nun elim kaybı büyük yankılar yaratmıştır?
Çünkü Atatürk, adeta inanılmaz ölçüde olumsuz koşullar içinde, dünyanın en güçlü devletlerine karşı bağımsızlık bayrağını açmış ve emperyalist güçleri dize getirmiş, ülkesini tam bağımsızlığa kavuşturan Milli Bir Kahramandır. Bu niteliği ile O, esaret altındaki Asya ve Afrika ülkeleri için, bir yol gösterici, bir ümit ışığı haline gelmiştir.
Diğer taraftan O, istilâdan kurtardığı ülkesinin bir daha aynı duruma düşmemesi, canı ve kanı pahasına elde ettiği bağımsızlığını sonsuza kadar koruyabilmesi için “Batıya rağmen, Batılaşma”, bir başka deyimle çağdaşlaşma yolunu açmış ve Türkiye’yi on beş yıl içinde, her bakımdan tanınmayacak kadar değiştirmiş, çağdaş bir devlet haline getirmişti.
Ayrıca barış ve istikrara dayalı gerçekçi bir dış politika ile Türkiye’yi düşmanı olmayan bir ülke konumunda bırakmıştı. Yarattığı büyük eseriyle; “Milli Bir Kahraman, Modern Bir Devlet Kurucusu, İleri Görüşlü Bir Reformatör” ve “Yurtta Barış, Dünyada Barış” politikasının güvenilir bir uygulayıcısı olarak dünyanın saygısını kazanmıştı.
Dolayısıyla Atatürk’ün elim kaybı dünyanın her tarafından sesler getirmiştir.
Yabancı devletler Türkiye’nin acısını, resmi kanallardan mesajları ve onun cenaze törenine gönderdikleri şahsiyetler ve askeri birliklerle paylaştılar.
Ama esas yankılar Medya sivil toplum örgütleri ve kişisel mesajlarla kendini gösterdi. Gazete ve dergiler Türkiye’nin millî bağımsızlık ve çağdaşlaşma önderinin özelliklerini haber, yorum röportaj ve resimlerle okuyucularına tanıttılar. (İngiliz, Fransız, Alman, Sovyet, İtalya, Macaristan, Çekoslovak, İsviçre, Polonya, İspanya, Danimarka, Belçika, Finlandiya, Letonya, Lituanya, İsveç, Norveç, Yunan, Yugoslav, Romen, Arnavut, İran, Suriye, Lübnan, Mısır, Irak, Çin ve Amerika…)
Fransa’da Paris gazetelerinde 22 haber, 25 makale ve 26 resim yayınlandı. Gazeteler, genellikle Atatürk’ün ülkesine olan hizmetlerine anlatmakta, özellikle Onun Türkiye’yi kapitülâsyonlardan, Batı emperyalizminden ve ortaçağ kurumlarından kurtarıp çağdaş laik bir devlet kurmasını vurgulamaktaydılar.
Bu amaçla Türkiye’de hizmet etmiş olan Fransız diplomat ve gazetecileriyle röportajlar yapmışlardı. Bunlardan Kont Sforza ile yapılanı ilgi çekiciydi. Çünkü Sforza, mütareke döneminde İstanbul’da İtalya Yüksek Komiseri olarak bulunmuştu ve Atatürk’ü oldukça yakından tanıyordu. Daha o zamandan Atatürk’ün başarı kazanacağını öngörmüştü. Kont Sforza, röportajda Atatürk’ün amacının Batıyı taklit etmek değil, Batıya karşı kendisini savunmak olduğunu, isabetli olarak değerlendirmişti.
Atatürk’ün elim kaybına ilişkin gazete yayınları taşrada da devam etmiştir. Büyükelçilikte açılan defteri, Fransa’nın ileri gelen devlet adamları, kordiplomatik ve yüzlerce kişi imzalamışlar, Paris’teki Elçilikler bayraklarını yarıya indirmişlerdi. Bu başsağlığı dileklerinin en ilgi çekenleri Fransız kolonilerinden gelenlerinkilerdi. Cezayir’den, Tunus’tan hatta Madagaskar’dan gelen mesajlar “En Muzaffer Evladını Kaybeden Kardeş Milletin Acısını” paylaşmaktaydılar.
Suriye Gazeteleri de Atatürk’ü Doğu’nun en büyük siması olduğunu belirtiyor O’nun cesaret ve enerjisini övmekteydiler. Suriye Başbakanı Paris’te Büyükelçiliği ziyaretle; “Milli Mateme Candan Katıldıklarını” beyan etti.
İngiltere’de ise, Kral ve hükümet dostluğuna büyük önem verdikleri Türk milletinin uğradığı onarılmaz kaybı dolayısıyla en samimi başsağlığı dileklerini Ankara’ya ulaştırdılar. İngiliz Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı da “Kederimize Bütün Kalpleriyle İştirak Ettiklerini Atatürk’ün Ölümüyle Türkiye’nin Büyük Bir Şef, Cihanın Harikulâde Beynelmilel Bir Sima, İngiltere’nin Büyük Bir Dost Kaybettiğini” vurguladı.
Atatürk’ün elim kaybı haberi üzerine, Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği, taziye telgraflarıyla dolup taştı. İlk telgraf emekli General Harington’dan gelmişti. Mütareke döneminde İşgal Kuvvetleri’ne Başkomutan olan General, İngiliz devlet adamlarının aksine soğukkanlı davranışıyla barışa katkıda bulunmuştu. Kendisine büyük sevgi beslediği Büyük Lider ve Devlet Adamı Atatürk’ün kaybı dolayısıyla en içten sempatilerini bildiriyordu.
Büyükelçiliğe gelen mesajlar arasında çeşitli şirketlerin, bankacıların, İngiltere’deki Musevi cemaatinin, Londra’daki görev şeflerinin, İngiliz halkının, üniversite öğretim üyelerinin, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye karşı savaşmış olan İngiliz ve Avustralyalı askerlerin taziye dilekleri gibi, her kesimden pek çok mesaj gelmişti. Mesaj sahipleri; “Atatürk’e Olan Saygı Ve Hayranlıklarını Dile Getiriyorlar ve Türkiye’nin Derin Acısını Paylaştıklarını” ifade ediyorlardı. İngiliz Dominyonları da, Avustralya, İrlanda, Kanada, Yeni Zelanda ve Güney Afrika Birliği de Türk Hükümetine başsağlığı dileklerini ulaştırdılar. İngiltere, Atatürk’ün cenaze töreninde, Çanakkale’de Anzak Kolordu’su Komutanı olan ve savaşta bir bacağını yitiren Mareşal Birdwood ile bir askerî birlik tarafından temsil edilecekti.
Atatürk’ün elim kaybı İngiliz basınında da geniş yankılara yol açtı.
Sayısı yüzlere varan makalelerde onun hayat hikâyesini vermekle ve onun ulusuna verdiği hizmetleri saymaktaydılar. Bunlar arasında özellikle “Ankara Aslan’ının karakter yapısı; Asker, organizatör ve yönetici olarak askerî ve siyasî başarıları milliyetçiliği, vatanını zor şartlar altından bağımsızlığa kavuşturması, millet adı olmayan çürümüş bir devletten, güçlü kendine güvenen bir d evlet yaratması, inanılmaz reformları ile hanedan ve halifeliği kaldırması, şeriat kanunları yerine laik kanunların konulması, kadınların kafesten kurtarılıp toplum hayatına kazandırılması, bin yıllık alfabeyi değiştirterek kolay öğretilen Latin alfabesini getirmesi, özetle yaptığı inkılâplarla Türkiye’yi tanınmayacak kadar değiştirmesi laik, çağdaş bir yönetim oluşturması, bölgede bir barış ve istikrar yaratması vurgulanıyordu.
Gazeteler “Hiç kimsenin onun kadar büyük saygı ve derin hayranlık yaratmadığını, Atatürk’ün ölümüyle İngiltere’nin candan bir dost kaybettiğini” yazmaktaydılar.
Atatürk’ün ölüm haberi İngiliz imparatorluğunun her tarafında yankılanmıştır. Sadece Malta adasında yayımlanan makale ve haberlerin toplamı 43‟e ulaşmıştı. Kıbrıs’ta Türk ve Rum gazeteler duydukları derin üzüntüyü dile getirmişler, konsolosluklar bayraklarını yarıya indirmişlerdi. Seylan adasında Yeni Zelanda da saygı dolu yazılar kaleme alınmıştı.
İngiliz İmparatorluğu içinde Ulu Önderin ölümünden en fazla üzüntü duyan Hindistan yarımadasında yaşayanlar olduğu anlaşılmaktadır. Bugünkü Pakistan, Bangladeş ve Hindistan’ı kapsayan bu bölgede yaşayan halk, onu “Bağımsız Türkiye’nin yaratıcısı, Asya’nın kahraman Milliyetçilik Havarisi” olarak benimsemişlerdi.
O yaptıkları ile yalnız Türkiye’ye değil, fakat bütün Asya halklarına da büyük hizmetlerde bulunmuş, ülkesinde yaptığı reformlarla Asyalılara da ilerleme ve bağımsızlık yolunu göstermişti. Atatürk’ün ölüm haberiyle Hint halkı adeta şok geçirmişti. Hint halkı yas tutmuştur. Ücra kasabalarda bile, çalışmalar tatil edilmiş, 18 Kasım günü bütün Hindistan’da “Kemal günü” olarak anılmıştır. “Milliyetçiliğin Babası”, “Çağın En Büyük Kahramanı”, “Asya’nın Kurtarıcısı”, “Bütün Doğu’nun İftihar Kaynağı” ve “Milliyetçiliğin Gerçek Ruhu” için samimi gözyaşları akıtılmıştır.
Milli bağımsızlık ve çağdaşlaşma Önderinin kaybı komşu ülkelerde de yankılar uyandırdı.
Yunan resmi makamları ve basın Türkiye’nin acısını paylaşmıştır. Gazeteler ortak bir dille, Atatürk’ün kaybını Türkiye için olduğu gibi, dünya içinde bir talihsizlik olduğunu vurgulamışlardı. Bulgar basını, Romen basını Macar basını onun eserini, kişiliğini yücelten makaleler yayınlamışlardır. Komşu İran’da ise bir ay resmi matem ilân edilmiştir. Afganistan, Lübnan içten üzüntülerini dile getirmişlerdir.
Özet olarak verilen bu bilgilerden anlaşıldığı gibi, Atatürk’ün ebediyete intikali Türkiye içinde bir dönüm noktası görüldüğü gibi, dünya içinde büyük bir olay olarak algılanmış, insanlığın bir kaybı olarak değerlendirilmiştir. Özellikle esaret altındaki Afrika ve Asya toplumları, O’nun elim kaybı, kendilerinden bir kahramanın kaybı olarak görmüşlerdir. Atatürk’ün kaybı dünyada özellikle Asya ve Afrika’da yaşattığı yankılar, O’nun evrensel etkisinin en belirgin göstergesi olmuştur.
New York World Telegram 11.11.1938 tarihli gazeteden:
…”Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk öldü. Beşeriyetin aksamı mütebakiye sini (insanlığın kalan bölümünü) kendi mikyaslarımızla (ölçütlerimizle) ölçmeye meyyal (eğilimli) olan biz Amerikalıların bu habere ehemmiyet vermeden geçmesi muhtemeldir. Fakat Atatürk çok harikulade bir adamdı. O’nun ismi bi hakkın (haklı olarak) tarihte yaşayacaktır. Bin bir gece hikâyelerini, adetlerini ve itiyatlarını (alışkanlıklarını) andıran bir ülkede Nis bu fakru zaruretten (görece bir fakirlik ve zorluklardan) ve ehemmiyetsiz bir vaziyetten yükselerek hakikatte hem sultan ve hem de halife oldu. Mağlup ve parçalanmış bir Türkiye’nin içinde bulunduğu maktelden (öldürüldüğü yerden), evvela memleketin arta kalmış kısımlarını da mahvetmek üzere galiplerce yapılan müşterek teşebbüslere meydan okudu ve sonrada yirmi seneden daha az bir zaman içinde milletini birçok hususlarda değiştirdi ve iki bin sene ileriye götürdü. O ve etrafındaki adamlar Türkiye’yi tarihe malum olan en müstebit sultanlıklardan birisi halinden çıkarıp nispeten modern bir devlet haline kalb ettiler (dönüştürdüler). Onlar bir Anayasa kaleme aldılar ve milli meclisi kurdular, erkekler gibi kadınlara da intihap (seçme) hakkı verdiler, taaddüdü zevcatı (birden çok kadınla evlenmeyi) ve esareti ılga ettiler, medeni nikâhı mecburi yaptılar, fes ve çarşafı kaldırdılar, harem ile kadınları tecrit etmek (soyutlamak) âdetini ölü bir mazinin berzahına (geçmişin yollarına) attılar. İslamın manevi tatil günü olan Cuma yerine, hafta istirahat günü olarak Pazar kabul edildi. Efrenci takvim (bugün de uygulanan Greguar takvimi), metre sistemi ve keza Latin alfabesiyle basitleştirilmiş bir lisan ikame edildi (getirildi). En nihayet ırk ve mezhep farkına bakılmaksızın ekalliyet (azınlık) hakları tanındı ki bu cihet şimdi dahi ihmal edilemez. Bu sebeple bütün şeyler göz önünde tutulursa görülür ki, Türkiye’nin ‘New Deal’ (yeni anlaşma – batılıların görüş birliğine vardığı uygarlık kuralları) garp medeniyetlerinde asırlarca süren ıslahat ve inkılaplara lüzüm gösteren her şeyi ihtiva ediyor…”
Bugün Atatürk ‘ün, fizik varlığı Anıt – Kabir ’de, Türk Bayrağı’na sarılı olarak sanduka içinde uyumaktadır. Fakat O ‘nun tinsel varlığı, çok sevdiği ulusuyla birlikte yüceliklere uzanmakta, insanları ve insanlığı seven herkesin yüreğinde Atatürk, sevgi ve saygı ile yaşamaktadır.