Yassıada, Marmara Denizinde, İstanbul ili Adalar ilçesi sınırları içerisinde bulunur. İstanbul’a çok yakın, deniz trafiğinden de uzak olduğu için, özellikle hafta sonlarında şehirdeki dalış kulüplerince eğitim alanı olarak da kullanılan Yassıada’nın ismi günümüzde “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olarak değiştirilmiştir. (Bakınız: Resmi Gazete 14 Aralık 2013 Cumartesi, Sayı: 28851).
1955 ‘te Türk Tarih Kurumu Basımevi tarafından yayımlanan, “Atatürk’ün Nöbet Defteri” adlı eser Özel Şahingiray tarafından toparlanarak hazırlanmıştır. Şahingiray eserinin 107’nci sayfasında:
-“Atatürk’ün 17 Ekim 1932 Pazartesi günü, öğleden sonra, Sakarya Motoru ile Maltepe ve Yassıada yönünde bir gezinti yaptığı” yazmaktadır.
18 Ekim 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesi ise, 17 Ekim 1932 günü, Atatürk’ün motorla Marmara’ya çıkarak Adalar civarında bir gezinti yaptığını ve saat 19.00’a doğru Dolmabahçe Saray’ına döndüklerini okurlarına bildirmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu, “Atatürk’ün İstanbul’daki Günleri” adlı eserinin 355’nci sayfasında gazetenin haberini doğrudan yayımlamıştır.
Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu / Atatürk Araştırma Merkezi tarafından yayımlanan; “Doğumundan Ölümüne Kadar, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü (İkinci Basım – 2007, sayfa 468) ‘de ise:
17 Ekim 1932: Atatürk’ün, öğleden sonra Sakarya motoru ile Maltepe ve Yassıada yönünde bir gezinti yapması, (A.N.D. s.107) şeklindedir.
“Doğumundan Ölümüne Kadar, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”, Avrupa Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Dursun Atılgan tarafından, Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün kendisinden telefonla alınan özel izinle,(www.ataturk.de) internet sitesinde 21 Mart 2009’da yayımlanmıştır. Ancak, yayımlanan eserdebazı farklılıklar görülmektedir.Örneğin, 17 Ekim 1932 tarihli kaynakça burada yer almamaktadır (sayfa 472) !”
Yine, Türk Deniz Kuvvetleri’nin internet sayfasında (http://www.dzkk.tsk.tr) yer alan “Atatürk’ün Diğer Gezileri” adlı bölümünde de;
-“Atatürk’ün 17 Ekim 1932 Pazartesi günü, öğleden sonra, Sakarya Motoru ile Maltepe ve Yassıada yönünde bir gezinti yaptığı” şeklinde bir bilgi bulunmamakla birlikte; diğer gezilerinde de “Sakarya Motoru” nun da adına rastlanmamaktadır (!). Aynı sitede, Atatürk’ün 1924 – 1938 tarihleri arasında kullandıkları deniz taşıtlarının isimleri ise şu şekilde verilmektedir:
—“Hamidiye Kruvazörü, Söğütlü Yatı, Yavuz Zırhlısı, Reşit Paşa Vapuru, Ertuğrul Yatı, Karadeniz Vapuru,Gülcemal Vapuru, İzmir Vapuru, Marmara Vapuru, Kadıköy Vapuru, Ege Vapuru, Adatepe Muhribi, Kalamış Vapuru,Zafer Destroyeri,Heybeli Vapuru, Acar Motoru,Savarona.”
Atatürk’ün, özellikle Marmara Denizi’nde Sakarya isimli deniz motorunu kullandıklarını, dönemin gazetelerinden ve sonrasında hakkında yazılan çeşitli kaynak eser ile albümlerce de bilinmektedir:
6 Eylül 1929’de,
14 Eylül 1930’da,
9 – 15 – 17 – Eylül 1931’de,
15 Şubat / 24 Temmuz / 1 – 2 – 24 Ağustos / 6 – 13 – 24 ve 30 Eylül/ 2 – 6 – 7 – 10 – 11 – 14 – 15 – 17 ve 19 Ekim 1932’de,
14 Şubat 1933’de,
6 Temmuz 1933’de,
7 Temmuz 1935’de,
2 Temmuz 1935’de,
5 ve 27 Şubat 1935’de,
6 – 9 Mart 1936’da,
31 Mayıs 1936’da,
1 Haziran 1936’da,
11 – 12 ve 28 Temmuz / 20 ve 28 Eylül 1936’da ve son kez İstanbul’da Yalova’ya gelişlerinde 19 Haziran 1937.
Tespit edebildiğim bu tarihlerden en çok tartışılanı 17 Ekim 1932 olanıdır. Atatürk hakkında yayımlanan albümlerde, aşağıda görmekte olduğumuz dört eşsiz fotoğraf 17 Ekim 1932’de Yassıada’da çekildiği halde, Atatürk’ün, Mersin yakınlarında Viranşehir harabelerini gezdiği tarih olan 21 Mayıs 1938 şeklinde servis edilmiştir;
Servis edilen Atatürk’e ait son kare incelendiğinde, Yassıada’da bulunan zamanın İngiliz Sefiri, Kont Henry Bulwertarafından inşa ettirilen Şato’nun önünde olduğu görülmektedir.
Yassıada’nın Tarihçesi:
Burgaz adasının 2,5 mil batı cihetine düşen Yassıada, kayalık bir dağ olup 47 metre yükseklik 180 metre genişlik ve 280 metre uzunluğundadır. Tarihte Yassıada ismine ancak milattan sonra 4’ncü asırdan itibaren tesadüf edilir. Buna sebep de bu asırda Yassıada’ya sürgün edilen Ermeni Katalikosu Büyük Nerses olmuştur.
Yassıada’nın bundan evvelki tarihi karanlıktır.
Aziz Nerses 4’ncü asırda Yassıada’ya sürüldüğü zaman herhalde adada bazı binalar mevcuttu. Bütün kalıntılarını gördüğünüz yeraltı zindanları o zamandandır. Miladi 4’ncü asırdan sonra Yassıada uzun bir müddet terk edilmiş veya o zamanın tarihçileri Yassıada’dan hiç bahsetmemişlerdir.
Bu sükût 9’ncu asra kadar devam eder.
Fakat 9’ncu asrın son yarısına takiben 860 senelerine doğru Bizans İmparatoru Teofilos devrinde, daha sonraları Şark Kilisesi reisi olan İgnatius tarafından Yassıada’da Kırk Azizler namına bir kilise ile Meryem Ana için bir mihrap yaptırıldı.
Böylece Yassıada dini bir yer olmuştu.
İgnatius tarafından yaptırılan kilisenin altında 4 tane büyük ve geniş mahzen vardı. Bunlar 10’ncu asırdan itibaren tekrar hapishane olarak kullanılmaya başlandı. İgnatius’un Kırk Azizler namına inşa ettirdiği bu kilise hakkında bir Bizans tarihçisi şu malumatı verir:
(—)”Adanın ortasındaki meydanda, Kırk Azizlere vakfedilmiş bir kilise mevcuttu. Rus ismi ile anılan İskitler, Karadeniz yolu ile Boğaz’a kadar sokulduklarında İstanbul’un bütün kiliselerini ve şehir civarındaki adacıkların manastır ve köylerini ve şehir civarındaki adacıkların manastır köylerini dahi yağma edip bulduklarını çaldıkları sırada, bu kilisenin de mukaddes kısmını tahrip ettiler ve hatta Patriğin 22 adamını da katlettiler.”
10’uncu asırda bu zindan yeniden amansız bir ıstırap mahalli olduğu zaman saray mensupları ile kiliseyi inşa ettiren İgnatius arasında bir gerginlik hâsıl oldu. Bu gerginlik halkı ve saray mensuplarını ikiye böldü. Birtakım kargaşalıklar çıktı. Bunun üzerine İmparator, Kizik metropoliti Amphilikus ile PatraslıTeodorus’u Yassıada’ya gönderdi.
Neticenin ne olduğu bilinmez.
Yalnız mezkûr kilise 12’nci asra kadar sapasağlam kaldı. İmparator Manuel Kommen ’de Yassıada’ya kıymet ve itibar vererek onu himayesine bile almıştır.14’ncü asırda İskitler İstanbul’a indiklerinde bu kiliseyi yağma edip yukarıda bahsedildiği şekilde Patriğin 22 adamını öldürdüler ve ateşe verdiler. 15’nci asrın başlarında takriben 1412 yazında Yassıada civarında Yıldırım Beyazıd’ın oğullarından Musa Çelebi, Jan Paelog’un oğlu Manuel ile deniz muhaberesi yapmıştır.
Yassıada bundan sonra, İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden 19’ncu asrın ortalarına kadar ada yine kendi haline terk edilmiş ve Bizanslılar devrinde yapılıp kalmış birçok binaların harabeleşmesine, define arayıcıların tahripkâr çalışmalarına sahne olmuştur.
Zamanın İngiliz Sefiri Sir Henry Bulwer bu adayı beğenerek 1850 senesinde Padişah Sultan Abdülmecid’den bina İnşa etmek, bağ bahçe yetiştirmek üzere Yassıada’yı satın aldı.
Adada iki adet bina yapıldı. Binalardan birisi adanın batı tarafında diğeri ise merkezde bulunuyordu.
Yassıada İngiliz Sefirinin uhdesinde iken hafriyat yapılmış bir lahit bulunmuştur. Bu lahit sözde çok zengin mücevherlerle süslü bulunduğu için sefirin adamları arasında ihtilaf çıkmış ve bu şayia saraya kadar intikal etmiş. Bunu üzerine Padişah, sefire, adatı bir Türk’e terk etmesini emretmiş. Bilahare ada Mısır Hidivi İsmail Paşa’ya satılmıştır. 1947 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından satın alınarak bugünkü haline getirilmiştir. (Kaynak: “Yassıada Broşürü” Ekim – 1960, T.C. Milli Birlik Komitesi İrtibat Bürosu, İstanbul s.33,34,35).
Bilindiği üzere, ülkemizde Silahlı Kuvvetlerin 27 Mayıs 1960 tarihinde yönetime el koyması ile zamanın başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada ‘da kurulan Yüksek Adalet Divânında öteki Demokrat Parti sorumlularıyla birlikte yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılmışlardır. Onaylanan karar 17 Eylül 1961 tarihinde, İmralı’da saat 13.05’te yerine getirilmiştir.
Yassıada’nın ismi günümüzde “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olarak değiştirilmiştir. Ancak, Ekim – 1960 ‘de T.C. Milli Birlik Komitesi tarafından yayımlanan “Yassıada Broşürü” hafızalardan silinmemiştir. Broşürün 23’cü sayfasında Yassıada’nın manası şu sözlerle tarif edilmiştir:
Yassıada’nın Manası:
—“Yassıada, Atatürk’ten sonra nüksetmiş şarklılık zihniyetinin, gene Atatürk ülkücüleri tarafından kabzedildiği yerdir.
Yassıada, 1950’den başlayıp, 19 Mayıs 1919’a kadar geri gitmek isteyenlerin azgın başlarına geçirilmiş bir kanun kemendidir.
Yassıada, yalancı bir evliya adası ile Anayasayı çiğneyerek memleketi fethe çıkan din istismarcılarının hüsran ile neticelenen fütuhatıdır.
Yassıada, devleti, çiftlik kâhyası ve bir mirasyedi gibi idare zihniyetine indirilmiş sembolik bir şamardır.
Yassıada, iktidar zevki, memleket sevgisinin, partizan düşüncelerini memleket menfaatlerinin üstünde tutan demagog politikacının ibret sahnesidir.
Yassıada, seçmenlere reylerinin sahipliğini, Milletvekillerine, Mecliste kaldıracağı parmağının şuur ve idrakini sağlamıştır.
Netice olarak, Yassıada, 27 Mayıs İnkılabımızın, onu diğer bütün ihtilallerin üstüne çıkaran hukuki bir belgesel ve ikinci Cumhuriyet mutlu yıllarının kararmayacak fecri olacaktır.”
Sonuç olarak Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 17 Ekim 1932 Pazartesi günü, öğleden sonra, Sakarya Motoru ile Maltepe ve Yassıada yönünde bir gezinti yaparak, bir ara Yassıada’ya çıkarak incelemelerde bulunmuştur. Yukarıda paylaşılan görseller Yassıada’da çekilmiştir. Atatürk, 21 Mayıs 1938 günü Mersin yakınlarında bulunan Viranşehir “Soli Pompeipolis Ören” harabelerini gezerek tekrar Mersin’e dönmüştür.
Atatürk demiştir ki;
-…”Herhangi bir tarihi elinize aldığınız zaman, onun gerçeğe uygun olup olmadığına güven duymak için dayandığı kaynak ve belgeleri araştırılır. Bizim şimdiye kadar doğru bir milli tarihe malik olamayışımızın sebebi tarihlerimizin, hakiki okuyucuların belgelere dayanmaktan ziyade ya bir takım meddahların veya birtakım kendini beğenmişlerin hakikat ve mantıktan uzak sözlerinden başka kaynak bulamamak bedbahtlığıdır.” (Bakınız: Mustafa Baydar, Atatürk’le Konuşmalar”, s,92)