AVRASYACILIKTA YEDİNCİ AŞAMA
Avrasyacılık, 1917 Rus Sosyalist devriminden sonraki göçmenlerin ideolojik ve toplumsal politik hareketidir. Bu hareket, Rus kültürünün, dünya kültürleri arasında Batı ve Doğu kültürleri özelliklerinin eşsiz bir karışımı olduğunu, bu yüzden aynı zamanda, hem Batıya hem de Doğuya ait olmakla beraber, gerçekte, ne Batı, ne de Doğu kültürü olduğunu iddia etmektedir.
Bu hareketin temsilcileri, Rus ve dünya kültürü ve tarihinin en derin, metafizik problemlerine büyük ilgi göstermelerine rağmen, soyut düşünürler değildiler. Sadece felsefi (kültürel ve tarihsel) değil, somut insani bilimlere de meyilliydiler. Avrasyacılığın kurucuları olan filolog ve dilbilimci prens N.S.Trubetskoy (1890 — 1938), R.O.Yakobson ile P.N.Savitskiy (1895 — 1965), coğrafyacı ve ekonomist; P.P.Suvuçinskiy (1892-1985), müzik ve edebiyat eleştirmeni; G.V. Florovskiy (1893 — 1979), kültür tarihçisi, ilahiyatçı ve patroloji uzmanı; G.V.Vernadskiy (1877-1973), tarihçi ve jeopolitikçi; N.N.Alekseyev, hukukçu ve politoloji uzmanı, toplum tarihçisi; V.N.İlyin, D.Sviatopolk-Mirskiy’di. Adı geçen kişiler “klasik” Avrasyacılığın (1921-1929) kurucu temsilcilerindendir. Her biri, kendi kültürel-tarihsel bilgi ve tecrübelerine dayanarak, analiz ve genellemeler yaparak, Rusya ve dünya tarih ve kültüründeki Batı ve Doğu diyalektiğiyle ilgili tarih ve kültür felsefesi meselelerini ele almaktaydılar.
Avrasyacılık fikrini savunanlar ilk başlarda klasik Avrasyacılık olarak nitelendirilen dönemde bölgesel konjonktürel konularla ilgilenmişler ve buna uygun değerlendirmeler yapmıştır. Dünya şartlarının değişimine bağlı olarak klasik Avrasyacılar alan geliştirerek Yeni Avrasyacılık fikrini ortaya çıkarmışlardır. Yeni Avrasyacılık düşüncesinin ortaya çıkmasında Lev N. Gumilöv’in önemli katkısı olmuştur. Gumilöv, “Avrasyacıların ana tarihsel ve metodolojik fikirleriyle mutabıktı. Fakat onların içinde kendisi için en önemli soruya cevabı bulamıyordu: Etnoslar (milletler) arasında olumlu veya olumsuz komplimenterliğin sebebi nedir? (komplimenterlik, Gumilöv ile icat edilen terim; bir milletin düğer millete ve kültürüne karşı doğal olarak gösterdiği sempati veya antipatidir). Onun fikrine göre etnoslar, doğal teşekkül oldukları için uzaydan gelen “enerjik itkilerine” maruz kalıyorlar. Bu itkiler “pasyonarlık efektinin”, yani yüksek etkinliğin, aşırı gerilmenin sebebi oluyor. Bu durumlarda etnosların “jenetik mütasyonları” oluyor ve sonucunda özel mizaçlı ve üstün istidatlı insanlar, “pasyonariler” doğuyorlar. Onlar da yeni etnosların, kültürlerin ve devletlerin kurucuları oluyorlar.” Şeklinde ifade etmekteydi.
Konumuzun temelini oluşturan yeni Arayıcılığın ideolojisinin gelişim aşamaları ve yan akımlarını şu başlıklarda sıralayabiliriz:
Son 10 yılda yaptığı büyük atılımlarla dünya güçler dengesini değiştiren Rusya süper güç olma yolunda emin adımlarla ilerlemesi ABD’yi kaygılandırmıştır. 2004 yılından itibaren ABD Rusya’yı çevrelemeye başlamıştır. Ukrayna ve Gürcistan’da gerçekleşen kadife devrimler Rusya’ya yönelik ciddi tehditlerdi. Rusya adeta Karadeniz’in kuzeyine hapsedilmiş durumdaydı. Rusya 1990’lar sonrası yeniden yapılanma restorasyon dönemini Putin ile oldukça hızlı ve başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Kaynaklarını oldukça akıllı yatırımlarda kullanarak ülke ekonomisini hızlı bir onarım devresine soktu. Başta bilişim teknolojileri olmak üzere silah ve otomobil sanayiinde önemli atılımlara imza attı. Çin’in engellenemez yükselişi beraberinde Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin önemli atılımlara imza atması sonucu Şangay işbirliği örgütünün AB ve ABD’ye alternatif olmasına sebep oldu.
AB ve ABD’nin geleceklerinin ciddi sorgulandığı günümüzde Rusya’nın süper güç olma yolundaki çabalarına tanık olmaktayız. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren kendi bölgesinde önemli bir güç konumundaydı. Ancak AB ile ortaklık anlaşması çerçevesinde sürdürdüğü yarım asra dayalı mücadele Türkiye’yi bölgesel güç konumundan çıkararak bölgenin edilgen bir ülkesi haline getirmiştir. Hele hele ABD ile Sovyetler Birliği arasında gerçekleşen soğuk savaş döneminde Türkiye, ABD’nin ileri karakolu olarak görev almıştır. Böylece Türkiye bölgesel gelişmelerle ilgilenmek yerine ABD’nin rakiplerinden gelecek saldırılarla nasıl başa çıkacağını hesaplamakla vakit kaybetmiştir. ABD konusunda SSCB’nin açık meydan okumalarına ABD’den rahatlatıcı bir destek gelmemesi Türkiye’yi uluslararası alanda daha içe kapanık bir politika izlemeye sevk etmiştir. NATO üyesi olan Türkiye’nin en haklı olduğu davalardan birisi olan Kıbrıs meselinde bırakın AB ve ABD’den yardım almayı, olanların saldırgan tutumlarından güç bela kendini koruyabilmiştir.
AB ve ABD sürekli Türkiye’nin aleyhine yönelik politikalar gütmüştür. Türkiye’nin iç meselelerin olan ve Türkiye’ye büyük bedeller ödeten PKK terörünün gizli ya da açıktan destekçisi durumundaki ABD ve AB Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratmıştır. Ermeni meselesi AB ve ABD tarafından sürekli Türkiye’ye karşı bir sopa olarak kullanılmıştır. Türkiye’de rejim değişikliği hedefleyen dinci gurupların irticai faaliyetlerinin arkasında AB ve ABD’nin önemli desteklerinin olduğu yeni yeni anlaşılmaktadır.
Türkiye’de gerçekleşen 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi bardağı taşıran son damla olmuştur. Rusya sürekli batı blokunun bölgesel istikrarsızlığa sebep olduğunu savunmakta ve kendi topraklarının güvenliğinin batı bloku tarafında çevrelendiğini bunun da kendisi için ciddi bir tehdit olduğunu iddia etmekteydi. Türkiye de artık batı blokunun Türkiye’yi tehdit ettiğini anlamış durumdadır. Bu nedenle Rusya ile Türkiye ortak tehdide karşı birlikte hareket etme yolunda ciddi adımlar atmaktadırlar. İlk etapta bölgesel ekonomik işbirliği çerçevesinde başlatılan ikili ilişkilerin siyasi, sosyal ve askeri alanda da sürdürülmesi beklenmektedir.
Özellikle Rus siyaset bilimci Aleksandr Dugin tarafından geliştirilen yeni Avrasyacılık fikri, hayat bulmaya başlamıştır. Yeni Avrasyacılık ’da gelinen bu dönemi yedinci aşama olarak nitelendirmekteyiz. Nasıl Kurtuluş savaşı sırasında batı blokuna karşı mücadele eden Rusya ve Türkiye, çok büyük kazanımlar elde ettiyse günümüzde de batı blokuna karşı yolları kesişen bu iki bölgesel güç, işbirliği sayesinde önemli kazanımlar elde edecektir.
Yedinci Avrasyacılık dönemi Türkiye açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yıllardır batı himayesinde sürdürülen politikalar Türkiye’yi bölgesinde yalnızlaştırmıştır. Neredeyse Türkiye’nin hiç dost komşusunun kalmadığı bu dönem, Türkiye sınırlarının kuruluşundan beri en çok tehdit edildiği dönemdir. Bu tehditlerin temelinde bölgesel ihtilaflardan daha çok bölge dışı batılı blokun etkisini görmek mümkündür. Türkiye ve Rusya’nın içinde yer aldığı bölgenin istikrara kavuşmasının tek bir yolu kalmıştır: o da Avrasyacılık fikrinin bölgede hayata geçmesidir. İki ülkenin menfaatine gerçekleşecek bu yapı bölge dışı batılı güçleri şimdiden rahatsız etmeye başlamıştır.
Hakan Tunç