Kastamonu’dan Ankara’ya dönüşlerinde Kalecik’te verdikleri bir dinlenme esnasında 31 Ağustos 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ni okurken görmekteyiz.
Cumhuriyet gazetesi Atatürk’ün çok yakın mesai arkadaşı, kurucu meclis üyesi ve başyazarı Yunus Nadi Abalıoğlu tarafından 7 Mayıs 1924’te yayım hayatına başlamış ve o gün çıkan gazetede, Millî Mücadele ve İstiklal Savaşı üzerine Atatürk’ün, Yunus Nadi Bey ile görüşmesine de yer verilmiştir:
…”Türkiye’nin ve Türk milletinin ve Türk milleti menfaatlerinin en emin savunmasının ancak Ankara’dan olabileceği olaylarla belli olmuştur. (Kaynak: Sadi Borak – Dr. Utkan Kocatürk, “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgrafları V”, 1972 s.99-104)”
Falih Rıfkı Atay, Çankaya’da anlatır:
…”Rahmetli Yunus Nadi (ABALIOĞLU), Atatürk’ün nazına katlandıklarından, kızdığı zaman da sevdiklerinden idi.
Bunun sebebi vardır:
Kuvay-ı Milliye’nin daha ilk zamanlarında Nadi, İstanbul’daki gazetesini ve rahatını bırakarak, birkaç düzine harfle Ankara’ya gelmişti. Baca isi ile mürekkep yapma usullerinin keşfedilmeye uğraşıldığı o yokluk günlerinde gazete çıkarmak ne demek olduğu kolay tahmin olunabilir.
Nadi’nin “Yeni Gün” ü bağımsız olmakla beraber tam Mustafa Kemalci idi. Sakarya ve Başkomutanlık meselesi günlerinde pekiyi bir mücadele yapmıştı. Atatürk değerleri ve hizmetleri unutmaz, pek çok kusurları da, bu değerler ve hizmetler hatırasına bağışlardı.
Nadi, neşeli şevkli, coşkun mizaçlı idi.
Atatürk meclislerinde fazla keyiflenmişliğe vurarak içini dökerdi. Gözlerinin birini yummasından söze koyulmak üzere olduğunu hissederdik. Şarkı bile söylemeye meraklı ise de sesi benimkini aratacak kadar fena idi.
Bir akşam, eski köşkte, pek devrimci bir nutuk çekiyordu. Kendince başkasının işitmesini istemediği tehlikeli şeyler söylüyordu. Bir aralık arkasına doğru bakıp döndü ve durdu: Dinleyen birini görmüştü.
Atatürk gülerek:
-…”Çekinme… Ben’im O…” dedi.
Nadi‘nin arkasında Atatürk ‘ün cama dayalı bütün boy bir fotoğrafı duruyordu. İlk zamanları, sabah trenine yetiştirmek için o saatlerden sonra otel odasında tazıya oturmasına şaşardım. Semizliğinin ve çoğunca durgun halinin hiç umduramayacağı kadar tetik ve çalışkandı.
İstanbul’da Cumhuriyet gazetesini çıkarıyordu.
Bu gazete uzun müddet Atatürkçü tek gazete olarak kalmıştı. İstanbul’u muhalefet havası sardığı zamanlarda da hayli sürüm sarsıntıları geçirmişse de davaya bağlılığından hiç ayrılmamıştır. Nadi samimi devrimci idi. Eski “Malumat” mektebinden, hemen hemen Muallim Naci edebiyatından olmakla beraber, Meşrutiyet Türkçülüğünün dil prensiplerini benimsemiş, Osmanlıca’sını Türkçe’ye doğru çevirmişti. Bu yalnız şekil bakımından Türkçe, üslup ve lehçe bakımından Osmanlıca idi. Sonra ikinci fedakârlığa sıra geldi.
Atatürk kendini seven yazarları, bir müddet tamamıyla da Türkçe denemelerine davet etmişti ki; bu benim yazı ömrümün en sıkıntılı günleridir: “Türkçe ’den başka hiçbir kelime kullanmamak, sonra da zevklerinden ayrılmamak!”
Ben kolay ve çabuk yazarım. O zamanları dörtte bir sütunluk bir şey yazabilmek için bir iki saat uğraşırdım. Yemek masasını yazı masasına çevirmiştim. Etrafında döner dururdum. Hem Atatürk’ün meclisinden hem O’nun gazetesini emanet ettiği adam olmak gibi iki şerefli mesuliyetle sanat kaygılarım arasında ne yapacağımı şaşırırdım. Kendisi ise bizden fazlasını yapıyordu.
Nadi kolayını şöyle bulur:
Yazılarını kendi üslubu ile yazar, sonra içeriye vererek Tiarama dergisine göre öz Türkçeye çevirtirmiş. Bu yazıları hatırlarım. Asılları kendinin olmasına rağmen, üzerlerinden iki gün geçince, Nadi’nin de onları anlayamaz olduğuna şüphe bile etmem. (Age. s:637 – 638)”
Yazar, Tayfun ER, eseri “Erguvaniler, Türkiye’de İktidar Doğanlar” sayfa 285’de:…”Cumhuriyet’in künyesinde “Kurucusu Yunus Nadi” diyor; bu doğru değildir. Cumhuriyet’in kurucuları Yunus Nadi, Zekeriya Sertel ve Nebizade yani Nebioğlu’dur” demektedir. (I. Baskı 2007, ISBN 975-00387-2-3,)
Oysa biz Cumhuriyet okurları olarak, gazetenin sahibinin kurucuların değil de biz okurların olduğunu biliriz.
Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısında yeni gazeteyi okurlarına tanıtan bir yazı yayımlamıştı ve “Cumhuriyet’i Okurlara Takdim” başlıklı bu yazıda bugünkü dilimizde şunlar söyleniyordu:
…”Bugün ilk sayısını yayınlamayı başardığımız Cumhuriyet, okurlara kendi kendisini tanıtmaya yeterli ise de, gazetemizin amaç, biçim ve çizgisine ait bir iki kelime eklemeyi de faydasız bulmadık.
Cumhuriyet’in siyasi programı, isminin anlamı ve onu yayınlayanların siyasi hayatları ile belirlidir. Cumhuriyet, Türkiye’de büyük mücadeleler sonucunda ulaşılmış tarihi bir zorunluluktur. Biz, ulaşılan bu amaç uğrunda fiilen çalışmış insanlarız. Memlekette bu muzaffer ve galip fikrin çok kuvvetli taraftarları vardır. Onlar bizim habercilerimizi oluştururlar. Onlarla beraber bizim yürüdüğümüz hal ve gelecek sahnesi, bizim daimi ve kesin mahşerimizdir. Demek isteriz ki, Cumhuriyet memlekete mal olmuş bir fikirdir, biz onun savunucusuyuz. Bu temel düşünceye dikkat çektikten sonra açık ve kesin söyleriz ki, gazetemiz ne hükümet gazetesi, ne de bir parti gazetesidir. Cumhuriyet sadece Cumhuriyetin, daha bilimsel ve kapsayıcı ifadesiyle demokrasinin savunucusudur, Cumhuriyet ve demokrasi fikir ve esaslarını çiğneyen, yıkan ve yıkmaya çalışan her kuvvetle mücadele edecektir. Memlekette her anlamıyla gerçek bir demokrasi ve gerçek bir Cumhuriyet kurulması için gazetemiz bütün varlığıyla çalışacaktır. Memlekette halkın, halk tarafından, halk için idaresi, bizim mefkûremizdir ve biz yalnız bu mefkûrenin esiriyiz, başka hiçbir kuvvetin değil.
“Cumhuriyet kurucuların değil okurların malıdır”;
Cumhuriyet’in amacı, memleketin en mükemmel gazetesi olmaktır. Bizim nazarımızda gazete, kurucuların değil, okurlarının malıdır. Okur, her şeyden evvel gazetesinde tarafsız, hiçbir belirli fikir ve kanaata göre dönüştürülmemiş haberler görmek ister. Haber sütunu, okurun sütunu ve okurun sayfasıdır. Okur o sütunlarda olayların doğru, hatadan ve demagojiden arınmış bir yansımasını görmek ister. Bu amaçla gazeteciliğin ilerlemiş olduğu memleketlerde haber sayfaları birbirlerinden ayrılmıştır. Haber sayfalarında gazeteci yalnız olayları saptamakla yetinmeye mecburdur, haber sütununa kendi fikir ve yorumlarını ekleyemez. Gazetecinin fikir ve yorumlarını açıklamaya yetkili olduğu sayfa makale sayfasıdır ve gazete sahiplerinin gazetede söz söylemeye yetkili oldukları yegâne sayfa bu sayfasıdır. Biz de asri gazetelerin kabul ve tatbik ettikleri bu esaslı prensibi gazetemizde tatbik ediyoruz. Fransız taklidi olarak birinci sayfaya konan başmakaleyi oradan kaldırdık. İkinci sayfa, makale sayfamızdır. Ve burada yalnız siyasi bir başmakale değil, o günün haberlerini yorumlayan, inceleyen, eleştiren çeşitli başmakaleler bulunacaktır. Gazetemizin ekonomik, toplumsal, edebi ve spor başyazarları vardır. Onlar gününe göre okurlara olayların yorumunu ve eleştirisini yapacaklardır.
“Amacımız bir aile gazetesi yapmak”;
Cumhuriyet’in yapmaya çalıştığı ve çalışacağı ikinci yenilik de, gazetemizi aile gazetesi yapmaktır. Biz de şimdiye kadar gazeteler yalnız belirli bir sınıfa mensup kimseler için çıkardı. Gazetemiz bir aile ferdinden her birinin ihtiyacına cevap verebilecek tarzda çıkmaya çalışacaktır. Bu amaçla kadınlarımıza, çocuklarımıza, sporculara ait ayrı sütunlarımız vardır.
Kadın sütununda okuma yazma bilen her kadını ilgilendiren konular üzerinde yürünecektir. Burada kadınlara el işleri, ev işleri, çocuk büyütme metotları, tuvalet, moda ve saire gösterilecektir. Çocuk sütunu, sekiz yaşından on altı yaşına kadar bütün çocukları ilgilendirecek konularla meşgul olacaktır. Bu sütunlara, masallar, çocuk hikâyeleri, çocuk karikatürleri, faydalı bilgiler ve saire koyulacaktır. Gazetemizin ekonomi ve spor sütunları, en yetkili uzmanlar tarafından üstlenilecektir. Mümkünse her gün, olmazsa haftada en azından birkaç defa, biri siyasi, diğeri toplumsal iki karikatür koyulacaktır. Hülasa Cumhuriyet tam anlamıyla asri ve mükemmel bir gazete olmayı amaç edinmiştir.” (Çeviri: Osman Bahadır, Cumhuriyet, 7 Mayıs 2014, Çarşamba)
Cumhuriyet Gazetesi’nin 7 Mayıs 1924 tarihli ilk sayısı 7.000 adet basılmış!.. Gazetenin fiyatı ise 3 Kuruş. İlk sayılarında Yunus Nadi’nin yanı sıra Ziya Gökalp ve Aka Gündüz’ün yazıları göze çarpar. Yine gazetenin ilk sayılarında Ziya Gökalp’in yazısı, “Çınar altı” sürekli başlığı altında yayımlanıyor…
Bir gazetenin tarihçesiyle bir ülkenin ve devletin tarihi, kuşkusuz ayrı ayrı şeylerdir. Ne var ki, “Yeni Gün”, “Eski Gün”ve “Cumhuriyet” in tarihçeleri, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’yla Cumhuriyet devrimi ve devletin tarihiyle eş zamanlı ve eş anlamlı bir süreci içeriyor. Bu sürecin devrimlerle süren aşamaları vardır. Cumhuriyet Gazetesi, devrimler savaşının bayrağını elinden hiç bırakmamıştır.
Gazetenin anlamı, işte “devrim ve demokrasi” savaşının gün gün yürümesiyle pekişiyor. Daha geniş bir kapsamda buna çağdaşlaşma savaşı da denilebilir. İlk sayıda belirtildiği gibi, gazetenin haberleri yansız ve nesnel bir biçimde yayımlansa da, yorumları; bağımsızlık, demokrasi, devrim kavramlarının ışığında, gerçekleri ve doğru yolu aramaya yöneliktir. Bu her zaman sanıldığınca kolay olmamıştır.
“Yeni Gün”, “Eski Gün”ve “Cumhuriyet”
Osmanlı İmparatorluğu’nda pek çok şeyin, geri dönüşü olmayacak şekilde değiştiği bir dönemde Yunus Nadi Bey’in gazetesine seçtiği isim “Yeni Gün”dür ve bu isim bir anlamda kendi beklenti ve fikirlerinin ifadesi sayılmalıdır.
Yunus Nadi Bey, gazeteciliği cephede savaşmanın bir başka şekli ve kendini, haklılığına inandığı Kurtuluş Savaşı’nın basın cephesindeki askeri olarak görmüş, bu doğrultuda yayın yapmıştır.
“Yeni Gün” gazetesi yayın hayatına 2 Eylül 1918’de İstanbul’da başlamıştır. Gazetenin yayın hayatına başladığı Eylül 1918 tarihli nüshalarında, ortadaki büyük Yeni Gün logosunun hemen altında 1334 tarihi yer alır. Bu gazetenin yayına başladığı 1918 yılının Hicri takvimindeki karşılığıdır.
Logonun altında ise şu bilgi vardır: “Her gün sabahları neşr olunur, siyasî, ilmî, edebî gazetedir.” Telgraf adresi: “İstanbul Yeni Gün.”, Telefon: “İstanbul 190”Posta Kutusu: “423”
Devamında ise; “Sâhib-i imtiyaz ve sermuharriri Yunus Nadi. İdarî olsun tahrirî olsun gazeteye mutabık her türlü evrak Yeni Gün idarehanesi namına gönderilmelidir” yazar.
İki ucuna birer doğan güneş figürünün yerleştirildiği dikdörtgen bir kutucuğun içinde nüshanın tarihi Hicri, Rumi ve Miladi takvimlere göre belirtilir ve basıldığı yer olan İstanbul “Darülhilafe” adıyla yazılır.
Logonun sol tarafında gazetenin fiyatı tekrarlanmakla beraber, “birinci sene” ifadesi de yer almaktadır.
Daha da aşağıda;
Matbaa ve İdarehane: “Bâb-ı Ali civarı Acı Musluk Sokağı, ilan ücretleri idarehanede kararlaştırılır. İlanâtın muhteviyatından dolayı gazete mesuliyet kabul etmez” yazar.
Sol taraftaki dikdörtgen kutucuğun içine yerleştirilmiş olan abonelik bilgilerine göre;
“İştirak şeraiti: “Vilayet için seneliği 345, altı aylığı 175, üç aylığı 90 kuruş, memalik –i ecnebiye için seneliği 415, altı aylığı 215, üç aylığı 115 kuruş. Abone kayıtları her ayın birinde, 10’unda ve 20’sinde yürütülür” yazmaktadır.
İstanbul’da yayın hayatına başlayan “Yeni Gün”, 24 – 27 Ocak 1919 ve 11 – 12 Şubat 1919 tarihlerinde aldığı kapatılma cezasına, o dönemde pek çok gazetenin yaptığı gibi ad değiştirerek “Eski Gün” adıyla yayın hayatını sürdürmüştür. Gazete, 27 Mart 1919 – 11 Ekim 1919 tarihleri arasında, ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü koşullar ve Yunus Nadi Bey’in Bekirağa Bölüğü’ne sürgün edilmesi nedeniyle yayımlanamamıştır.
11 Ekim 1919’da yeniden yayımlanmaya başlayan “Yeni Gün”, İstanbul’un 16 Mart 1920 tarihinde İtilaf kuvvetleri tarafından işgal edilmesi ve matbaasının bu kuvvetler tarafından basılması nedeniyle 16 – 20 Mart 1920 arasındaki günleri kapsayan süreçte yayımlanamamış, 21 Mart’ta yeniden yayına başlamış ve 12 Nisan 1920’ye kadar yayınını sürdürmüştür.
İstanbul’da Milli Mücadele yanlısı bir gazete olarak yayın yapmanın zorluğu ve mücadelenin merkezinin Anadolu olarak belirlenmesinin ardından Yunus Nadi Bey matbaasını Ankara’ya taşımış ve 10 Ağustos 1920’den itibaren Anadolu’da “Yeni Gün” adıyla yayınlanmaya başlamıştır.
Sakarya Savaşı sıralarında matbaası Kayseri’ye taşınmış, 1 Eylül 1921 – 7 Ekim 1921 sayıları burada yayımlanmış, bu sırada gazeteyle Kemal Salih (SEL) ilgilenmiştir.
22 Kasım 1921’de yeniden Ankara’ya dönen gazete “Yeni Gün” 8 Mayıs 1924’ten itibaren “Cumhuriyet” adıyla yayımlanmaya başlamıştır.
Dilerseniz şimdi hep birlikte “Yeni Gün” gazetesinde 23 Eylül 1918 tarihinde çıkan şu açıklamasını bir gözden geçirelim:
…“Birinci: 75, İkinci 40, üçüncü 20, dördüncü 10 Osmanlı lirası” kazanacaktır. Sıralamada beşinciden on beşinciye kadar olan okuyuculara da cüzdan, hokka takımı vb. gibi armağanlar verilecektir. Aynı derecede başarı gösterenler arasında kura çekilecektir. Bu işin yürütülmesi için oluşturulan komisyonda Ahmet Rasim, Dr. Celalettin Muhtar, İaşe Nezareti Matbuat Kalemi Müdürü Bahtiyar Galip Beyler yer almaktadır.
Yarışmanın başlamasından bir gün önce de şu açıklama yapılıyordu:
“Müsabakamız yarın başlıyor!”
İki gündür tertip edeceğimizi ilan eylediğimiz müsabakaya ait resimleri yarın derce başlayacağız. Müsabakanın esasını gölge halinde neşredeceğimiz resimlerin harb-i umumi kumandanlarından kimlere ait olduğunu keşfetmek teşkil eyleyecektir. Bunun için gölge halinde verilecek resimlerin gazetemizde tabii hiçbir sıra takip etmeyerek hakiki resimleri de verilecek ve her kumandanın hakiki resmi vesilesiyle harb-i umuminin bir safhası muhtasaran hikâye edilmiş olacak, böylelikle müsabakamız harb-i umumi hadisat-ı mühim meşinin bir tarihçesini teşkil etmiş bulunacaktır…
Bu yarışma çerçevesinde gazetenin 25 Eylül 1918 tarihinden ve 21. Sayısından başlamak üzere savaşın ünlü komutanlarının resimleri yayınlamaya ve bunlar hakkında bilgi verilmeye başlandı. Tanıtılan komutanın yanında, okuyuculardan tanımaları istenen bir başka komutanın gölgeli resmi bulunuyor ve altında:
—“Kimdir?” sorusu yer alıyordu.
Tanıtılan komutanlar arasında bir ayrım yapılmadığı, daha doğrusu hem İttifak hem İtilaf cephesinin ünlü askerlerine yer verildiği görülmektedir. Bu bakımdan, sözgelimi, İtilaf orduları Batı Cephesi komutanı Mareşal Foch yanında, Alman mareşali Hinderburg da tanıtılıyordu.
Tanıtılan 17 komutan içinde İzzet, Cevat (ÇOBANLI) ve Mustafa Kemal Paşalar olmak üzere üç Türk askerine de yer verilmişti.
Gazete, yirmi komutanı tanıtacağını duyurmuştu.
Ancak on yedi komutanı tanıttıktan sonra yarışmayı yarıda kesmek zorunda olduğunu açıkladı. Bunun nedeni, şüphesiz, savaşın sonunun yaklaşması ve mütareke ile ilgili gelişmelerin yoğunluk kazanmasıdır.
Nitekim yapılan açıklamada:
—“Ahval-i Haziran’ın aldığı şekil ve münderecatımızın kesreti müsabakamızın devamına imkân bırakmadığı için baki kalan diğer iki gölgeyi bugün dere etmek ve bunlara ait resimlerle fazla resimlerin neşrinden vazgeçmek suretiyle müsabakaya nihayet vermeği münasip gördük” deniliyordu.
Yarışmanın sonuçları ise ancak 25 Kasım 1918 tarihinde ilan edildi.
…”Buna göre yarışmaya katılan okurlardan 49’u gölgelerin kime ait olduğunu tam olarak bilmiştir. Diğerleri ise bir iki yanlışlık yapmıştır. Çekilen kura sonunda para ödülü kazanan okuyucular ve kazandıkları tutarlar şunlardır:
Birinci 75 lira: Kuleli Mektebi talebesinden 908 numaralı Üsküdarlı Abdullah Şükrü Efendi.
İkinci 40 lira: Şişli’de Hacı Mansur Sokağı’nda Acemyan apartmanında 2 numarada Kemal Efendi.
Üçüncü 20 lira: Darüşşefaka talebesinden MuhittinŞani Efendi.
Dördüncü 10 lira: Galatasaray Sultanisi mezunlarından Kapancı Efendi.
Ayrıca saat, cüzdan, kalem, hokka vb. gibi armağanlar kazanan okurların da kimlikleri açıklanmaktadır.
Yarışmada Mustafa Kemal Paşa ile ilgili ayrıntılara gelince: Onun gölgeli resmi, yarışmanın 5 numaralı dizisinde yayınlanmıştır.”
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
Görsel: “Yeni Gün, 29 Eylül 1918, Mustafa Kemal Paşa’nın gölgeli resmi.”
Mustafa Kemal Paşa’nın gerçek resmi ve kimliği ile ilgili açıklama da dizinin 16. bölümünde yer almıştır. Paşanın resminin altında: Ordu kumandanlarımızdan Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa Açıklaması bulunmaktadır.
Görsel: “Yeni Gün, 10 Teşrinevvel 1334 (1918), “Müsabaka’da Mustafa Kemal Paşa hakkında verilen biligi.”
Yazının bütünü ise şöyledir:
YENİ GÜN’ÜN MÜSABAKASI;
Ordu kumandanlarımızdan Mustafa Kemal Paşa, bu harpte büyük hizmetler ifa eden seçkin bir kumandanımızdır. Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı muvaffakiyetle harp eden bir avuç kahraman meyanında temayüz eden Mustafa Kemal Bey, Harb-i umumiden evvel Sofya’da ataşemiliter idi; Harb-i Umumiye iştirakimiz üzerine muharip orduya dahil olmuş ve Çanakkale’deki fırkalarımızdan birinin kumandasını deruhte etmiştir.
12 Nisan 1331’de İngilizler Arıburnu’na çıktıkları ve Kocaçimen Tepesi’ ne doğru ilerledikleri zaman karşılarında Mustafa Kemal Bey’in kahraman fırkasını bulmuşlardı. Fırka kanlı bir muharebeden sonra düşmanı sahile atmış, İstanbul yolunu kapamıştı. Mustafa Kemal Bey, kahraman kıtaatıyla, bu cephede temmuza kadar bütün düşman hücumlarını tevkif etmiş, 24 – 25 Temmuz’da ansızın (Anafartalar)’a çıkan İngiliz kıtaatını da mahir ve azimkâr idaresiyle mağlup etmiştir. Çanakkale’den sonra terfi ederek mirliva olan Mustafa Kemal Paşa, Ruslara karşı sevk edilmiş ve sağ cenahtaki ordunun kumandasını deruhte eylemiştir.
Mustafa Kemal Paşa elyevm Filistin cephesindeki ordularımızdan birinin kumandanıdır.
Öte yandan Yeni Gün gazetesinde çıkan Mustafa Kemal’le ilgili bir iki önemli haber ayrıca dikkati çekmekte ve tarihsel bir belge olan bu haberleri buraya aktarmakta yarar görülmektedir.
Bu haberlerden birincisi;
Mustafa Kemal Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne atanacağı söylentileriyle ilgilidir. Bu haberin gazetede yer aldığı tarihte Mustafa Kemal Paşa henüz İstanbul’a gelmemişti. Bu sırada İzzet Paşa hükümeti görevden ayrılmış ve yeni kabinenin Tevfik Paşa tarafından kurulacağı söylentileri yayılmaya başlamıştı. Nitekim söz konusu haber de hemen Tevfik Paşa Kabinesi ile ilgili bir yazının altında yer alı- yordu. Haber şuydu:
…”Mustafa Kemal Paşa Elyevm yedinci ordu kumandanı olan Mustafa Kemal Paşa’mn Harbiye Nezareti’ne tayin edilmek üzere İstanbul’a celp edileceği de musırra’n rivayet edilmiştir.”
Ertesi gün Yeni Gün’ün iç sayfalarında Mustafa Kemal Paşa’ya ilişkin şu kısa habere yer verilmişti:
…”Mustafa Kemal Paşa: Yıldırım Ordular Grubu ile Yedinci Ordu karargâhı lağvedilmiş ve Yedinci Ordu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa Harbiye Nezareti emrine verilmiştir.”
Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a geldiği haberine de Yeni Gün ilk sayfada yer vermiştir. Mustafa Kemal Paşa başlıklı haberin üstünde paşanın üniformalı bir resmi konmuştu.
Görsel: “Yeni Gün, 14 Teşrinisani 1334, Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a geldiği haberi.”