Orgeneral İzzetin Çalışlar anılarında; …”1922 senesinin 25 Ağustos günü Başkumandan Hazretleri Kocatepe’ye çıkarak, cepheyi ve kıtaları gözden geçirdi. Akşama doğru, Şuhut’a dönüşünde kolordu karargâhı olan Dadak civarından geçerken, Onunla konuşma şerefine kavuştum. Büyük bir kararın sonucunu bekleyen, çok ciddi bir heybet içindeydi. Hatırımı sorarak iltifat buyurdu ve taarruzun nasıl sonuçlanacağını sordu: …”İtimadımız çoktur, üstelik yakınımızda ve yanımızda bulunuyorsunuz, galibiyeti kesin görüyoruz” dedim.Herkesin kalbi ümit ve heyecan dolu çarpıyordu. Düşmana hiçbir şey sezdirmemek için konuşmalar bile hafif oluyordu. Hava sakin, gökyüzü açıktı. Yeni ayın henüz üç veya dördüncü günüydü. Hilal dik ve mağrur duruyordu. Tam ortasına yıldızı sarmıştı. Türk bayrağı muhteşem şekilde, aynen gökyüzünde olmuştu. Bu manzara çok ulviydi. Herkes bu durumu hayra yoruyordu… (Bakınız: “Orgeneral İzzetin Çalışlar’ın Anılarıyla Gün Gün, Saat Saat İstiklâl Harbi’nde Batı Cephesi” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ocak 2009, Genel Yayın:1638, Sf:364)
39 gün sonra…
Muzaffer Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 2 Ekim 1922’de İzmir’den Ankara’ya gelmiş, 4 Ekim günü ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “26 Ağustos Taarruzu”, “30 Ağustos ve 9 Eylül Zaferleri” hakkında uzunca bir nutuk vermiştir. Bu nutuk uzun olduğundan yazımızın bu bölümünde 27-28-29 Ağustos 1922 akşamına kadar Başkumandanlık muharebesinde cereyan eden olayları Türk milletinin Muzaffer Başkomutanın anlatımından okuyacağız:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, 112 içtima, Birinci Celse: 4 Ekim 1922 (1338) Toplantısı:
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa anlatıyor:
-…”27 Ağustos için yeni bir şey yoktu. Kıtaat evvelce almış oldukları hedeflere bir an evvel vâsıl olmak için taarruzlarına devam edecekti. Nitekim öyle oldu.
27 Ağustos sabahı 1310 rakımlı tepeye karşı doğrudan doğruya Dördüncü Kolordu Kumandanı Kemalettin Paşa’nın huzuruyla ve gayet mahirâne bir taarruz tertip olundu ve bunun neticesi olmak üzere 1310 rakımlı Erkmen Tepesi düşmandan alındı ve buradaki düşman mağlup ve perişan bir surette şimale ve şimali garbiye doğru atıldı. Bu suretle Kalecik sivrisinden Tınaztepe’ye kadar 12 kilometrelik bir gedik açılmış oldu.
Düşman cephesi burada yarılmıştı. Bunu müteakip, bu gedikten geçecek düşmanı bırakmamak ve tekrar taarruz etmek üzere hareket olundu. Aynı zamanda diğer düşman mevziilerine karşı da tevcih edilmiş olan taarruzlar tecdit olundu. Ve bu neticeyle artık düşman tarafından hududu müstahkemesinin emniyetle muhafaza edilememesi vaziyeti husule gelmişti. Filhakika biraz sonra yekdiğerini müteakip Tınaztepe’nin garbında bulunan mevazii dahi birer birer sükût etmeye başlamıştı. Kalecik sivrisi cephesi dahi sükût etti. Gerek bu vaziyetten gerek Afyonkarahisar’ın şarkına tevcih edilen taarruzların tesirinden orada bulunan düşman fırkaları dahi mevziilerini terk ederek, garba ve garbı şimaliye doğru çekilmeye mecbur olmuşlardı.
27 Ağustos günü öğleden sonra saat beşte, sekizinci fırkamız muzafferden Afyonkarahisar’a girdi. Burada 20-22 kadar muhtelif cins top alınmıştı. Karahisar’da da belki henüz hesabı kat’isi bitmemiş olan mühimmat, esliha ve sair malzeme iğtinam olunmuştur. Yalnız düşman Karahisar’da ve ondan sonra her yerde yaptığı gibi derhal şehri ateşe vermiştir. Kıtaatımızın serian yetişmesi sayesinde yangının tevsiine meydan verilmedi ve yanan yerler de bastırıldı. Bugün düşmanın mühim kuvvetleri mevkii müstahkemeden atıldı ve artık açık saha muharebesine mecbur edildi.
27 Ağustos akşamı vaziyeti şöyle mütalâa ettik:
Düşmanın henüz Eskişehir grubu yerindeydi ve Döğer’deki ihtiyat fırkaları henüz istimâl edilmemişti. Diğer cephelerdeki düşman kuvvetleri tamamen duruyordu. O halde burada mağlûp ettiğimiz düşman kuvveti dört ila beş fırkadan ibaretti. Binaenaleyh düşman, tekrar sol cenahını Eskişehir’e istinat ettirerek onun cenubunda Döğer ve daha cenupta Veyselbaba sırtları vardır. Oradan garba gidiniz. Burada Dumlupınar mevziileri vardır. Daha sonra Toklu sivrisi mevazii vardır ki düşman bu hat üzerinde çekilen kuvvetleriyle tekrar müdafaa edebildi. Zaten bu mevaziide daha evvel inşa ve ihzar edilmiş ve tel örgülerle takviye olunmuş hemen hemen Afyon’un şarkında ve cenubundaki tahkimata müşabih kuvvetli tahkimat vardı. Onun için en mâkul ve muhtemel olan hareket düşman için bu idi.
Binaenaleyh, düşmanı bu mevziide dahi mağlup etmek için cenupta bulunan birinci ordu, dümanı sol cenahı ile kavrayak İzmir’e gitmekten men edecek surette taarruza devam edecekti. İkinci ordu şarktan düşmanı kavrayarak şimale, Kütahya üzerine gitmesine mümanaat edecek surette taarruz edecekti. Artık ileri geçmiş olan süvari kolordumuz da düşman kuvvetinin tamamen arkasında icrayı faaliyet edecekti.
O gece düşündüklerimizi ertesi günü inayeti hakla ve tamamen düşündüğümüz gibi, noktası noktasına tatbik etmek müyesser olmuştu.
Birinci ordu kıtaatı şimale hareketinde düşmana birçok yerlerde tesadüf etti ve her tesadüf ettiği yerlerde çok kanlı muharebeler devam etti. Meselâ Balmahmut şimali şarkisinde Köprülü vardır. Bir fırkamız, düşmanın orada bir fırkasını yakaladı. Gayet seri bir hareket neticesinde düşman fırkası mağlup edilerek bütün eslihâsını ve otomobillerle cerredilir üç ağır topunu terke icbar eyledi. Ve perişan bir surette Cankuyu istikametinde firar etti. Ondan sonra, Balmahmut istasyonunda yine bir fırkamız, düşmanın bir fırkasını yakaladı. Muharebeyle mağlup etti. Şimale attı. Ondan sonra Oğlanmezarı, Başkilise, Komari Çiftliği, Akçaşehir, Bakırcık, Tazılar cenubu garbisi ve Toklu sivrsisinde düşmanla temas hâsıl oldu. Ve buralarda ciddi ve mühim muharebeler oldu. Fakat bazı düşman fırkalarının mukavemetine rağmen nihayet mağlup edilerek şimale atıldı. Yalnız Toklu sivrisinde bulunan düşman mukavemet ve sebat edebiliyordu.
İkinci ordu dahi verilen cephede garba yürüyüşüne devam ediyor ve muharebeye temas arıyordu.
Bütün bu muharebat olurken süvarilerimiz tamamen düşman kıtaatının gerilerinde olmak üzere hareket ediyordu. Mesela Olıcak’ta ve Başkilise’de bazen piyade gibi ateş muharebesi yapıyordu. Fakat ekseriya kılıcını çekip, dörtnala düşman safları içerisine giriyordu.
Arkadaşlar!
Süvarilerimizin burada gösterdiği hamaset tasavvurun fevkindedir ve gayrikâbili tasvirdir. Henüz muharebeye girmemiş taze düşman fırkalarını görür görmez süvarilerimiz tahammül edemiyorlardı. Bunları tevkif etmeye imkân yoktu. Derhal kılıcını çekip düşmanın içerisine dalıyorlardı. Ve bir fırkanın içerisine girdikten sonra ikinci bir düşman fırkası çıkıyor, onun da içine atılıyorlardı. Hakikatten bu kahramanlık sayesinde garba çekilmek isteyen düşman kıtaatı durmaya ve vaziyet almaya mecbur edildi. O esnada bir taraftan piyadelerimiz ve topçularımız yetişmişti ve düşmanı tekrar muharebeye mecbur etmiştik. 28 Ağustos günü bu dediğim muhtelif muharebelerle geçti. Bunun neticesinde, yâni 28 Ağustos akşamı biz vaziyeti şöyle mütalaa ettik. Artık düşmanın bu pek müsait olan mevzide müdafaadan ziyade, arka yollardan saparak Dumlupınar mevaziine gitmesi veyahut oradan Uşak mevaziini tutmak istemesi lazım gelirdi.
Arkadaşlar!
Burada düşmanın 4., 5., 9., 12., 13.ve 7. Fırkaları vardı. Yani cem’an yedi fırkası vardı.
Bu meydan muharebesi esnasında, yalnız birinci ve yedinci fırkaları mağlup bir halde, Dumlupınar garbına geçebilmişlerdi. Diğer beş fırkası bu dediğim çerçevenin içerisinde kaldı. Dumlupınar’a geçen bu iki fırka, henüz düşmanın garpta taze bir halde bulunan ikinci fırkası ile birleşti ve fırka oldu. Binaenaleyh, artık yapılacak şey düşman kuvay-ı külliyesini İzmir’e çekmekten, şimale ve hiçbir yere gitmekten men etmek lazımdı. Bunun için verilen emre göre, birinci ordu artık tekmil kıtaatiyle garba teveccüh edecek, düşmandan evvel Dumlupınar mevaziini tutacak ve garba çekilmek isteyen düşmana taarruz edecekti.
İkinci ordu keza, şimalden aynı düşmana taarruz etmek üzere ilerleyecek ve süvari fırkaları Murat dağı ile Kütahya, Gediz şosesi mıntıkasında toplanacak düşmanın şimali garbiye çekilmesine mani olmak vazifesine devam edecekti.
Döğer istikametinde icray-ı faaliyet etmekte olan süvari fırkamızı söylemiştim. O da Altıntaş’dacelbolundu. Diğer cephelerde, Eskişehir’de vesair yerlerde bütün kıtaat verilen vazifenin ifasına devam edeceklerdi.
29 Ağustos’ta Birinci Ordu; Olucak, Hamurköy, Çalköyü, Aslıhanlar üzerinden Dumlupınar’a gitmek isteyen beş düşman fırkasına temas etti ve cenuptan taarruza başladı. Dumlupınar şarkında Kızılcaköy’den Murat dağları üzerinde Hasandede istikametine giden fırkamızdır. Düşmanın Aslıhanlar’a gelmiş olan iki fırkasına tesadüf etti ve derhal bu iki fırkaya taarruz etti. Bunun üzerine düşmanın Dumlupınar yolu seddedilmiş oldu. İkinci ordu da artık muharebeye temasa geçmişti. 29 Ağustos günü bu harekât ile geçti.
29 Ağustos’ta vaziyet şöyleydi:
Artık düşmanın beş fırkası Dumlupınar’a gitmekten men edilmişti. Kütahya istikametinde şimale gitmekten men edilmişti. Yalnız kendisi için bir nokta-ı ricat kalmıştı ki o da Murat dağı şimalindeki Kızıltaş deresiydi. Bu dere ve derenin içi sarp patikalara malik bulunuyordu. Binaenaleyh düşmanın beş fırkası tamamen ihata edilmişti…(Bakınız: Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri, Devre: I, Cilt: XXIII, Sf:264-277)
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.