Algı boyutumuzu, bununla birlikte titreşim seviyemizi yeni bir yerden yaratana kadar aynı yaşamsal döngüleri tekrar ederiz. Deneyimlenen alan, ruhsal öğreti kazanma ve bir sonraki biliş seviyesine hazırlanma imkanı sunar ve fakat ben dikkatimi ruhsal dersten ziyade deneyimin kendisine yönlendirdiğimde ruhun odağından sapmış oluyorum. Deneyimin içinden geçerken hissettiğim duygu, ruhumun yükseliş yakıtıdır. Duygularımı görmezden geldikçe, bastırdıkça; geliştirmem gereken erdemi, ruhsal öğretiyi göremiyorum.
Toksik pozitivizm ile, mutlu, iyi olma zorunluluğuyla hakiki benliklerimizle hizalanamayız. Ruhsal yükseliş yolculuğunda, İns’An olma yolunda duygularımızın farkındalığıyla ilerleme kaydederiz. Hayatlarımızda aynı deneyim döngüsünde sıkışıp kalmamıza neden olan, kendimize dair farkındalık eksikliği. Entellektüel seviyede olabildiğince zihnimizi bilgiyle doldurmaya çalışıyoruz. Bilgiyi akıl süzgeçlerimizden geçirmeden, kalp alanına getirmeden, sağduyumuzu kullanmadan depoluyoruz. İçselleştiremediğimiz bu bilgi yığının tek işlevi, yük olarak ruhu ağırlaştırmasıdır. İdrak seviyesine getirmediğimiz, kalp-zihin dengesine oturtamadığımız, nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle paylaşacağımızı bilmediğimiz alanda bizlere sadece ağırlık yapıyor.
Ruh hafiflediği ölçüde ilerler. Kendi olabildiği alanda yükselir. Duygulardan kaçış yolunu seçip şimdiki an’a uyum sağlamayan eski ezoterik bilgilere tutunmak, yeni bilince uyum sağlamayan, “sihirli değnek” olarak sunulan spiritüalist bakış açılarını sürdürmek, sürekli gücümüze dışarıya vererek eskiyi tekrar etmemize neden oluyor. Eskiyi tekrar etmek için, yaratmayı seçtiğimiz otantik “Ben”i, yaratmak için buradayız. Evrensel sevgi, şefkat, merhamet, hakikati, yani “Biz” bilincini temsil eden yüksek kalp çakrasının alanından işlev gösterebilmek için önce kendimizi “Ben” olarak yaratmamız gerekiyor. Tüm veçhelerimle, varoluşumun tüm yönleriyle, duygularımla bağlantı kurmak, kabul etmek ve kendi içimde “Bir” olmam gerekiyor.
Düşünce paradigmalarımızı, koşullandığımız çevreden etki alarak, varlıklarımızı, özümüzü asimile edercesine benimsediğimiz sahte kimlikler üzerinden inşa ettiğimizde; kendimize en büyük ihaneti yapıyoruz. Çarkın aynı noktasında kalarak ilerleme kaydedemeyiz. Bulunduğumuz çarkın farklı yöne dönmesini sağlayacak olan biziz. Varılacak nihai nokta olmadığını, “sonsuzluk” bilinciyle Yol’un her adımını duygularımızla, kendimizle, özümüzle bağlantı kurarak, her adımı fark ederek “sonsuz gelişim”i hatırlayabiliriz. “Ben”den “Biz”e sevgiyle olsun yolculuğumuz. Ve öyle de oldu.