Bir çok insan, korkularının üstesinden gelmekte zorlanır, çünkü; korkusuz olmak, baş kaldırmak demek, anarşik olmak demektir, korkusuz olmak kendini bilmektir.
Benjamin Franklin “sert olan üç şey vardır; çelik, elmas ve kendini bilmek.”dir
Kendini bilmek öyle kolay değil; bir kez bildin mi kendini, hep bildiğini zannedersin lakin senin de karnın acıkır sen de her gece uyursun üstadım.
Sen hiç gözü açık uyuyan gördün mü ? Velev ki gördün ! Ruhu neredeydi ?
Sor bakalım kendine atmosferin neresinde uyuyorsun?
Hz. Mevlana şöyle der: “İnsan her şeyi göremez; sevdiğin şeyler, seni kör ve sağır eder.
Kör ve sağır olmuş bedenlerde ruh bulamazsın.”
Var oluş kişinin kendini kendini keşfetmesi ve anlamasıyla ilgilidir. Var olma duygusu bizim gerçek benliğimizi ortaya çıkaran şeydir.
Bir insan kendi varlığını idrak etmeden başkasının varlığını idrak etmeye çalıştığında kör kalır. Seni kör edenler: Kendini bilmeden başkasını bilmeye çalışmaktır. Kendini sevmeden, başkasını sevdiğini sanmaktır. Kendini görmeden, başkasını gördüğünü iddia etmektir.
“The Matrix” filmini çoğunuz seyretmişsinizdir diye düşünüyorum. Burada altı çizilerek anlatılmaya çalışılan “kendini bilmenin gücü” dür. Kendi gücünün farkında olan kişi başkasının üzerinde bu gücü kullanmaz. Birisi size her türlü güç gösteriminde bulunuyorsa o gücünden değil aşağılık kompleksindedir.
Gül Bahçesinde Bir Gün
İnsan ömrü gül bahçesine benzer, yaşam ise kül ve gül olmak arasında geçer ,
Yaratıcıların da yaratıcısı olan Rab bizleri kendi enerjisinden var etti. Var ettiği bu enerjiyi koruyabilmek adına bizlere 6 beden giydirdi; eterik beden, astral beden, mental beden, karma beden, ego beden, mutlak beden.
İç içe geçmiş bu sarmal yapının altında kendi hakikatımız bulunmakta. Tasavvuf bizlere bu sarmal yapıyı ruhun mertebeleri olarak anlatmakta , Hinduizm bu yapıyı bizlere çağlar öncesi enerji sistemiyle tanıtmakta. Değişen tek şey terimler.
Çağlar boyunca değişen terimlerin özü aynıdır. Dil ve anlatım; anlatan kişinin bilinç seviyesinden aktarılır . Bu yüzden hepimiz eşit fakat bir o kadar birbirinden farklıyız . Dinleyenin farkındalık seviyesi, anlatanın idrak seviyesinden çok geri kalmışsa , anlatanın cümleleri evrende kalır ve buradan kollektife dağılır.
Örneğin bir kişinin ben merkezinde güven problemi varsa ağzınızla kuş tutsanız onun bu duvarını aşamazsınız , bu yüzden çabanız boşa , çünkü o kişinin güven kodu kırılmıştır ve duyguları tanımsızdır, duyguları tanımını yitirmişse sizin duygularınızın tanımı pekte umrunda değildir.
Yoktan Var Olmak
Son yıllarda fantastik filmlere konu olan ,fantastik kadın Lillth hakkında; kutsal kitaplarda yazılı bir ize rastlanmamakta bu yüzden mi fantastik kaldı, yoksa bizlere var oluş sürecinde fantastik mi anlatıldı ?
Bir çoğumuz biliyoruz ki soyumuz Adem Peygambere dayanmakta, babamız Adem peki ya annemiz ?
Yücelerin en yücesi olan Rab, Ademi yaratırken aynı anda başka bir elementten bir kadın yaratmış olabilir mi?
Hayatımızın en zorlu serüveni için yapmamız gereken ilk şey başkalarının bizim adımıza oluşturamayacağını bilmek ve dünyaya bakış açımızı, kendi değer sistemimizi keşfetmektir. Modern insanların yaptığı ve ters tepen şeylerden biri atalardan kalma gelenekleri bir kenara fırlatarak organize edilmiş bilgileri kabul etmektir.
Var oluş sürecinde geleneksel kültürlerde oldukça yaygın olarak bilinmesine rağmen Lilith hakkında bilgiye rastlanılmamasının asıl sebebi itaatkar olmamasıdır ve bu yüzden kutsal metinlerde kendisinden şeytani olarak bahsedilmektedir. Oysaki kadın erkekle aynı fizyolojik yapıya sahiptir, erkeğin dışarda çalışması erkeğin kas kütlesini arttırırken kadının içerde çalışması onun kas kütlesinin artmasını engellemektedir. Bu yüzdende yuvayı yapan dişi kuş erkekten daha kutsaldır.
Kül Bahçesinde Son Gün
Külün ömrü gül oluncaya kadardır; Cennet insan olabilenler için vardır. Cennet ademiyet makamının mülkiyetidir . İnsan olabildiğin takdirde sana bahşedilen makamın mülkiyeti her yerdedir. Cennette sensin , cehennemde sensin, iyide sensin ,kötüde sensin. Ne olmak istiyorsan o olursun . Bu hikayede itaat etmeyen Lilth bu yüzden bizlere şeytani olarak anlatılmaktadır.
Duygular Hareket Eder ….
Duygular hareket etmeseydi birçoğumuz ilkokul arkadaşımızla evli olurdu . Duygular insan organizmasında yaşayan bakteriler gibidir.
Her insanın iyi ve kötü bakteriye ihtiyacı vardır , çünkü ikisine de bağışıklık geliştirmesi gerekmekte. Bu minvalde ilk aşkımızı unutmamız çok normal ( insan ilk ameliyatını unutmaz) sonrakilerin zamanla yeri bu yüzden değişir duruma bağışıklık geliştirir. Hakikat bazen acı gelir.
Tarih boyunca insanın en büyük manüplasyonu kendidir. Kendi yarattığı korkularıdır .Bu korkuları oluşturan zihnimizin manyetizması bilgiyi mutlak bedene ulaştırır ve eylemin gerçekleşmesine sebep olur . Olumlu ya da olumsuzu yaratan zihnimizdir , insan kendi zihninin farkına varabilseydi gücünün de idrakinde olacaktı.
Bizler bu yüzden gücü; yanlış anlayan ve yanlış anladığı için yanlış kullanan organizmalarız. İnsan gücünü fark ettiğinde mayasına & özüne döner .
Farkındalık havuzunda su olmadan yüzen o havuzda mayalanmaz. Bu yazıda bana ilham olan sevgili çiğdem Kanmışa sevgilerimle…