Jeopatik Stres bilgisinden sonra, Haarp ve Chemtrails demiş ve ilk bölümü bitirmiştik. Her ne kadar konuyu çok genişletmemek ve dolayısıyla algıyı dağıtmamak istesem de, konular öyle birbiriyle, öyle derinden ilintili ki, tıpkı bir puzzle gibi; bir parça eksik kalırsa bütün eksik kalacak. O yüzden bu bölümü, elimden geldiğince dağıtmadan ve fakat birkaç detaya değinerek yazmaya çabalayacağım.
HAARP NEDİR?
Öncelikle Haarp nedir, amacı nedir, teknik tanımıyla başlayalım. Haarp, “yüksek frekanslı aktif auroral araştırma programıdır. Üst atmosferi, özellikle iyonosferi incelemek için geliştirilmiş, yüksek frekanslı elektromanyetik dalgaları kullanan bir Amerikan sivil ve askeri araştırma programıdır.”
Haarp, ilk kez Sırp asıllı ABD’li bilim adamı Nikola Tesla tarafından ortaya atılmıştır. Tesla’nın ölümü nedeniyle yarım kalan çalışmalarına FBI tarafından el konulmuş ve tüm bilgi belgeler, ulaştırıldıkları kişiler tarafından araştırılmış, geliştirilmiş ve haarp teknolojisinin bugünkü hâle gelmesi sağlanmıştır.
Her ne kadar ozon tabakası iyileştirilmesi, küresel ısınmaya çare aranması, denizaltılarla haberleşmeyi kolaylaştırmak, petrol, doğalgaz ve mineralleri tespit etmek v.b. nedenler, haarp çalışmalarına gerekçe gösterilse de, benim gibi şüpheci insanlar ve komplo teorisyenleri, haarp faaliyetleri ile son yıllarda dünyada meydana gelen seller, elektrik kesintileri, internet ve telekomunikasyonun felce uğraması, volkanik patlamalar, zelzele ve tsunamiler gibi doğal afetler arasında bir bağlantı görmektedir.
İlk haarp tesisleri, Sovyetler zamanında Ukrayna’da 1976 yılında çalışmalara başladı. ABD henüz bu teknolojiye sahip değildi. 1986 yılında Çernobil nükleer kazası meydana geldi. Haarp tesisleri Çernobil’in yakın bir alanda bulunuyordu. Kazada bölge kullanılamaz hale gelerek kapatılmak zorunda kaldı, çalışmalar durdu. Amerika’nın, Çernobil kazasında bir etkisinin olup olmadığı, o dönemin gündeminde yer bulmuştu. Bu tesisler devre dışı kaldıktan sonra, 90’lı yıllarda Amerika, Alaska Bölgesi’ndeki kendi tesislerinde faaliyete başladı.
Haarp karşıtlarından biri olan, ünlü jeofizikçi Prof. Gordon J.F. MacDonald’e göre, haarp ile “iklimler değiştirilebilir, kutuplar eritilebilir, yerinden oynatılabilir, deprem yaratılabilir, okyanus dalgaları kontrol edilebilir, Ozon Tabakası ile oynanabilir, Dünya’nın enerji alanları ile oynayarak insan beyni kontrol altına alınabilir, radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturulabilir.”
Amerikan Hava Kuvvetleri, haarp kapsamındaki çalışmalarından “Spacecast 2020” projesi, Amerika’nın uzay teknolojilerini ve sistemlerini geliştirmek argümanlı, fütürist bir projedir. Tanıtımında şöyle bir açıklama vardır; “Çevreyi değiştirme teknikleri ile bir başka ülkeyi yok etmek veya zarara uğratmak yasaktır” Bu hayli ironik bir açıklamadır.
İnfowars sitesinde, 26 Kasım 2012 tarihinde, editör ve yazar olan Paul Joseph Watson tarafından bir yazı yayımlandı. Bu yazıda, ABD eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin, “İki Yüzyıl Arasında: Technetronic Çağda Amerika’nın Rolü” isimli kitabına yer verilmiş. Savunulan fikir özetle şu şekildedir; Toplumların üst bir akıl tarafından “teknolojik kumandalar” ile kontrol edilmesini gerektiği ve böyle bir topluma, seçkinlerden oluşan bir yönetim grubunun egemen olması gerekliliği… Her vatandaşın, gözetim altında tutulmasını esas alan sisteme göre, tüm kişisel veriler dosyalanmalı ve el altında tutulmalıdır. Bu düşünceleri savunan Brzezinski, Üçlü Komisyon (Trilateral Commission) kurucusu, Dış İlişkiler Konseyi (CFR) önderlerinden biri ve Bilderberg’de de yer alan bir kişidir.
Bu inanılmaz açıklamalara ek olarak, Zbigniew Brezinski’nin kim olduğuna dair bir minik notu da, şu şekilde vermek isterim. Aşağıdaki fotoğraflar, araştırmacı tarihçi yazar Sinan Meydan’ın El-Cevap kitabında yer alan bir görseldir. Fotoğrafların altında şu 2 cümle yazar; “Brezinski Amerikan silahlarını Usame Bin Ladin’e teslim ederken {1981}” / “Brezinski Amerikan silahlarının kullanımını Usame Bin Ladin’e gösterirken {1981}”
Haarp teknolojisinden, her gün başımızı kaldırıp göğe baktığımızda gördüğümüz, adeta sanat eseri bir tablo misali, bir Picasso tablosunu andıran Chemtrail konusuna geçelim.
Chemtrails, genel olarak gün doğumu ve gün batımı saatlerinde, askeri ve sivil uçaklar tarafından, gökyüzünde yapılan kimyasal püskürtmeler sonucu oluşan beyaz, gri görünümündeki çizgilerdir. Kimileri bu durumun chemtrails olmadığını ifade eder ve böyle olduğunu düşünenleri, akıl ve mantıktan uzak, saf insanlar olarak sıfatlandırır. Eğer bu konu ile ilgiliyseniz, sosyal medyada bu duruma şahit olmuşsunuzdur. Onlar bu durumu sadece sublime, contrail olarak açıklar.
Oysa iklim bilimciler, bu jet izlerinin yapay bir bulutlanmaya sebep olduğu ve Dünya’nın aldığı güneş ışığı miktarını düşürdüğünde hem fikirler. Chemtrails, küresel ısınmayı önlemek bahanesiyle havanın sülfat ve alüminyum içerikli gazlarla ilaçlanmasıdır. Bu maddeler soluduğumuz havaya, içme suyumuza, yağmurla yeraltı kaynaklarına, ürün aldığımız topraklara karışmaktadır. Chemtrails spreylemeleri sonucu vücudumuza giren nano partiküllerin sağlığımıza etkileri , son zamanlarda artan sağlık şikayetleriyle paralel orantıdadır.
Belçika’da düzenlenen, Dünya’nın ilk Stratosfer Spreyleme Chemtrails Konferansı’na bir çok bilim adamı, aktivist, gazeteci ve araştırmacı katılmıştır. Bu toplantıyı, içeriğini internet üzerinden detaylı öğrenebilirsiniz. Varılan sonuçlardan biri de şu şekildedir;
“Chemtrails spreylemelerinde kullanılan ve iletkenlik özelliği bulunan Baryum ile Haarp teknolojisi uygulanarak ülkeler ve toplumlar üzerinde iklim değişiklikleri, sessiz bir silah olarak uygulanabilmektedir. Yine Haarp istasyonlarındaki yüksek antenler vasıtası ile gönderilen frekanslarla toplumların duyguları dizayn edilebilmektedir. Dünya’da bir çok yerde kurulan Haarp istasyonları sessiz bir silah olarak faaliyette bulunmaktadır.”
Eklemek gerekir ki, nükleer kimyager, jeokimyacı ve kozmochemist Prof. J. Marvin Herndon, spreylemelerde “coal fly ash”/ fabrika atıklarının kullanıldığını söyler. Fabrikaların bacalarından etrafa saçılan külümsü partiküllerdir bunlar. Herndon, “kömür uçucu külünün, son derece düşük maliyetle, mevcut işleme ve nakliye altyapısı ile kolaylıkla temin edilebilen, aerosol haline getirilmiş troposferik püskürtme için uygun tane boyu dağılımına sahip, büyük bir küresel atık ürün” olduğunu ifade ediyor. Bu şekilde kullanım ile de, ironik bir geri dönüşüm sağlanıyor. Bizim deyimimizle alan razı, veren razı oluyor..
Prof. Herndon, bu küllerin içeriğinde alüminyum, arsenik, baryum, berilyum, bor, kadmiyum, krom (III), krom (IV), kobalt, kurşun, manganez, civa, selenyum, stronsiyum, talyum, toryum ve uranyum gibi toksinler olduğunu söylüyor. Nasıl bir tablo canlanıyor zihninizde; Radyoaktif kazanı gibi değil mi.
Prof. Herndon bu durumun, nükleer atıklardan daha fazla radyoaktif olduğunu ifade etmektedir. Bu çok ince aerosol haline getirilmiş parçacıklar vücuda, ağız, akciğerler, gözler ve cilt yoluyla giriyor. İltihaplanmaya ve akciğer hasarına neden olabiliyor.
Sağlık üzerindeki etkileri yaş, fiziksel durum, bireysel duyarlılık, konsantrasyon ve maruz kalma süresi gibi faktörlere bağlıdır. Vücudumuza giren Arsenik, hipertansiyon, kalp hastalığı, kanser, inme, kronik alt solunum yolu hastalığı ve diyabet olarak kendini belli ediyor. Rapora göre, hamile bir kadın bu partiküllere maruz kalmış ise, etkiler plasentaya, fetusa geçebilir. Gelecek nesiller de, bugün yapılan faaliyetlerden etkilenmektedir.
Yine yabancı kaynaklardan aldığım bir bilgiyi sizlerle paylaşmak isterim; Alüminyum, kükürt dioksit ve sülfür gibi maddelerle temas eden toprağa sadece GDO’lu tohumlar ekilebilmektedir. 1 Eylül 2009’da alınan patentin adı ; Alüminyum Resistant Gene (Alüminyuma dirençli gen) ve Patent Numarası: 7582809 şeklindedir. Chemtrails spreylemelerinde Alüminyum’un yüksek oranda kullanıldığı yapılan bir çok testler ile de tespit edilmiştir. Bu patent, bu minvalde gayet manidardır.
Elektrokimyasal metod ile hücrenin yenilenmesini sağlayan, elektrofizyolojik araştırmacı, ortopedik cerrah, iki kez Nobel Ödülü’ne aday gösterilmiş olan Dr. Robert Becker, Vücut Elektriği adlı kitabında, 1974 yılında J. F. Schapitz’in gerçekleştirdiği bir deneyden söz eder;
“J.F. Schapitz şöyle yazar: “Bu soruşturma sırasında, hipnozcunun sözlü olarak ifade etiği kelimenin, aynı zamanda modülasyonlu elektromanyetik enerji yoluyla doğrudan insan beyninin bilinçaltı kısımlarına da aktarılabileceği görülmüştü. Yani, mesajları almak veya kodlarını çözmek için herhangi bir teknik araç kullanmaksızın ve bilgi girişini bilinçli bir şekilde denetleme şansına sahip olmak kaydıyla bu tür bir etkiye maruz kalmaksızın…” diye devam eden yazıda verilenler, haarp ve chemstrail faaliyetleri ile yapılabileceklerin yanında, belki bir başka yazıda yer verebileceğim, NASA’nın Blue Beam /Mavi Işık Projesi’ni de hatırlatmaktadır aynı zamanda.
Dailymail.co.uk sitesinde, 1 Nisan 2012 yayınlanan haberde, “İnsanları zombi haline getiren zihin bükücü ‘psikotronik’ silahlara, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından devam edilmesi sağlanıyor.” diyerek verilen detaylı haberin bazı bölümleri, hakikaten çok endişe vericidir. Şu şekilde aktarmak isterim;
“Rus silahının kesin detayları açıklanmadı. Bununla birlikte, daha önceki araştırmalar, düşük frekanslı dalgaların veya kirişlerin beyin hücrelerini etkileyebileceğini, psikolojik durumlarını değiştirebildiğini ve doğrudan birinin düşünce süreçlerine önerilerin ve komutların iletilmesini mümkün kıldığını göstermiştir. Yüksek doz mikrodalgalar, iç organların işleyişine zarar verebilir, davranışları kontrol altına alabilir veya hatta kurbanlarını intihara sürükleyebilir.”
Ayrıca aynı haberde, Rusya eski savunma bakanı Anatoly Serdyukov’un, “Yeni fizik ilkelerine dayanan silahların geliştirilmesi, doğrudan enerjili silahlar, jeofiziksel silahlar, dalga enerjisi silahları, genetik silahlar, psikotronik silahlar ve benzerlerinin, 2011-2020 yılları için devlet silah alım programının bir parçasıdır” açıklamasına da yer verilmiştir.
Tüm bu okuduklarımızdan sonra, aklımızı kurcalayan soruları, zihnimizi meşgul eden düşüncelerimizi, sadece komplo teorileri olarak değerlendirebilir miyiz peki.!?
Ülkemizin değerli aydınlarından biri olan, İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Dr.Ramazan Kaan Kurtoğlu , yazdığı kitaplarda, konuk olduğu televizyon programlarında, defalarca anlatmıştır bu tabloyu ve dolayısıyla, olası geleceği. “Sessiz silahlar ve terör” başlığı altında sıraladığı maddelerin, sadece çok küçük bir bölümünü aktaracağım burada. Tv yayınını bulup daha detaylı bilgi alabilirsiniz elbette.
“Sessiz silahlar ve terör” Dr.Ramazan Kaan Kurtoğlu;
1-) Para : Önümüzdeki 20 yıl içinde nakit para, tedavülden kalkacak, kullanılmayacak.
2-) İnternet ve siber savaş
3-) Sağlık sektörü : İlaç endüstrisi, antidepresanlar..
4-) Algı yönetimi ve psikolojik harp.
5-) Genetik ve biomühendislik teknolojisi, GDO’lu ürünler..
6-) Haarp, Amerika StarWars Projesi.
7-) Küresel iklim değişikliği manipülasyonu.
😎 Teknolojik kuşlar, böcekler ile yönetilen sessiz savaşlar.
9-) Mikroçipler ile kitleleri kontrol..
10-) Chemtrail : Kimyasal püskürtme.
11-) Elektromanyetik güç, dronlar, GPSler, GDO’lu sivrisinek ve böcekler…
Yazının başında da belirttiğim üzere, bu konular puzzle’ın parçaları.. Bütünü algılayabilmek için, her bir parçadan haberdar olmak elzem. Fakat Ley Hatları ana başlığına bir an önce dönmek adına, Haarp ve Chemtrail faaliyetleri ve etkileri ile ilgili bölümü, burada bitirmek istiyorum. Fakat özellikle tavsiye edeceğim bu yazıları da, mutlaka eklemek isterim.
Değerli dostum, Araştırmacı Yazar Gök Türk’ün muhteşem yazısı, zihinleri fazlasıyla sorgulamaya açacaktır. http://www.sechaber.com.tr/olumsuzlugun-minik-robotlari-nanitler/
Ardından diğer bilgi dolu yazılar da, öğrenme arzusundaki bizler için, gayet doyurucu ve yeni araştırmalara teşvik edicidir.
http://odatv.com/ve-komplo-teorisi-gercek-oldu-0510161200.html – http://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/yesil-devrim-645286/
{devam edecek}