İki yıl kadar önce ABD Bilim Vakfı, Lazer İnterferometresi Kütle çekim Dalgaları Gözlemevi (LIGO) aracılığı ile kütle çekim dalgalarının Dünyamızdaki etkilerini gözlemlemeyi başardıklarını açıkladı. Bu başarı ile Einstein’ın yüz yıl kadar önce varlıklarını öngördüğü ve ilerleyen yıllarda gözlemsel kanıtlarının da bulunacağına inandığı bir fiziksel durumu yani kara delik veya nötron yıldızı gibi çok çok büyük kütleli cisimlerin birbirleri etrafındaki veya birbirleri üzerine çökerkenki hareketlerinin uzay – zamanı bükmesi sonucu ortaya çıkan kütle çekim dalgalarının varlığını kanıtlıyordu. Bu deneysel gözlemin tam olarak ne olduğunu basitçe anlatmaya çalıştıktan sonra konunun, astrolojiye neden bir bilimsel pencere araladığını düşünmeye başladığımı da daha kolay izah edebilirim.
Öncelikle LIGO cihazlarının neyi gözlemlediğini anlatmaya çalışalım. Kütle çekim dalgaları, tanımı itibari ile gözlemi yapan cihazı, zamanı ve hatta gözlemciyi bile eğip büken dalgalar oldukları için, bildiğimiz türden elektromanyetik veya optik dalgalar gibi tespit edilmesi hatta anlaşılması bile kolay olmayan bir fizik olayıdır.
Genel Görelilik Kuramı gereği, kütle sahibi her cismin uzay – zamanı büktüğünü kabul etmemizin bir sonucu olarak, çok çok büyük kütleli cisimlerin bu etkilerinin uzay – zamanda bir dalgalanmaya sebep olacağı, matematiksel bir sonuç olarak ortaya çıkmaktaydı.
Yine Genel Görelilik Kuramı gereği ışık, içinde bulunduğu koordinat sisteminden bağımsız hareket eden yapısından dolayı, her yönde aynı hızda hareket etmeli ve sistemin hareketinden etkilenmemeliydi. Yani kütle çekim dalgaları, bir cetveli, etrafındaki fiziksel çevre ve hatta gözlemci ile birlikte eğip büktüğünde(!) ışık bu durumdan etkilenmemeli ve uzayan – kısalan mesafelerde, artan – azalan sürelerde hareket etmeliydi.
İşte ABD Bilim Vakfı tam olarak da bunu gözlemlediklerini açıkladılar:
Yaklaşık 4 km uzunluğunda L şeklindeki, deyim yerindeyse cetvellerinin her iki yönünde gidip gelen lazer demetlerinin üst üste binmeleriyle oluşan interferansları yardımıyla, atomun büyüklüğünden kat kat küçük bir miktarda değişime uğradığını açıkladılar. Teoriye göre ise bu değişikliğe bir milyar ışık yılı uzaklıktaki iki kara deliğin çarpışması sebep olmaktaydı.(!)
Daha basit bir şekilde izah etmeye çalışayım:
Amerikalı bilim insanları, yaptıkları 4 km genişliğindeki bir optik deneydeki, atomdan kat kat küçük bir gözlem hatasını açıklamanın tek ve en mantıklı yolu olarak, 1 milyar ışık yılı uzaklıktaki iki kara deliğin üst üste çökmelerinin, uzay – zamanı bükerek dalgalandırması olduğunu düşünüyorlar! Ve bu arada, bu gözlemsel hatanın, cihazın çalışmaya başladığı ilk anda gözlendiğini, sonrasında ise gözlenmediğini de eklemek lazım. Amerikalı bilim insanlarının aklına daha mantıklı başka ihtimaller gelmiyor mu, ya da tüm ihtimallerin üzerinden geçmişler mi bilmiyoruz, mesela bu 4 km lik mesafenin dünyasal eğikliğini (bazı bilim insanlarımız terimin ingilizcesini görmeden, teoriye saygı duymadıkları için ekleyelim efendim, curvature) veya tünellerin uzanım yönlerine bağlı olarak Dünyamızın dönmesinden kaynaklanan Coreolis etkisini de hesaba katmalarını önerebilirim. Önce daha mantıklı ihtimalleri tek tek elemek gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi de biraz astrolojinin temellerinden bahsedelim:
Astroloji, pek çoğumuzun bildiğinin aksine, yalnızca doğduğumuz anda Güneş’in üzerinde bulunduğu burç (takım yıldız değil, bu ikisi ayrı kavramlardır) pozisyonu ile ilgili değil, daha çok gezegenlerin o anki konumlarıyla ilgilidir. Yani astrolojide kullanılan doğum haritaları 12 standart tip insan değil, gezegenlerin ve hatta bazı asteroidler ve kuramsal noktaların da konumlanmaları ve birbirleriyle yaptıkları açılar hesaba katıldığında sonsuz çeşitlilikte kombinasyonlar öngörür.
Astrolojinin temeli, yakın komşularımız olan bu cisimlerin veya her birinin fiziksel bir açıklaması bulunan özel noktaların (Ay yörüngesinin eliptik yörüngesinin ikinci odağı gibi mesela) periyodik hareketlerinin, insan davranışları ve kişiliğinin oluşumunda henüz bilmediğimiz bir yöntemle (konunun tam burasını, Einstein’ın “henüz gözlemsel olarak kanıtlanamamış fakat gelecekte kanıtlanacağını düşündüğüm” söylemine benzetiyorum) etkide bulunacağını kabul ederek yapılmış yüzlerce hatta binlerce yıllık gözlem ve istatistik olarak kabul edilebilir. Şu halde astrologların da, yüzlerce yıllık gözlem ve istatistiğe dayanarak “Bu bilimin bir teorisi yoktur fakat gelecekte oluşacağını umuyoruz” demeye Einstein kadar hakkı yok mudur?
Bu noktada kısaca biraz da Türk Astronomi Derneği’nin durumundan bahsetmek isterim. Bir iki gün önce Seç Haber ailesinin, çok sevdiğim, saygı duyduğum ve astrolojiye karşı merakımın uyanmasına da büyük katkısı olan astrolog arkadaşımız Aslı hanım, bana Türk Astronomi Derneği’nin bir kamuoyu duyurusunu iletti. Bu duyuru bana öğrencilik yıllarımızda bölüm kütüphanesi arşivlerini karıştırıp bulduğumuz gazete haberlerini hatırlattı. Hatta neredeyse kelime kelime aynıydı. 70’li yıllarda da bölüm hocalarımız UFO olayları ve Astroloji ile ilgili “sözde-bilim” veya “en hafif tabiriyle yanıltıcı” gibi ifadeler kullanıyorlardı. Değişen tek şeyin şimdiki hocalarımızın, kullandıkları terimlerin İngilizcelerini de ekleme gayreti olduğunu gördüm. Böyle yapılınca daha bilimsel duruyor sanırım. Aradan çok uzun zaman geçti, eldeki veriler çok değişti, değişim kaçınılmaz. Astronom hocalarımdan, kendi imkanlarıyla araştırmalar yapan ve hiç karşılaşmadığı gök olaylarıyla karşılaştığı için bu durumu Dünya dışı zeki varlıkların ziyaretleri ile açıklamayı tercih eden veya yüzlerce, binlerce yıllık emek ve tecrübeyi henüz bir teoriye sahip olmadığı için terk etmeyi tercih etmeyen araştırmacılara da en azından 4 kilometrelik bir optik düzeneğin açıldığı andaki birkaç mikron düzeyinde gerçekleşen gözlem hatasını, evrenin eğilip bükülmesiyle açıklayan araştırmacılara duydukları kadar saygı duymalarını rica edebilirim. Bu iki tip araştırmacı arasındaki tek fark bir grubun üniformalı, diğerlerinin üniformasız olmasıdır. Üniversite kapılarını bir grup insana, sadece inandıkları ve savundukları teori yüzünden kapatmayı teklif edenleri, bilimsel rekabete açık olmaya davet ediyorum.Türk Astronomi Derneği’ni de LIGO deneyleri hakkındaki fikirlerini açıklamaya davet edebilirim.
Bir milyar ışık yılı (yani 10 üzeri 22 kilometre) uzaklıktaki iki kara deliğin çarpışmasının, Dünyamızdaki cetvelleri eğip büktüğüne inanan bilim dünyamıza; birkaç milyon km uzaklıktaki yakın komşularımız olan Güneş Sistemi cisimlerinin periyodik hareketlerinin sebep olacakları kütle çekim dalgalarına, (veya bilmediğimiz türden başka etkilerine) doğdukları ve oluşmaya başladıkları ilk günden o güne kadar kendilerini her türlü dış etken ve tehditten koruyan, onları çepeçevre saran ve adına Anne dediğimiz koruyucu kalkanlarının dışına çıktıkları ilk gün maruz kalmalarının, beyin gelişimleri henüz tamamlanmamış bebekler üzerinde, henüz bilmediğimiz yöntemlerle bazı tesirleri olabileceğine ihtimal vermeyi teklif ediyorum. Ya da en azından her ikisinin de özünde aynı ve eşit derece mantıklı olduğunu görmeye.
Özetle sevgili okur… Bilimin cetveli oturduğumuz koltuğu korumak amacıyla birilerinin kafasına vurmamız için değildir. Gerçeği aramak içindir.