Madde alemine takılı kalan bilinç, büyümeyi ego merkezden kuvvet alarak içeriden dışarıya doğru genişlemeye çalışır. Bu, tanrısal suretinden kaçıştır. Gerçek büyüme, dışarıdan içeri doğru hareketle yani algıyı ve bilinci öz varlığının merkezine yönlendirmekle mümkündür.
Kişinin kendi tohumunun kaynağıdır, öz varlığının merkezi. Merkezinden uzak olan, bilinci uyuşturulmuş, yaşayan ama var olamayan ölüdür. Makrokozmik yapının bilgisini taşıyan, Tanrı’nın suretinden yansıyan bilinci yok saymak, var olmayı sağlayan kutsal yakıtı reddetmektir. Kullandığı tek şey, maddi hırsın kölesi olmaktan beslendiği sahte kaynaklardır. Bu toksik simbiyotik ilişkide kalan bilinç, giderek kendinden uzaklaşır.
Tatmin olmadığı, doyuramadığı, bağımlısı olduğu illüzyon aleminin mekanizmalarında sıkışıp kalmıştır. Kişinin kendine kör olduğu alanda, dışarıdan kimse kurtaramaz. Ancak kişinin kendisi, kurtarma arzusuyla ve gayretiyle kendini kurtarabilir. Bu, kolay bir süreç değildir. Kendisini besleyen tüm zehirli kaynaklardan kopmak için, katalizöre ihtiyaç vardır. Tüm korkularıyla, gölgeleriyle yüzleşme, karanlığının en derinine dalmayı ve Yol’a teslim olmayı, inanmayı gerektiren cesarete…
Eylemsizliğin olduğu yerde cesaret yoktur. Harekete geçtiği alanda karşılaşacağı belirsizliğe rağmen pes etmeden, kararlılıkla ve azimle ilerlemek cesareti büyütecektir ve zamanla yiğitliğe dönüşecektir. Yiğitlik, korkunun yokluğudur.
Korkuyu yönetme potansiyelini kullandığın zaman, tüm engelleri zihninde yarattığını fark edersin. Sahte benliğin yarattığı sağlıksız işleyen devinimlerden; kazanma – kaybetme, övgü – yergi, acı – haz döngülerinden çıkmaya başlarsın.
Kendini hapsettiğin zihnin hapishanesinden özgürleştiğinde, işte o zaman, korkunun kendisinin de bir yanılsama olduğunu hatırlarsın ve cesaretin bir sonraki seviyesinde yiğitlikte ilerlersin. Fani benliğin hükmünden özgürleşen bilinç, dengeyle hareket eder; varoluşunda kutupların gel-gitlerini yaşamaz, onlarla adeta dans eder.
Aşkınlığı deneyimler, vecitin hallerinde daha yüksek olana yükseliş gayesini takip eder. Varoluşunda kendi varlığının simyacısı olarak yıkım ve yaratım potansiyelini dengeyle kullanır. Simyacı, varoluşun tüm yönleriyle ilişki kurabilendir. Kederini, hüznünü, öfkesini, nefretini, kinini yükseliş yakıtına nasıl dönüştüreceğinin bilişiyle var olandır. Tüm gölgelerini, bağımlı döngülerini fark edip, titreşimini düşüren bağlantılarla olan ilişkisini yıkar ve kendisini daha yüksek bilinç evrimine taşıyacak, destekleyecek yeni bağlantılar yaratır.
Tohum nasıl büyürken bitki olabilmek için yok eder kendini, ilahi olanı yaratmak, insan olabilmek için kişi kendindeki tüm yanılsamaları, sahte benlikleri yok etmelidir. Bu dünyada uyanık olduğunu sandığı ve fakat uykuda olduğu rüyasından uyanıp kozmik akıla uyanan bilinç, artık Gerçek’ten beslenmeye başlar. Kalabalığın “güvenli” alanından çıkmıştır, “sahip olma” zorunluluğundan özgürleşmiştir, “kaç” ya da “savaş” alanından “olma” halinde evrilmeye başlar, yalnızlık korkusu olmadan tek başına var olmayı, yol alabilmeyi deneyimler.
Bilinç devrimini yaratma cesareti gösteren, gerçek masumiyetin izini takip etmeyi seçen Ruh’lara sevgiyle…