“Hepimiz Bir’iz ancak, hayat deneyimlerimiz ve anılarımız, bizi biricik ve tek yapar” der psikolog Bilun Armağan.
MTİAD ve BİLYAY Vakfı’nda, geçtiğimiz Kasım ayında gerçekleştirilen konferansta psikolog Bilun Armağan, travmalarımız hakkında çok aydınlatıcı bilgiler verdi. Benim de sevdiğim ve okumalar yaptığım bir alandır psikoloji. Kendi enerji çalışmalarımda da başvurduğum bir alandır. Bilinç, bilinçaltı, arketipler ve fazlası.. Bizi biz yapan her şey, geçmişten izler taşır ve biz de bunları ruhen ve fiziken taşır ve yaşarız. Bu yazıda çok özetle bahsedebileceğim elbette fakat bu tarz konferansları, seminerleri mutlaka öneriyorum. Konusunda uzman insanların bilgilerinden faydalanmak elzemdir.
Gelelim benim bahsetmek istediğim konuya; Bilinçaltı..
Çok derinlere dalamasak da, genel bilgileri vermek istiyorum ben de.
“Travmalar, bizim stres seviyemizi yükselten hayat olaylarıdır” diyor psikolog Bilun Armağan. Yaşam deneyimlerimizi, olumlu ve olumsuz olaylar olarak değerlendirip kaydederiz. Algımız yönünde kaydederiz. Beynimiz tüm deneyimlerimizi işler. Olaylar, dört kanaldan süzülüp işlenir.
1-) Düşünce kanalı
2-) Duygu kanalı
3-) Duyumlar kanalı {Beş duyu ; işitsel, görsel gibi..}
4-) Beden içi duyumlar {Ağrı, sızı, ‘Göğsüme bir sıkıntı oturdu’ hissi gibi..}
Yaşanan deneyimlerimizi, bu kanallardan geçirip anlamlandırıyor beynimiz. Anlamdırılan deneyim, bilgi olarak genel bellek ağı deposuna depolanıyor. Bunların tümü, akıl sağlığımızı oluşturuyor. Bu dört kanalda işlenen deneyim, olumlu kayıtlarımız olarak adlandırılır.
Diğer durumda ise, yukarıda bahsettiği kanallar tıkalı ise olumsuz duygular, düşünceler ve inanışlar ortaya çıkmaya başlıyor ve böyle olunca, bu deneyimleri beyin işleyemiyor. İşlenemediği zaman da, genel bellek ağlarına kaydedilemiyor. Başka {ara} bellek ağlarına takılı kalıp, orada ilk günkü gibi capcanlı duruyor. Sanki bir gün önce yaşanmış bir deneyimmiş gibi, hep canlı ve tetiklenmeye meyilli oluyor bu sebeple. Travma yaşatan bu anılar, benzer en ufak bir olay karşısında, aynı tepkileri vermeye hazır bekler.
Bazı kişilerde, bu travma yaratan durumlar ortadan kaldırılsa da, ağır stres tepkileri devam edebiliyor. Tekrar deneyim denilen bu durum sebebiyle, anıların işlenmemesi, yani olumsuz kayıtlar güçleniyor. Tüm bu süreç, işlenmiş anılar ve işlenmemiş anılar denilen bu süreç, kişiliğimizi oluşturuyor. Olumlu tepkilerimiz ve olumsuz tepkilerimiz, hayatımızın modeli olarak devam ediyor. Olumlu her tepkimiz, elbette başarıyı getiriyor her alanda, her anlamda. Dönüştürülemeyen olumsuz kayıtlar, akmayan bir enerji oluyor malesef. Bu durumda, uzmanlardan yardım alınması ilk tercih elbette.
Psikogenetik özelliklerimiz; atalarımızdan gelen anılar, ayrıca ruhsal DNA’mızdan gelen ve bu yaşam planımızda vârolan her işlenememiş anı, kişiliğimizi buna göre şekillendiriyor ve büyük oranda da hayat kalitemizi düşürüyor. Olumsuz olan her anıyı ve dolayısı ile tepkilerimizi dönüştürmek, hayatımızı dönüştürmek demektir doğal olarak. Başarı, kariyer, sağlık, aşk, para, mutluluk hepsi, hepsi olumlu hâle dönüşebilir. Yapılması gereken, bu bilinçaltı kayıtlarının temizlenmesi, arındırılması ve şifalandırılmasıdır. Bilince çıkmalarına izin vermek gerekir. Aniden aklımıza gelen, dışa yansıyan bu kayıtlar bazen sarsıcı olabilir. Fakat bu bir şanstır arınmak adına. Bunu o an görmek, fark etmek ve izin verip dönüştürmek şanstır. Bunu tekrar bastırmak, tekrar bilinçaltına göndermek, bu süreci iyice tıkayabileceği gibi, gen yolu ile kendi soyuna aktarmak da demektir.
Günümüzde pek çok psikolog da artık, spiritüel ve şamanik terapilere yönelmiştir. Esasen bunlar iç içe alanlardır zaten. Bilinçaltı, bilince çıkmak ister. Bilincin, kendisini farketmesini ve ilgilenmesini ister. Kişi, bilinciyle kolektife daha sıkı bağlar ile bağlıysa, bilinçaltından kaçar. Bilinçaltı kodları dönüştürülemez ise kişi, kısır döngüde döner durur. Sonsuz hayat olasılıklarında, devreden o miras kodları peşini bırakmaz. Görmezden gelmek bir çözüm değildir. Bu yapıldığında kişi giderek kurban rolüne bürünür. Yalnızlaşır.. Bu yalnızlık, bilinçlice seçilmiş bir yalnızlık değil; zorunlu bir kader olur.
Oysa daima bir çıkış yolu olduğunu bilmek, kabul etmek, ardından bu yolu gösterecektir. Düşünce, yaratıcı bir eyleme dönüşür çünkü. İşte ilk başta bahsettiğimiz olumlu kayıt durumu budur. Olumsuz kayıtlarla inanç hâline getirdiklerimizi, en azından belli bir seviyeye kadar dönüştürmeyi kendimiz de başarabiliriz ve başarmalıyız da. Pozitif bakış açısı edinmek, kök inançları fark etmeyi sağlayacak okumalar yapmak, bilinci bu sayede yükseltmek, sonrasında gelecek adımların başındadır. Korku en büyük düşmandır. Korkuları, kaygıları, dirençleri derinleştirmek, hayatı yaşamadan yaşamaktır. Vâroluş sevgiyle kurulmuştur. Modern zamanların en etkili tedavisi sevgidir. Bunu kabul ettiğimiz anda bile, tedavi başlar..
Sevgiyle..