7 Ekim 1924 akşamı, Sarıkamış’ta Ordu Komutanı Ali Sait Paşa’nın (Ali Sait Akbaytugan, D. 1864-Ö. 1950), evinde, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün şerefine verilen yemekte, Latife Hanımefendi’nin yarattığı önemli sıkıntıyla, ayrılık rüzgârları ciddi olarak esmeye başlamıştır. Atatürk, 8 Ekim sabahı Latife Hanımla beraber Sarıkamış’tan hareket etmiş, öğleden sonra Erzurum’a dönmüştü.
Kılıç Ali Bey, 7 Ekim 1924 akşamı, Sarıkamış’ta Ordu Komutanı Ali Sait Paşa’nın evinde, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün şerefine verilen yemekte, yaşanan olayları şöyle anlatmıştır:
-…”Atatürk, uzun bir seyahat yapmaya karar vermişti. İç Anadolu’da heyecan yaratan bu gezisine Latife Hanım’ı yanına almakla, Türk kadınının gelişme aşamasını da göstermek istiyordu. Ayrıca Atatürk’ün çevresini bir sevgi çemberi şeklinde kuşatan halkımıza kadınlarımızın da katılması sağlanacak, resmi kabullere ve toplantılara herkesin eşiyle birlikte katılmasına imkân hazırlanacaktı.
Salih Bozok’un eşi (Pakize) Hanım ve Fuat Bulca’nın eşi Sabiha Hanım’da Latife Hanım’ın da davetlisi olarak geziye katılıyorlardı.
Sarıkamış’ta Ordu Komutanı Ali Sait Paşa’nın evinde Cumhurbaşkanı onuruna verilen resmi akşam yemeğindeydik. Sofrada Erzurum Valisi, Sarıkamış’taki Ordu ve Tümen Komutanları, askeri ve mülki davetliler vardı. Latife Hanım ile Ordu Kumandanının eşi Naciye Hanım da sofrada idiler. Önce içildi, sonra da yemek yenmeye başlandı. Atatürk, kendisine uzatılan tabaktan makarna alıyordu. Tam o sırada Latife Hanım, o sofrada yakışık almayan ve durumuna uymayan bir harekette bulundu. Atatürk, bu hareketi fark etmemiş gibi davrandı. Ertesi gün hareket edileceği için, yemeğini bitirip davetlilere veda etti ve sofradan ayrıldı. Latife Hanım’la birlikte yeme salonunun yanı başındaki özel dairesine geçti. İşte tam o sırada kıyamet kopmaya başladı.
Ertesi günü, 8 Ekim 1924’te öğleden önce Erzurum’a dönülecekti. Atatürk çok sinirli. Latife Hanım ise her zamanki gibi yaptığından pişman görünüyordu. Her zamanki gibi yaptığından, sorunun çözülebileceğinden emin gibiydi.
Ertesi sabah çok erken saatte Salih Bey (Bozok) odama geldi. Atatürk’ün sabaha kadar uyumadığını, geç vakit kendisini yanına çağırarak Latife Hanım’dan ayrılmaya karar verdiğini, Latife Hanım’ı bu amaçla Ankara’ya göndermek ve kendisini de yanına vermek istediğini ve hükümete de…“Latife Hanımefendi ile ayrılık olayı gerekmektedir. Gereken kanuni işlemi yapınız.”Şeklinde bir mektup yazdığını söyledi. Bu haber beni çok üzmüştü.
Meğer Salih Bey, benim odama gelmeden önce Latife Hanım’ın odasına uğramış. Orada bazı gereksiz ağır sözler söylemiş. Bana söylendiğine göre de tartışma biraz ağırca olmuş. Salih’e yaptığının doğru olmadığını söyledim. Salih Bey yanımdayken Atatürk kendisini çağırdı. Ben de kalktım, hazırlandım. Atatürk’ün yanına gittim. Salih Bey Atatürk’e Latife Hanım’a söylediklerini anlatıyordu. Anlatılanları dinledikten sonra Atatürk, Salih’e üzüntülerini şöyle bildirdi:…”Salih, bana anlattıklarını yaparken bir an düşünmen gerekirdi ki, Latife halen benim adımı taşımaktadır. Dolayısıyla iyi yapmadın!”
Cumhurbaşkanı Atatürk ile eşi Latife Hanımefendi’nin aralarında önceleri küçük şeylerle başlayıp giderek sahasını genişleten birtakım anlaşmazlıklar çok geçmeden ayrılığa dönüşmüştür. Bu duruma çok üzülen Salih Bey (Bozok), şöyle anlatıyordu:
-…”Atatürk anlaşılan Latife Hanım’ca yapılan hareketlere sinirleniyordu. Çünkü pek güzel başlayan bu hayatın aynı samimiyetle devamına olanak kalmadı. Cumhurbaşkanı Atatürk bir gün, o zamanki Başyaveri Rusuhi’yi yanına çağırarak Latife Hanım’ı Ankara’ya gönderme konusundaki kararını kendisine bildirmişti. Kararın gerçekleşmesi görevi Rusuhi’nindi. Atatürk, İsmet İnönü’ye teslim edilmek üzere bir de mektup yazmıştı. Bu mektupta şunlar yazıyordu:
“Erzurum, 9 Ekim 1924
Azizim İsmet
Latife Hanımı takaddüm ederek (bizden önce davranarak) Ankara’ya geliyor. Beraber seyahate devamı münasip görmedik. Çünkü iki yıllık tecrübe birlikte yaşamamızın imkânı olmayacağına kanaat hâsıl ettirdi (olmayacağı düşüncesini oluşturdu). Kararımdan kendisini haberdar ettim. Çok meyus (bitkin) ve mahzundur (üzgündür). Zatıâlinizin ve belki Fevzi Paşa Hazretleri’nin itilaf-ı hal (itilafın çözümü) için dalaletinizi rica edecektir. Kararım katidir. Yalnız gerek kendisinin ve gerek ailesinin şeref ve haysiyetini rencide etmek istemiyorum. Kendisine ve ailesine hürmetimi ve hakiki dostluğumu muhafaza edeceğim. Suret-i infirakı (gerisini) Ankara’da kararlaştırırız. Sükûnetle İzmir’e gitmeyi muvafakati (kabul etmesini) temin lazımdır. Gözlerinizden öperim.
Gazi Mustafa Kemal”
Latife Hanım’a, Rusuhi Bey’le birlikte Ankara’ya hareket etmesinin bildirildiğini anlatan Salih Bozok, o sıkıntılı günleri anlatmaya devam eder:
-…”Latife Hanım’la yanımızda tek bir hizmetçi bulunduğu halde Kayseri’ye kadar bir otomobilde seyahat ettik. Latife Hanım yolda sürekli olarak pişmanlığını gösteriyordu.
Kılıç Ali ile aramızda bir parola kararlaştırdık. O bana, ben ona karşılıklı durumu bildirecektik. Atatürk’ün Latife Hanım’a karşı hiddetigeçmemişse, Kılıç Ali bana “Henüz hastalığı geçmedi” diyecekti. Erzincan’a vardığımız zaman Latife Hanım oraya iki gün sonra gelecek olan Atatürk’e verilmek üzere bir mektup yazıp kumandana bırakmıştı. Bu mektup Atatürk’ün üzerinde çok büyük tesir yapmış olacak ki, Kayseri’ye gelmeden evvel yolun bir noktasında Atatürk’ten şöyle bir telgraf aldım:
“10 Ekim 1924
Salih Bey’e
Kayseri’den ileri geçmeyiniz, orada beni bekleyiniz.
Gazi Mustafa Kemal”
Salih Bozok, sözlerini şöyle sürdürür:
-…”Son durumu aramızdaki parolayla Kılıç Ali’ye telgrafla sordum. Aldığım yanıt Atatürk’ün hiddetinin geçtiği şeklindeydi. Latife Hanım tarif edilemez derecede sevindi. Atatürk’ün Kayseri’ye kadar gelmesini bile beklemiyordu. Onu, ta 80 kilometre uzakta karşılamaya koştu. Atatürk’ün o gün keyfi yerindeydi. Kendisine kavuştuğumuz yerde otomobilinden indi. Ve Latife Hanım ile beni otomobiline alarak ayrı ayrı övgüde bulundu.
O gece Kayseri’de çok sevinçli bir gece geçirildi. Atatürk, ertesi gün yanına gittiğim zaman İsmet Bey’e verilmek üzere yazdığı mektubu (Erzurum, 9 Ekim 1924) ne yaptığımı sordu. “Yanımdadır” dedim. “Onu yırt at” buyurdular. Gözleri önünde mektubu yırttım. Fakat ne düşündüklerini bilmiyorum. Yırtılmış mektubu tekrar alıp saklamamı emrettiler.Aradan uzun zaman geçmişti ki, tekrar anlaşmazlıklar, dargınlıklar başlayınca Atatürk bu sefer kesin olarak ayrılık kararı verdi. Kısaca, işte böyle evlendiler ve böyle ayrıldılar.”(Bakınız: S. Bozok ve C. Bozok, “Hep Atatürk’ün yanında” Sf:221-222)
Latife Hanımın, İsmet Paşa’ya gönderilmeyen bu mektuptan elbette haberi olmadı. Kişiliğinin par yanan, par sönen çocuksu yanıher şeyin iyiye gittiği düşüncesini işliyordu zihnine. Kemal’inin yanındaydı ve mutluydu. İşte… Hepsi de mutlu görünüyordu.
Asım Gündüz ise yaşananları şöyle anlatır:
-…”Ne hazin tesadüf ki, seneler sonra Erzincan ‘da Kolordu Komutanı olarak bulunduğum sırada, Atatürk eşi Latife Hanım ile doğu gezisine çıkmış ve bana bir gece misafir olmuşlardı. O kadar mesut, hayatlarından o kadar memnunlardı ki, kısa bir süre Sarıkamış’tan aldığım tel beni hayrete düşürdü. Bu telde Latife Hanım’ın yaverlerle beraber geldiği ve misafir etmem bildiriliyordu.
Latife Hanım çok üzgündü. Eşimle uzun müddet dertleşmişler, fakat arada geçen olayı ne eşim sorabilmiş, ne de O anlatmıştı. Bu asil kadın hayatı boyunca verdiği sözüne sadık kalmış ve hatıralarıyla baş başa yaşamayı en büyük teselli bulmuştu.”
Nezihe Aras, “Mustafa Kemal’le 1000 Gün” adlı eserinde: …”Latife Hanımın, İsmet Paşa’ya gönderilmeyen bu mektuptan elbette haberi olmadı. Kişiliğinin par yanan, par sönen çocuksu yanıher şeyin iyiye gittiği düşüncesini işliyordu zihnine. Kemal’inin yanındaydı ve mutluydu. İşte… Hepsi de mutlu görünüyordu, onunla birlikte. Ertesi sabah Kayseri-Kırşehir yoluyla Ankara’ya dönmek üzere yola çıkıldı. Görünüşe bakılırsa, gerçekten mutlu bir dönüştü bu. Kaybedilen bir şey bulunuvermişti sanki. Ne ki, gerçekte ne kadar süreceği belli olmayan bir mutluluktu bu. Tarihler 18 Ekim 1924’ü gösteriyordu…”(Bakınız: Dünya Yayınları, 7. Baskı, Sf:183)
Latife Hanım’ın pişmanlığını daha sonra Salih Bey’e yazdığı mektuplarından biliyoruz. Ama sonuçta değişen bir şey olmayacak, 11 Ağustos 1925 günü Başbakanlık’a Atatürk’ün Latife Hanımefendi ile evliliklerinin 5 Ağustos 1925 tarihinde bittiği yazısı gelecek ve yıllar sonra Atatürk şöyle diyecekti: -…”Biliyor musunuz ben evliydim. Belki evlilik bana göre değildi, ama her hâlükârda eğer erkeğin ulaşmak istediği bir amacı ve politikada bir yeri varsa, kocasının yanındaki yerinin nezaketini anlayabilecek yetenekte bir kadın bulmak çok zor. Benim eşim bunu anlamıyordu. Bu nedenle ayrılmak zorunda kaldım.”
Soldaki görselde, Mareşal Mustafa Kemal ve Genç Eşi Latife Hanım Ankara, Çankaya’daki villalarının bahçesinde L’ıllustration için özel poz verirken görmekteyiz. Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın bu meşhur pozu New York, Pathe News ajansının önde gelen savaş muhabiri ve film yapımcısı George Ercole tarafından çekilmiştir. Ercole, I. Dünya Savaşı sırasında Kafkas Cephesi’nde ve Trabzon’da çekimler yapmış ve 1922 İzmir yangınını da belgelemiştir.
Ayrıca Atatürk’ün 14 Eylül 1922 günü İzmir’de tanıştığı ve 24 Ocak 1923 – 5 Ağustos 1924 tarihleri arasında evli kaldıkları eşi Latife Hanım (Uşaklıgil) hakkında referanslı diğer makalelerimi de okuyabilirsiniz:
https://www.sechaber.com.tr/ataturk-gul-cicegini-cok-severdi/ Atatürk gül çiçeğini çok severdi
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-latife-hanimdan-ayrildigina-dair-ismet-inonuye-yazdigi-mektup/ Atatürk’ün Latife Hanım’dan ayrıldığına dair İsmet İnönü’ye yazdığı mektup
https://www.sechaber.com.tr/imza-latife/ İmza Latife
https://www.sechaber.com.tr/latife-hanimin-29-agustos-tarihli-mektubu/ Latife Hanım’ın 29 Ağustos tarihli mektubu
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-ozel-yasami/ Atatürk’ün özel yaşamı
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-kayinbirderi-ile-cok-az-bilinen-hatirati/ Atatürk’ün kayınbiraderi ile çok az bilinen hatıratı
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasa-latife-hanimla-birlikte-12-eylul-1924/ Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanımla birlikte 12 Eylül 1924
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-evliligi-nikah-toreni-ve-latife-hanim/ Atatürk’ün evliliği, nikâh töreni ve Latife Hanım