Bugün Yaşar Kemal’i evrendeki sonsuz yolculuğuna uğurladık, gözümüzde yaş, gönlümüzde hüzün ve içimizde derin bir sızıyla beraber…
Son mesajında bile barış isteyen bu güzel insanın daha iyi bir yere; huzur, özgürlük ve eşitlikle sarmalanmış bir diyara gideceğini umarak teselli bulmaya çalıştık belki ama gözümüzden yaş, gönlümüzden keder eksik olmadı. Bir ulu çınarın yıkılmasıyla bir daha gölgesinin verdiği o tarifi imkansız güven ve rahatlık hissini yaşayamayacağımızı hissettik çünkü…
Bütün görkemiyle asırlardır her koşula karşı dimdik ayakta kalarak, karşınızda dikilmesiyle bile size güç ve cesaret veren bir ulu çınar gibiydi Yaşar Kemal okurlarının gözünde… Şimdi bir yanımız yetim kaldı, eksildik biraz daha her yıkılan ulu çınar ile birlikte… Yeni fidanlar, genç ağaçlar yetişiyor ama her durumda dimdik ayakta durabilecek birer ulu çınar olup olmayacakları meçhul…
Yazın dünyasında zorlu bir yolculuğa çıkanların önlerinde hep aşmaları gereken engeller olacak, yılmadan mücadeleye devam eden hayatta kalacak. Ya biz okurlar; bize düşen ise edebiyatımızın usta çınarının son mesajını bir vasiyet gibi yerine getirmeye çalışmak…
“Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.
Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.
Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
Bugün köşe yazımda başka bir yazarın kitabını anlatmak istiyordum aslında. Ama hayat bu, yaramaz bir çocuk gibi sizin planlarınızı ne zaman alt üst edeceği belli olmuyor.
Her eseri birbirinden değerli olan bu usta kalemin “Binboğalar Efsanesi” adlı kitabından az da olsa bahsederek bitirmek istiyorum bu yazıyı.
Yapı Kredi yayınlarından çıkan “Binboğalar Efsanesi”; Çukurova’ da tükenen bir Yörük obasının yaşadıklarından esinlenen Yaşar Kemal’in 1971 yılında yazdığı bir roman. Aynı yıl Cumhuriyet gazetesinde tefrika edildikten sonra kitap olarak yayımlanan eser, 1979’ da Fransa’da “Yılın En İyi Kitabı” seçildi.
1984 yılında sahneye de uyarlanan “Binboğalar Efsanesi” ile ilgili söylenecek birkaç sözü merhum yazara bırakalım; o kendine has sade ve doğal anlatımının keyfini küçücük de olsa burada yaşatmış olalım:
“Boğa bizim Çukurova Türkmeninin döl bereketi anlamına gelir. Dünyanın birçok dilinde de böyledir ya… Bir de bizim Toros dağlarının adı Binboğa dağlarıdır. Be bizim Toroslara Toros denildiğini ilk olarak şehirde duydum. Çukuovalılar ya parça parça ad verirler ya da Binboğa dağları derler…. Bu tükenen Yörük obası Koca Osmanlıyı, Selçukluyu, daha nice nice devletleri kurmuşlardı. Kendi deyimlerince Osmanlının babası olurlardı ve dölleri tükeniyordu, şu yeryüzünden namları, şanları siliniyordu, yeni, başka bir şey oluyorlardı. Tükeniyorlar yeni bambaşka, belki daha mutlu, belki daha mutsuz bir dünyaya uyanıyorlardı. Yepyeni bambaşka. Bu belki de en gerçekçi romanımın adı. “Binboğalar Efsanesi’ nden başka ne olabilirdi?”