“Bilenler; ölmeden önce ölüp, rüyadan uyanmanın ve kendini bilmenin farkındalığını idrak ederek her görüneni gerçek kimliğiyle bilmenin keyfine vardılar…” Diye başlayan bir kitaba devam etmemek mümkün olmadı tabi.
İdrake varanlar için hayatı, “kitaptan önce ve kitaptan sonra” diye ayırmak mümkündür.
İlk sayfada karşıma çıkan “tüm insanlığa ithaf ediyorum” cümlesini iddialı bulmuş olsam da, enerjisi ilk cümlede sarıvermişti. Tuhaf bir şekilde içine çeken bir büyüsü vardı. Elimden bıraktığım anda büyük bir boşluk hissettirecek kadar.
Yine kişisel gelişim cebelleşmesi içinde kıvranan bana, “artık cebelleşme son bulacak” müjdesini, samimiyetini ve huzurunu hissettirmişti bile. Yaşam boyunca okunan sayısız cümleden sonra, “nokta” kıvamında bir şeydi. Aynada yüzüme bakmayı kolaylaştıran, başkalarına sınırsız bir “güvenle” gülümsemeyi başarır hale getiren.
Her şeyi sevimli kılan bir mucize ellerimin arasındaydı. Üstelik kitabın hiçbir ticari kaygı olmaksızın dağıtıldığını öğrenmiştim. Bu nasıl iyi geldi anlatamam. Kitap paha biçilmez bir değerdeydi, lakin ücretsizdi. Mucize kendini öyle güzel, öyle net bir şekilde gösteriyordu ki, “olanaksız” kavramı rafa kalktı. Gerçeğin ta kendisini bir çırpıda, özetlenmiş ve benzerlerine oranla büyük bir ustalıkla su gibi anlatılmıştı. Anlamadıkça sözlük sözlük, Google arama motoruna muhtaç etmeden yazılmıştı. Anladıkça, idrak ettikçe neşeden kudurtan cinsten…
“Bu kitap; insanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. Ölmeden önce ölün, yani bir an önce uyanın” uyarısını işiten ve birdenbire uyanmak isteyenler için kaleme alınmıştır.”
“Bismillahirahmanirahim…” İçimden kocaman bir besmele geçti. Öyle büyüktü ki…Devamında neden bu kadar büyük olduğunu anlamıştım zaten. Bu yaşıma kadar anlamamışım, ağzımdan düşürmesem de, nasıl bir mucize özümden gelip de zihnimde çakarmış bilmeden…
“Besmelenin gerçek manasını bilen kişilerin Kur’an’ı anlaması, diğer kişilerin anlamasından çok farklı olacaktır”
“Allah!” haydi devam. Soluk almaya da gerek yok, tek yapılması gereken heyecan içinde bir an önce besmelenin manasına sığınmak. Akla soru gelmiyor değil de, gelen soru cevabıyla mı gelir? Evet aynen öyle.
Peki ya Müslüman olmayan insanlar?
Buyrun Kuantum Fiziği! Sorunuz bir çırpıda ortadan kalkıveriyor. Her sorunun cevabı var, kabul…Bu şevkle devam…
İşte geldi…
“Her şeyden önce, besmelenin Allah’ın kelamı olduğunu, yani ayet olduğunu ifade edelim” diyor Hüseyin Hoca.
Devam etmiş yine usulca…
“Allah Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” manasında bir hitap ile söze başlar mı? diye sormuş.
Devam ediyor; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adını anarak” manasında bir hitap ile söze başlar mı?…
Peki, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adına” manasında bir hitapla ile söze başlar mı? sorusuyla zihindeki bütün safsatayı her şeyi susturmuş. Zihin en başından beri biraz hüzünlü zaten. Bir tuhaf hallerde. Hani neredeyse suç üstü basılmış bir çocuk gibi mahcup.
“Yoksa”, demiş Hoca…
Yoksa “Rahman ve Rahim olan Allah olarak” diye bir hitap ile mi söze başlar…!
Geldiğim hal ortada…
Muhteşem bir mucize fırtınasından sonra, kahkaha atarken kendini bulma. Öyle güzel gülmemiştim hiç. Sanki gülen ben değildim! Öyle candan, öyle hakiki…
Sahi! O gülen de kimdi?
Her yazımı gönlü güzel olana gönül verin diye bitiririm. Okuyanlar bilir. Bu yazıyı “Önce kendi gönlünüzdekini bulun, sonra da kendi gönlünüze gönül verin” diye bitiriyorum.
Sağlıcakla…
Pelin’in Perisi
Kitaba ulaşmak isteyenler için: https://www.facebook.com/ProfDrH%C3%BCseyin-UYSAL-756959081053995/timeline/