Evet duydum. Güneşe yüzünü dönen çiçekte duydum! Dalganın denize sarılışında duydum! Gözbebeğinin şuursuz büyümesinde duydum! Bir ustanın ince ince işlediği altının parıltısında duydum!
Aksini kim iddia edebilir? Aşkla yapılan her şey kutsaldır. Güzeldir, başarılıdır, bir anlamı vardır ve mutlak bir faydası.
Ama aşk o kadar özel ki, o kadar var sanılan ama ucundan bile geçmeyecek kadar maskelerin altında saklanabilen bir sınırda ki…
En büyük sırrı içinde barındırdığı ancak ona ulaşıldığında fark edilen bir mucizedir aşk. Herkes yaşadığı kadarını bilir, yaşadığı kadarını anlatır, aslında herkes yaşadığı kadardır. Ama sır aynıdır. Hiçlik makamıdır aşk. ‘Hiç’ olmanın en kestirme yoludur.
Madem konu buraya geldi, Mevlana’ya uğramadan geçip de gitmek olmaz. Aşkın en kıymetli sembollerinden biri olan Rumi, “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.” dememiş miydi?
Bakın şimdi 1200′ lü yıllardan, hemen günümüze dönüyoruz,
Felix Baumgartner ismini bilenler bilir. Avusturyalı çılgın Felix Baumgartner 2012 de tam 39 bin metre yükseklikten kendini boşluğa doğru bırakıvermişti. Bir nevi ölümle dalga geçmiş, olası her türlü tehlikeye meydan okumuştu. Peki o kadar yüksekteyken ne hissetmişti biliyor musunuz? Bir HİÇ olduğunu.
Şöyle söyledi soranlara: “Dünya’nın tepesindeyken kibrinizden eser kalmıyor. Ne kıracağınız rekorları, ne de elde edeceğiniz bilimsel verileri düşünüyorsunuz. Tek istediğim sağ salim Dünya’ya dönebilmekti. Bazen ne kadar küçük olduğunuzu anlamak için çok yükseğe çıkmanız gerek”.
Aşk bunun neresinde peki diye soranlara; göremediyseniz bir daha bakın derim. Aşkın sadece bedenle ne ilgisi var? sorusunu da eklerim.
Aşk insanoğluna aktarılmış en büyük, en sıra dışı, en büyüleyici duygudur.
Buradaki aşk “maceracının, macerasına olan aşkıydı” belli ki. Tıpkı “meraklının merakına olan aşkı” gibi…
Eğer bu aşkı hissetmeseydi nasıl deneyecekti bu çılgınlığı. Aşkı için denedi ve birkaç dakikalığına da olsa hiçliğe dokundu o. Kibrimden eser kalmadı diyor, halbuki “bunu ilk başaran ben olacağım” duygusundaki kibre tutkundu belki de o. Ve başardı.
Annesi, eşi, varsa çocukları, tüm yakınları ve hatta kendisinden geriye kalan herkes için tam bir delilik de olsa yaptığı, doğruydu. Yaptığının ne anlama geleceğini bilmeden yaptı muhtemelen ama, ödüllendirildi. Yükseklerdeyken, aşkına sahip çıktığı ve onun için ölümü göze aldığı için, bir anlığına da olsa, kibir zırhından sıyrıldı, arındı…
“Umuduna aşık bir umutlu gibi”, menzilimiz güzellikler, “hiçliğe aşık bir hiç” gibi menzilimiz kendimiz olsun diyorum.
Yıllar sonra ilk yazımı yayınlıyorum. Evet yanılmadınız. Büyük bir aşkla elbette. Sandıkta tozlanmış kelimelerimin izini tekrar bulmamın sarhoşluğu içindeyim açıkçası. Benim için de en büyük aşklardan biri kelimelerin birbiriyle oynaşması haliydi, unutturulmuş olsa da, aniden, bir anda, yeniden diriliverdi.
Kendimden kendime bu telaşlı sermestliğimde bana eşlik eden herkese teşekkürler…
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle, aşkla kalın.