Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ulusuna her zaman doğruluk ve özveriyle hizmet eden, insanlık ülküsünün tutkun ve seçkin kişiliği, eşsiz kahraman Atatürk;
Gün 10 Kasım 2018 Cumartesi ve saat 9.05 geçer… Bizler, 80 yıl önce çıktığınız ebedi istirahat yolculuğunuzun yıl dönümünde Türk ulusu olarak size sonsuza kadar yürekten borçlu olmanın bilinci ile bir kez daha huzurundayız. 10 Kasım 1953 Salı gününden itibaren her ne kadar istirahat buyurduğunuz mekânınız Anıtkabir olarak bilinse de, gerçekte yattığınız yer, varlığınızı armağan ettiğiniz Türk gençliği ile muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için açtığınız yolda, gösterdiğiniz hedeflere hiç durmadan yürüyeceğine ant içen çocuklarının kahraman ve değerbilir göğsüdür.
Milli kararlılığınızın ve bilincinizin kıymetli eseri olan aziz Cumhuriyeti emanet ettiğiniz Türk gençliği olarak, uykuyu ve istirahat etmeyi asla sevmediğinizi, hakkınız olan her türlü huzur ve istirahatinizi, her nevi şahsi duygularınızı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda ederken bundan da zevk duyduğunuzu da iyi biliriz. İster askeri hayatınız olsun, isterse siyasi hayatınızın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerinizde hareket kuralınızın milli iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olduğunu da pekâlâ iyi biliriz.
Gün 10 Kasım 2018 Cumartesi ve saat 9.05 geçer… ve bu günü yas olarak ilan edenler unutmamalıdırlar ki, Türk Milleti, Büyük Önderini başında gördüğünden beri, kendisine yas tutmamaya, yaslı olmamaya söz vermiştir.
Şevket Süreyya Aydemir, bugünden tam 80 yıl öncesini şöyle tasvir eder:
“… Bütün yolların bir sonu vardır. O’nun da yolu oraya çıktı ve uzun yolculuğun fani hikâyesi orada bitti. Atatürk’ün ölümü ile beraber, O’nun gömüleceği yer meselesi ortaya konuldu. Tabii Ankara’ya gömülecekti. Ama Ankara’nın neresine?
Ölümü ve hastalığı sevmeyen Atatürk, kendi kabir yeri içinde bir şey düşünmemişti. Gerçi bu konuda bir şeyler söylenir, ama bunların doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Ölümünden sonra derhal bir kabir yeri için karar vermek mümkün görülmedi. Şu halde Atatürk bir geçici kabre gömülecekti. Hükümet bu geçici kabir yeri olarak Ankara’da Halkevi yanında ‘Etnografya Müzesi’ni seçti.
Bu müze, Ankara’nın ovasına bakan küçük bir sırtın üstündedir. Hiçbir şahsiyeti olmayan tek katlı, kubbeli bir binadır. Atatürk kubbeyi sevmezdi. Nitekim yeni devlet mahallesi yapılırken inşasına başlanan Yargıtay binasının üstünde bir kubbe yapılmaya başlanınca bunu derhal kaldırtmış ve Yargıtay binası, yeni bir plana da gidilemediği için tepesi güdük bir yapı halinde kalmıştır. Ama şimdi Atatürk, geçici de olsa, bir kubbenin altında yatacaktı… (Bakınız: Tek Adam Mustafa Kemal, 3 – Cilt, Sf:561)”
21 Kasım 1938’den başlayarak 15 yıl boyunca Atatürk’ün na’şının geçici olarak saklandığı Etnografya Müzesi:
…”Ankara’nın namazgâh tepesinde iki büyük kültür merkezinin yapılması görevi bana verilmişti. Bunlardan biri Etnografya Müzesi diğeri bugün Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmete giren Türk Ocakları Merkez Binasıydı diyen Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu şöyle devam eder:
-”Tepeyi projelendirdim ve sulu boya olarak binanın siluetini yaptım. Çok beğendiler.”
Namazgâh tepesi diye anılan yamaç, Kurtuluş Mücadelesi zamanında vaazların verildiği, duaların okunduğu eski bir mezarlıktı. Yenişehir’e doğru hâkim bir tepe oluşu Cumhuriyeti simgeleyen anıtsal mimari eserlerin yapımı için en uygun yerdi. 27 Eylül 1925’te dönemin Maarif Vekili, Milli Hatip ve Cumhuriyet Hatibi olarak da bilinen Hamdullah Suphi Tanrıöver’in, Ankara’nın Namazgâh adı verilen mutena bir tepesinde veciz bir hitabesi ile temeli atılan Etnografya Müzesi, bir devlet müzesi mahiyetinde tasarlanmıştı.
Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından 1925 ila 1927 yılları arasında inşa edilen Etnografya Müzesi binası, bodrum üzerine önden bir, arkadan iki katlı olarak inşa edilmiştir. Yapının cephe düzenlemesi döneminin neo klasik anlayışını yansıtmaktadır.
Cephe düşey doğrularla beş bölüme ayrılır. Yan bölümler kule biçiminde ve dışarıya taşan simetrik bölümler halinde cepheyi sınırlarken, bu kulelerin ortalarında sivri kemerli ve mermer silmelerle kuşatılan kemerli birer pencereler yer almaktadır. Bu pencereler iki yandan kırık kemerli yüzeysel nişlerle çevrelenir. Yapının giriş kısmına yirmi beş basamaklı mermer merdiven ile ulaşılmaktadır. Mukarnas başlıklı dört sütunla taşınan ve dikdörtgen bir form oluşturarak dışarı taşan giriş revakı, gemi teknesi biçiminde bir kemerle taşıtılarak, kemer bitiminde mukarnaslı friz, onun üstünde de palmetlerle sonuçlanan dikdörtgen alınlık yer almaktadır.
Girişin hemen arkasında bulunan kare mekân çokgen tan bur üzerine oturan bir kubbeyle örtülmüştür. Tan bur dıştan yarım palmet motifleriyle çevrelenirken içte bütün yüzey bitkisel karakterlerle kalem işleriyle süslenmiştir. Bu bölümün hemen arkasında yer alan “t” formlu salon Atatürk’ün ölümü üzerine 21 Kasım 1938 tarihinden başlayarak Anıtkabir’in inşaatı tamamlanıncaya kadar 15 yıl boyunca Ulu Önderin na’şının saklandığı bölüm olarak kullanılacaktır. İnşaat tamamlandıktan sonrasında da Müze’nin önüne İtalyan heykeltıraş Conanica’ya önceden sipariş edilen Atatürk’ün at üstündeki bir heykeli dikilecektir.
Atatürk, Etnografya Müzesi’nin kuruluşuna özel önem vermiş, Müzesi’nin açılışını 25 Mayıs 1928’de Afganistan Kralı Amannullah Han ile beraber müze içerisinde yer alan Resim Sergisi’ni ziyaret ederek gerçekleştirmiştir. Devrim açısından “Milli Müze” olarak kurulan Etnografya Müzesi halkın ziyaretine 18 Temmuz 1930’da açılmıştır.
Aşağıdaki fotoğrafta Atatürk, Orman Çiftliğindeki Marmara Havuzunda Afganistan Kralı Amanullah Han ile birlikte görülmektedir (Ankara – 1928)
Şevket Süreyya Aydemir, Atatürk’ün toprağa verilişi hakkında şunları kaydeder:
“…Cenazesi önce Dolmabahçe Sarayı’nda bir katafalka konuldu. Dört tarafında meşaleler yakıldı. Etrafında kılıçlarını çekmiş büyük rütbeli askerler selam nöbetine durdular. Sonra kapılar halka açıldı. Bir ziyaret ve veda geçidi, bir gözyaşı seli halinde aktı. Daha sonra tabutunun Ankara’ya nakline geçildi. Daha sonra tabutunun Ankara’ya nakline geçildi. Behçet Kemal Çağlar’ın Dolmabahçe’den Anıt-kabire” isimli eseri ile biz ( https://www.sechaber.com.tr/dolmabahceden-etnografya-muzesine/) şimdi o son yolcuğu izleyebiliyoruz. Ve görüyoruz ki, 9 gün 9 gece İstanbul, O’nun tahnit edilmiş na’şı önünden hıçkıra hıçkıra geçmiştir.
19 Kasım Cumartesi sabahı saat 8.10’da, Saray’ın Büyük Salonu’nda ve tabutun arkasında cenaze namazı kılındı. 8.14’te tabut omuzlarda Saray’dan çıkarıldı. Mermer merdivenlerin alt başında bir top arabasına konuldu. Resmi heyet tertiplenmiştir. Alay, Dolmabahçe Sarayı’nın bahçe kapısından çıkar. Yolar, sırtlar, pencereler, damlar hıncahınç doludur. Cenaze alayı iki saat süren bir matem yolculuğu ile, feryatlar, ağlayışlar, hıçkırıklar arasında Topkapı Sarayı parkında Sarayburnu’na varır. Bu yolculuğun havasını anlatmak kabil olmasa gerekir.
Sarayburnu’nda tabut Zafer torpidosuna alınır. Sonra Yavuz zırhlısına… Saat 13.40 olmuştur. 13.41’de, iki tarafı insan kaynaşan kıyıları 101 pare top sesi inletir. Yavuz harekete geçince, yabancı devletlerin misafir gemilerinin de geçidi başlar.
Cenaze İzmit’ten törenle uğurlanır. Sonra Ankara yolculuğu ve Ankara…
Atatürk’ün her zaman alkışlar, heyecanlarla karşılandığı Ankara istasyonunda şimdi matem marşları çalınır. Büyük Millet Meclisi önünde bir katafalk hazırlanmıştır. Tabut katafalka yerleştirilince, artık gece – gündüz bir insan seli katafalkın önünden akacaktır.
Defin töreni hazırlıkları tamamlanmıştır. Yabancı memleketlerden gelen temsilciler, yabancı orduların tören birlikleri, hükümet, halk teşekküllerinden heyetler yerlerini almışlardır. Ankara halkı biraz lüzumsuz bir tertiple, tören yolu dışında tutulmuştur. Saat 10,45’te tabut katafalktan alınarak bir top arabasına konulur. Büyük Millet Meclis önü ile İstasyon ve Müdafaa-i Hukuk Caddesi arasındaki mesafe, Atatürk’ün, henüz bir ara Mustafa kemal iken 27.12.1919’da ve Sivas’tan Ankara’ya gelişinde, atlılar, yayalar, efeler, seğmenler tarafından ”davul – zurna” ile ”kılıç – kalkan” oyunları ile karşılandığı yerlerdir. Gerçi o zaman Mustafa Kemal ordudan ayrılmış ve padişahın kendisi hakkında tevkif emirleri çıkardığı asi bir eski askerdi. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti adına Temsil Heyeti Başkanı’dır. Ama ne bu cemiyetin ne olduğu, ne de olacağı belli değildi. O zaman, şimdiki Müdaffai Hukuk caddesi köşesinden sapıp İstasyon yolundan eski Ankara’ya varan bataklık yola saptıktan sonra ve İstasyonu önünde, orayı elinde tutan İngilizler O’nu ve karşılayıcı alayı merakla seyrederler. Sonradan Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı binanın üzerinde ise, Fransız bayrağı sallanıyordu. Karşısındaki şehir bahçesine kurulmuş çadırlardan çıkıp bahçe duvarı üstünden sarkan Fransız, Senagalli ve Cezayirli işgal askerleri de, tekerlekleri pırtlamış ve çuvallarla doldurulmuş bir açık araba içinde bu harap şehre giren misafirlerle onları karşılayıp alkışlayan ”yerli ahali” ye gene şaşkın bakışlarla bakıyorlardı…
Şimdi aynı yollardan, üstünde bir tabut taşıyan bir top arabasının, fakat bu sefer ters yöne yürüdüğü 21 Kasım 1938’le o eski karşılama günü arasındaki artık 19 yıllık bir zaman fasılası vardı. O zamanki genç yolcu şimdi son yolculuğunu yapmaktadır. Ama şu değişiklikler de olmuştur ki, şimdi ne istasyonun önünde ne eski Meclis binasında artık yabancı bayraklar ve yabancı işgal kuvvetleri yoktur. Ama O’nun tabutunu taşıyan top arabasının ardında, tören kıyafetlerini giyinmiş İngiliz, Fransız kara, deniz birlikleri ile daha nice yabancı askerler, artık kendileri ile dost oldukları Türk askerleri ile aynı sıraya girerek, silahlarının namlularını ve bayraklarını aşağıya eğerek saygılı adımlarla ilerler. Etnografya Müzesi önünde ise sefirler, yabancı generaller ve bu arada Çanakkale’de O’nun karşısında çarpışmış, fakat yenilmiş olan ve bir ayağını orada kaybeden İngiliz Mareşal Birdwood selam duruşundadırlar. Marşal O’nun tabutu geçerken elindeki Mareşallik Asasını yukarı kaldırır. Askerce selam alarak eski düşmanını selamlar. Bu herkesi affeden, hiç kimseye kin beslemeyen, dünyaya ancak barış ve dostluk sloganları ile hitap eden Türk lideri Atatürk’e karşı en manalı bir selam duruşudur…
Az sonra toplar ufukları inletirken Atatürk’ün na’şı Etnografya Müze’sindeki geçici kabre indirilir.
Son yolculuk bitmiştir. Ve uzun yolculuğun hayat hikâyesi budur.
Atatürk’ün 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9.05’te ölümünden sonra kurulan bir komisyon, 7 aylık çalışmadan sonra, Atatürk için yapılacak Anıtkabir yerini Rasattepe olarak seçmiştir (7 Temmuz 1939). Anıtkabir için 29’u yabancı olmak üzere 49 projenin katıldığı plan yarışması açılmıştır. 2 Mart 1942’de sona eren yarışmada, biri Alman, biri İtalyan, biri Türk olmak üzere üç sanatçının eserleri, 8 Kasım 1934’te yarışmayı kazanmışlardır. Bazı değişiklerle hazırlanan plana göre, 9 Ekim 1944’te temel atılmıştır. İnşaat tamamlanınca 10 Kasım 1953’te Atatürk’ün vücudu geçici kabrinden alınarak Anıtkabir’de 44 tonluk bir “Anıt-Taş”ın altına törenle gömülmüştür (Bakınız: “Tek Adam Mustafa Kemal”, 3 – Cilt, Sf:561, 562, 563.)
Dr. Kamile Şevki Mutlu, 10 Kasım 1953 Salı günü, Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ndeki Aziz na’şının açılması ve yeniden tabuta konulması ve Anıtkabir’e nakledilmesi gibi tarihi bir olaya ekibin başı olarak görev alır. Bunu hayatının çok önemli bir hatırası olarak yazar; “Atatürk’ün Anıt-Kabre Naklinden Bir Hatıra”. (Bakınız: Ankara Tıp Fakültesi 14 Mart Dergisi Ayrı Basım 14 Mart 1964)
10 Kasım 1953 Salı günü, Anıtkabir’i 70.000. kişi ziyaret etmişti. Cumhuriyet gazetesi, “Atatürk’ü Dün Ebedi İstirahatgahına Bıraktık” manşeti ile tarihi büyük günü şöyle anlatmıştır:
Ankara, 10 Kasım 1953 (Telefonla): “… Büyük Atatürk’ün na’şı bugün emsali görülmemiş bir kalabalığın iştiraki ile Anıtkabir’deki ebedi istirahatgahına tevdi edildi.
Nakil merasiminden önce cenaze yeni bir tabuta konuldu. Tabut, ceviz sandukaya yerleştirildi. Bu sırada merasime katılacak olan birlikler Türk Ocağı Meydanı ile Bankalar Caddesi, İstasyon bulvarı ve Tandoğan meydanından Anıt tepeye kadar güzergâhta sağlı sollu yerlerini almışlardı.
Büyük Millet Meclisi azası ile kordiplomatik mensupları saat 8.00’den itibaren Etnografya önündeki sahada toplanmağa başladılar. Bu arada Meclis Reisi, Bakanlar ve Atatürk’ün hemşiresi Makbule Atadan ’da gelmişlerdi. İsmet İnönü saat 8.45’te, Cumhurbaşkanı Celal Bayar refakatinde Başbakan Adnan Menderes olduğu halde saat 9.00’da geldiler. Tazim duruşundan sonra saat 9.10’da sanduka 12 er tarafından katafalktan alınarak 18 numaralı top arabasına konuldu. Merasim Komutanı Tümgeneral Mithay Akçakoca’nın komutası ile kafile hareket etti. Önde merasim komutanı ile karargâh mensupları gidiyor. Harp Okulu bandosu, sancağı ile Harbiye alayı, Deniz Harp Okulu ile Hava Harp Okulu’ndan birer bölük, izci alayı bunu takip ediyordu. Arkadan Riyaseti Cumhur Bandosu matem marşını çalarak ağır ağır ilerliyordu. Sağında, solunda altışar generalin yürüdüğü top arabası Harp Okulu’nun 90 subay öğrencisi tarafından çekiliyordu. Arabanın arkasına bağlanmış halatları idare eden 36 kişilik fren takımı da Harp Okulu öğrencileri arasından teşkil edilmişti. Top arabasının arkasında bir Amiral Atatürk’ün İstiklal Madalyası’nı taşıyordu. Daha arkada Atatürk’ün Hemşiresi Makbule Atadan geliyordu.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve arkasındaki Başyaver ile yaverlerinden sonra, sağında Başbakan Adnan Menderes, solunda eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü olduğu halde Meclis Başkanı Refik Koraltan daha sonra Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi Nurullah Tolun ile Özel Kalem Müdürü, Başbakanlık Müsteşarı
Büyük Millet Meclisi azasından müteşekkil kafileyi Atatürk’ün mesai arkadaşları takip ediyordu. Protokolün bu kısmında bulunanlar arasında eski Bakanlardan Tevfik Rüştü Aras, Şükrü Kaya ve Hikmet Bayur ile eski Büyükelçilerden Yakup kadri Karaosmanoğlu, Tevfik Bıyıklıoğlu, Kılıç Ali, Profesör Afet İnan, Sabiha Gökçen, eski Muhafız Kıta Komutanı İsmail Hakkı Tekçe, Hasan Rıza Soyak vardı. Gene protokolde tayin edilen sıralarına göre, askeri ve mülki erkân, vilayetler murahhas heyetleri, dernekler temsilcileri ve bir piyade taburu ilerliyordu.
Adana’dan gelen 50 kişilik Kuvayı Milliye müfrezesi de korteje katılmıştı.
Jet filoları ile hava kuvvetlerimize mensup diğer filolar, cenaze alayına havada uçuşlarla iştirak ettiler. Her 5 dakikada bir merasim sonuna kadar şehrin tepelerinden toplar atıldı. Güzergahta sıralan ihtiram kıtalarının arasında bandolar da vardı. Alay bu bandoların çaldıkları matem marşları ile yer yer karşılanıp uğurlandı.
Son derece azametli olduğu kadar da intizam içinde cereyan eden bu tören yüzbinlerce vatandaşın iştiraki ile heybetli bir manzara almıştı. Sokaklar, kaldırımlar, meydanlardan başka resmi ve hususi binaların pencereleri, balkonları, çatıları, damları hınca hınç dolmuştu.
Güzergâha nazır yerlerde kurulan radyo istasyonlarındaki ekipler töreni safha safha birbirlerine devrederek baştan sona anlattılar. İzmir, İstanbul ve Ankara radyoları ile kısa dalga radyo istasyonları ve Kore postası böylece töreni bütün tafsilatı ile yayınlamış oldu. Alay saat 12.20’de bütünü ile Anıtkabre vardığı zaman son bir ihtiram töreni yapıldı. Tabutun başında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, derin bir dikkat ve alaka ile takip edilen hitabesini irad etti;
“…ATATÜRK,
SEN BİZDENDİN, SENİ HALİFE YAPMAK, PADİŞAH YAPMAK İSTEYENLER OLDU, İLTİFAT ETMEDİN. MİLLİ İRADE YOLUNU SEÇTİN. HAYAT VE ŞAHSİYETİNİ MİLLETİNİN HİZMETİNE VAKFETTİN. TÜRKÜN GIPTA ETTİĞİ, TAZİZ ETTİĞİ, ÖVDÜNDÜĞÜ VASIFLARA MALİKTİN, BÜTÜN BU MEZİYETLERİNLE TÜRKÜN TA KENDİSİYDİN. ŞİMDİ SENİ, KURTARDIĞIN VATANIN HER KÖŞESİNDEN GÖNDERİLEN MUKADDES TOPRAKLARA VERİYORUZ. BİL Kİ; HAKİKİ YERİN, DAİMA İNANDIĞIN VE BAĞLANDIĞIN TÜRK MİLLETİNİN, MİNNET DOLU SİNESİDİR. NUR İÇİNDE YAT.”
Bundan sonra ”12 er” tarafından taşınan tabut mozoledeki ebedi istirahatgahına tevdi edildi.
Atatürk’ün na’şının muvakkat kabirden Anıtkabir’e nakli için yapılan yürüyüş 3 saatten fazla sürmüştür. Yürüyüş büyük vakar ve intizamla derin bir huşu içinde cereyan etmiştir. Anıtkabir sahasındaki vakfe esnasında bir iki kız ve erkek izcinin güneş altında fazlaca kalmaktan mütevellit rahatsızlık geçirdikleri fark edilmiş, bizzat Sağlık Bakanı yanlarına gelerek bu öğrencilerle ilgilenmiştir. Derhal düzeldiklerini söyleyen gençleri saflarından ayırmak mümkün olmamıştır. Atatürk’ün muvakkat kabirdeki son nöbetini tutanlardan Tuğgeneral Necmi Şar da nöbetin son dakikalarında bir baygınlık geçirmiştir. Büyük Atatürk’ün na’şının 10 Kasım 1953 Salı günü Etnografya Müze’sindeki muvakkat kabirden alınıp aynı gün saat 13.30’da ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’deki metfenine getirilmiş olduğunu;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ”Refik Koraltan”, Başbakan ”Adnan Menderes”, eski Büyük Millet Meclisi Reisi ”Refik Koraltan”, Genelkurmay Başkanı Orgeneral ”Nuri Yamut”, Riyaseti Cumhur Umumi Kâtibi ”Nurullah Tolon”, eski Cumhurbaşkanlığı Umumi Kâtibi ”Kemal Gedeleç”, Ankara Valisi ”Kemal Aygün”, Ankara Belediye Reisi ”Atıf Benderlioğlu’nun huzurları ile konulduğunu gösteren işbu tutanak müştereken tanzim ve imza edilmiştir (Bakınız: Cumhuriyet Gazetesi, 11 Kasım 1953, Sf:9).
Bize inanan Atatürk! Sen yattıkça eserin yaşayacaktır. Çünkü emanet ettiğin bu gençlik inanç dolu kalbi ile halen ayaktadır.
Sevgi ve saygıyla anıyoruz Efendim.