Dünya dışı varlıklar, gezegenimize ulaşmak için yıldız kapılarını mı kullanıyor?
Albert Einstein’ın Görecelik Kuramı’na göre bu mümkün. Eski uygarlık teknolojileri araştırmacısı, öğretim görevlisi ve yazar olan Jason Martell’e göre, “Einstein‘ın prensipleri doğrultusunda, yerçekimi yardımıyla uzayın bükülmesi vasıtasıyla, uzay araçları bu bölgelerden daha fazla enerji alabilirler. Bermuda Şeytan Üçgeni gibi bölgeler, uzay araçlarına bir tür yoğun enerji sağlayarak, bir yerde sıçrama hızı kazandırıp bu bölgelerden, asıl ulaşmak istedikleri bölgeler için ekstra enerji partikülleri sunuyor olabilir.”
Çift yönlü, yoğun enerji açığa çıkan bu alanlar arasında, bir enerji vorteksi açılır. Vortekslerin geçit kapıları olabileceğini söylemek yanlış olmaz. Yazar David Childress, Bermuda Şeytan Üçgeni’nin, bu amaçla kullanılıyor olabileceğini söylemektedir. Bermuda Şeytan Üçgeni , Atlantik Okyanusu‘nda, Miami, Puerto Rico ve Bermuda arasında kalan üçgen bölgedir. Bazı araştırmacılar, bölgenin üçgen değil, elips şeklinde olduğunu iddia eder. Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan alanda, bugüne kadar onlarca hem sivil, hem de askeri uçak ve gemi, mürettebatıyla birlikte kayboldu, yüzlerce insan da maalesef öldü. Bu konu hakkında pek çok yazı yazılmış ve fotoğraf yayınlanmıştır muhtemelen. Genel hatları hepimiz bilmekteyiz. O yüzden ben, ilgimi çeken bir başka detaydan yola çıkarak bu yazıyı yazmak istedim.
Geçtiğimiz gün, hiç de ilgisi yokken, önüme bir yazı düştü. Refleks bir şuurla okumaya başladım. Şunlar yazıyordu; 1970 yılında Bruce Gernon isimli bir sivil pilot bir gün, babası ve ortağı ile birlikte, Bahamalar’dan Florida’ya doğru havalandı. Yolculuğun, yaklaşık 30. dakikasında garip olaylar başladı. Önce bütün elektronik cihazlar arızalandı ve pusula bozuldu. İşte tam da bu cümleden sonra {algıda seçicilik mi dersiniz, ne dersiniz bilemem} zihnimde Amiral Richard E. Byrd’ın da hemen hemen aynı durumu yaşadığı canlandı. {Amiral Byrd’ın yaşadığı olayı özetle aktardığım yazım > http://www.sechaber.com.tr/agarta-efsanesi-ve-kayip-kita-mu-son-bolum/} Olayın detaylarını öğrenmek için okumaya devam ettim. Pilot Gernon şöyle anlatıyordu; “Hemen kule ile bağlantıya geçmeye çalıştım. Gördüğüm manzara şok ediciydi. Uçağımın çevresini, grimsi sarımsı bir sis bulutu sarmıştı ve etrafımızda bir tünel oluşturuyordu. Başlangıçta geniş bir tüneldi bu. Sonundaki mavi gökyüzünü görebiliyordum. Fakat daha sonra giderek küçüldü. Tünele tamamen girdiğimizde, aniden çizgiler oluştu. Sanki bir tüfek namlusunun içinden bakıyor gibiydim. Çünkü o yivler, saat istikametinin tersi yönünde dönüyordu. Yoğun bir elektrik vardı. Sanki etrafta ışıldaklar yanıp sönüyordu. Ve tüm görebildiğim, grimsi sarımsı bir sisti. Ben ona “Elektronik Sis” diyorum. Sonra yine aniden, elektronik cihazlarım ve pusulam düzeldi. Hemen kuleye nerede olduğumu sordum. 3 dakikadır benden sinyal alamadıklarını, şimdi Miami üzerinde olduğumu söylediler. Bu inanılmazdı. Çünkü, sadece 33 dakikadır uçuyorduk. Oysa Miami’ye ulaşmak, yaklaşık olarak 1 saat 3 dakika alır. Ancak aşağıya baktığımda, Miami üstünde uçuyor olduğumu gördüm.”
Tünelden çıktıktan yaklaşık 3 dakika kadar sonra, Miami’deki kule telsizden, Bruce Gernon’un uçağını radarda tespit ettiklerini söylemişti. Peki o zaman zarfı içinde ne olmuştu? Zaman ve mekanda kayma mı olmuştu?Boyut mu değişmişti? Farkında olmadıkları bir enerji mi yüklenmişlerdi? Bu soruların hiçbiri yanıt bulamadı. Olaydan çıkan tek somut “şey”, “Elektronik Sis” ile ilgili bir kitap oldu. Bruce Gernon, bu ilginç deneyimini kitaplaştırdı.
Buna benzer çok sayıda olay kayıtlara geçmiştir. Bilim insanları, araştırmacılar bunu, Gulf Stream Akıntısı, manyetik alan, düşük hava basıncı, doğalgaz kaynaklarının varlığı ile açıklamaya çalışmışlardır. Çok benzer bir başka bölge de, Pasifik Okyanusu’nda Japonya’ya daha yakın bir alanda yer alan Ejderha Üçgeni’dir. Hemen hemen aynı olaylar, kazalar, kaybolmalar, orada da yaşanmıştır. Japonya bu yüzden bu bölgeyi resmi olarak, tehlikeli ilan etmiştir. İlginç olan, her 2 üçgen de, aynı paraleller üzerindedir.
Bermuda Şeytan Üçgeni hakkındaki ilk kayıtlardan biri Piri Reis’e aittir. Burayı seyahati sırasında şahit olduğundan olsa gerek, çizdiği haritada tam da üçgenin üzerini, rüzgârgülü ile işaretlemiştir. 16 ya da 32 kollu olan bu rüzgârgülleri, denizciler için yönleri temsil etmektedir. Piri Reis’in, haritalarında rüzgârgülünü, yoğun enerji alanlarını işaretlemek için de kullandığı yazılmaktadır. Yine ilk kayıtlardan bir diğeri, Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb’a aittir. Bu bölge için Kolomb seyir günlüklerine, gökyüzünde uçan ve daha önce hiç görmediği cisimlerden bahsetmiştir. Bir gece gökyüzünde, büyük bir ateş topu gördüğünü ve daha sonra denize düştüğünü yazmıştır. Bunların yanına, pusulaların bozulmasını, yoğun sis ve sisin içinden gelen garip sesleri de eklemiştir.
Bermuda Şeytan Üçgeni’ni, Kayıp kıta Atlantis ile ilişkilendirenler de olmuştur. Ünlü medyum Edgar Cayce, Atlantis‘e Bimini yakınlarında, Bermuda Şeytan Üçgeni’nden bir giriş bulunacağını kehanetlerinde belirtmiştir. Atlantislilerin, enerji kaynaklarından biri de, çeşitli kristallerdi. Bermuda Üçgeni bölgesinde, yakın zamanda keşfedilen 2 piramit ve piramitsel yapılar oldu. Aslında bunlar biraz şehir efsanesi hâline getirildi. Bana kalırsa, gereken özen de, çalışma da yeterince yapılamadı. Belki de üzeri örtüldü. Bilemiyorum. Fakat, konu hakkında okuduğum bazı kaynaklarda, bu yapıları bulmak için denizaltılar kullanıldığı, Stonehenge mimarisine benzer sfenksler, taşlar ve taşlara yazılmış yazılar bulunduğu belirtilmişti. Bazılarında bu piramitlerin kalın cam benzeri kristallerden yapılmış olduğu da yazmaktaydı. Dediğim gibi, bu kadar ciddi iddialar varken, nasıl oldu da, konu havada kaldı algılayamadım.
Antik Astronot Teorisi‘ne inanan yazarlardan birisi olan David Hatcher Childress , sadece Bermuda Üçgeni değil, başka başka geçitler de olabileceğini söyleyerek, şöyle devam etmektedir; “Benim anlayışıma göre, Dünya dışı varlıklar buraya boyutlar arası türde araçlarla geliyorlar. Hiper uzaya atlayarak, bizim gezegenimize gelmeleri zamanlarını bile almıyor. Sadece, gezegenimize açılan belli geçitleri kullanmaları gerekiyor.”
90’lı yılların başından itibaren, kuantum ışınlanma araştırması gibi alanlarda teorik ve deneysel çalışmalar yapan Max Planck Enstitüsü’nde bilim insanları, atomaltı parçacıklarını maddesizleştirip, başka bir yerde tekrar maddeleşmelerini başardılar. Buna göre, istenilen “şey” bir yerden alınıp, başka bir yere ışınlanabilir olacak. Bunun çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bu mantıkla baktığımızda, bugün insanoğlu da, eğer bu var olduğu iddia edilen geçitleri bulabilirse, gezegenimizi “ziyaret”e gelenleri, ziyarete gidebilir. Neden olmasın! Bence her şey mümkün. Belki de, Elon Musk da bunu yapıyordur.
Sonuna kadar gelip okuyan değerli okurlara sevgiler, selamlar..