…“Atatürk’ü hayatında her gün tıraş ettim ama kalbim buna tahammül etmez, tıraş edemem!..
Oysa Atatürk ile birlikte tam 13 yıl geçirmişti (1925 – 1938), berber Mehmet (Mete Tanrıkut Mete). Refet Bele Paşa’nın tavsiyesiyle Çankaya Köşkü’nde göreve başlamış ve Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği gün olan 10 Kasım 1938, Perşembe gün saat 9.05’e kadar yanından da hiç ayrılmamıştı…
Refet Bele Paşa, bir gün sohbeti özel yaşantıya getirip Atatürk’e;
—“Bir berberim var Paşam. Üç yıldır hizmetimdedir. Himayenize göndereyim arzu ederseniz,” diyerek jest yapmış, Atatürk ise “Hay, hay!” demiş, silah arkadaşını kırmamıştı. Atatürk sözlerine devamla:
-…”Gönderiverin, bir ara baksın bizim çocuklar…”demişti.
Berber Mehmet hemen ertesi gün Çankaya Köşk’ünün nizamiyesinden içeri girerken dizleri titriyor, heyecanını bastırmaya çalışsa da yüreği bedeninden dışarıya kaçmaya çabaladığını anı hiçbir zaman unutmamış, O ‘na herkesten daha iyi bakan çocuklarının arasında yer almıştı.
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar da yılları kovalamış, yelkovan ise akrebi döndürmek için ömürden ömür çalmaya devam ederken 35 yaşına gelmişti berber Mehmet.
Bu O’nu son görüşüydü…
Atatürk’ün can dostu Nuri Conker’in kendisine hediye ettiği odasındaki saate takıldı gözü birden. 10.05’i gösteriyordu.
İşte tam o sıra, İstanbul Hıfzıssıhha Müzesi Müdürü Doktor Nuri Hakkı Aktanselsaraya gelerek, Atatürk’ün yüzünün ve ellerinin mulajını alacaktı ama ter içinde kalarak fenalaştı.
Doktorlardan biri, “Ölü birken iki olacak aman çıkarın şunu dışarı,” dedi.
Alçı ve malzeme önceden hazırlanmıştı. Bu işi kim yapar diye sorduklarında Kütüphanecisi Nuri Bey, “Bu işi bizim şef yapar,” dedi. Doktorlar Berber Mehmet’e Atatürk’ün yüzünün maskının alınması öncesinde tıraş etmesini söylemişlerdi.
Berber Mehmet üzüntüden bitap düşmüştü… Hatırladı birden, Refet Paşa, 8 Ekim 1923’te ordudaki görevini bırakıp, aktif siyaset yapmak için Ankara’nın yolunu tutarken kendisi Trakya ayazında zatürre olduğundan, koğuşta kan ter içinde sayıklıyordu.
Sayıklamaları koğuşa gürültüyle giren devresinin bağışlarıyla son bulmuştu;
…“Mehmet hadi yaşadın!” Refet Paşa seni İstanbul’a istemiş. Yüzbaşı, Çabuk söyle Mehmet giyinip karşıma gelsin,” diye emretti” demişti devresi.
Berber Mehmet, sevinçten ne yapacağını bilmez bir vaziyette yataktan fırlarken başını ranzaya vurmuş: Hay yaşa sen be Hasan Çavuş! Allah ne muradın varsa demişti…
Çabuk toparladı kendini, gerçekle yüzleşti tekrar. Doktorlar, bir kez daha Berber Mehmet’e Atatürk’ün yüzünün maskının alınması öncesinde tıraş etmesini söylediklerinde üzüntüden bitap düşen Mehmet:
“Atatürk’ü hayatında her gün tıraş ettim ama kalbim buna tahammül etmez, tıraş edemem,” demiş, yüz maskı alındığında işte bu nedenden ötürü mask, sakal delikli çıkmıştı…
36 gün önce;
6 Ekim 1938, saat 08.00:
İstanbul halkının sevincine bütün kalbinle iştirak eden Atatürk,o sabah erkenden uyanmıştı. Başında beklerken bulduğu Nuri Ulusu ’ya,
-…”Bana hemen Mehmet’i gönderin!” dedi kısık bir ses tonuyla.
Berber Mehmet o aralar erken kalkmasına alışkın olmadığından, merak ve telaşla alet edevatını alıp hemen Atatürk’ün odasına koştu.
“Emredin Atatürk’üm!”
-…”Hemen görevini yap Memo! Saçımı, başımı düzetiver her zamanki gibi. Sonra da banyo alacağım…”
Berber Mehmet sesinde bir burukluk sezdi ama soramadı. İşine koyuldu, solgun yanaklarında usturasını gezdirdi, tıraşını tamamladı ve arkadaşlarıyla banyoya götürmüştü Atasını beklerken bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerinin önünden;
Atatürk, 23 Ağustos 1925 günü sabahın erken saatlerinde yeni bir Anadolu gezisine çıkacaktı. Kahvesini yudumlarken yaverine,
-…”Çağırın yeni çocuğu, hemen gelsin. Tıraşımızı olalım,” diye emretti.
Mehmet akşamdan özenle hazırladığı aletleriyle koşup geldi, hemen işe koyuldu. Ellerinin titremesine izin vermiyor, hayatı boyunca yaptığı en dikkatli tıraşını yapmaya hazırlanırken, ocaktaki su ısınıyordu. Biraz sonra usturasının ucundaki kişi dünyayı dize getiren, yaşadığı vatanı düşmandan kurtarıp, atalarının ırzını kurtaran kişi olacaktı.
Gazi sessizce, fark ettirmeden her hareketini takip ediyor, işinin ehli olup olmadığını inceliyor, Mehmet de yaşadıklarına inanmaya çalışarak, “Allah’ım bana yardım et!” diye içinden dua ediyordu.
Ocaktaki kaynar suyun fokurdadığını fark ederken kendine geldi. Kaynar suyu küçük bir kaba aldı, fırçayı içine daldırdı, her telini iyice ıslattıktan sonra Gazi’nin yanaklarında hafif hareketlerle gezdirip nemlenmesini sağladı.
Önce hemen anlayamadı. Yüreği ağzına geldi, Eyvah! Bir hata mı ettik? Diye düşündü. Hemen sonra,
Sabun kalıbında köpürttüğü fırçayı titizlikle yanaklarında dolandırırken, arada bir çekinerek Gazi’nin tepkisini ölçmeye çalıştı.
Sıra usturasının bileylenmesine geldiğinde keskin ve tehditkâr bakışları endişelenmesine yol açarken ürperdiğini hissetti. Ustura yanaktaki köpüğü sıyırırken cesaretini toplayıp, işinin ehli olduğunu göstermeyi sürdürdü. İki Selanikliden biri berber, diğeri onurlu bir ulusun kurucu cumhurbaşkanıydı, ama o an ikisi de sıradan bir insan; iki faniydi.
Gazi’nin sesiyle irkildi:
…”Anlat bakalım Memo!” dedi… Kimsin, nesin, kimlerdensin?”
Ani soru karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Söze Selanikli olduğunu vurgulayarak başladı:
—“1903’te Selanik’te doğmuşum Cumhur reisim. Validem Emine Hanım valideniz ile aynı mahallede yaşadığımızı söyler durur. Ahbaplarmış bir vakit. Ben malumunuz bilemem yaşım itibariyle… Balkan Harbi’nden sonra aynı valideniz (Zübeyde) hanımefendi ve kardeşiniz Makbule Hanım gibi bizimkiler de göç edivermiş Anadolu’ya. Babam Rahmetli Osman Efendi’dir. İzmir’e geldiğimizde toprağı bol olsun, kaybettik kendisini.”
…”Berberliği nerede öğrendin bakalım?” diye sordu.
Ardından,
…”Refet Paşa nereden buldu seni?” diye de ekledi.
Mehmet üzerine basarak sorulan “Refet Paşa” sorusunu yanıtlarken, bir an olsun duraladı, söyleyeceklerini bir çırpıda aklında toplayarak kısa ve öz konuştu:
—“Mesleğimi Bâb-ı Âli’deki berberlerde öğrendim Paşa Hazretlerim. Sık sık onların yanına gider, ziyaret edip yeni saç sitillerini nasıl kesim yapıldığını öğrenip kendimi geliştirmekti amacım. Bir berberin kalfası oldum. Bir berberin kalfası oldum sonra, ta ki askerlik vaktim gelene kadar. Refet Paşam beni Çorlu’daki birliğimden bulup çıkardı sağ olsun.”
…”Askerde berberlik etmek güvenli kişilere mahsustur. Sen nasıl sağladın o güveni bakayım? Nasıl girdin Refet Paşa’nın gözüne?
—“Tamamen tesadüftür Paşam. Nasıl güven sağladığımı kendileri takdir etmiştir. Bir söyleyeceğim yoktur izin verirseniz.”
Oysa köşke geldiğinin ilk günü müştemilatta tanıştığı hizmetli arkadaşlarına anlatmıştı kendine ait olanları. El becerilerini geliştirdiği için ve pratik çözümler üretmesiyle komutanlarının aradığı kişiydi. Arkadaşları çözümsüz gibi görünen sorunlarını ona anlatır, o da çözümün en basit fakat en etkilisini bulurdu.
İçten ve samimi ses tonundan, bilmek istediğini öğrenildiğini düşünürken, Mehmet tıraşı tamamlamıştı. Kolonyayı avucuna bocaladı, ferahlamasını sağladı.
Görsel: Kokusu uçtu şişesi yok satıyorhttps://www.yenisafak.com/hayat/kokusu-uctu-sisesi-yok-satiyor-2448447İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar, 1882 doğumlu dedesi Hasan Şevki Efendiyi ve kolonyalarını anlatmıştı Orhan Orhun Ünal’a (10 Nisan 2016).
…Gazi derin bir oh çektikten sonra konuştu:
…”Bu Hasan Şevki kolonyasıdır, bilir misin? Ben Anafartalar Grubu’nda kumandanken bu bizim Hasan Şevki, emir erimdi. Pek güvenirdim kendisine. O aralar Askerlik bitince kolonya imalatçısı olup çıkıverdi.”
Mehmet, Gazi’nin söylediklerinden anlam çıkarırken içinden, Mübarek adam, bana da Hasan Şevki gibi güvenebilir pekâlâ, diye geçirdi.
Sakal ve ardından ince saç tıraşını bittiğinde Gazi berber kürsüsünden kalktı, sol elinin baş ve işaret parmaklarıyla favorilerinin kısalık ve uzunluğunu ölçtü, ardından:
…”Göster bakalım ense tıraşımı. Gelmiş mi saç tıraşımızın vakti, öğrenelim?” diye konuştu.
Bir çırpıda tezgâhın üzerindeki aynayı kaptı, ense tıraşını gösterip aynadan kendisine bakarak,
—“Buyurun Gazi Paşam, bakınız. Emirleriniz?” dedi.
Gazi titizlikle inceledi, sonrasında Mehmet’e dönerek:
…”Fevkalade. Daha zamanı gelmemiş, onu da başka güne bırakalım,” dedi.
—“Başka emriniz var mı efendim?” diye tekrar sorduğunda Gazi sağ eliyle traşlı yüzünü sıvazladı, kolonyadan bir gıdım daha alıp yüzüne sürdükten sonra, aynadaki yüzüne bakarak,
…”Aferin Memo,” dedi, Tıraşın iyiymiş…”
—“Sağ olun! Var olun Paşam,” derken Gazi odadan çıkmak üzereydi. Geri dönerek,
…”Sen de geliyorsun değil mi bizimle Memo? Tevfik Bey sana da görev yazdı mı?” diye sordu.
Önce hemen anlayamadı. Yüreği ağzına geldi, Eyvah! Bir hata mı ettik? Diye düşündü. Hemen sonra,
—“Elbette Paşam! Emriniz olur,” diye yanıt verdi söylediğini anladığında.
Gazi’nin yanından ayrılırken koltuklarının kabardığını, O’na sevgi ve saygısının katmerlendiğini hissetti.
O gün, iki otomobil hazırlanmıştı. Birine Gazi, Kütahya Milletvekili Nuri (CONKER) Bey, Rize Milletvekili Fuat (BULCA) Bey, ötekine Tevfik (BIYIKLIOĞLU), Başyaver Rusuhi, Yaver Muzaffer (KILIÇ), Muhafız Birliği Komutanı İsmail Hakkı (TEKÇE) ve Özel Kalem’den Lütfi Bey bindiler. Sadece Gazi ile çocukluk arkadaşları Nuri ile Fuat Bey’in başlarında şapka vardı. O gezinin özelliği Kastamonu ve İnebolu’da Şapka Devrimi’ni fiilen başlatmaktı.
Berber Mehmet de o anlara şahitlik edecekti…
Atatürk ‘ün en yakınında, en hassas görevde 13 yıl aksatmadan hizmet veren Mehmet Tanrıkut Mete, ATATÜRK ‘ün ebedi istirahatlerine çekildikten sonra:
—“Ben burada kalamam,” dedi ve görevinden ayrıldı, ailesiyle birlikte Yalova’ya yerleşti, emekli olana değin ise Merkez Bankası’nda çalıştı. Oysa İsmet İNÖNÜ ve Calâl BAYAR kendisinin görevine devam edebileceğini söylemişti. Mehmet Tanrıkut Mete, ATATÜRK ‘ün en son tıraşından hatıra olarak sakladığı saç ve tırnaklarını, Celâl BAYAR ‘ın isteği üzerine 1953 yılında Anıtkabir’e emanet etti.
Berber Mehmet, 10 Ocak 1967 günü amfizemden vefat etti. Sırlarıyla dünyaya elveda derken, mesut ve gururlu olduğunu söyledi.(Kaynak; Yaşar Gürsoy, Atatürk ve Berberi, İnkılap Yayınları)
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.