Çevre sorunlarının etkisi, çevreye olan müdahaleler nedeniyle daha fazla hissedilmeye başlanmıştır. Başta küresel iklim değişiklikleri olmak üzere birçok çevresel sorun insanların yaşama alanlarını tehdit etmektedir. Günümüzde çevresel kökenli ekstrem olaylarda ciddi artışlar kaydedilmektedir. Yani daha şiddetli kuraklıklar, daha şiddetli seller, daha şiddetli fırtınalar gibi yıkıcı etkisi büyük olan afetler yaşanmaktadır.
Çevresel etkilerden en çok etkilenenler ülkeler genellikle gelişmemiş ülkelerdir. Herhangi bir çevresel etkene karşı en fazla mal ve can kaybının yaşandığı bu sınıf ülkeler, çevre baskılarından kurtulmak için çevresel mülteci durumuna düşmektedir. Çevresel bir felaketin yaşanmadığı ülkelere mülteci akını son yıllarda artış göstermektedir.
İnsanları yer değiştirmeye zorlayan doğal ya da insan kaynaklı çevresel etkenler arasında, kaynak sıkıntısı ve doğal kaynakların adaletsiz dağılımı, ormanların yok olması ve diğer çevresel bozulmalar, iklim değişikliği savaşlar ve savaşlar sonrası çevrenin sistemli olarak yok edilmesi, nüfus fazlalığı ve kalkınma projeleri geliyor. Yapılan değerlendirmelere göre çevresel sığınmacıların sayısı 30 milyonu aşmış durumdadır.
2002 yılında Kızılhaç’ın hazırladığı bir rapor göre 1970 ile 1990 arasında doğal afetler nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı %40 azalırken bu olaylardan etkilenenlerinin sayısının %65 olmuştur. Hükümetler arası İklim Değişikliği Panelinin hazırladığı bir rapora göre 2050 yılında çevresel sığınmacıların sayısının 150 milyon kişiyi aşacağı tahmin edilmektedir.
Çevresel kökenlik ilk büyük nüfus dalgası Türklerin Orta Asya’dan göçüdür. Orta Asya’da meydana gelen kuraklık nedeniyle birçok Türk boyu özellikle batıya, su kaynaklarının elverişli olduğu alanlara göç etmiştir. Bu göç hareketinin küresel çevre sorunlarıyla bir ilgisi yoktu. İklimde meydana gelen dalgalanmalar kitlesel göçlere neden olmuştur. Günümüzde de iklimsel dalgalanmalar meydana gelmektedir. Ancak kurak yerler su nakil hatları nedeniyle kuraklıktan fazla etkilenmemektedir. Çığ, sel ve şiddetli rüzgârlar gibi iklimsel afetler, insanları günümüzde fazla etkilemiyor. İnsanlar artık daha dayanıklı ve sağlıklı ortamlarda yaşamaktadırlar.
İnsanların doğal sistemlere karşı koyma yeteneklerinin gelişmesi, doğal dengenin de bozulmasına neden olmaktadır. Çünkü insanlar doğal sisteme ancak doğal kaynak kullanımı sayesinde karşı çıkabilmektedir. Gerek doğal kaynak kullanımı, gerekse de doğal kaynak kullanımından kaynaklanan atıklar çevre üzerinde ciddi baskılar oluşturmaktadır. Bu durum doğal dengeyi de etkilemektedir. Düzeni bozulan doğal sistemler, birçok çevresel felaketin yaşamasına neden olmaktadır. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin doğal afetler halen insanoğlunun doğa karşısındaki acizliğini gözler önüne sürmektedir.
Doğal afetlere en hazırlıksız durumda bulunan gelişmemiş ülkelerdeki insanlar, doğal afetlerden en çok zarar görmektedirler. Bu durum küresel çapta bir mülteci dalgasını meydana getirebilir. Çevresel bozulmaların giderek yaygınlaşması, geri kalmış toplumlardaki çevresel mağduriyetleri daha da artırabilir. Bu durum gelişmiş ülkelere doğru ciddi bir göç dalgasının oluşmasına neden olabilir.
Hakan TUNÇ