“Her şey sadece iki cümle ile başladı diyor Hamdi Koç son romanı Çıplak ve Yalnız’ı anlatırken; ‘Amcam öldüğünde ilk bana haber verdiler, çok gurur duydum. Hayatımda ilk defa bir konuda ilk akla gelen isim oluyordum.’ Yazara kendi deyimiyle çok parlak gözüken bu iki cümle önce bir giriş paragrafının başı ve sonu oluyor, sonra hikaye alıp başını gidiyor ve 600 sayfalık bir kitap haline gelip edebiyat okuruyla buluşuyor.
Dört yıllık yıpratıcı ve sancılı bir sürecin ürünü olan Çıplak ve Yalnız edebiyat dünyamıza yepyeni, pırıl pırıl bir karakter kazandırmakta, Mesut Akarsu.
1950’li yılların sonunda Ankara’da yaşayan, kendisinden oldukça büyük ünlü bir tiyatro oyuncusuyla evli, gününü gün eden, çapkın gencecik bir adam. Bir gün garsoniyer olarak tuttuğu evinde otururken telefon çalar, amcasının öldüğü ve cenazesinin kaldırılması için kendisinin beklendiği söylenir. Evinin önünde Mesut’u memleketi Ünye’ye götürmek üzere bir Mercedes beklemektedir. Böylece Mesut’un hem kendisinin hem de ülkenin karanlık geçmişiyle yüz yüze geleceği uzun ve yorucu yolculuğu başlar.
İlk yüzleşmesini Ünye yolu üzerinde Elmadağ’da yaşar, kişisel tarihinin dönüm noktalarından biridir burası; annesi , babası ve ağabeyinin bir trafik kazasında öldükleri, kimsesizliğinin damgalandığı yerdir. Hayattayken onlardan kaçan, öldüklerinde de bu kaçışı sürdüren Mesut bu kez kaçamaz ve ailesinin sarsıcı geçmişinin ilk enkazlarıyla çetin bir iç hesaplaşmanın içine girer.
Ankara’dan gelen kimsesiz Mesut, Ünye ‘ ye vardığında hemşerilik ve akrabalık bağlarıyla sımsıkı kucaklanır, üzüntüsünü üzüntüleri, sıkıntısını sıkıntıları olarak gören bu tanımadığı insanlar arasında kendini hiç olmadığı kadar iyi hisseder; “Beni kim sanıyorlardı, bilmiyordum. Ama istedikleri kişi olabilmeyi ve öyle kalabilmeyi o an gerçekten çok istedim, çünkü bana değen herkes üzerimdeki ağırlığın birazını aldı, beni hafifletti ve dik durmamı, rahat nefes almamı sağladı. Değe değe beni temizlediler bir çeşit. “. Ama köklü ve zengin bir ailenin mensubu olmanın yarattığı kıskançlık, iki yüzlülük ve düşmanlıklarla da karşı karşıya gelir Mesut kaçınılmaz olarak.
Amcasının ölüsünü yıkamaya gitmesiyle başka bir pencere açılır önünde, kasabaya kalp krizinden öldüğü söylenen amcası aslında çenesinden giren alnından çıkan bir mermi ile ölmüştür. Bir şeylerin altının örtülmeye çalışılmasıyla karşılaşan bir çok insan gibi merak eder Mesut, eşelemeye başlar geçmişi; dürüst olmayan yollarla kazanılmış bir aile serveti, toplum içindeki saygınlığın korunması adına yakılan pek çok can, bir soykırımın kanıtları, toplu bir mezarlık… Amcasının ölümüyle boşalan yere oturtulmak istenen Mesut korkar, ne yapacağını bilemez, çünkü kendisine kalan mirasla beraber bu kapkaranlık geçmişi de kabul etmesi gerekmektedir. Hayatta hep kaçmayı tercih eden genç adam bu kez kalıp cesur olmak ve gerçeklerle yüzleşmek zorundadır.
Hamdi Koç, Mesut ‘un çıktığı, tatlı, tatsız sürprizlerle dolu bu çetin yolculuğa paralel olarak o günlerin Türkiye’sinin karanlık mazisini de irdelemeden edemiyor. 1960 ihtilalı ve öncesi toplumsal ve siyasal çalkalanmaları kendine özgü üslubu ile gözler önüne seriyor. Mesut kendi geçmişiyle yüzleşirken, okur da kendi ülkesinin yakın tarihinde işlenen suçlar, insanlık ayıpları ve üstü örtülmeye çalışılan gerçeklerle karşılaşıyor ve sarsılıyor bir anda.
Melekler Erkek Olur, Bir Eski Kocanın Öğleden Sonrası, Çiçeklerin Tanrısı ile kadın-erkek ilişkilerini anlatmakta usta bir kalem olduğunu kanıtlayan Hamdi Koç, Çıplak ve Yalnız’da onu görmeye alıştığımız kulvarın biraz dışına çıkıyor, uzun soluklu romanlara geçiş sinyali veriyor sanki ve okuru bu yeni kulvara keyifle peşinden sürüklüyor.
Yazar Hakkında:
HAMDİ KOÇ Yazar ve çevirmen. 1963’te Ordu’nun Fatsa ilçesinde doğdu. Kabataş Lisesi’nde başladığı eğitimini Şişli Lisesi’nde tamamladı. Bir süre ODTÜ’de okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 2002 yılında yayımlanan romanı Melekler Erkek Olur ile Türkiye’nin en çok okunan yazarları arasına girdi.
Hülya Sezik YILDIZ