Derine, hep derine kazıyoruz…
Madenciyiz biz, asla pişman değiliz geçmişimizden. Çok değil, bundan tam 80 yıl öncesinde, 28 Eylül’ün de duruyoruz…
Bakanlar Kurulu Tan Gazetesi’ni “10 GÜN” süreyle kapattığını görüyoruz. (Tan Gazetesi; 1926 – 1935 yılları arsında “MİLLİYET” adıyla ve 1935 – 1945 yılları arasında Türkiye’nin İstanbul ilinde yayınlanan, günlük siyasi halk gazetesidir.)
Görsel: Kurun Gazetesi 26 Eylül 1937, Salı. (“Resmi Tebliğ”, Ankara, 25 A.A.— Malatya Mebusu İsmet İNÖNÜ, bu ayın 25’inci günü Başvekâletten istifasını vermiştir. Reisicumhur ATATÜRK, aynı günde arz olunan İcra Vekilleri Heyetini tasdik buyurmuşlardır. Keyfiyet Büyük Millet Meclisi reisliğine yazılmıştır. Reisicumhur ATATÜRK, vekâletler siyasal müsteşarlıklarına intihap edilen zatların tayinlerini özellikle buyurmuşlardır. Hükümet ve Parti teşkilatının değiştirilmesi dolayısıyla Malatya Mebusu İsmet İNÖNÜ, Parti Umum vekilliğinden istifa etmiş ve bu vazife, Başvekil Celal BAYAR ‘a tevdi olunmuştur…)
Tan Gazetesi ise bundan iki gün sonra 28 Eylül’de Anayasa’nın değiştirileceğine, seçimlerin yenileneceğine dair yazılar yazmış olduğundan, Anayasa’nın 50’nci maddesi uyarınca yazımın hemen başında da belirttiğim gibi 10 gün süreyle kapatılmıştı. (Başlıca yazarları arasında; Ahmet Emin YALMAN, Zekeriya SERTEL, Ömer Rıza DOĞRUL, Burhan FELEK, Refik Halit KARAY, Eşref ŞEFİK ve Fikret ADİL gibi isimler yer almaktaydı.)
29 Eylül 1937 Çarşamba günü yayınlanan Cumhuriyet Gazetesi’nde; “Tan Gazetesi 10 Gün Süreyle Kapatıldı! Haberi yer alır. Resmi Tebliğ İstanbul 28 (AA)— Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinden tebliğ edilmiştir: —“Başvekil İsmet İNÖNÜ ‘nün mezuniyet alması üzerine bazı gazetelerde rivayet şeklinde çıkan ve hakikate uygun olmayan şayialar, içerde ve dışarda yanlış akislere meydan verecek bir mahiyet almaktadır. Başvekil İsmet İNÖNÜ mezuniyet almıştır ve Meclis toplandığı gün vakit Celal BAYAR ‘ın Başvekalet makamına getirilmesi takarrür etmiştir. Şayialar nami altında, Tan gazetesinin 28 Eylül tarihli nüshasında çıkan Teşkilatı Esasiye Kanunun tebdili mahiyetindeki yazılar ve intihabın yenilenmesine ait rivayetler, hiçbir esasa istinad etmeyen haberlerdir. Bazı gazetelerin, memleketimizin esaslı işlerile alâkadar rivayetleri, hiçbir kontrola tabi tutmaksızın ve mes’ul ve selahiyetli mercilerden tahkik etmeden herhangi uzak ve yabancı bir memlekette geçiyormuş gibi lâübali bir tarzda neşretmeleri, milletimizin yüksek menfaatleri ile hiçbir vakit kabili telif değildir; ve Türk efkârı umumiyesinin böyle hareketleri tasvip etmeyeceğine şüphe yoktur.”
Derine hep derine kazıyoruz…
Madenciyiz biz, asla pişman değiliz geçmişimizden. Çok değil, Tan Gazetesi’nin kapatılmasından “3” bugünden tam 83 yıl öncesinde, 25 Kasım’ın da duruyoruz…
Görsel: 26 Kasım 1934 Pazartesi Günü yayınlanan Hâkimiyeti Milliye Gazetesidir. Dün En Büyük Türk’ün Soyadını Kutlamıştık (24 Kasım 1934; Kendisine “ATATÜRK” soyadı verildiğine dair Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulü). Bugün de, savaşta ve barışta onun davasına bağlanmış olan Başbakanımıza Büyük Önder’inin vermiş olduğu soyadını kutluyoruz. Bu ün, Başbakanımızı ne kadar övündürürse, bizim de o kadar göğsümüzü kabartmıştır. Birinci İNÖNÜ kahramanı İsmet Bey, İkinci İNÖNÜ kahramanı İsmet Paşa, Lozan Kahramanı İsmet Paşa, Cumhuriyetin Büyük Başbakanı İsmet Paşa… Ancak “İNÖNÜ” soyadını taşıyabilirdi. Lozan’ı canı kadar seven barışçı Türk, Lozan’dan üzerine yüreği titreyen ileri Türk, İNÖNÜ ‘de ters talihini çevirmiş olana bu ad verilirdi. ATATÜRK, şu mektubunda onu anlatıyor: -…”BAŞVEKÂLETE: BAŞVEKİL İSMET PAŞA HAZRETLERİNİN, İNKILAP TARİHİMİZİN İLK ŞEREFLİ VE PARLAK SAHİFESİ OLAN “İNÖNÜ” MEYDAN MUHAREBELERİNİN BAŞKAHRAMANI OLMUŞ BULUNMASI İTİBARİYLE SOYADI KANUNU İCABI OLARAK ALACAĞI AİLE İSMİNİN “İNÖNÜ” OLMASINI ÇOK YERİNDE BULDUĞUMDAN KENDİLERİNE BU SOYADINI TEVCİH ETTİĞİMİ BİLDİRİRİM. 15.XI.1934 REİSİCUMHUR GAZİ MUSTAFA KEMAL”(Fark ettiğinizi biliyorum. Gazetede “15” olarak yazılan tarih “25” olacaktır.)
Derine hep derine kazıyoruz…
Madenciyiz biz, asla pişman değiliz geçmişimizden. Çok değil, İsmet Bey’e, İsmet Paşa’ya, Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından “İNÖNÜ” soyadı verilmesinden “50”; bugünden tam “133” yıl öncesinde, 24 Eylül’ünde duruyoruz…
11 Kasım 1938 – 22 Mayıs 1950 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti 2. Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Mustafa İsmet Bey, beş kardeşin ikincisi olarak İzmir’de doğmuştu (24 Eylül 1884). Babası Reşit Efendi Malatyalı ,(Malatya’ya Bitlis’ten gelmiştir.) Annesi Cevriye Hanım ise Rumeliliydi. Mustafa İsmet Bey’in ağabeyi Ahmet Mithat Bey daha sonra askeri doktor olmuş, kardeşi Hasan Rıza Bey iş hayatına atılmış, en küçük kardeşi Reşit Hayri bey ise genç yaşta bir deniz kazasında (1937) ölmüştü. Kız kardeşi Saniha Hanım ise Topçu Binbaşı Abdürrazzak OKATAN ile evlenmişti.
1916 yılında Mevhibe Hanımla evlenen Mustafa İsmet Bey 1934’te Soyadı kanunu ile Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kendisine “İNÖNÜ” soyadı verilirken, annesi Cevriye hanım ile kardeşleri Ahmet Mithat Bey ile “TEMELLİ” soyadını almışlardı.
29 Ocak 1923 – 5 Ağustos 1925 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK ile evli kalan Latife (Nüfus kayıtlarına göre Latife UŞŞAKLI) Hanımın kız kardeşi Vecihe Hanım’ın (Görselde ortada ayakta) Müşir (Mareşal) Mehmet Rıza Paşa’dan doğan oğlu Süreyya İLMEN, İsmet İNÖNÜ ‘nün kardeşi Hasan Rıza TEMELLİ ile Adalet TEMELLİ Hanım’ın kızları Mutlu TEMELLİ ‘i ile evlenir. (Kaynak: Tayfun ER, ERGUVANİLER, Türkiye’de İktidar Doğanlar, s.128)
İsmet İNÖNÜ ‘nün eniştesi Topçu Binbaşı Abdürrazzak OKATAN ‘a ise Falih Rıfkı ATAY ‘ın “Çankaya İstanbul 1969”adlı eserinde rastlarız.
ATAY ayrıca eserinde; İsmet İNÖNÜ ‘nün eniştesi (Saniha Hanım’ın eşi) yüzünden ATATÜRK ile aralarının açıldığını, hatta İNÖNÜ ‘nün Başbakanlıktan ayrılmasıyla sonuçlanan olayları; ATATÜRK ‘ün hayatında daima yanında bulunmuş ünlü muharrir edasıyla şunları anlatır:
—“ Mesela bir aralık bir Bomonti Bira Fabrikası meselesi ortaya çıktı idi. ATATÜRK pek emek verdiği Gazi Çiftliği’nin verimli olması için de uğraşıp durdu idi. Çiftliği, Ankara’yı bozkırlıktan kurtarabilecek teşebbüslerin bir deneme merkezi olarak benimsemiştir. Sonra da hükümete devretti.
Ahmet İhsan TOKGÖZ ki; tam bir menfaatçi idi. İstanbul’daki Bomonti Bira Fabrikası’nın hisselerini almış ve Fabrika’nın İdare Meclisi Reisi olmuş, İsmet İNÖNÜ ‘nün eniştesi Kudüslü Abdülrezzak’ı (OKATAN) da idare meclisine almıştı.
Her ikisi Ankara’da bira fabrikasının genişletilmesini önlemek ve Bomonti imtiyazını uzatmak için, Ankara Bira Fabrikası’nın gelir getirmeyeceği fikrini İsmet İNÖNÜ ‘ye telkin ettiler. ATATÜRK ‘ün Umumi Kâtibi Hasan Rıza SOYAK aracılığı ile Danimarkalı uzmanlara meseleyi inceletti. Uzmanlar, eğer fıçılarla taşınıp Haydarpaşa’da şişelenecek olursa, Bomonti Bira Fabrikası’na rakip olacağını söylediler.
Son zamanlarda İsmet İNÖNÜ ile aralarındaki belli başlı bir anlaşmazlık bu idi. (Age. s.494).
ATATÜRK ‘le İNÖNÜ ’nün ayrılışı, Niyon Konferansı sırasında olmuştur.
İspanya iç harbi günlerinde Akdeniz’de kimlerin olduğu bilinmeyen denizaltılar dolaşıyordu. İngilizler bu denizaltıların hep birlikte avlanılması teklifini ileri sürmüşlerdi. Niyon Konferansı bu maksatla toplanmıştı. Konferansta Türkiye’yi temsil eden Tevfik Rüştü ARAS Hükümete yolladığı raporların bir kopyasını da Florya’da dinlenen ATATÜRK ‘e gönderiyordu (15 Eylül 1937).
Görselde: ATATÜRK, 15 Eylül 1937 Florya Deniz Evi’nde, Türk Tarih Kongresine iştirak etmek için İstanbul’a gelen Cenevre Üniversitesi Antropoloji Profesörü Pittard’ı, eşini ve asistanını huzurlarına kabul buyurmuşlar, dil ve tarih konuları üzerinde görüşmüşlerdir. (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi 16 Eylül 1937, İstanbul’a Gelen Büyük Âlim…)
Son anlaşma metninde bir madde ATATÜRK ‘ün dikkatini çekti. Fransızca yazılmış olan bu anlaşma maddesinden ATATÜRK:
-…”FRANSA VE İNGİLTERE DEVLETLERİNİN AKDENİZ’DEKİ DENİZALTI KORSANLIĞINI ÖNLEMEK İÇİN GEREKTİĞİNDE TÜRKİYE’DEN DENİZ KUVVET YARDIMI İSTEYECEKLERİ “ manasını çıkarmıştı. Yanında bulunan Umumi Katibi Hasan Rıza SOYAK ’a dönerek:
-…”ACABA HÜKÜMET BU MADDENİN FARKINA VARABİLDİ Mİ?” diye sordu.
O sırada ATATÜRK, SOYAK aracılığı ile sık sık hükumetle telefon konuşmaları yapıyordu. SOYAK, telefon görüşmesinde hükumetin maddeden o manayı çıkarmadığını öğrendi. Bunun üzerine ATATÜRK, İNÖNÜ ‘nün dikkatini çekti. Başvekil bu uyarma üzerine adı geçen maddenin Türkiye’yi güç duruma sokabileceği vehmine düşerek Tevfik Rüştü’ye anlaşmayı imzalamaması için direktif verdi ve bunu ATATÜRK ‘e bildirdi.
ATATÜRK:
-…”böyle bir tehlike olmadığı, bilakis İngiltere ve Fransa bizi eşit büyük bir devlet saydıklarından bizim için pek faydalı olduğu, nihayet yapacakları bir müdahalede bizim zayıf harp gemilerimize de ihtiyaçları olmadığı,” cevabını verdi.
Sonunda meselenin Tevfik Rüştü’ye yazılarak alınacak cevaba göre hareket edilmesine karar verildi.
Konuşmalar sırasında vakit ilerlemiş, ATATÜRK yatak odasına çekilmişti. Bir iki saat sonra İNÖNÜ ‘nün Özel Kalem Müdürü Florya’yı arayarak SOYAK ‘a:
—“Başbakanın ATATÜRK ‘e bazı tamamlayıcı maruzatı vardır. Not edip hemen kendilerine vermenizi rica ediyorlar,” dedi.
SOYAK, şu cevabı verdi:
—“ATATÜRK şimdi uykudalar. Uyandıramam. Zaten iki saat önce işin Tevfik Rüştü Bey’den sorulmasına ve gelecek cevabın beklenmesine karar verildi.”
Bu cevap üzerine iş ertesi güne kaldı.
Olaydan birkaç gün sonra ATATÜRK Ankara’ya gitti (16 Eylül 1937)
Görseller: 16 Eylül 1937 Perşembe, İstanbul, Haydarpaşa. ATATÜRK, saat 17.00’de Florya’dan Dolmabahçe Sarayı’na teşrif etmişler, Saray’da Tarih Kurultayı hazırlıklarını gözden geçirmişler ve bilâhare Ertuğrul yatına binerek Haydarpaşa’ya gelmişlerdir. Ulu Önder ATATÜRK, Saat 19.30’da İstanbul Haydarpaşa’dan kalkan hususi tren ile Ankara’ya hareket etmişlerdir.(Kaynak; Cumhuriyet gazetesi 17 Eylül 1937, ATATÜRK, dün akşam Ankara’ya hareket etti…)
Hükumete devrettiği çiftliği gezerken yeni dikilen birçok yemiş ağaçlarının (Age. s.495)bakımsız bırakıldığını görerek üzüldü. Ankara’da Bira Fabrikası’nın genişletilmesi konusunu da açtı. Ahmet İhsan TOKGÖZ ve Abdülrezzak İstanbul’da Bomonti Bira Fabrikası İmtiyazının uzatılması için İNÖNÜ ‘nü baskı altına almışlardı. Hasan Rıza SOYAK dedi ki:
—“Başbakanın kaygısı yersizdir. İşi en ince teferruatına kadar yabancı uzmanlara incelettik. Fabrika genişlerse Doğu Anadolu’yu besleyecek, Bomonti ile rakiplik edecek, kâra da geçirecektir. Başbakan isterse bütün belgeleri götürür, kendisine meseleyi anlatırım.”
ATATÜRK:
-…”BU AKŞAM VEKİLLER TOPLANTISINDA GÖRÜŞÜRÜZ,” diyor.
Bu konuşmalar sırasında İçişleri Bakanı Şükrü KAYA ‘da yanlarında idi. Şükrü KAYA, ATATÜRK ‘ün yanından ayrıldıktan sonra doğru vekiller toplantısına gitti. İsmet İNÖNÜ ‘ye:
—“Paşam bu akşam köşke çağrılıyoruz. Bira Fabrikası işi görüşülecek…” dedi.
Akşamüstü heyet Çankaya’da (Köşk’te) toplanmak üzere dağıldı. Bir söylentiye göre huylanan Başbakan daha önce Anadolu Kulübü’ne giderek iki kadeh viski içiyor.
Vekiller Heyeti ATATÜRK ‘ün sofrasında toplanmıştır. ATATÜRK ‘ün karşısında İsmet İNÖNÜ, sağında Kazım ÖZALP yer almıştır. ATATÜRK rahatsızlığını öne sürerek çay içiyor. Başbakan ve Bakanlara içki verilmiştir.
ATATÜRK sözü çiftlikteki ağaçların bakımsızlığından açıyor. Tarım Bakanı Şakir KESEBİR ‘den bunun sebebini soruyor. KESEBİR yerine Başbakan atılarak:
—“Sebebini adamlarınıza sorunuz,” diyor.
Adamlarınız dediği, SOYAK!
ATATÜRK bu çıkışı hayret ederek Kazım ÖZALP ‘a, Başbakanın işitmeyeceği bir sesle:
-…”NE OLMUŞ BUNA? İÇMİŞ Mİ YOKSA?” diyor.
Derken Başbakan ikinci bir çıkış yapıyor:
—“Ne oldu Paşam size? Eskiden böyle değildiniz. Artık emirlerinizi sofradan mı alacağız? Aramıza Kara Tahsinler (Sultan Hamid’in Başkâtibi) giriyor. Konuşmamıza meydan vermiyorlar,” diyor.
ATATÜRK, soğukkanlılığını bozmadan:
-…”EFENDİLER ANLAŞILIYOR Kİ, BUGÜN FAZLA GÖRÜŞEMEYECEĞİZ. (Age. s.496) SİZ RAHATINIZA BAKIN. BEN BİRAZ DİNLENECEĞİM,” diyor ve sofrayı bırakıyor. Vekiller de bir müddet sonra çekilip gidiyorlar.
Ertesi gün ATATÜRK İstanbul’a hareket etti (18 Eylül 1937). Ben de yanında idim.
Görseller: 18 Eylül 1937 Cumartesi günü ATATÜRK ‘ün Ankara seyahatleri sırasında çekilmiş. (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi 19 Eylül 1937 Pazar, (Ankara, Telefonla 18—) ATATÜRK ve Başvekil geliyor, Cumhurbaşkanı ATATÜRK, bu akşam saat 18.30’da Büyük Millet Meclisi’ne geldi ve bir müddet meşgul oldu. Bu sırada Büyük Şef’in Meclis tarafından kabul olunan lâyihaları tetkik ve tasdik ettiği anlaşılmıştır. ATATÜRK bundan sonra otomobilleri ile şehirde bir gezinti yapmış ve sonra çiftliğe giderek oradan hususi trene binmiştir. ATATÜRK ‘ün refakatlerinde Başvekil İsmet İNÖNÜ, Dâhiliye vekili ve Parti Genel Sekreteri Şükrü KAYA da İstanbul’a hareket etmişlerdir.)
Önce kompartımanına çağırdı. Kendisine:
-…”GÖREV ARKADAŞLIĞIMIZ BİTMİŞTİR. AMA DOSTLUĞUMUZ DEVAM EDECEK” dedi.
İNÖNÜ iki eli ile yüzünü kapadı. ATATÜRK:
-…”DİNLENMELİSİN,” dedi.
Sonra Umumi Kâtibi SOYAK ‘ı çağırdı:
-…”İSMET PAŞA BİRAZ YORGUN. İKİ AY DİNLENECEK VE YERİNE BİR VEKİL BIRAKACAKTIR. BU DEĞİŞİKLİK İÇİN MİLLET MECLİSİ’Nİ TOPLANTIYA DAVET ETMEK İSTEMİYORUM. MECLİS BİRKAÇ GÜN ÖNCE NİYON ANLAŞMASINI TASDİK ETMEK İÇİN TOPLANMIŞ VE DAĞILMIŞTIR. YENİ BİR TOPLANTI İÇERDE VE DIŞARDA İYİ KARŞILANMAZ. ANAYASA’YA BAKALIM. BÖYLE BİR DEĞİŞİKLİK İÇİN MECLİS’İN TOPLANMASI LAZIM MI, YOKSA BİR TEZKERE İLE BAŞKANLIĞA BİLDİRMEK YETER Mİ?”
SOYAK, Anayasa’yı getirdi. Okudular. Tezkere ile bildirmek yeter olduğu anlaşıldıktan sonra, ATATÜRK İNÖNÜ ‘ye dönerek:
-…”YERİNE KİMİ MÜNASİP GÖRÜRSÜNÜZ?” diye sordu.
—“Kimi münasip görürseniz…”
-…”BEN CELAL BEY’İ DÜŞÜNÜYORUM.”
Görsel: 21 Eylül 1937, ATATÜRK, refakatlerinde İsmet İNÖNÜ ve Başvekil Celal BAYAR olduğu halde Tarih Kurultayı’nın I. gününde Dolmabahçe Sarayı’nda görülmektedir. (Sizce de düşündüğünü yapan bir lider değil mi?)
—“Münasiptir Efendim.”
Bunun üzerine İsmet İNÖNÜ yanından ayrıldı ve kompartımanına gitti.
SOYAK, o sabah ATATÜRK ‘e:
—“Efendim kardeşi ölmüştür. Evi bir yas hane. Her sabah mezarına gidip ağlarmış, bağışlayın,” demesi üzerine ATATÜRK:
-…”DAHA İYİ YA… DEMEK HASTA. DİNLENMEYE İHTİYACI VAR,” cevabını vermişti.
İNÖNÜ, ayrılıp kompartımanına gittikten sonra ATATÜRK, Hasan Rıza SOYAK ‘a:
-…”ŞİMDİ GİT, ARKADAŞLARINA SÖYLE. BİZDE ADETTİR: BİRİ MAKAMINDAN AYRILDI MI, ETRAFINDAKİLER ONDAN YÜZ ÇEVİRİR. DİKKATLERİNİ ÇEKİYORUM. İSMET İNÖNÜ’YE ESKİSİNDEN FAZLA SAYGI GÖSTERECEKLER,” emrini verir.
Biz yemek salonunda masaya oturmuştuk. İsmet İNÖNÜ yanımızdan hızla geçti, yatak kompartımanına gitti. Biraz sonra ATATÜRK geldi ve ellerini çırparak:
-…”OLDU BİTTİ,” dedi ve bahsi kesti. (Age. s.497)
Yataklarımıza çıktıktan sonra bir hayli sonra uyuyamayarak dışarıya çıkmıştım. Şükrü KAYA ‘nın kompartımanını aydınlık gördüm. .kapısını vurdum açtı: Üst yatağa eşyasını yığmış, alt yatakta iki büklüm oturuyordu. Kompartıman sigara dumanı ile dolu idi. Bana:
—“Şimdi ne olacak?” dedi.
Başbakanlık müjdesini beklediği besbelli idi:
—“Bilirsin, sofrada yalnız İNÖNÜ ‘ye, ÇAKMAK ‘a, bir de BAYAR ‘a yer gösterir. Yeni Başvekil BAYAR olacaktır dedim,
Sıçradı:
—“Nasıl olur? Garp Cephesi Kumandanı ve Lausanne’ı (Lozan) yapan İsmet Paşa’dan sonra…”
—“Benim görüşüm böyle… Dedim.
Görseller: 19 Eylül 1937 Pazar, İstanbul, (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi 20 Eylül 1937 Pazartesi, ATATÜRK ‘e tekrar kavuştuk… Nyon anlaşmasının Büyük Millet Meclisinde müzakere ve tasdiki münasebeti ile Ankara’ya teşrif eden ATATÜRK, refakatlerinde Başvekil İsmet İNÖNÜ ve bazı vekiller olduğu halde, dün hususi trenleri ile şehrimize dönmüşlerdir.)
Ayrıca, 19 Eylül 1937 Pazar gününe ait diğer bir görselde ATATÜRK ‘ü, hemşireleri (Kız kardeş) Makbule Hanım ile Başvekil İsmet İNÖNÜ ile birlikte Dolmabahçe Sarayına girerken görmekteyiz. Başvekil İsmet İNÖNÜ, sarayda ATATÜRK ‘e veda ederek, istirahat etmek üzere aynı motorla Heybeliada’ya gitmiştir.
ATATÜRK, İstanbul’da ertesi gün eski arkadaşı Ali Fuat CEBESOY ‘u yemeğe çağırmıştı. Öfkesi dinmemişti:
-…”EFENDİM HANGİ İŞİ VERDİK DE BİZ YARDIM ETMEDEN BAŞARMIŞTI? KÜTAHYA MUHAREBELERİNDE BÖYLE OLMAMIŞ MIDIR? LAUSANNE (Lozan) BÖYLE OLMAMIŞ MIDIR?” diyordu. (Age. s.498)
Hasan Rıza SOYAK ise “ATATÜRK’TEN HATIRALAR II” adlı eserinde ki bu eser Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yayınları tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 50. Kuruluş yıldönümünde 1973’de basılmıştır; SOYAK, Falih Rıfkı ATAY ‘ın “ ‘Çankaya’ İstanbul, 1969”adlı eserinde yazılanlara istinaden belge ve listelerle konuyu daha detaylı anlatmışlardır.
Derine, hep derine kazıyoruz…
Madenciyiz biz, asla pişman değiliz geçmişimizden… Diyerek başladığım yazıma, çok değil kısa bir ara vererek huzurlarınızdan ayrılıyorum efendim.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. “Çocuk Zaten Hastasın! 2. Bölümde” görüşmek üzere esen kalınız.
İsmet ERARPAT
*Not: Yazının her hakkı saklıdır