“Çocuk Zaten Sen Hastasın” başlığı altında sizlerle paylaştığım 1.Bölüm’de Sayın Falih Rıfkı ATAY ‘ın “Çankaya, İstanbul, 1969” eserinde İsmet İNÖNÜ ’nün Başbakanlıktan ayrılmasını zaruri kılan sebepleri belirtmeye çalışırken bir “BİRA İŞİ VE FABRİKALARI” meselesine yer verdiğini hep birlikte “DERİNE EN DERİNE KAZARAK” okuduk. ( Kaynak: http://www.sechaber.com.tr/cocuk-sen-zaten-hastasin-1-bolum/)
“BİRA İŞİ VE FABRİKALARI” meselesine Umumi Başkâtip Hasan Rıza SOYAK, Sayın ATAY ‘ın eserinin yayınlanmasının hemen ardından; 1973’te Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. tarafından yayınlanan “ATATÜRK’TEN HATIRALAR” kitabıyla gerçekleri belge niteliği taşıyan yazışmalar, raporlarla gözler önüne seren Sayın SOYAK:
—“Ankara Orman Çiftliği Bira Fabrikası’nın durumu ve çiftliği idare edenlerin Bomonti Bira Fabrikası için ne düşündükleri hakkındaki cümlelerin hakikatin tam zıddı olduğunu — PEŞİN OLARAK — ifade etmek zorundayım. Aşağıda vereceğim izahat bunu açıkça gösterecektir.”
Hasan Rıza SOYAK kimdir:
Genel Sekreter: Hasan Rıza SOYAK Görev Süresi: 14.11.1934 – 02.01.1939
1888 yılında Üsküp’te doğdu. Rüştiye’yi bitirdi. İş yaşamına 10 Ekim 1907’de Kosova Vilayeti Tercüme Kalemi mütercim ve mukayyidi olarak başladı. 6 Ekim 1911’de Üsküp’teki Yedinci Kolordu Birinci Sınıf Kâtipliğine atandı. 1913 yılından başlayarak sırasıyla Harbiye Nezareti Piyade Dairesi, Altıncı Ordu Erkan-ı Harbiye’si ve İkinci Kolordu Kaleminde görevler üstlendi. Kurtuluş Savaşı’nda “Müdafaa-i Milliye Grubu’nda yer alarak Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal Paşa’nın emrine girdi. 1 Aralık 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Kalem-i Mahsus Tahrirat Birinci Kâtipliğine, ardından 1 Eylül 1925’de Riyaseticumhur Daire Müdür ve Mutemetliğine, 14 Kasım 1934’te de Genel Sekreterliğe atandı. 2 Ocak 1939 tarihinde genel sekterlik görevinden ayrıldı; 3 Nisan 1939’da emekli oldu. Evli ve iki çocuk sahibiydi. 1970 yılında yaşamını yitirdi.
(Kaynak: http://www.tccb.gov.tr/genelsekreterlik/hasanrizasoyak/ )”
Sayın ATAY diyordu ki;
—“ATATÜRK, pek emek verdiği Gazi (Orman) Çiftliğini, bir millet malı ve Ankara’yı bozkırlıktan kurtarabilecek teşebbüslerin bu deneme merkezi olarak benimsemiştir. Bu çiftliğin verimli olması içinde uğraşıp durdu idi. Bira Fabrikası bu sebeple kurulmuştu. Çiftlik işlerine bakanlar İstanbul’daki Bomonti Fabrikası olmasa o zamanlar bir türlü verimleşmeyen Orman Çiftliği Bira Fabrikası’nın büyük kazanç sağlayacağı fikrinde idiler. Bomonti Bira Fabrikası bir yabancı, Ankara’daki bir milli tesis idi. Tekel Bakanlığı ve Hükümet bu fikirde değildiler. Bomonti Bira Fabrikasına dokunmamak niyetindeydiler. Bomonti İdare Meclisi azasından bir Türk, Ahmet İhsan TOGGÖZ İstanbul’daki tesisin avukatlığını yapıyor, ATATÜRK adının bir kazanç meselesine karıştırılmaması yolunda pek hoşa gidecek bir bahaneyi kullanıyordu; “Arpa Ankara’dadır diyordu, bira için arpa kadar da su da lazım. Arpa Ankara’da ise su İstanbul’dadır” diyordu.
Sayın SOYAK ise;
— Bu mesele, birçok dedikoduların aksine ATATÜRK ‘le Başbakan arasında çetin bir anlaşmazlık konusu olmamıştır. Olamaz da”—
ATATÜRK, yardım parasının elinde kalan kısmı ile de ziraat sahasında çalışmayı muvafık görmüştü. Kendisi, çocukluğundan beri kır ve çiftlik hayatından çok hoşlanırdı; aynı zamanda bu saha, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşayıp, çalıştığı ve memleket ekonomisinin umumiyet itibarıyla dayandığı saha idi.
Birbiri ardından, — Ankara civarında ORMAN ÇİFTİĞİ teşkil eden vâsi araziyi, Silifke yakınında TEKİR ve ŞÖVALYE, TARSUS’TA PİLOĞLU, DÖRTYOL’DA KARABASAMAK ÇİFTLİĞİ ile büyük bir portakal bahçesini ve Yalova’da Baltacı ve Millet Çiftliklerini, — parça parça sahiplerinden veya metruk mallar idaresinden satın alarak işe koyuldu.
Arada şunu da belirtmeliyim ki, o zaman arazi çok ucuz, paramız da, o nispette kıymetli idi; bütün bu arazi için ödenen para miktarı — 100 / 120 BİN LİRA’YI — geçmiyordu.
Gaye; iklim ve mahsul itibariyle birbirinden farklı bulunan bu bölgelerde serbest çalışan numune çiftlikleri vücuda getirmek ve bir yandan çeşitli tecrübeler yaparken, bir yandan da civar köylere örnek ve rehber olmaktı.
Bu müesseselerde, yeni Türkiye’nin bir numaralı çiftçisinin direktifleri ve daimi nezareti altında rahmetli arkadaşım — Yasin Tahsin ÇOŞKAN — olmak üzere, ekseri si genç, enerjik, feragat ve ideal sahibi ziraatçılarımız tarafından cidden takdir ve iftihara lâyık, büyük gayretler sarf olunarak, memleket için çok faydalı başarılar elde edilmişti.
Bilhassa, Ankara’nın başlıca giriş kapısında bulunan Orman Çiftliği’nde yeni usul ve geniş makineli ziraatla beraber, ziraat sanatlarının hemen hemen her çeşidi için mükemmel çalışma yerleri;
*Pastörize Süt, *Tereyağı, *Yoğurt ve Peynir İmalathaneleri, *Pulluk ve Bira Fabrikaları, *Sebze ve Meyve Bahçeleri, *Bağlar, *Halkın istifadesine açılan büyük parklar, *Marmara ve Karadeniz Havuzları gibi hem sulamaya, hem de su sporları yapmaya elverişli geniş havuzlar tesis edilmişti.
Ankara Belediyesi’nin teşviki ile şehirde birkaç satış mağazası da açılmıştı. Bu mağazalar, çiftlikte çıkan karışıksız mahsul ve mamulleri çok ucuz fiyatlarla satıyor, bu suretle kendi piyasasında esaslı bir nâzım rolü ifa ediyordu; Yalova’daki Millet ve Baltacı çiftlikleri kurulduktan sonra, İstanbul’da da iki satış mağazası açılmıştı.
Ankara ve civarı, o zamanlar ağaç ve yeşillik hasreti çekiyordu.
ATATÜRK, Orman İdaresini de harekete getirmişti; bu idareye ayırdığı geniş arazi üzerinde — ki çiftlikten, şehre doğru uzanıyordu — büyük bir orman tesisine başlanmıştı. (Age. s.685)
Ayrıca tasarrufu altındaki büyük arazinin mühim bir kısmını, içindeki bina ve tesisleri ile beraber, göçmen iskânına tahsis ederek, yine yakın alaka ve nezareti altında, Ankara civarındaki Etimesgut Numune Köyü’nün kurulmasını sağlamıştı.
Bilindiği gibi ATATÜRK ‘ün daha 1927 senesinde yaptığı bir açıklama ile Partisine ait olduğunu bildirdiği çiftliklerin temin ettikleri kazançlar, kendi inkişaflarına sarf ediliyor, hatta bunlara yeni sermayeler ve topraklar (Ankara’daki Güvercin Çiftliği gibi) ilave ediliyordu.
Eski Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın, Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetine girmesi münasebetiyle C.H.P. ne teberru ettiği (900.000) lira civarındaki para ile İş Bankası’ndaki hisse senetlerinden alınan temettü ve mevduat faizleri bu ilaveleri karşılamakta idi ve bu gelirlerle o yolda yapılan harcamalar yine İş Bankası’nda açılmış olan 2 numaralı bir hesap içinde muamele görmekteydi… — Burada tasrih etmeliyim ki ATATÜRK bu hesaptan şahsı için hiçbir masraf yapmamıştır!—
Fani hayattan çekildikten sonra mevcut vasiyetnamesindeki şartlarla Partisine devredilen nukut ve hisse senetleri: (10 Kasım 1938’deki duruma göre);
1924 senesinde başlayıp gittikçe hızlanarak 13 sene devam eden kesif çalışmalar sonunda bu müesseseler çok olgunlaşmış, her bakımdan yüksek bir seviyeye ulaşmışlardı. Artık bunları, bütün varlık ve tecrübeleri ile Devlete, dolayısıyla Ziraat Vekâletinin istifadesine terk etmek istifadesine terk etmek zamanı gelmişti. (Age. s.686)
1937 senesinin Mayıs ayı içindeydi; memleket dışında bir vazife seyahatine çıkacak ve ilkin Paris’e uğradıktan sonra Almanya’ya geçecektim.
ATATÜRK:
-…” ÇOCUK! ÇABUK GİT, GEL DE ARTIK ŞU ÇİFTLİKLERİN DEVİR İŞİNİ HALLEDELİM. BİLİYORSUN BEN 1927 SENESİNDE, BÜYÜK NUTKUMU VERDİĞİM CELSELERDEN BİRİNDE B.M.M.’NE BUNLARIN PARTİYE OLDUĞUNU SÖYLEMİŞTİM. BU İTİBARLA DEVİR ESNASINDA HÜKÜMETTEN, PARTİ İÇİN BİR MİKTAR PARA ALIRSAK İYİ OLACAKTIR. BAKALIM İSMET PAŞA’NIN AVDETİNDE MESELEYİ ONUNLA DA GÖRÜŞECEĞİM, EN MÜNASİP ŞEKLİ O ZAMAN KARARLAŞTIRIRIZ.” Demişti.
Başvekil İsmet İNÖNÜ, o günlerde İngiltere Kralı VI. George ‘un taç giyme töreninde Türkiye Devlet Reisini ve Hükümetini temsil etmek üzere bir Heyetin başında Londra’ya gitmiş bulunuyordu.
Yazılarımın bu kısmına başlarken bazı dedikodulardan bahsetmiştim. Bu arada Partiye ait olduğunu söylediği çiftliklerin idaresi üzerinde, tereddüt belirten birtakım söylentiler olmuş, bunları ATATÜRK de duymuştu ve bana, Partinin fiili başkanlığını yapmakta olan İsmet Paşa’ya gidip bu konuda malumat ve hesap vermemi emretmişti.
Bunun üzerine, Paşa’nın evine giderek kendilerine çiftliklerin gerçek durumları ve kazandıkları maddi değerler hakkında hesaplara dayanan uzun bilgi vermiştim. Parti Genel Başkanı Vekilinin, maruzatımı dikkatle dinledikten sonra İsmet Paşa’nın söylediği şu olmuştu:
—“Bu parlak neticeyi ancak Büyük Şefimiz sağlayabilirdi. Kendilerine Parti adına teşekkür ve minnetlerimi arz ederim.”
Ben Paris’ten Almanya’ya geçmek üzere hazırlanırken Ankara’dan nöbetçi yaveri telefon etti. ATATÜRK ‘ün Almanya seyahatini geriye bırakarak, derhal yurda dönmemi emrettiğini bildirdi. Hemen o akşam yola çıktım.
İstanbul’a vardığım gün, ATATÜRK de buraya gelmişti ve birkaç saat sonra Karadeniz yolu ile Doğuya doğru bir seyahate çıkmak üzere idi;
Kendisi ile karşılaşınca, İNÖNÜ ile görüştükten sonra çiftlikleri, bütün tesis ve varlıklarıyla, hazineye hibe etmeye kati karar verdiğini söyledi ve bana şu talimatı verdi:
-…”SEN AKŞAM ANKARA’YA GİT; MEVCUDU TESPİT EDİP, BİR LİSTESİNİ YAP. (Age. s.687) AYRICA BAŞVEKİLLİĞE TARAFIMDAN BİR MEKTUP HAZIRLA! (Burada mektubun esaslarını dikte etti.) MEKTUP MÜSVEDDESİNİ İSMET PAŞAYA GÖSTERİP MUTABAKATINI AL, SONRA BANA TELGRAFLA BİLDİR. BUNLARI VAKİT GEÇİRMEDEN YAPMALISIN; ÇÜNKÜ MECLİS KAPANMAK ÜZEREDİR. BEN İSTİYORUM Kİ, TATİLDEN EVVEL KEYFİYET MECLİSE DE ARZ EDİLMİŞ OLSUN, BUNU TEMİN ETMELİSİN!..”
Ankara’da, emirleri dairesinde bir mektup ve bir liste hazırladım. Müsveddeyi Başbakan okudum; muvafık buldu; yalnız bir yerinde “ticari çalışma” gibi bir tabir vardı; bunu “geniş çalışma” diye tashih etti.
Mektubu ve listeyi telgrafla Trabzon’da bulunan ATATÜRK ‘e arz ettim. Verdiği cevapta muvafık olduğunu, hemen Başvekile tevdi etmekliğimi, avdetinde imza etmek üzere şimdilik telgrafının imza yerine, mektubu eklenmesini emrediyordu…
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. “Çocuk Zaten Hastasın – 3. Bölümde” görüşmek üzere esen kalınız.
İsmet ERARPAT
NOT: *Yazının her türlü hakkı saklıdır.