—“Verdiğim cevabı yazmadan evvel, durumu aydınlatmak için bahis konusu olan Bira işi ve Bira Fabrikası hakkında da biraz malumat vermeliyim:
B.M.M. ‘nce, Hükümetin teklifi ile kabul ve neşredilen ve “İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı” adını taşıyan 790 numaralı bir kanun ile bu maddeler üzerinde Devlet İnhisarı tesis edilmiş ve bu işle iştigal etmek üzere Maliye Vekâletine bağlı bir İnhisar İdaresi kurulmuştur.
Kanun hükümlerine göre bu idare, kurulduğu anda memlekette mevcut bulunan İspirto, Bira ve İspirtolu İçkiler Fabrika ve İmalathanelerinin kısmen veya tamamen faaliyete devam etmelerine bazı şartlarla ruhsat vermek yetkisine de sahip bulunuyordu. O zaman Türkiye’de Bira imal eden yalnız bir şirket, bir yabancı şirket vardı; “Bomonti – Nektar Müttehit Fabrikaları Anonim Şirketi”…
Bu şirket o tarihe kadar, kullandığı birtakım tertiplerle, bütün rakiplerini bertaraf ederek tek kalmayı temin eylemişti.
İnhisar İdaresi, nedense bu şirketin de faaliyete devam etmesini zaruri görmüş ve şirketin de faaliyete devam etmesini zaruri görmüş ve şirketle 1 Ocak 1928 tarihinde 10 senelik bir mukavele akdetmişti; mukavemetin esas şartları şunlardı;
1-Şirket, iki ay zarfında beheri 100 İsviçre Frangı kıymetinde 80.000 hisseye takdim edilmiş, 8 milyon İsviçre Frangı sermayeli bir Türk Anonim Şirketi kuracak ve bu mukavele ile üzerine aldığı bütün vazife ve taahhütlerle elde ettiği hak ve menfaatleri, aynı şartlar altında yeni teşekkül edecek ortaklığa devredecek… (Age. s.698)
2- İnhisar İdaresi, yeni şirketin hisselerinden 5.000 tanesini, İsviçre Frangı ile satın alacak ve üç sene müddetle Şirketin İdare Meclisi’nde bir aza bulunduracak. Bu üç sene zarfında hisselerini başkasına devretmeyecek…
3- Şirket, bu faaliyete devam müsaadesine mukabil mamulatının brüt hasılatının — İnhisar resmi ile diğer her türlü vergiler çıktıktan sonra— bakiyesinden yüzde yedi buçuğunu İnhisar İdaresi’ne verecek…
4- Şirket, biranın o zaman ki vasıflarını muhafazaya mecbur olacak…
5- Adi kron şişeli birasının perakende azami satış fiyatı; İstanbul, Trakya ve Bütün sahiller ile Ankara ve Konya ‘ya kadar Anadolu hattı ve İzmir ile mülhakatı şimendifer hatları güzergâhında 35 Kuruş olacaktır; diğer yerlerde bayiler, nakil ücreti ile diğer olağan üstü masraflarını bu fiyata zam edecekler… Kambiyo ve resimlerde değişiklik olursa fiyatlarda da tadiller yapılacak…
6- İnhisar resmi, mukavelenin imzası sırasında olduğu gibi, fabrikalardan çıkacak miktar üzerinden tahakkuk ettirilecek…
7- İnhisar resmi, mukavelenin yürürlükte bulunduğu müddet zarfında, diğer bir şirket veya şahsa ancak bu mukavelenin kayıt ve şartları altında bira imaline müsaade edebilecek. Şayet bu gibilere daha müsait şartlarla ruhsat verirse, aynı şartlardan bu şirketin de istifadeye hakkı olacak…
Bomonti – Nektar Müttehit Fabrikaları Anonim Şirketi bu mukavele ile çok büyük hak ve menfaatler elde etmişti.
Hal böyle iken kanunun İnhisar İdaresi için pek müsait bulunan şartlarından faydalanarak bu fabrikaların daha o zaman neden satın alınmamış olduğunu hala bir türlü anlayamamış bulunuyorum. Bir münasebetle o zamanki Maliye Vekili Rahmetli Şükrü SARAÇOĞLU ‘ndan bunun sebebini sormuştum:
—“Bira imali çok nazik bir iştir, bunu bizim becermemize imkân yoktu da ondan…” cevabını vermişti.
Hâlbuki bu fabrikalarda bira imal eden bütün elemanları olduğu gibi, angaje etmek kabil olmakla beraber, dışardan başka mütehassıs bir ekip bulup getirmek de pek kolaydı
*Şirket bütün mallarını yeni Türk Anonim Ortaklığına çok elverişli kıymetlerle sermaye olarak koymuştu; ayrıca İnhisar İdaresinden 500.000 İsviçre Franklık yeni bir sermaye almıştı ki, o zaman bu miktar Türk parası ile 300.000 lira tutarında idi
*Yapacağı bira miktarı tahdit edilmemişti, imalatın kontrolü de bahis konusu değildi
*Mukavelede yalnız âdi kron şişesi denilen ve istiap hacmi açıklanmayan bir ambalaj içindeki biraya bazı şartlara bağlı olarak, 35 Kuruş azami fiyat konulmuştu. Vasıfları ne olacağı açıklanmayan hususi biralara da ona göre fiyat tespit edilecekti. Birçok yerlerde gazino ve bahçelerde fıçı ve bardakla satılan çok mühim miktarda biraya ise hiç fiyat konulmamıştı; şirke bu hususta tamamen serbest kalıyordu
*Mukavelede yalnız “Şirket biranın hâlihazır vasıflarını muhafazaya mecburdur.” Deniliyordu; bu vasıfların neler olduğu tasrif edilmemişti. Binaenaleyh şirket, hakikatte vasıflar hakkında da bir kayıt altına girmiş değildi; İnhisar İdaresi, elinde bir kıstas olmadığı için, maddenin tatbik edilmediğini, hiçbir zaman ispat ve hatta iddia edemezdi.
*Devlete ait İnhisar resmi, ancak fabrikalardan çıkacak bira miktarı üzerinden tahakkuk ettirilecekti; fabrikalar içindeki sarfiyat bundan müstesna demekti; Hükümette imalatı kontrol hakkı da olmadığına göre, yine şirket fabrikaları dâhilinde imtiyazlı bir durumda bulunuyordu; çünkü ispirtolu içkiler yapan diğer fabrikalar hem İnhisar resmini bütün imalatı üzerinden veriyor, hem de kontrole tabi bulunuyordu.
*İnhisar İdaresi, mukavele müddeti zarfında başka bir şirket veya şahsa daha müsait şartlarla bira imaline izin vermeyecekti; (Age. s.700) halbuki mukavelede yer alan şartlardan daha müsaitlerinin tasavvuru bile kabil olmadığına, hatta yeniden aynı şartların herhangi ciddi ve muvazeneli bir mukaveleye esas olabileceği de düşünülemeyeceğine göre aşikardı ki, bu kayıt sırf bürüt hasılattan alınana, yüzde 7,5 hisseye matuf idi ve şirket lehine konulmuştu. Gerçekten yeni bir bira fabrikası kurmak isteyecekler için, bu hisseyi ödemek mecburiyeti çok düşündürücü ve ürkütücü bir mahiyet taşıyordu.
*Bu yüzde 7,5 hisse yalnız Bira hakkında muteberdi; nitekim şirketin sonradan nasılsa aldığı bir müsaade ile imaline başladığı Rakı’dan böyle bir hisse alınmamıştır.
*İnhisar İdaresi’nin — mutlak olarak — 10 sene müddetle bağlı olmasına karşılık, şirket istediği zaman mukaveleyi bozmaya yetkili idi; filhakika mukavelenamenin 10. Maddesine göre şirket Bira imalinden sarfınazar ederek fabrikalarını başka suretlerle kullanmaya karar verdiği takdirde işbu kararını yazı ile İnhisar İdaresine bildirecek ve bu tarihten bir sene sonra kararını tatbik edebilecekti. Şu halde, şirket bir sene evvel haber vermek şartı ile, mukaveleyi bertaraf etmekte de serbest oluyordu.
Görüldüğü gibi Bomonti – Nektar Müttehit Fabrikaları Şirketi yaptığı mukavele ile hem hayret edilecek derecede yüksek menfaatler temin eylemiş, hem de 10 sene müddetle yine rakipsiz kalmayı sağlamak bahsinde mühim kozlar elde etmişti.
İnhisar İdaresine, Bira imali için ruhsat almak üzere vaki vakit muhtelif şirket veya şahıslar tarafından müracaatlar yapılmakta idi. Bu arada bizde Ankara civarındaki Orman Çiftliğinde, ziraat sanatlarından sayılan bu işi yapacak küçük bir fabrika kurmaya karar vermiş ve İnhisar İdaresine başvurarak ruhsat istemiştik; diğerlerinde olduğu gibi bize de, Bomonti mukavelesine kıyasla çok ağır, fakat herhalde daha lojik ve normal şartlar ileri sürülmüştü.
Yaptığımız çeşitli hesaplar; teklif edilen şartlar altında dahi, Bomonti Fabrikasındaki kadar yüksek olmasa bile, yine kar sağlanabileceğini gösteriyordu. Ziyan etmek ihtimali ise hiç yoktu; binaenaleyh şartları kabul ettik ve Viyana Bira Enstitüsünün teknik nezareti altında fabrikayı kurduk.
Ankara Bira Fabrikası’nın çıkardığı Biralar pek beğenilmişti; bundan memnun (Age. s.701) olanların başında İNÖNÜ bulunuyordu. Sayın Başvekil, Bomonti Şirketi ile yapılan anlaşmada, Hükümetin ne kadar aldandığını, mukavele hükümlerinin hem memleket, hem de İnhisar İdaresi hesabına ne derecede sakat ve zararlı olduğu öğrenmişti; bu sebeple 10 senelik müddet sona erince, — ki buna ancak 2-3 yıl kadar bir şey kalmıştı — Bomonti Şirketine artık faaliyete devam ruhsatı verilmemesine taraftar olmuştu.
Aynı zamanda memlekette bol istihsal etmek ve ucuza satmak suretiyle birayı tamim ederek halkı ağır içkilerden — mümkün olduğu kadar — kurtarmayı gaye edinmişti; Çiftlik Müdürü Tahsin COŞKAN ile bana her rastladığında bundan bahsediyor, emelini tahakkuk ettirecek ve bütün yurdu içine alacak geniş bir plan hazırlamamızı istiyordu.
Meseleyi bir gün ATATÜRK ‘e açtım; Başvekil Paşa’nın arzusunu yerine getirmek için çalışmamıza müsaadelerini rica ettim. Maruzatımı hiç de hoş karşılamadı:
-…”ÇOCUK!” dedi; ZATEN HASTASIN (uzun zamandan beri bağırsaklarımdan rahatsız olduğumu biliyordu) İŞLERİN DE BAŞINDAN AŞMIŞ… BİR DE BÖYLE BİR YÜKÜN ALTINA GİRMEN BENCE HİÇ DOĞRU OLAMAZ… BAŞKA BİRŞEY DAHA VAR; ÇİFTLİKLER ÇOK İNKİŞAF ETTİ, ÇSLIŞMS MEVZULARI GÜNDEN GÜNE GENİŞLEDİ VE ÇEŞİTLENDİ, ÖYLE Kİ ARTIK BİZİM BUNLARLA İŞTİGAL ETMEMİZ MÜMKÜN VE MÜNASİP OLMASA GEREKTİR; BİNAENALEYH HEPSİNİ HAZİNEYE VE DOLAYISYLA ZİRAAT VEKALETİNİN İSTİFADESİNE TERK ETMEYİ DÜŞÜNÜYORUM; O ZAMAN BAŞVEKİL PAŞA’DA İSTEDİĞİNİ YAPTIRIR, EN MUVAFIK ŞEKİL BU DEĞİL Mİ DİR?”
Cevap olarak;
Meselenin müstacel olduğunu, bizim yalnız bir plan hazırlayacağımızı, eğer bu plan tasvip edilirse, tatbiki için bir şirket teşkilini tavsiye edeceğimizi, Başvekil Paşa’nın ısrarlı arzularını yerine getirmek mecburiyetinde bulunduğumuzu, aksi halde memlekete her bakımdan hayırlı olabilecek bir işte kendilerine ve Hükümete yardım etmekten çekinmiş bir duruma düşeceğimizi arz ederek istirhamını tekrar eyledim.
-…”PEKİ, SEN BİLİRSİN!” dedi; ”YALNIZ ŞİMDİDEN ŞUNU SÖYLEYEYİM, KORKARIM Kİ BU İŞTEN DOLAYI İLERİDE BAŞIN ÇOK AĞRIYACAKTIR ÇOCUK!”
ATATÜRK ‘ün isteksiz olsa da, verdiği muvafakat cevabı üzerine bu iş için Viyana Enstitüsünden davet ettiğimiz en salahiyetli bir zat ve fabrikadaki mütehassıslarla beraber günlerce çalıştık; İstanbul, Ankara, İzmir ile Güney, Güney – Doğu ve Doğu’da, münasip yerlerde altı fabrika kurulması esasına dayanan mufassal ve etraflı bir plan hazırladık. (Age. s.702)
Keyfiyeti Sayın Başvekile arz ettim:
Emirleri üzerine 21.8.1936 günü Dolmabahçe Sarayında toplandık. İçtimaa o zamanki Gümrük ve İnhisarlar Vekili rahmetli Ali Rana Tarhan ’ı da davet etmişti.
İlkin ona hitap etti:
—“Biliyorsunuz ki, müddetinin hitamında Bomonti’ye tekrar ruhsat vermeyeceğiz; buna göre Vekaletçe şimdiye kadar ne gibi hazırlıklar yaptınız?…” diye sordu;
(Türkiye Cumhuriyeti Gümrük ve Tekel Bakanıdır. Görev süresi 31 Aralık 1931 – 26 Mayıs 1939.) —“Bu işle Çiftliğin meşgul olduğunu bildiğimiz için tarafımızdan hiçbir hazırlık yapılmamıştır.” Cevabını verdi.
Başbakan sonra bana dönerek:
—“Hazırladığınız planı görelim!..” dedi.
COŞKAN ‘la beraber planımızı arz ve izah ettik; biz konuşurken, o da önündeki kâğıda bazı şeyler not ediyordu. Nasılsa elimizde kalmış olan el yazısı ile yazılmış bu notlar aynen şunlardır:
1-Bomonti’nin müddeti bitince yeni bir ruhsat verilmeyecektir. Yeni şirketle mukaveleyi şimdiden yapmalı.
2-Merkezde büyük bir fabrika…
3-Fiyat; resimler cem’an 4 Kuruş… Tenzilat 11 Kuruş… Azami fiyat; Bugünkü şişe – yarım litre yani 30 Kuruş… – azami 15 Kuruşa inmeli… 10 Kuruşa inmesi de etüt edilecek.
4-Yeni teşkilatın maliyesini; Tahsin tetkik edecek…”
Bu esaslar dâhilinde cereyan eden müzakereler neticesinde, Hükümetin sıkı ilgi ve yardımı ile istenilenleri tahakkuk ettirmenin imkân dâhilinde olduğunu söyledik… Plan, umumiyet itibariyle, tasvip edilmişti; işe Ankara’daki fabrikanın büyütülmesi ile başlanacaktı. Bu fabrika faaliyete geçtikten sonra “Bira Fiyatı” yarıya indirilecek ve bu fiyat yurdun her yerinde aynı olacaktı.
Sıra sermaye meselesinin konuşulmasına gelince; İnhisar Vekili, Vekâletinin yeni kurulacak şirkete sermaye koymaya niyetli olmadığını bildirdi… Ondan sonra da Başbakan emir şeklindeki kararını tebliğ eyledi:
—“ Yeni şirketi Çiftlik İdaresi kuracaktır; fakat fabrikayı genişletmek işine başlamak için bunun neticesini beklememelidir… Vakit çok daralmıştır; buna binaen Çiftlik, bir taraftan da derhal ve yalnız başına faaliyete geçmelidir. İlk zamanlarda lazım olacak parayı da yine çiftlik temin (Age. s. 703) etmelidir,” dedi ve mutabık kaldığımız esasları bir kağıt üzerine tespit etti; bunun şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Çiftlik dosyalarında olsa gerekir.
Hesaplarımız doğru ve kati idi; evsaf, fiyat ve sair hususlarda vaad ettiklerimizi tahakkuk ettireceğimize, zerre kadar şüphemiz yoktu; yalnız sermaye tedariki hususunda zor bir duruma düşecektik. Biz İnhisar İdaresinin, Bomonti’de olduğu gibi, yeni kurulacak şirkette de ortak olacağını ve şirket kuruluncaya kadar fabrikanın genişletilmesi için icap eden parayı temin edeceğini umuyor, bunu pek tabii buluyorduk. Hâlbuki şimdi vaziyet esasından değişmişti ve bende, Büyük ATATÜRK ‘ün tahmin ettiği baş ağrıları başlamış bulunuyordu.
Düşündüm, taşındım;
Çiftlik’te bu işe ayıracak fazla para yoktu. Bir taraftan Çiftlik, fabrikanın tevsi işini, kendi kendine istediği gibi yürütürken, diğer taraftan hele Başvekile vaat ettiğimiz şartlar altında çalışacak bir şirkete sermaye koymaya cesaret edebilecek ortak bulmak da güçtü. Fakat fabrika büyütülüp taahhüt ettiğimiz şartlar altında dahi başarı ile işlemeye başladıktan sonra ortaklığa çok talip çıkacağı şüphesizdi; ATATÜRK ‘ün düşündüğü gibi Çiftlikler bütün tesisleri ile hazineye terk edildiği takdirde ise gayet tabii olarak bunlar ve tabii bu arada “Bira Fabrikası” da bütün vecibeleri ile devredilmiş olacaktı.
Bu düşüncelerle, Çiftliği İpotek ederek, mukabilinde Ziraat Bankası’nda bir kredi açtırmağa, bu suretle işi yürütmeğe karar verdim.
Son durumu ve verdiğim kararı, biraz sıkılarak ATATÜRK ‘e arz ettim; beni pek manalı bir gülümseyişle dinledi; sonunda kısaca;
-…”PEKALA ÖYLE OLSUN!.. ELİNDEKİ VEKÂLETNAMEDE BU MUAMELEYE SELAHİYETİN VAR ZANNEDERİM,” buyurdu. Filhakika bana, senelerce evvel lütfettikleri umumi vekâlette, ipotek karşılığı istikraza da salahiyet vermişlerdi.
Derhal Ziraat Bankası’nda büyücek bir kredi açtırdım, işe başladık; bundan sonra geçen yedi, sekiz ay zarfında İNÖNÜ, bize bir daha bu meseleden bahsetmedi.
“Bomonti Şirketi” ne gelince, o daha ilk fabrikayı kurduğumuz zaman, bin dereden su getirerek, aramızda memleketi satış bölgelerine ayırmak veya faaliyetlerimizi bazı şartlar altında birleştirmek gibi bir takım tekliflerde bulunmuştu.
Son teşebbüsümüz üzerine bu ve buna benzer tekliflerini ya doğrudan doğruya yahut muhtelif vasıtalarla tekrar etmeğe (Age. s. 704) başlamış, bizimle mutlaka bir anlaşma zemini sağlamaya çalışmakta idi; biz bütün bunları, Başvekilin “Bomonti Şirketi” hakkında malumumuz bulunan noktai nazarına ve hedef tuttukları gayeye uygun bulmayarak reddediyorduk; diğer yandan fabrikanın tevsi ve montaj işi süratle ilerliyordu.
Arada ATATÜRK de düşündüğünü tatbik alanına koymuştu;
Çiftlikleri — yukarıda yazdığımız gibi — bütün tesisleri ile beraber hazineye devredeceğini Hükümete resmen bildirmişti… Bu hususta icap eden kanuni muamelenin ikmaline çalışmaktaydık.
İşte böyle bir durumdadır ki Sayın İNÖNÜ, ATATÜRK ‘e bizden şikâyet ediyor. ATATÜRK de bizi pek haklı olarak sığaya çekiyordu.
Anlamıştım;
Bomonti Şirketi, mukavelesini yenilemeyi sağlamak maksadıyla bize vaki olan tekliflerinden müspet bir netice alamayınca, yeni bir teşebbüse geçmiş, bu işe gönül vermiş olan Başbakan Paşa’yı, muvaffakiyetimiz üzerinde şüphe ve tereddütle düşürmek yoluna girmiş bulunuyordu. Bunun için muhtaç olduğu vasıtalara da malikti. Paşa’nın pek yakınlarından biri Meclis Azası idi; İstanbul mebusu rahmetli “Ahmet İhsan TOKGÖZ” ile Antalya Mebusu rahmetli “Rasih KAPLAN” gibi kendisi ile daimi temas halinde bulunan zevat da şirketle alakadardı;
bilhassa “Ahmet İhsan TOKGÖZ “ün elinde şirketin büyük miktarda hisse senedi vardı.
Hayret ve teessür içinde kalmıştım; buna rağmen ATATÜRK ‘ün sualine sükûnetle cevap verdim:
—Sayın Başbakan’a bunları kim söylemişse yanlış söylemiş; hakikat hiç de öyle değildir efendim. Sırf kendilerinin ısrarlı emirleri üzerine, hatta büyük bir utanç içinde itiraf ederim ki Efendimizin çok yerinde ve bizi koruyucu ihtarlarına uymamak gafletini de göstererek, tevsiine giriştiğimiz Ankara Fabrikası, eğer iyi ve enerjik bir idare tarafından işletilirse, her bakımdan istenilen ve tarafımızdan vaat edilen şeyleri behemehâl ve kolaylıkla tahakkuk ettirecek kabiliyettedir. Müsaade buyurursanız, hakiki durumu madde madde arz edeyim:
İşte kısaca vaziyet budur Efendim! Biz zerre kadar tereddüt etmeden, Haydarpaşa’daki doldurma yerine kadar olan maliyetimizi, Bomonti Fabrikasının Galata Rıhtımındaki maliyeti ile karşılaştırmaya her zaman hazırız.—
Ankara’dan Batıya doğru hiç değilse Eskişehir’e, Doğu ve Güneye doğru da sınırlarımıza kadar durumun Ankara Fabrikası lehinde olduğu ise aşikârdır; bunu izaha lüzum görmüyorum… Anlaşılıyor ki, Sayın Başvekili, yok yere üzüntüye sürüklemişler; bundan cidden müteessir oldum… Emirleriyle işe başlayalı sekiz ay geçti; bu müddet zarfında söylenenleri bendenize bildirip izahat isteselerdi, hiç şüphesiz üzülmelerine mahal kalmazdı. Mamafih yarından tezi yok, kendilerini ziyaret ederek vaziyeti arz ederim.
Burada Şükrü KAYA Bey söze karıştı:
—“Bizde öyle düşünüyorduk; şimdi görüyorum ki hata etmişiz,” dedi.
Öteden beri hürmetkârı olduğum Dâhiliye Vekiline — kendimi tutamayarak — kırkın ve kızgın bir eda ile — Yalnız bir tarafı dinlemekle yetinmeyip, daha evvel benimle de görüşmüş olsaydınız, beyhude yere üzülmez ve hataya düşmezdiniz beyefendi! — cevabını verdim; konuşmaya devam edecektim…
Fakat ATATÜRK bırakmadı:
-…”YETER EFENDİM ANLAŞILDI!” diye sözümü kesti… “YARIN DÜŞÜNDÜĞÜN GİBİ YAPARSIN, MESELEDE KAPANMIŞ OLUR.” Dedi.
Susmaya mecbur oldum; Şükrü KAYA Bey’de Vekiller Heyeti Toplantısına gitmek üzere müsaade istedi ve ayrıldı. (Age. s.606)
Sayın Şükrü KAYA ‘nın, Vekiller Heyeti toplantısından sonra Çiftlikte geçen bu muhavereyi Başvekil ve Vekillere hikâye ettiğini ertesi gün öğrenmiştim. (Age s.707)
Kaynak: Araştırma gereği eser (Age.) Hasan Rıza SOYAK, ATATÜRK’TEN HATIRALAR II, Yapı Kredi Bankası A.Ş. Yayınları s: 685 – 707)
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
İsmet ERARPAT
*Yazının her türlü hakkı saklıdır