Dogonlar Afrika’nın Mali Cumhuriyetine Bağlı sayıları 300.000 civarında bulunan bir kabiledir.
Afrika’nın ücra bir köşesinde, siyah kıtanın tarım ve hayvancılıkla uğraşan milyonlarca zencisi gibi sade bir yaşantı sürdüren, kendi halinde bir kabile olan Dogonlar hiç bir teknolojik imkana sahip değildir.
Çadırlarda yaşayan ve hiç bir gelişmeden yararlanamayan bu kabileyi ilk araştırmak isteyenler; ilkellerin dünyasını, Avrupa’ya ve Amerika’ya tanıtmak için oraya gitmişlerdi…
Evet… Bu ilkel kabile insanları nasıl yaşıyorlardı… İlkellerin dünyasına gidip geçmişe bir yolculuk yapalım diyerek bazı araştırmacılar balta girmemiş ormanların derinliklerine dalmışlardı…
Bu amaçla yola çıkılmıştı ama kendilerini orada hiç akıllarına bile getiremeyecekleri ve insanın tüylerini ürperten bir takım şeyler bekliyordu…
Orada karşılaştıkları şeyleri, birçok bilimadamı günümüzde hâlâ açıklayamamaktadır!…
Oraya giden araştırmacılar ilk olarak onların mitolojik bilgilerini gözden geçirmeye başladılar, işte her şey ondan sonra başladı…
Çadırlar içinde yaşayan ve avcılıkla beslenen bu ilkel insanlar!, Dünya gezegeninin hareketlerini, Güneş’in hareketini, Jüpiter’in uyduları olduğunu, Satürn’ün halkası olduğunu, Ay’da kraterler bulunduğunu bilmekteydiler...
Bunları nereden öğrendikleri sorulduğunda ise verdikleri cevap insanın kanını donduruyordu:
“…Atalarımızdan öğrendik…”
Bu bilgileri teleskop gibi yüksek bir teknolojinin ürünü olan, araç gereçler olmadan bilebilmek imkansızdır. Oysa Dogonlar ne teleskoba, ne de gözlem evine sahip değillerdi…
Dogon Kabilesi‘ndeki bu gizem perdesiyle karşılaşan araştırmacılar, bu konunun ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğine dair bir rapor hazırladılar.
Bunun üzerine çeşitli uzmanlardan oluşan bir ekibin Etnog- rafik incelemelerde bulunması için derhal Afrika’ya yollanmasına karar verildi.
1930 yılında Fransız bilgin Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen denetiminde çalışmalarına başlayan ekibin ilk incelemelerinin sonunda, Fransa Milli Eğitim Bakanlığı konuya el attı. Çalışmaların sürdürülmesi için Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen’e her türlü desteğin verilmesine karar verildi.
Araştırmalar ilerledikçe konunun üzerindeki esrar perdesi de büyümeye başlıyordu…
Belli bir noktadan sonra araştırmacılar işin içinden çıkamaz bir hale geldiler… Dogonlar’ın evren bilgileri Güneş Sistemi’nin dışına taşıyordu. İşin içinde büyük bir sır vardı. Ve bu, bir çırpıda çözülebilecek gibi değildi. Nitekim araştırmalar yıllarca devam etti…
Prof. Marcel Griaule, Dogon rahiplerince inisiye edilmeye başlandı. 1956 yılına kadar devam eden bu çalışmalar sürekli olarak Fransa’ya raporlar halinde sunuldu. Ortaya çıkan gerçekler karşısında, bilim adamları ne diyeceklerini bilemez bir hale geldiler.
Prof. Marcel Griaule ve Prof. Germaine Dieterlen’in elde ettikleri belgeler Fransız Etnoloji Enstitüsü’nce “Soluk Tilki” adlı bir kitapla yayınlanarak tüm kamuoyuna duyuruldu. Kitap geniş yankılar uyandırdı.
Herhangi bir yazı çeşidi kullanmayan Dogonlar, atalarından öğrendikleri sırları, kendilerine özgü sembolik şekillerle muhafaza etmişler ve bu sembollerin anlamlarını kuşaktan kuşağa sözel olarak aktarmışlardı.
Dogonlar’ın evren hakkındaki binlerce yıldır bildikleri bilgiler; bugünkü astronomi bilgilerimizle hemen hemen aynıydı. Örneğin 8.6 ışık yılı uzaklıkta bulunan Sirius Yıldızı’nm çift yıldız sistemi olduğunu, Akcüce olan bileşeni Sirius – B’nin çok ağır bir yıldız olduğunu, spiral galaksimizin dışında, başka spiral galaksilerin de bulunduğunu da bilmekteydiler. Şunu da unutmamak gerekir ki, Galaksiler’in spiralliği konusundaki ilk kanıt, Mont-Wilson gözlemevinden Astronom Hubble tarafından 2.5 m’lik bir teleskopla Andromeda Galak- sisi’nin fotoğrafının çekilmesiyle 1924’de elde edilebilmişti…
Burada hemen ilave edelim, Dogonlar’ın bildirdikleri, bildiklerinin sadece bir kısmıdır. Dogon rahiplerinin tüm sırlarını açıklamadıkları konusunda araştırmacılar fikir birliği etmişlerdir.
Gerekli hiçbir teknik araç gerece sahip olmayan ve uygarlığımızın ancak 1930’larda temasa geçtiği Dogonlar bu kadar bilgiyi nereden elde etmişlerdi? Bu soru, 1930’dan beri birçok bilimadamının kafasını kurcalayan ve Dogonlar’ın bilgilerinde Dünya-Dışı bir köken görmek istemeyen bilim adamlarınca, halen açık bir cevap verilememiş bir sorudur…
Buna karşılık, Dogonlar’ın bilgilerini Dünya-Dışı bir kökene bağlayan birçok araştırmacı, Dünyamız’ın geçmişte Sirius Sistemi’ndeki bir gezegenden kalkan ve ışık hızına yakın bir hızda yolculuk yapan bir uzay gemisince ziyaret edildiği görüşünde birleşmiş bulunmaktadırlar.
Bu görüşü Dogonlar’ın da desteklediği görülmektedir. Çünkü Dogonlar, uzay gemisiyle inen mitolojik bir atalarının soylarından geldiklerini söylüyorlardı. Ve bu uzaylı atalarının geldikleri yıldızı da açıkça iffade etmekteydiler:
SİRİUS -B…
Ve işin en ilginç tarafı da, bu yıldızı Mitollojik sembollerinde bir “Kurt” başıyla sembolleştirmişlerdi.
Şimdi sıkı durun…
İşin bir başka ilginç yanı da, günümüz Astronomi Bili- mi’nin, Sirius Yıldızı’nın bağlı bulunduğu takım yıldızına, gökyüzündeki görünümünden dolayı “Büyük Köpek Takım Yıldızı” adını vermiş olmasıdır!…
Ne dersiniz bütün bunlar sadece basit bir tesadüf mü?
Türkler’in Uzaydan gelen bir ışık huzmesinin içinden çıkan Gök-Kurt’u binlerce yıl önce ataları olarak göstermeleriyle,
Dogonlar’ın ellerindeki bu sırlar arasında büyük bir benzerliğin ve paralelliğin olduğu açıkça ortada değil midir?. .
Ne ilginçtir ki; ne Dogonlar Türkler’den, ne de Türkler Dogon- lar’dan haberdar değillerdi. Hatta ömürleri boyunca bir birlerini hiçbir zaman görmemişlerdi.
Aslında bu benzerlik sadece Dogonlar’la Türkler arasında değil, diğer birçok toplumun mitolojisinde ve kültürlerinde de de bulunmaktadır. Örneğin Roma Mitolojisi’nin en temel sembollerinden biri, iki küçük çocuğu emziren “Kurt”tur.
Eski Mısırlılar’a göre de Sirius gökteki en önemli yıldızdı. Hatta takvimleri bile Sirius Yıldızı’nın hareketlerine göre düzenlenmiştir.
http://galaktikfederasyonpleiades.blogspot.com.tr/