Aslında sizler için Salı günü Beşiktaş – Fenerbahçe derbisi üzerine detaylı bir analiz yazmayı planlıyordum ki, spor programlarımız, kulüp başkanlarımız ve taraftarlar yine voltranı kurup futbol yerine saha dışı olaylarını, hakem odalarını ve federasyona geçirmelerini ana-bacı muhabbetiyle bir güzel süsleyip konuşarak, bir kere daha sporun bütün ruhuna el birliği ile el fatiha okudular.Bu yüzden ben de başka bir önemli maç olan Dortmund – Galatasaray Şampiyonlar Ligi 4. Hafta maçını yazmayı hedefledim ama galiba yanlış yaptım.
Galatasaray için taktiksel anlamda ya da kağıt üzerinde söylenecek çok bir şey yok. Karacaahmet Mezarlığı’nda ruh çağırma seansı düzenlesek mevcut futbol kadrosundan daha enerjik isimleri ekibe katmamız mümkün. O denli enerji yoksunu, koalalar gibi uyuşuk, “Garfield” kadar tembel bir ekip var.
Tabii normalde 1 milyon euro almaması gereken adamlar ile 4 senelik kontrat yenileyip maaşlarına %200 zam yapınca, adam zaten ”doymuş” mertebesine ulaştığı için pek top oynama aşkı kalmıyor. Şu anda yaşananlar ve futbol fakirliği tamamen Ünal Aysal yönetiminin fiyasko politikasının eseridir, başka bir şey aramak yersiz.
Maça dönecek olursak; yurt dışı futbol müsabakalarını çok yakından takip etmeyen okuyucularıma hatırlatmak için Dortmund’un Alman ligi olan Bundesliga’da şu anda 18 takım arasından 17. sırada, liglerinde 8 maçta toplam 19 gol yemiş durumda ve bu takımın son 2 senede 1 Alman Kupası, 1 Bundesliga Şampiyonluğu, 1 Şampiyonlar Ligi Finali aldığını söyleyelim. Sakatlık krizlerinin ve takımın önemli parçalarının yerinin dolmaması, şüphesiz ki Dortmund’un ligdeki konsantrasyon ve puan kayıplarında büyük pay oynuyor ama düşünün işte bizim ülkenin kafasında olan kulüplerine 2 maçta 8 gol atarak ”size göre değil beyler bu Şampiyonlar Ligi, go home yankee!” mesajını büyük bir özenle veriyorlar. Dortmund’un haftasonu ”ölüm kalım maçı” diyebileceğimiz Mönchengladbach maçı olmasa, tahmin ediyorum ki dün Galatasaray tarihi hezimetlerinden birini alabilirdi.
Özel bir paragraf açmak istediğim bir isim var; Tarık Çamdal. Kendisine profesyonel futbolcu lisansı veren federasyondan, ”sen büyüyünce topçu olmalısın” diyenlere kadar herkesi lanetliyorum. 28 yaşındayım, beynim mercimek kıvamından normal bir kıvamı aldığı 10 yaşından beri futbol ile içli dışlıyım, ben bu kadar kötü bir sağ bek hayatımda izlemedim. Kendisini izlerken ürperiyorum, bir sıkıntı geliyor. Çalışıyor, çabalıyor ama olmuyor yani, yetenek yok. İkili mücadeleye giriyor yere kapaklanıyor, pas vermeye çalışıyor veremiyor, topa vuruyor, top ”abi ne olur sen vurma” diye isyan ediyor. Koskoca Galatasaray’ın sağ bekine bula bula bunu mu buldunuz arkadaş? Yazık günah. Sabri Sarıoğlu, Tarık Çamdal’ın yanında bildiğin Mozart gibi kalıyor. Tarık eğer tipi düzgün yakışıklı çocuk kontenjanından oynuyorsa o kadarı beni aşıyor tabii.
Birkaç cümle de genç stoper Semih Kaya için söylemek lazım. Bu çocuk ilk çıktığında o kadar potansiyel sahibiydi ki ”keşke Fenerbahçe’de olsaydı da, Egemen Korkmaz ile yan yana izleseydim” diye kafasını ütülemediğim arkadaşım kalmamıştı. Tabii bizim basın çocuğu 2 ayda ”geleceğin Maldini’si” yapınca her Türk futbolcusu gibi gaza gelip yerinde saymaya başladı. Bu genç arkadaşın 1 senedir geliştirebildiği tek bir meziyeti yok ve bu çok üzücü. Avrupa’da oynasaydı şu anda hem mental, hem fiziksel anlamda en kuvvetli stoperlerden biri olabilirdi. Şimdi adam kaçıran, pozisyon almayı bilmeyen, ofsaytı bozan, en fazla Bekir İrtegün sayılabilecek bir oyuncu oldu çıktı, çok yazık.
Yazıyı sonlandırmadan evvel şunu söylemek lazım; UEFA olsam Türkiye’yi Avrupa kupası maçlarına kesinlikle almaz, hatta Türkiye’nin Avrupa kontenjanından uluslararası kulüp turnuvalarına bile katılmasını reddedip, Asya Futbol Federasyonu’na postalardım. Maalesef Türk kulüplerimizin ne mali yapısı,ne alt yapıları, ne stadları, ne taraftarlık bilinci Avrupalılara yaklaşamıyor, çok çok gerisinde. Biraz Ruslar ile aynı kefedeyiz, onların da skandalları zaten ortada. Ben bir Türk olarak, dün Galatasaray taraftarının o statta yaptıklarından büyük üzüntü duydum ve utandım. Sene olmuş 2014, hala meşale yakıp tribünü ateşe vermeyi bir marifet sanan zihniyet varken, biz bir adım ileri iki adım geri atmaya devam ederiz.
Sporcunun da taraftarın da zeki, çevik ve ahlaklısı yerine, aptal, beyinsiz ve terbiyesizi de ancak bu coğrafyadan çıkardı zaten.
Hepinize iyi haftalar.
@josephintavugu