Önümüzdeki yüz yılda veya iki yüz yılda dünya yaşamı nasıl olacak? İnsan türünün geleceği nasıl olacak? Bu konuda iki görüş ileri sürülüyor ve her iki görüş insan türünün pek de uzak olmayan bir gelecekte yok olacağını savunuyor.
Birinci görüşe göre insanlığı tehdit eden en önemli neden küresel ısınmadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda insanlar karbon bileşiklerini aşırı tüketmekte ve atmosfere saldıkları sıcak gazların yaratacağı sera etkisi havanın aşırı ısınmasına neden olmaktadır. Kutuplardaki buzulların erimesiyle kıyı şehirlerinin su altında kalacağı tahmin ediliyor. Halen buzulların erimesi ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Bu ciddi tehdide rağmen küresel ısınmayı ciddiye almayan politikacılar ve uluslar arası şirketler var.
İkinci görüşe göre, insanların geliştirdikleri robotların dünyayı ele geçireceği ve insanları büyük çapta yok edecekleridir. Şu anda bile yapay zekâ sayesinde insan gibi düşünen ve davranan robotlar yapılmıştır. Yakın gelecekte bu robotlar kendilerini de üretecekler ve gittikçe daha akıllı, daha güçlü robot nesilleri ortaya çıkacaktır. Kritik bir sayıya ulaştıklarında, robotlar insanları kontrol altına alacaklar ve tüm enerji kaynaklarını ele geçireceklerdir. Isıtma ve aydınlanma olanaklarından mahrum kalan insanlık büyük çapta yok olacak ve robotlar tarafından gereksiz varlıklar olarak görülüp yok edileceklerdir. Geriye kalanlar ise çorak bölgelere yollanacak, ilkel hayata geri döneceklerdir. Amerikalıların Kızılderililere yaptıklarını robotlar dünya insanlarına yapacaktır. “Etme-bulma dünyası” sözü boş olmasa gerek.
İnsanlığın geleceğini bu iki nedenden dolayı karanlık gören bir grup bilim insanı, güneş sisteminin içindeki ve dışındaki gezegenlerde yaşama uygun şartların olup olmadığını araştırıyorlar. Örneğin, Mars gezegenine gönderilmiş olan bir uydu orada su olabileceği bilgisini dünyamıza ulaştırdı. Belki de dünya yaşanmaz duruma gelince birkaç uzay gemisiyle dünyayı terk edip uygun bir gezegene yerleşmeyi düşünüyorlar.
Bu arada güneş sisteminin dışındaki gezegenlerde yaşam arayışı sürüyor. Güneş sisteminin dışındaki gezegenlere “Öte-gezegen” deniyor. Dünyamızdan 4 ışık yılı uzaklıkta bulunan ve yaşama uygun şartlar içerdiği düşünülen, Proxima b öte-gezegenine varlığımızı duyurmak isteyen bilim insanları, gezegene çok güçlü bir lazer huzmesi göndermeyi planlıyorlar.
ABD’deki MIT üniversitesinde çalışan iki bilim insanı James Clark ve Kerri Cahoy, 20,000 (yirmi-bin) ışık yılı öteden görülebilecek bir lazer ışınının oluşturulabileceğini savunuyorlar. Onların görüşüne göre, 2 MW gücünde bir ışık huzmesi 30 metre çapındaki bir teleskoptan gönderilecek olursa, Proxima b gibi yakın sayılabilecek gezegenlerden kolaylıkla görülebilecektir. Bu lazer huzmesi güneşin ışığından ayırt edilebilecek güçte olması gerekir. Hesaplarına göre, 1 MW gücündeki bir lazer ışını 45 m çapındaki bir teleskoptan uzaya gönderilecek olursa, 20,000 ışık yılı öteden görülebilecek ve Samanyolu gökadasının tüm Orion kolunu kapsayabilecektir. Clark ve Cahoy bu tür güçlü bir lazer ışın demetini günümüzün teknolojisiyle oluşturmanın mümkün olduğu görüşündeler. ABD’de uzaya gönderilmiş güçlü bir lazer zaten var.
Halen Şili’de inşa edilmekte olan 29 metre çapındaki bir mercek içerecek olan Dev-Macellan teleskopu ve Avrupa’nın planladığı 30 metre çapındaki ELT (Extremely Large Telescope) 2020 yılında çalışmaya başlayacaklardır. Onların göndereceği lazer ışınları mors abecesinin harfleri gibi (uzun ve kısa huzmeler şeklinde) kodlanırsa, belki de güneş sisteminin dışında yaşayan akıllı canlılar bizden haber alabilecekler ve dünyada gelişmiş bir teknolojinin varlığından haberdar olacaklardır.
Belki de oralara gitmeyi sağlayacak farklı bir enerji kaynağı geliştirilecek ve insanlar güneş sisteminin dışındaki bir gezegende yaşamlarını sürdürmeyi başaracaklardır. Üstteki hayali çizimde dünya dışını yollanan lazer ışını görülüyor.
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.