Mizah nedir? Türkçe karşılığı “Güldürü” olan, eğlendiren, gülme nedeni olan, insanın hoşça vakit geçirmesini sağlayan her şeydir…
Mizah anlatımının doğmasına neden olan ise, insanın gülmesine sebep olabilecek olayların, durumların, karşılaştırmaların, kelime ve kelime gruplarının mizaha başvurularak anlatılmasıdır. Mizahi anlatımda amacın okuyucuyu düşündürmek ve eğlendirmekten geçtiğini belirten düşünürler, bu anlatımın diğer bir amacının da eleştiri olduğu yönünde hem fikirdirler. Kişilerin, kurumların, toplumların eksik, kusurlu, hatalı söz ve davranışları mizahi anlatımla eleştirilir, bu eleştiriyle eksikliklerin, hataların, kusurların ortadan kaldırılması amaçlanır.
“Karagöz, orta oyunu, meddah, köy seyirlik oyunu” gibi geleneksel tiyatro türlerinde, “Komedi” türü tiyatrolar, “taşlama” ve “hiciv” türündeki şiirler, “fıkralar” , “roman, hikâye, tiyatro, sohbet, deneme” ,“Karikatürler” gibi birçok tür, mizahi anlatımın içinde yer alır.
Olayların gülünç, alışılmadık ve çelişkili yönleri yansıtmak, şiirsel bir dil ile anlatmak, sesi hareketleri konuşma ve görünüşleri mizahi unsur olarak kullanmak, karşılaştırmalardan kelime ve kelime guruplarından faydalanmak, gerekirse gerçekten saparak abartı kullanma, mizahın anlatım özelliklerini oluşturmaktadır.
İşte bu enstanteler içerisinde, mizah denince akla ilk gelen isim; Ünlü halk bilgesi, nüktedan, devrinin ilim adamı Nasreddin Hocadır.
Hoca efendi, 13.yüzyılda Akşehir’de yaşamış; yalnız Anadolu insanının değil, bütün Türk Ulusları’nın ayrıca Balkan ve Batı Uluslarının gönlünde taht kurmuş; Azerbaycan’dan Yugoslavya’ya, Amerika’dan, Japonya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada uluslararası bir üne kavuşarak evrensel bir kimlik kazanmış, komik hikayeleri ve fıkralarıyla hatırlanan popülist bir filozof ve bilgedir. Nasreddin Hoca’nın fıkralarında O’nun yol gösterici kimliği, hazırcevaplığı, ince mizah anlayışı hep ön planda olmuştur. Eleştirel yaklaşımlarının yanı sıra; insancıl iyimser, alim, bağnazlıktan uzak, hoşgörülü ve Türk İslam dünyasının da gülen yüzüdür. Bu yüzden; sevgi, barış ve kardeşlik önermeleriyle dolu mesajları, insanlık tarafından kuşaktan kuşağa, dilden dile aktarılarak yaygınlaşmış, her yeni yüzyılda güncelliğini koruyabilmiştir.
Nasreddin Hoca, fert ve toplumu her yönüyle çok iyi tanımış, insanların aile, komşuluk, dostluk, ticari münasebetlerine ait cemiyette gördüğü aksaklıkları, düzeltmek ve insanlara nasihat etmek maksadıyla nüktelerle dile getirmiş, onları düşünmeye ve doğruya sevk etmiştir. Sosyologlar ve psikologlar, insanı ve cemiyeti tanıyıp, onların çeşitli yönlerini incelemek için onun latifelerinden çok istifade etmişlerdir. Dönemin ünlü kadılarının bile Nasrettin Hocadan yardım ve öğüt aldığı söylenir.
Yazılı bir eseri olmamasına rağmen, Hocamızın öykülerindeki derin felsefe ve mizah anlayışı, 13. yüzyıldan beri sözlü halk edebiyatı yoluyla aramızda yaşatılmaya devam etmiştir….
Akşehir ile adeta bütünleşen büyük zad Nasrettin Hoca için Evliya Çelebi şöyle der;
‘’ (Akşehir’de), büyük din adamı ve değerli zat “El-Mevla Hazret’s şeyh Hoca Nasreddin”‘in kabri vardır. Kendisi Akşehirlidir. Gazi Hüdavendigar’a yetişip, Yıldırım Han zamanında şöhret bulmuştur. Fazilet sahibi olup, hazırcevap, keramet sahibi, filozof, din ve dünya işlerini birlikte ve eksiksiz yürüten büyük bir zat idi. Timurlenk ile bir toplantıda bulunmuştur. Timur Han, onun şerefli sohbetlerinden hoşlanırdı. Bu sebeple, o büyük bilginin hatırı için Akşehir’i yağma ettirmemiştir. Büyük hocanın sözleri ve latifeleri, bütün lisanlarda atasözü olarak söylenir.(…)Yıldırım Han’ın vefatından sonra, Çelebi Sultan Mehmed zamanında dünyadan göç etmiştir. Akşehir dışındaki kubbeli türbesine defnolunmuştur. Dört tarafı parmaklıkla çevrilidir. Allah rahmet eylesin.
Akşehir; Konya’nın yine en iyi tanınan ve popüler ilçelerinden biri olup, 2007 yılında Nasreddin Hoca Derneği, Türk Patent Enstitüsü’ nden Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’ye göre, “Dünyanın Ortası Akşehir” şeklindeki tescil belgesini almış, ayrıca Türkiye’nin 5. Büyük gölüne yani Nasrettin Hocanın suyuna maya çaldığı Akşehir gölüne sahip, dünyada Napolyon kirazı olarak anılan Akşehir kirazı ile de ünlü eşsiz bir köşedir..
Tarih boyunca hep önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olan Akşehir’e ait ilk arkeolojik bulgular Neolitik Dönem’e kadar uzanıyor. “Krallar Yolu” Akşehir’den geçtiği söylenen şehir, Hititler zamanında Thymbrion olarak anılmıştır. Zamanla Frigya egemenliğine daha sonra Anadolu’da egemenlik kuran Lidyalılar’ın yönetiminde kalan Akşehir’in önemi daha da artmıştır. ..
Gelelim tekrar eşeği ile bütünleşen, bir mizah kahramanı, gönüllerin sultanı dilden dile asırlardır yürekleri yumuşatan o güzel insan Nasreddin Hocamıza..
Nasreddin Hoca’nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Gülmecelerin ve fıkralarının incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumun yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağzını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyurur…
Hem Dünya çapında tanıtımlarına devam etmek hem o eşsiz maneviyatı yitirmeyip daha da ileriye taşımak üzere her sene, sayısız misafiri hoşgörü ve sıcacık gönülleriyle ağırlayarak düzenlenen festivaller renkli şenlikler ile devam ediyor.
1959 yılında başlatılan “Nasreddin Hoca Şenliği”, yakın tarihimizin bu anlamda atılan en önemli adımı ve ülkemizin en eski festivallerinden birisidir. Akşehir, 5-10 Temmuz tarihleri arasında dünyanın pek çok ülkesinden bilim, sanat ve edebiyat insanlarına kucak açarak, farklı kültürel zenginlikleri mizahla buluşturuyor; gerek ülkemizde, gerekse yurt dışında geniş yankılar uyandırıyor.
Gelmeniz görmeniz ve yaşamanız dileği ile….
GÜLDENCE