Britanyalı siyasetçi David Lloyd George, 4 Ağustos 1922 günü avam kamarasında:
…“Mustafa Kemal büyük bir General ve büyük bir yurtsever olabilir; ama Müslümanların başı İstanbul’dadır, Halifedir” demişti. (Lloyd George, 1916 – 1922 yılları arasında İngiltere’de Liberal Parti’den seçilen son başbakanıdır.)
ATATÜRK, 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Meclis’te yaptığı konuşmasında:
-…”Millet mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve milli saltanat ve egemenliğini bir şahısla değil, bütün fertleri tarafından seçilmiş vekillerden oluşan bir Meclis-i Ali’de temsil etti. İşte o Meclis, Meclis-i Ali’nizdir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Milletin saltanat ve egemenlik makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir!” demişti. Aynı gün Meclis’te alınan karar üzerine, Hilafet ve Saltanat birbirinden ayrılarak Saltanat kaldırılmış ve bu karar telgraf ile Vahdettin’e Yıldız Sarayı’nda Refet Paşa (Bele) tarafından tebliğ edilmiştir.
Atatürk, Meclis’te, Saltanat ile Hilafet ’in ayrılacağı gün yapılan tartışmalarda ayrıca halifelik kurumunun nasıl ortaya çıktığı ve ne gibi değişiklikler geçirdiğini de anlatmıştı. Saltanat kaldırılıp kimin Halife olabileceği gündeme geldiğinde ise aday olarak “36. Osmanlı Padişahı (115. İslam Halifesi) Vahdettin ile Veliaht Abdülmecit Efendi” üzerinde durulmuştu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa; ‘36. Osmanlı Padişahı (115. İslam Halifesi) Vahdettin’i, o dönemde Edirne Milletvekili olarak Meclis’te görev yapan Musa Kazım Karabekir (Zeyrek) Paşa ise ‘Veliaht Abdülmecit Efendi’yi önermişti.
Halifeliğin en güçlü adayı Veliaht Abdülmecit Efendi idi. Atatürk, kendisini kurtuluş hareketini güçlendireceği düşüncesiyle daha önceden Ankara’ya çağırmış, fakat o bir kardeş kavgasına neden olmamak için Anadolu’ya geçmemişti. Bir yıl sonra, II. İnönü zaferi kazanılınca oğlu Ömer Faruk Efendi kendi isteğiyle Anadolu’ya geçmek istemişse de, Atatürk bir kargaşalık çıkmaması için Ömer Faruk Efendi’yi İnebolu’dan İstanbul’a geri göndermişti.
Halifeliğin en güçlü adayı Veliaht Abdülmecit Efendi idi. Meclis’te halife seçimi tartışmaları devam ederken, Vahdettin’in 17 Kasım 1922’de HMS Malaya zırhlısı ile ülkesini terk edip, İngilizlere sığınması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde artık yeni bir halife seçimi kaçınılmaz olmuştu. Ankara Hükümeti’nin Diyanet İşleri Bakanı Mehmet Vehbi (Çelik) Efendi, ‘padişahlığı kaldırılmış olan Vahdettin’in yurt dışına kaçmış olmasından dolayı halifeliği de yitirdiğine, Halifelik Makamının boş kalmış olduğuna, yeni bir halifenin seçilmesi gerektiğine dair bir fetva’çıkarmıştı. (Not: Mehmet Vehbi Efendi, son Osmanlı Meclis-i Meb’ûssanı’na Konya mebusu olarak girmiş ve İstanbul’un İngilizler tarafından işgali üzerine padişah ve Ankara ile görüşmek için oluşturulan heyette yer almıştır. 16 Mart 1920’de Padişah Vahdettin ile yaptığı görüşmede kendisine düşmana karşı direnmeyi ve Anadolu’daki harekete destek vermeyi önermiştir.)
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla, 36. Osmanlı Padişahı (115. İslam Halifesi) Vahdettin’in kaçışı üzerine aynı gün İstanbul’da bulunan Refet Paşa’ya gönderdiği telgrafta:
-…”Emanetleri korumak önemlidir. İngilizler emanetleri ancak silâh kullanarak ve kan dökerek almalıdır. Bu hususta gerekenlere bu açıdan kesin emirler verilmelidir”
Nitekim 18 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okunan önerge kabul edilmiş ve 115. İslam Halifesi Vahdettin halifelikten düşürülmüştü. Ancak, Vahdettin padişahlıktan ve halifelikten umudunu kesmiş görünmüyordu. İngilizler kendisini ülkelerinde istemediğinden Vahdettin önce Malta’ya daha sonra Hicaz Kralı Hüseyin’in daveti üzerine Hicaz’a gitmişse de umut kırıklığına uğramıştı. Vahdettin, bunun üzerine Hicaz’dan ayrılıp Mısır, Ürdün veya Kıbrıs gibi Müslümanların yaşadığı bir yere gitmek istemişse de İngilizler buna da izin vermediler. Ve sonunda kendisine İtalya’nın San Remo şehrinde oturmasına müsaade ettiler. Üç yıl sonra 16 Mayıs 1926’da San Remo’ da vefat eden Vahdettin’in cenazesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından kabul edilmediğinden Şam’a “Sultan Selim Camii” kabristanına defnedilmiştir.
Halifeliğin en güçlü adayı Veliaht Abdülmecit Efendi idi. ATATÜRK, 18 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda, yeni halife seçilmesi, halifenin yetkileri konusu görüşülürken ileri sürülen bazı iddialara karşılık olarak;
-…”Türkiye halkının kayıtsız şartsız egemenliğe sahip olduğunu bir defa daha ve kesinlikle tekrar ediyorum. Egemenlik, hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve belirtide iştirak kabul etmez. Unvanı halife olsun, ne olursa olsun hiç kimse bu milletin mukadderatına ortak olamaz!” demişti.
Nitekim 18 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yeni halife seçimine gidilmiş, yapılan seçimde 162 oy kullanılmış, Veliaht Abdülmecit Efendi 148 oyla halife seçilmişti. (Not: Meclis’te kullanılan oyların 2’si; “34. Osmanlı Padişahı Abdülhamit’in oğullarından Abdürrahim’e, “3’ü de büyük oğlu Selim’e verilmiş, “9 mebus da çekimser oy kullanmıştır.)
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla18 Kasım 1922 tarihinde İstanbul’da bulunan Refet (Bele) Paşa’ya Meclis kararıyla seçilen yeni Halife’nin durumu hakkında direktiflerini şöyle bildirmiştir:
-…”Abdülmecit Efendi, “Halife-i Müslim’in” unvanını kullanacaktır. Bu unvana, başka bir sıfat ve kelime ilave edilmeyecektir. Âlem-i İslam’a duyurulmak üzere yayımladığı bildirgede Türkiye Devleti’nin ve Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümeti’nin hususi niteliği ve idare şeklinin Türkiye halkı ve bütün İslâm âlemi için en faydalı ve en uygun olduğu anılacak ve belirlenecektir.”
Ancak, Halife Abdülmecit Efendi, davranışlarının sınırlandırılmasını kabul etmeyerek, İstanbul’da bulunan Refet Paşa’ya, …“Halife-i Müslimin sanına ek olarak Hadimu’l Haremeyn sanını da kullanmak istediğini, Cuma Selamlıklarında hil’at ve Fatih Mehmet’in kullandığı sarığa benzer bir sarık takmak” istediği söylemişti. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla kendisine verdiği yanıtta, …”redingot giyebileceğini askeri üniformanın ise söz konusu olmayacağını” belirtmişti.
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla, 19 Kasım 1922 tarihli telgraf ile Veliaht Abdülmecit Efendi’ye (1 Kasım 1922’deki esaslar içerisinde) halife seçildiğini bildirmiş, Halife Abdülmecit Efendi’de İstanbul’dan İslam âlemine bir bildiri yayımlamıştı.
Gazeteci ve yazar Taha Akyol eserinde , …”1 Kasım 1922 tarihinde Büyük Meclis’in aldığı iki karar vardır:
-(Lozan) Barış konferansına İstanbul’la birlikte Ankara’nın katılmasını isteyen sadrazam Tevfik Paşa ve heyeti ile padişah hakkında kanuni işlem yapılmasına dair karar…
–Osmanlı İmparatorluğu’nun munkarız (yıkılmış) olduğuna ve Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin kurulduğuna ve Osmanlı hudutları dâhilinde onun yerine geçecek yeni varisi olduğuna, padişahlığın tarihe gömüldüğüne, İstanbul’da meşru bir hükümet bulunmadığına ve Türk milletinin meşru hakkı olan Hilafet ’in ecnebilerin esaretinden kurtarılacağına dair karar…
Bildiri tarzında yazılmış olan diğer karar ise, hâkimiyet ve hükümranlık hukukunun tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olduğunu tescil ediyor. Bu karar, Anadolu İhtilali’nin hem dışa karşı bir iç milli hâkimiyet mücadelesi, hem içte Saray ve Babıali’ye karşı bir iç milli hâkimiyet mücadelesi olduğunu ilk defa bu kadar net ifade eden karardır;
-Misak-ı Milli hudutları içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinden başka hükümet yoktur. Türkiye halkı, şahıs hâkimiyetine dayalı olan İstanbul’daki hükümet şeklini 16 Mart 1920 (İstanbul’un işgali) tarihinden itibaren ebediyen tarihe intikal etmiştir…
–Hilafet Osmanlı hanedanına ait olup bu hanedanın içinden ilmen ve ahlaken layık olan birini Türkiye Büyük Millet Meclisi halife seçecektir. Türkiye devleti Hilafet makamının dayanağıdır.” (Bakınız: Taha Akyol, “Ama Hangi Atatürk” Doğan Kitap, 8. Baskı, Sf:352)
Türkiye Büyük Millet Meclis’i Başkanlık Divanı, halifenin göreve başlaması, kutlama ve kutsal emanetleri teslim töreni için İstanbul’a milletvekillerinden oluşan bir heyet göndermişti. 19 kişiden oluşan bu heyet halifeye 24 Kasım 1922’de bu emanetleri bir törenle teslim etmişti.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilirken Türkiye Büyük Millet Meclisi halifelikle ilgili bir karar almamıştı. Cumhuriyetin ilanını ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanlığına seçilişini ilk kutlayanlardan biri halife Abdülmecit Efendi olmuştu. Fakat Cumhuriyetin ilanı ile beraber, halifeliğin kaldırılacağı, halifenin istifa ettiği yolunda kışkırtıcı haberler yayılmaya başlamıştı. Çünkü, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’e gölge edebilecek, Cumhuriyet’in ilanından memnun olmayanların siyasi ihtiraslarına alet olabilecek bir mahiyet göstermesi bakımından halifeliği rejim için zararlı görmekte idi. O’na göre;
…”Kişisel saltanatın kaldırılmasından sonra, başka unvanla aynı nitelikte bir makamdan ibaret kalması gereken halifeliğin de kaldırıldığını kabul ediyor,” bunun için uygun bir zaman ve fırsat bekliyordu. Türlü olaylar O’nun bu düşüncesinde de yanılmadığını göstermiş ve çok geçmeden Meclis içinde halifelik lehinde, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa aleyhinde başlatılan kışkırtmalar, basınla yurt sathına yayılmaya başlamıştı. Rauf (Orbay) Bey, İstanbul basınına Cumhuriyetin ilan yöntemini ve alınan son kararları eleştiren bir demeç vermiş ve Doktor Adnan (Adıvar) Bey ve Refet (Bele) Paşa ile birlikte Abdülmecit Efendiyi ziyaret etmişlerdi. O günkü ziyarette Hükümet’in Trakya ve İstanbul’daki temsilcisi Refet (Bele) Paşa, ‘Konya’ isimli atını halife Abdülmecit Efendiye hediye ederken, …”Bu hayvanın Halife Hazretleri tarafından beğenilmesini Tanrının bir lütfu sayıyorum” demişti. Rauf (Orbay) Bey bir plânın içindeydi ve bu plânı gerçekleştirmek için Ankara’da da Parti ve Meclis içinde faaliyete girişmişti.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, halkın düşünce ve eğilimlerini saptamak amacıyla, 14 Ocak 1923’te Batı Anadolu gezisine çıkmış ve halkın halifelik konusunda bilgi edinmek istediğini anlamıştı. Bu günlerde İskilipli Atıf Hoca ve Milletvekili Şükrü Hoca birer kitap yayımlamışlardı. Atıf Hoca, “İslam Yolu” adlı kitabında, …”halifenin din işlerinin yanında dünya işlerine de bakması gerektiğini” savunuyor, Şükrü Hoca’nın “Hilafeti İslamiye ve Büyük Millet Meclisi “ adlı kitabında ise, …”halife Meclisin, Meclis halifenindir!” sloganı işleniyordu. Şükrü Hoca’ya göre, …”devlet başkanı olacak kişi padişah ve halife diye iki ayrı san yerine -halife- diye anılmalıydı”. Hoca Şükrü ve arkadaşları bu safsatayla, Millet Meclisi’ni halifenin danışma kurulu ve halifeyi Meclis’ in dolayısıyla devletin başkanı gibi göstermek ve kabul ettirmek istemişlerdi.
Bu yayınlardan güç alan halife Abdülmecit Efendi, zaman zaman hükümdar gibi davranmaya başlamış, hatta Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği bir telgrafta, …”bu büyük değişikliği yenilenen hükümet biçimi” olarak nitelemiş ve Padişah oğlu olduğunu vurgulamak için imzasını “Abdülmecit bin Abdülaziz Han” diye atmıştı. Abdülmecit Efendi, ‘Halife-i Müslim’in sanı ile yetinmeyip buna “Zıllullah’ı (Tanrını gölgesi)” da ekleyerek hükümetin talimatı dışına çıkıyordu. Öte yandan Cuma Selamlıkları düzenliyor, İstanbul’daki yabancı devlet temsilciliklerine görevliler göndererek ilişki kurmaya çalışıyordu. Bu durum Ankara’da geriye dönüş ve halifelik yolundan sultanlığa gidiş endişesini daha da arttırmış, İstanbul’daki olaylara el koymak ve basının tutumu ile ilgilenmek üzere bir İstiklal Mahkemesinin kurulması kararlaştırılmıştı. Buna rağmen İstanbul basınındaki kışkırtıcı yayımlar durmamıştı.
Yine bu günlerde, Muğla mebusu Yunus Nadi (Abalıoğlu) Bey, Yenigün Gazetesinde çok sert ve suçlayıcı iki yazı yayımlamıştı. Bu yazılar karşı tepkilere yol açmış ve konu Meclise getirilmiş, ancak konu bir karara bağlanmadan sonuçlanmıştı. Fakat halifeliğin devam etmesi halinde bir geriye dönüş davranışının olabileceği kuşkusu daha köklü bir kanıya dönmüştü.
Yurt dışında da önemli gelişmeler oluyordu. Londra’daki Seyit Emir Ali başkanlığındaki İslam Cemiyeti Sekreteri Sait S. Muhammedi, Dâhiliye Vekili Fethi Bey’e gönderdiği 2 Eylül 1923 tarihli mektubunda, …”hilafetin korunması gerektiğini” bildirmişti. Hindistan’daki İsmailiye mezhebinin lideri olan Ağa Han ile Hintli Emir Ali de Başbakan İsmet (İnönü) Paşa’ya 5 Aralık 1923 tarihinde bir mektup göndermişlerdi. Bu mektup Başbakanın eline geçmeden Tanin, ikdam ve Tevhidi Efkâr gazetelerinde yayımlanmıştı. Mektubun basında yayımlanmasından sonra Başbakan İsmet Paşa, TBMM’de yapılan gizli görüşmede konunun ele alınmasını istemiş, mektubu yayımlayan gazeteciler tutuklanmış fakat mahkeme sonunda beraat etmişlerdi.
1924 senesini başında halifeliğin kaldırılmasını hızlandıran gelişmeler olmuştu.
Halife Abdülmecit Efendi, …”İstanbul’a gelen hükümet üyelerinin kendisini ziyaret etmemelerinden üzüntü duyduğunu” belirtmiş ve …”Halifelik Hazinesi’nin gücünü aşan ve görevi dışında kalan harcamalar için devlet bütçesinden yardım yapılmasını” istemiş, Başbakan İsmet Paşa’da durumu Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya iletmişti.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’da, …”Devlette, Halifelik Hazinesi adıyla ayrı bir hazinenin olamayacağını” belirtmiş ve …”halifenin ne olduğunu bilmesini ve bununla yetinmesini, hükümetin bunu sağlayacak önlemler almasını” dilemişti.
Esasen, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı halifeliğin kaldırılması için zorlayan en kuvvetli etken, halife var oldukça Türkiye’de yapmayı düşündüğü toplumsal ve laik devrimlere imkân olmayacağı düşüncesiydi. Hilafet sorunu aslında bir rejim sorunuydu ve O, hilafet sorununu tamamen ortadan kaldırmak için bir dizi girişimde bulunmuş; İstanbul basının, Darülfünunda görevli aydınlarını, Milli Mücadele’nin önder kadrosunu oluşturan yakın arkadaşlarını ve diğer ordu kumandanlarının kendi düşüncesi doğrultusunda tutum almalarını sağlamaya çalışmıştı. Bu konuda kesin karar almak zamanının geldiğini anlayınca “15—20 Şubat 1924’te yapılacak Harp Oyunları” nedeniyle Ordu ve Kolordu Komutanlarını 10 Şubat günü İzmir’de topladı Bu toplantıya Başbakan İsmet Paşa, Savunma Bakanı Kâzım Özalp Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak da katılmıştı. Toplantıda Hilafet ile Şer‘iye ve Evkaf Bakanlığının kaldırılması ve öğretim kurumlarının birleştirilmesi karar altına alınmıştı.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa 24 Şubat 1924’te Ankara’ya dönmüş, 1 Mart’ta Meclis’in yeni dönemini açarken yaptığı konuşmada hükümetin faaliyetlerini ana hatları ile anlatmıştı.
2 Mart 1924’te Halk Fırkası parlamento grubu üç yasayı onaylamak için toplandı ve ertesi gün üç önerge Meclis’e sunuldu. Tartışmalar sonunda;
-“3 Mart 1924’te, 429 sayılı Kanunla Siirt mebusu Halil Hulki ve elli arkadaşının önergesi kabul edilerek ‘Şer’iye, Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Bakanlıkları’ kaldırıldı;
–“430 sayılı Kanunla, Manisa mebusu Vasıf Bey ve elli arkadaşının önergesi kabul edilerek ‘Eğitim ve Öğretim ‘in birleştirilmesi Kanunu kabul edildi;
—“431 sayılı Kanunla, Siirt Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşının önergesi kabul edilerek, ‘halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye dışına çıkarılmasına’ karar verildi.
Böylece, Osmanlı Devleti’ in son kalıntısı ve Cumhuriyet yönetimi için tehlike haline gelmiş olan halifelik tarihe karıştı. Kaldırılan bakanlıklar yerine, Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı kuruldu.
431 Sayılı Kanun, Abdülmecit Efendi ile Osmanoğulları ailesinin bütün erkekleri, kadınları, damatları ve o kadınlardan doğan bütün çocukların Türk vatandaşlığından çıkarılmalarını ve Türkiye topraklarında oturmamaları hükmünü içeriyordu. Padişah ve ailesi hemen, diğer hanedan üyeleri ise on gün içinde bir daha dönmemek üzere yurtdışına çıkarılacaklardı. Yol giderleri için, servetlerine göre hükümetçe saptanacak paralar ödenecekti. Padişahlık yapmış olanların malları, saray ve köşkleri milletin malı sayılacaktı. Diğerlerinin taşınmaz mallarını bir yıl içinde elden çıkartmaları, aksi halde hükümetin bu malları satarak onlara göndermesi öngörülmüştü.
Hükümet, 2 Mart 1924’te bir komisyon kurarak saraylarda önlem alınmasını, dairelerin mühürlenmesini ve bu husustaki sorumluluğun Vilayete ait olduğunu kararlaştırmıştı. Ayrıca, kafilenin sevk masrafı için 90.000 lira da tahsis edilmişti. Sarayların muhafazası için de bu paradan harcama yapılacaktı. Yasa onaylanır onaylanmaz, İstanbul Valisi Haydar Bey ile Emniyet Müdürü Sadettin Bey Dolmabahçe Sarayına giderek Abdülmecit Efendiye derhal yola çıkmak için hazırlanmasını söylemişti. Öfkeye kapılan Abdülmecit Efendi İstanbul Valisi Haydar Bey kovması üzerine Emniyet Müdürü Sadettin Bey gerekirse kendini zor kullanarak götürmek için emir aldığını bildirmişti. Saray sarılmış ve telefon hatları kesilmiş olduğundan Abdülmecit Efendi karara boyun eğmek zorunda kalmıştı.
İstanbul Valisi Haydar Bey, kutsal emanetleri yanında götürmek isteyen Abdülmecit Efendi’ye, …”Kutsal emanetlerin halifenin kişisel eşyası olmayıp Türk ulusuna geçmiş olduğunu” bildirdi. Çünkü Abdülmecit Efendi ile sultanların yanlarında saraya ait kıymetli eşya ve mücevher götüremeyecekleri, ancak kendilerine ait mücevher ve kürkleri götürebilecekleri kararlaştırılmıştı.
İsviçre’ye gönderilmesine karar verilen Abdülmecit Efendi, 1924 senesinin 4 Mart sabahı oğlu Ömer Faruk, kızı Dürrüşehvar, Kadı efendiler, mabeyincisi Hüseyin Nakıp Turan Bey, doktoru Selahattin Bey, özel kâtibi Keramet Nigar’la birlikte yolculuk hazırlıklarına başladılar.
Abdülmecit Efendi’nin sevki için Maliye Bakanlığı 10.000 lira tahsis etmişti. Abdülmecit Efendi ile birlikte hanedan üyesi ve hizmetlilerden oluşan 234 kişi yurt dışına çıkartılmıştır. Abdülmecit Efendi ve ailesi Dolmabahçe Sarayı’ndan otomobil ile alınmış ve sabah saat 5.00’te Çatalca tren istasyonuna getirilmişlerdi. Aile burada uzun süre bekledikten sonra Simplon Ekspresiyle (eski Şark Express) yola çıkmışlardır. Abdülmecit Efendi ve ailesine yol parası isteği üzerine İngiliz lirası olarak ödenmiştir. (Not: Abdülmecit’e 15.000 lira (1700 İngiliz Lirası), diğer şehzade ve sultanların her birine 1000 lira ödenecekti. Hükümet Bern’e kadar seyahat masraflarını karşılayacaktı. Maliye bakanlığının sevk için tahsis ettiği 140.000 Liranın, 139.898.075. Lirası harcanmıştı.)
Abdülmecit Efendi, Çatalca tren istasyonunda bir basın bildirisi yayınlayıp, …”Ulusun kararına boyun eğdiğini ve bundan sonra güzel sanatlarla uğraşacağını” açıklamıştı. Fakat tren Bulgaristan sınırını geçer geçmez, Möntre’den bir bildiri daha yayınlamış ve
…”Makamından alınma kararını geçersiz saydığını, yalnız Türklerin değil, bütün Müslümanların dinsel ve tarihsel kurumu olan halifelik tek yanlı bir kararla kaldırılamayacağını ve ayrıca halifeliğin yeniden canlanması için bir Din Şurası toplanmasını” dilemiş ve “bütün Müslümanlardan yardım beklediğini” de bildirmişti. Ankara’nın uyarıları üzerine İsviçre yönetimi Abdülmecit Efendiye bu tür faaliyetlerin istenmediğini bildirmiş, O da bir şura toplamaktan ve bildiri yayınlamaktan vazgeçmişti. Ama Müslüman ülkelerden ve kuruluşlardan parasal yardım ve destek istemek için sekreterini Paris’e, sonra Londra’ya göndermiş fakat umduğunu elde edememişti.
İsviçre’de fazla kalamayan Abdülmecit Efendi Fransa’nın Nice şehrine taşındı. Kızı Dürrüşehvar Sultan’ı ve yeğeni Nilüfer Hanım Sultan’ı dünyanın sayılı zenginlerinden Haydarabad Nizamı’nın oğluyla evlendirdi; bu sayede mali durumu düzeldi. Hilafet konusunda İslam âleminden umduğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve müziğe verdiği söylenir fakat 27 Ekim 1935 tarihli Tan gazetesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e 1935 yılının sonlarına doğru yapılması planlanan suikast planında adı geçmiştir.
27 Ekim 1935 tarihli Tan gazetesi haberine göre; …”Çerkez Ethem ve kardeşine yardım edenlerin sadece Ali Saip Ursavaş ve eski Osmanlı zabitleri ile sınırlı olmadığı, Nis’te bulunan Halife Abdülmecit’in de Atatürk’e karşı planlanan bu olayın içinde olduğu bilgisi verilmiştir. Halife’nin Ethem’e para yardımı yaptığı iddia edilen haberin ayrıntılarında; bu tahkikatların Türkiye’nin talebi ile yapıldığı yazılarak, Amman’da üç kişinin daha yakalandığı” bilgisi aktarılmıştır. (Not: 9 Şubat 1936 tarihinde Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde başlayan suikast davasında, Ali Saip Ursavaş ve diğer sanıkların avukatlığını Hamit Şevket İnce yapmıştır. İddianame okunduktan sonra; sanıklar, kendilerine yöneltilen suçlamaları reddetmişler ve olayla ilişkileri olmadığını savunmuşlardır. Ali Saip Ursavaş mahkemede dokunaklı bir savunma yapmış, Atatürk’e olan bağlılığını vurgulamış ve iddiaları reddetmiştir. 17 Şubat 1936’da tamamlanan mahkemede, delilleri ve ifadeleri yetersiz bulan mahkemenin kararına ve yapılan açıklamalara göre; başta Yahya adlı şahsın ve diğer sanıkların verdiği ilk ifadelerin doğru olmadığı, sanıkların baskı altında zorla bu ifadeleri verdikleri sonucuna varılmış ve sanıklar suçsuz bulunarak beraatlarına karar verilmiştir.”)
Daha sonra Paris’e yerleşen Abdülmecit Efendi, hanedanın geleneksel protokolünü burada devam etmiş; Cuma namazlarını Paris Camii’nde kılmış, evlenen sultan ve şehzadelerin nikâhlarını kıyarak, kendi tuğrasını taşıyan belgeler dağıtmış, yakışıksız davranışlarda bulunan şehzadeleri hanedandan ihraç ettiğini bildiren belgeler de hazırlamıştır.
Abdülmecit Efendi, hanedanın Irak Petrolleri üzerindeki haklarından yararlanabilmek için oluşturulması planlanan aile birliği gereği Vahdeddin ile ortak bir vekâlet vermesi istenince, halife ve ailenin resmi reisi olduğunu iddia ederek ortak vekâlet vermeyi reddettiğinden bu girişim sonucunda hanedan umduğu faydayı sağlayamamıştı.
Abdülmecit Efendi, 23 Ağustos 1944’te sürgünde bulunduğu Paris’te kalp krizinden öldüğü söylenmektedir. Kızı Dürrüşehvar Sultan’ın Berar Prensesi sıfatıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü nezdindeki çabalarına rağmen cenazesi Türkiye’ye kabul edilmedi. Cenazesi Türkiye’ye kabul edilmeyince, Paris Büyük Camii’nde 10 yıl kadar bekletildi ve cami mütevelli heyetinin cenazeyi daha fazla tutamayacaklarını bildirmesi üzerine Medine’ye nakledilerek ‘Bâki Mezarlığı’na defnedildi.
3 Mart 1924 tarihli 431 Sayılı Kanunla Abdülmecit Efendi ile birlikte hanedan üyesi ve hizmetlilerden oluşan 234 kişi yurt dışına çıkarılanların adları ise şöyledir:
01-Sakıt Halife Abdülmecit i. Abdülaziz
02-Mehsini (Abdülmecit’in eşi)
03-Şehsuvar (Abdülmecit’in eşi)
04-Hayrinüsa (Abdülmecit’in eşi)
05-Behnıze (Abdülmecit’in eşi)
06-Dürrüşehvar (Abdülmecit’in kızı)
07-Dr. Selahattin Yahya (Abdülmecit’in Doktoru )
08-Salih Keramettin İhsan (Abdülmecit’in özel kâtibi)
09-Hüseyin Nakıp Hüsamettin (Abdülmecit’in özel kâtibi )
10-Ömer Faruk Abdülmecit (Sakıt Şehzade )
11-Sabiha (Ömer Faruk’un eşi, Vahidettin’in kızı)
12-Neslişah (Ömer Faruk’un kızı)
13-Hanzade (Ömer Faruk’un kızı )
14-Katerina Pol (Ömer Faruk’un hizmetçisi)
15-Selim i. Abdülhamit ( Sakıt Şehzade Abdülhamit’in oğlu)
16-Eflakyar (Selim’in eşi)
17-Dürrüyekta (Selim’in eşi)
18-Leman (Selim’in eşi)
19-Abdülkerim (Selim’in oğlu)
20-Besim Abdullah (Selim’in yanında görevli)
21-Behzat Ağa Abdullah (Selim’in Ağası)
22-Seyfettin Abdülaziz ( Sakıt Şehzade )
23-Makbule (Seyfettin’in eşi)
24-Merverit (Seyfettin’in eşi)
25-Tevhide (Seyfettin’in eşi)
26-Necmi Felek (Seyfettin’in oğlu)
27-Abdülaziz (Seyfettin’in oğlu)
28-Fatma Gevherin (Seyfettin’in kızı)
29-Mihriban (Seyfettin’in hizmetçisi)
30-Mihri (Seyfettin’in hizmetçisi)
31-Ezdiyat (Seyfettin’in hizmetçisi)
32-Perver (Seyfettin’in hizmetçisi)
33-Ayşe Şefika (Seyfettin’in hizmetçisi)
34-Osman Kaptan (Seyfettin’in maiyeti)
35-Şevki (Seyfettin’in bendegânı- kemanı namıyla anılan)
36-Mehmet Şevket (Seyfettin’in oğlu)
37-Adile Naime Kemalettln (Mehmet Şevket’in eşi)
38-Bedriye (Mehmet Şevket’in hizmetçisi)
39-Abdülhalim Süleyman (Seyfettin’in oğlu )
40-Saniye (Abdülhalim’in eşi )
41-Semra (Abdülhalim’in kızı)
42-Habibe (Abdülhalim’in hizmetçisi)
43-Ahmet Nihat ( Selahattin’in oğlu)
44-Safıru (Ahmet Nihat’ın eşi )
45-Nevrestan (Ahmet Nihat’ın eşi)
46-Ali Vasıp (Ahmet Nihat’ın oğlu)
47-Aziz (Ahmet Nihat’ın kayınbiraderi)
48-M. Ziyaeddin (M. Reşat’ın oğlu)
49-Perizat (M. Ziyaeddin’in eşi)
50-Nazım (M. Ziyaeddin’in oğlu)
51-Fevzi (M. Ziyaeddin’in oğlu)
52-Rukiye (M. Ziyaeddin’in kızı)
53- Hayriye (M. Ziyaeddin’in kızı)
54- Lütfiye (M. Ziyaeddin’in kızı)
55- Mihrimah (M. Ziyaeddin’in kızı)
56- Mihrişah (M. Ziyaeddin’in kızı)
57-Vedat (M. Ziyaeddin’in kayınbiraderi)
58-Pesent (M. Ziyaeddin’in hizmetçisi)
59-Ayşe Neşement (M. Ziyaeddin’in hizmetçisi)
60-Emine Sedat (M. Ziyaeddin’in hizmetçisi)
61- Ayşe (M. Ziyaeddin’in hizmetçisi)
62-Fatma (M. Ziyaeddin’in hizmetçisi)
63-Ömer Hilmi ( M. Reşat’ın oğlu )
64-Mihrengiz (Ömer Hilmi’nin Annesi)
65-Mukbil (Ömer Hilmi’nin kızı)
66-Mahmut Namık ((Ömer Hilmi’nin oğlu)
67-Ayşe (Ömer Hilmi’nin kayınvalidesi)
68-Şerafettin ( Süleyman’ın oğlu)
69-Şükriye Y. İzzettin (Şerafettin’in eşi)
70-Gülmisal (Şerafettin’in hizmetçisi)
71-Mislibehar (Şerafettin’in hizmetçisi)
72-M. N. Nizamettin (Y. İzzettin’in oğlu)
73-Mihriban Mihrişah (Y. İzzettin’in kızı)
74-Zenci Ferhat Ağa (M. Nizamettin’in hizmetçisi)
75-Fatma Dilsaz (M. Nizamettin’in hizmetçisi)
76-Kafestan (M. Nizamettin’in hizmetçisi)
77-Aynı Melek (M. Nizamettin’in hizmetçisi)
78-Seza (M. Nizamettin’in hizmetçisi)
79-Ahmet Nuri (Abdülhamid’in oğlu)
80-Fahrive (Ahmet Nuri’nin eşi )
81-Raşel (Ahmet Nuri’nin eşi)
82-Abdülkadir ( Abdülhamid’in oğlu )
83-Hatice Macide (Abdülkadir’in eşi)
84-Meziyet (Abdülkadir’in eşi)
85-Orhan (Abdülkadir’in oğlu )
86-Ertuğrul (Abdülkadir’in oğlu)
87-Alaettin (Abdülkadir’in oğlu)
88-Bidar (Abdülkadir’in oğlu)
89-Şahver (Abdülkadir’in hizmetçisi)
90. Mahienver (Abdülkadir’in hizmetçisi)
91. Pakize (Abdülkadir’in eşi)
92. Ferhat Ağa (Abdülkadir’in Ağası)
93 Ahmet Nurettin (Abdülhamid’in oğlu)
94 Andelip ( Ahmet Nurettin’in eşi)
95. Halil İsmail Hakkı (Ahmet Nurettin’in öğretmeni)
96 Abid (Abdülhamid’in oğlu )
97. Mahienver (Abid’in hizmetçisi)
98. Fethiye Abdullah (Abid’in hizmetçisi)
99 Damat Mehmet Ali Rauf Paşa (Damat)
100 Ayşe Abdülhamid (Damat M. Ali’nin eşi)
101. Ömer Naci (Damat M. Ali’nin oğlu)
102.Osman (Damat M. Ali’nin oğlu)
103.Hamit Rauf (Damat M. Ali’nin oğlu)
104-İbrahim Tevfik Burhanettin
105-Nesterin (İ. Tevfik ‘in eşi)
106-Şaziye (İ. Tevfik ‘in eşi)
107-Nilüfer (İ. Tevfik ‘in kızı)
108-Fethiye (İ. Tevfik ‘in kızı)
109-Cem (İ. Tevfik ‘in oğlu)
110-Rengin (İ. Tevfik ‘in hizmetçisi)
111-Canan (İ. Tevfik ‘in hizmetçisi)
112-Cemalettin Şevket (İ. Tevfik ‘in hizmetçisi)
113-Cemile Dest i. Aviz ( Cemalettin’in eşi)
114-Mehmet Hüsamettin (Cemalettin’in oğlu)
115-Süleyman Sadettin (Cemalettin’in oğlu)
116-Pertev (Cemalettin’in hizmetçisi)
117-Seniha ( Abdülhamid’in kızı)
118-Sabahattin (Seniha’nın oğlu)
119-Lütfullah (Seniha’nın oğlu)
120-Hatice ( Murad’ın kızı )
121-Hayri (Hatice’nin oğlu )
122-Selma (Hatice’nin kızı)
123-Hatice (çocukların dadısı )
124-Velatıkı’r Kalfa (Hatice’nin hizmetçisi)
125-Münire (Ahmet Kemalettin’in kızı)
126-Kemalettin (Salih Paşa’nın oğlu)
127-Behterln ( Münire’nin hizmetçisi)
128-Hayriye (Münire’nin hizmetçisi)
129-Sezadil (Münire’nin hizmetçisi)
130-Rukiye (Salahattin’in kızı)
131-Behiye (Salahattin’in kızı)
132-Şaziye (Abdülhamid’in kızı)
133-Fatma Samia (Şaziye’nin kızı)
134-Behret (Şaziye’nin hizmetçisi)
135-Fatma (Şaziye’nin hizmetçisi)
136-Ziynettin (Mahmut Paşanın oğlu)
137-Cemalettin (Mazhar Bey’in oğlu)
138-Beraet ( Cemalettin’in hizmetçisi)
139-Mehmet Reşit (Osman Faik Bey’in oğlu)
140-Kadriye İ. Tevfik (M. Reşit in eşi)
141-Onbeş günlük (M. Reşit’in kızı)
142-Ebru Kemal ((M. Reşid’in hizmetçisi)
143-Fatma Muazzez (M. Reşid’in hizmetçisi)
144-Kâmil (Mehmet Paşa’nın oğlu)
145.Naciye (Kâmil’in eşi)
146. Türkan (Kâmil’in kızı)
147-Mahıpeyker (Kâmil’in kızı)
148-Ali (Kâmil’in oğlu)
149-Enise (Kâmil’in hizmetçisi)
150-Ahmet Zülkefil Paşa (İsmail Hakkı Paşa’nın oğlu)
151-Saliha Abdülaziz (Ahmet Zülkefil Paşa’nın eşi)
152-Dilnaz (Ahmet Zülkefil Paşa’nın hizmetçisi)
153-Mükerrem (Ahmet Zülkefil Paşa’nın hizmetçisi)
154.Zenci Besim (Ahmet Zülkefil Paşa’nın hizmetçisi)
155.Ali Haydar (Vahidettin’in damadı)
156.Fatma Ulviye (Ali Haydar’ın eşi)
157.Suade Hamida (Ali Haydar’ın kızı)
158 Behiye (Ali Haydar’ın yanında sütnine)
159-Mehmet Paşa (Hasan Bey’in oğlu)
160-Hüseyin Hayrettin (Mehmet Paşa’nın oğlu)
161-Mehmet Sadettin (Mehmet Paşa’nın oğlu)
162-Kerime H. Abbas Hilmi Paşa ( Osman Fuad’ın eşi)
163-Süleymen Selami (Kâzım Paşa’nın oğlu)
164-Fatma Zehra ( Süleyman Selami’nin eşi)
165-Beliren (Süleyman Selami’nin kızı)
166-Hatice Vedia (Süleyman Selami’nin hizmetçisi)
167-Arif Hikmet Paşa (Abdülkerim Paşa’nın oğlu)
168-Naile Abdülhamid (Arif Hikmet Paşa’nın eşi)
169-Kemalzer (Arif Hikmet Paşa’nın hizmetçisi)
170-Kâmran (Arif Hikmet Paşa’nın hizmetçisi)
172-Ali Halit Paşa (Derviş Paşa’nın oğlu)
173-Nazime Abdülaziz (A. Halit Paşa’nın eşi)
174-Şefkat (A. Halit Paşa’nın manevi evladı)
175-Fatma Seyfur (A. Halit Paşa’nın hizmetçisi)
176-Zenci Ahmet Server (A. Halit Paşa’nın hizmetçisi)
177-M. Şerif Paşa (Şükrü Paşa’nın oğlu)
178-Nurettin Paşa (Gazi Osman Paşa’nın oğlu)
179-Zekiye Abdülhamid (Nurettin Paşa’nın eşi)
180-Fatma (Nurettin Paşa’nın kızı)
181-Osman (Nurettin Paşa’nın oğlu)
182-Zeki (Nurettin Paşa’nın oğlu)
183-Saime (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
184-Fulya (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
185-Nimet (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
186-Ayşe Ferhande (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
187-Mustafa İhsan (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
188-Hristo Veledi Koço (Nurettin Paşa’nın hizmetçisi)
189-Ali Kenan Bey (İ. Ethem Paşa’nın oğlu)
190-Emine Nemika (A. Kenan Bey’in eşi)
191-Fatma Fethiye (A. Kenan Bey’in kızı)
192-İbrahim Ethem (A. Kenan Bey’in oğlu)
193-M. Kâzım Avni (A. Kenan Bey’in oğlu)
194-Emine (A. Kenan Bey’in hizmetçisi)
195-Melek Misal (A. Kenan Bey’in hizmetçisi)
196-Hami Bey (Osman Ferit Paşa’nın oğlu)
197-Emine Atiye (Hami Bey’in eşi)
198-Ali Fuat Bey (Ahmet Eyyüp Paşa’nın oğlu)
199-Refia (Ali Fuat Bey’in eşi)
200-Rebia (Ali Fuat Bey’in kızı)
201-Hamide (Faik Bey’in kızı)
202-Hacer Esvet (Faik Bey’in kızı)
203-Refik Bey (Faik Bey’in oğlu)
204-Fatma Murat (Refik Bey’in eşi)
205-Ayşe Hatice (Refik Bey’in kızı)
206-Mehmet Ali (Refik Bey’in oğlu)
207-Mehmet Cemalettin (Refik Bey’in oğlu)
208-Mahmud Bey (Behçet Bey’in oğlu)
209-Fehime Murat (Mahmut Bey’in eşi)
210-Ayşe Sıdıka (Mahmut Bey’in hizmetçisi)
211-Celal Paşa (Rıza Bey’in oğlu)
212-Naime (Celal Paşa’nın eşi)
213-Emine (Celal Paşa’nın kızı)
214-Zekiye (Celal Paşa’nın hizmetçisi)
215-Hatice (Celal Paşa’nın hizmetçisi)
216-Zekiye (Celal Paşa’nın hizmetçisi)
217-Şerif Abdülmecid (Şerif A. Haydar Paşa’nın oğlu)
218-Adile (Şerif Abdülmecid’in eşi)
219-Nilüfer (Şerif Abdülmecid’in kızı)
220-Ruhinaz (Cemalettin’in annesi )
221-Melek (Ruhinaz’ın kalfası)
222-Zenci Emin Ağa (Ruhinaz’ın hizmetçisi)
223-Hikmet A. Şakir (Abdulkadir’in yanında )
224-Ayşe Sıdıka (Cemile Sultan’ın kızı)
225-Şadiye Müveddet (Vahidettin’in eşi)
226-Sazkâr (Abdülhamid’in eşi)
227-Eladil (A. Halit Paşa’nın hizmetçisi)
228-Layık Seza kalfa
229-Şaziye kalfa
230-Kevser kalfa
231-Şükrüye kalfa
232-Abdullah Ağa
233-Emine Nazikeda (Vahidettin’in eşi)
234-Misalruh kalfa
Atatürk diyor ki;
-…”Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişahı halife, hükümet, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım manasız sözlerden ibaretti. O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi? Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur. (1927, Nutuk I, Sf:12)”