Erzurum Kongresi, tespit ettiği esaslar itibarıyla her yönüyle belirtilmeye ve anmaya büyük bir değerdir diyen Mustafa Kemal Atatürk, 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum’da tertiplenen Kongre binası hakkında Nutuk’ta şöyle demiştir:
-…”Efendiler, yüksek malûmunuz olduğu üzere, Erzurum Kongresi 1919 yılı Temmuz’unun 23’üncü günü, pek gösterişsiz bir okul salonunda toplandı. İlk günü, beni başkanlığa seçtiler…”
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919 günü Erzurum’da Mekteb-i Sultani binasında toplanmıştır. Mekteb-i Sultani binası o zaman Kilise mahallesinde, Ermenilerden kalma külliyenin bir bölümüdür. Külliye, 1864’de ailesi Van’dan Tiflis’e göceden Mr. Mıgırdiç Sanasaryan tarafından yaptırılmış ve Sanasaryan Koleji (Ermeni Kız Yatılı Okulu) olarak eğitim vermiştir. I. Dünya Savaşı’nda askeri hastane, işgal devresinde yine Rus ve Ermeniler tarafından kullanılmıştır. 1918’de çeki düzen verilerek satın alınarak devlete kazandırılarak Mekteb-i Sultani yapılmıştır. Bina, 1924 sonlarında bir yangın geçirmiş ve ahşap kısım tamamen yanmıştır. Yangından sonra onarılarak, Gazi İlkokulu olarak 1926’da hizmete açılmış, zaman içerisinde Güzel Sanatlar Lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi olarak varlığını devam ettirmiştir. Okulun bir salonu 1960’da Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi olarak ziyarete açılmış, 2011-2013 yılları arasında TBMM tarafından yapılan restorasyon sonrasında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmiştir.
Mazhar Müfid Kansu, binayı: …”Toplantı yeri olarak Kilise Mahallesindeki Mektep ’in salonu hazırlanmış” diye tanıtmaktadır: -“Kongre delegeleri Erzurum’a gelmiş bulunuyorlardı. İçtima yeri olarak Kilise mahallesindeki mektebin salonu hazırlanmış ve Colonel Rawlinson’un malûm tehdidi de göz önünde tutularak evvelce kaydettiğim ihtiyat tedbirlerinin hepsi alınmıştı. (Bakınız: Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1997, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber I.Cilt, Mazhar Müfit Kansu Sf:69.)
Ünlü tarihçi, öğretmen ve yazar Enver Behnan Şapolyo, eseri “Mustafa Kemal Atatürk” de: …”Erzurum Kongresi, 23 Temmuz 1919 tarihinde Kavaf mahallesinde mütevazı bir mektep binasının salonunda açıldı. Bugün bu binanın yerinde yapı usta okulu vardır (Erzurum Atatürk Yapı Meslek ve İnşaat Lisesi).”
Şapolyo eserinde binanın tarihçesine değinmez ancak Erzurum Kongresi öncesinde günlerce süren toplantılardan birinde Atatürk’ün; -…”Ermenilere memleketten bir karış arazi feda edilemez. Millet meseleleri hakkında hüküm vermek ancak Millet Meclisi’ne aittir. Padişahın dağıtmış olduğu meclisi yeniden toplamak ve memleket meselelerine ait yeni kararlar vermek lazımdır.” dediğini vurgular.
Kurtuluş Savaşı mücadelesinde iç isyanların bastırılmasında önemli rol üstlenen Hüsrev Gerede, bilindiği gibi Erzurum Kongresi’nde Mustafa Kemal Paşa ile beraberdi ve daha önceleri, babası Hersekli Mehmet Ali Paşa ile birlikte, Erzurum’da ikamet etmişti. O da, öğreniminin bir bölümünü ‘Sansaryan Mektebi’nde görmüştü. Mekteb-i Sultani adını alan bina, daha önceleri büyük ve çağdaş eğitim gören öğretim kurumu idi.
23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında 14 gün süren Erzurum Kongre binası hakkında araştırmalarımı sürdürürken İstanbul Valiliği kayıtlarında, Sirkeci’de Hamidiye Caddesi üzerinde Mimar Kemalettin Sokak’a cepheli, biri bodrum olmak üzere altı katlı, iç avlulu, yeni klasik tarzda, başta kâgir olarak yapılmış, yığma bir taş binaya rastlıyorum: “Sanasaryan Han”
Araştırmacılık ve yazarlık alanında çalışmalarına 1991’de başlayan Rıfat Bali, “Tabutluklar, Sanasaryan Han ve İki Emniyet Müdürü (2011)” adını taşıyan kitabında verdiği bilgilere göre: …”Günümüzde İstanbul Sirkeci’de bulunan ‘Sanasaryan Han’, Tiflisli Ermeni tüccar Mıgırdiç Sanasaryan (1818-1890) tarafından 1889 tarihinde 19 bin Osmanlı altını karşılığında Çerkez İsmail Paşa’dan satın alınır. Mıgırdiç Sanasaryan’ın bu hanı almasındaki murat, Erzurum’da kurduğu ve kendi adını taşıyan okullara gelir getirmesidir. Vakfın amacı da, başta Erzurum olmak üzere Anadolu’nun çeşitli illerinden Ermeni çocuklarına okullar açmaktır. Erzurum işgal edilince(*) vakıf ve hayratlar işlemez duruma düşer. Sanasaryan Han, 3 Mayıs 1922 tarihli Emval-i Metruke Kanunu kapsamında hazineye geçer. Han, Cumhuriyet döneminde ise İstanbul Emniyet Müdürlüğü binası olarak tahsis edilir…”
(*)ERZURUM’UN İŞGALİ VE ERMENİ MESELESİ:
Atatürk demiştir ki:
-…”Erzurum, birçok devirlerde birçok defalar tecavüze, taarruza tazyike uğramış bir serhat memleketidir ve bu yüzden birçok harabeler vücuda gelmiş, buradaki insanların hali cidden elim olmuştur…”
Erzurum’da resmi belgelere göre 9563 yerli Türk ahali Taşnak Ermeni çeteleri tarafından şehit edilmiştir. Güzel Anadolu’muzun, o kutsal topraklarında yükselen dağlarının Türk kanıyla sulandığını hatırladıkça bu yara içimizi sızlatır;
Erzurum ve çevresinde Türklere uygulanan “soykırımı” Taşnak Generali Antrantik yönetmiştir. 2 Mart 1918 tarihinde Erzurum Merkez Kumandanlığına tayin olunan General Antranik Alaca; Tepeköy, Ilıca, Yeşil Yayla katliamlarında aktif rol oynamış, binlerce insanın hayatına acımasızca son verdirmiştir. Ayrıca Erzurum ve çevresindeki Türk “soykırımın” da Fransız asıllı Ermeni Albayı Morel, Divan-ı Harp üyesi Sohumyan, Muratyan, Dr. Azeryef ve Dr. Karakin Pastırmacıyan görev almışlardı. 1918 yılının Şubat ve Mart aylarında bu tarihi şehir insanıyla, medeniyetiyle, kültür varlıklarıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyordu. Şehrin her mahalle ve şose yollarında, çarşılarda Ermeni çete noktaları kurulmuştu. Yol yaptırmak bahanesiyle toplu halde götürülen insanlar Kars kapı ve Yanık dere bölgelerinde, senelerce ekmeğini bölüştüğü Ermeni canileri tarafından şehit edilmişlerdir.
Sonra Erzurum Garnizonlarında bulunan Ermeni askerleri evlere saldırarak yağma, öldürme, ırza geçme gibi muameleleri yapmaya başlamışlardır. Erzurum’a giren Türk birlikleri şehir içinde 2127 şehit defnetmişler, ayrıca Kars kapıda da 250 ceset bulmuşlardır. Türk-Ermeni ilişkilerini tarihi perspektif içerisinde incelediğimizde, bölgede Türk insanıyla birlikte yaşamış, kapı komşusu olmuş Ermeni’nin ihaneti açıkça ortadır. “Milleti Sadıka” diye adlandırılan Ermenilerin Aşkale, Tazegül, Cinis, Alaca, Ilıca, Tepeköy, Erzurum-Merkezde; Yanık dere, Kars kapı, Ezirmikli Osman Ağa ve Mürsel Paşa konakları, Yakutiye Kışla hamamı, Yeşil yayla, Hasankale-Tımar, Köprüköy, Horasan da yaptıkları insanlık dışı katliamlar sonunda Türk Milleti’nin hafızasında “Yerli Gavur” olarak unutulmayacak bir iz bırakmıştır.
18 Şubat 1918’de Erzincan’ı, 12 Mart 1918’de Erzurum’u ve daha sonra Sarıkamış ve Kars’ı Ermenilerden tamamen temizlemiş, 15 Mayıs 1918’de Gümrü şehrini işgal ederek Ermeni çete ve askerlerini giriştiği çatışmalarla barışa zorlamış ve sonucunda da Batum Antlaşması’nı imzalatmış Kazım Karabekir Paşa, 12 Mart sabahını şöyle dile getiriyordu:
…”Erzurum’da halk gözyaşları içinde kimi babasını, kimi karışım yakılmış ya da süngülenmiş buluyor, saçlarım yoluyordu, sokaklarda canlılıktan bir iz bile kalmamıştı. Yerlerde çocuk, kadın ve yaşlılar kanlar içinde yatıyordu.”
Ermenilerin yalnız son gece (11-12 Mart 1918) 3000 Müslüman Türk’ü öldürdüklerini, Erzurum’daki Rus Yarbayı Twerdo Khelebof anılarında ifade etmiştir: …”Demiryolu istasyonun da sanki bir mezarlık ölülerini dışarıya çıkarmıştı. Cenazeler arasından geçerek feci duruma gözlerimizle şahit olduk. Bilhassa Tahtacılar semtinde karşılıklı yer alan Osman Ağa ve Mürsel Paşa Konaklarına doldurulup yakılan ve katledilen Erzurumlular insanı titretiyordu.”
Canlarını kahramanca feda eden mukaddes şehitlerimizi derin ve ebedi hürmetle anıyor, aziz ruhlarına huzurlarınızda Fatihalar sunuyorum efendim.
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.