Baharın coşkusuyla uyandığımız, şu yenilenme enerjisi aktif günlerde, önceden bir çekmeceye kaldırıp da, sonra ‘neredeydi yahu bu’ diye, bir şeyi arar hissindeyim. Sizler de bunu yaşıyor musunuz bilemiyorum tabii fakat, yaşayan ve hissedenler için gelsin bu yazım.
Kaybettiğin ya da aradığın şeyin ne olduğunu bilmeden, nasıl bulabilirsin ki? Bunu soruyorum kendime.. Ve fakat bulmadan da rahat etmeyeceğimi biliyorum. Bu sabah, bu dürtü cebimde, gün içindeki minik işlerimi organize etmeye başladım. Bilgisayarımı açtığımda, bir videoya denk geldim. İlham perilerim fısıldamaya başladılar yavaş yavaş. ‘Hımm’ dedim, ‘bir şeyleri hatırlamaya mı başlıyorum ki’ 🙂
Ve öyledir; bir cümle ve hatta bir tek kelime bile kâfidir kimi zaman, pek çok şeyi anımsamaya. Derken, asıl aradığımın bu olmadığını bilsem de, bu yazıyı yazmama neden olan Kök Çakra’ya ulaştım. Bugün biraz bu çakradan bahsetmemiz gerekiyor demek ki. Demek ki, bizi bir yere götürecek bu dost..
Klasik çakra yazısı yazmayacağım, kezâ çoğumuzun bildiğini düşünüyorum. Ben daha farklı detaylar yazmayı istiyorum.
Tamam, nedir kök çakra ; kırmızıdır, topraktır, hayata kök salmaktır, ben’dir bu çakra, Mars’tır biraz, Satürn’dür, biraz Akrep, biraz Oğlaktır. Korkulardır, kabûldür, sahiplenmektir kök çakra.. Daha fazlasıdır ve özetle bu dünya’dır kök çakra.. İlâhi ruhumuzun, Dünya Gezegeni’ne bağlanışıdır. Varlığımızın buradaki temelidir yani. Temel sağlam olmadan yükseltemeyiz benliğimizi.
Dünyalı olmadan ilâhi olamayız. Yaptığımız tüm enerji çalışmaları, aldığımız spiritüel eğitimler, geliştirdiğimiz duygular, hep bu temelin üzerine inşâdır. Köklerimiz sağlam oldukça, dallarımız o oranda genişler. Uzar göğe, uzar Gök Baba’ya. Köklerimizi Yer Ana besler, dallarımızı Gök Baba.. Kadim kamlık geleneğimizde böyledir. Kamlar insan bedenini, bir ağaç olarak tanımlar. Hayat Ağacı’yızdır her birimiz. Spiritüel Gök, Yer Âlem ve Öte Âlem arasındayızdır.
Dallarımız Gök Âlem’de, bedenimiz Yer Âlem’de, köklerimiz ise Öte Âlem’dedir. Ne muhteşem bir bakış değil mi.. Kam atalarımız, bize ne de hoş açıklamış insanı. Katmanlar arasındayız, boyutlar arasındayız. Ruhumuz daimi ve daima bir yolculuk içinde. Yerin, göğün ve daha pek çok süptil alemin bilgisiyle dolu. Bilgi alışverişinde. Tecrübeler içinde. Kozmosun sihriyle bezeli..
Ve fakat, hatırlayamıyoruz yeterince. Tüm çabamız esasen, hatırlamak içindir. Bilinçaltında var olan, rüyalarımızda bize gösterilen, arketiplerle işaret edilen, sokak tabelasında okuduğumuz o tek 1 kelime dâhi, hatırlamamız için gönderilen mesajdır. {Hatta bu plansız yazı da böyledir.}
Peki nasıl hatırlayacağız..?
Elbette bu bir süreç; öyle 2 günde, 2 haftada, 2 ayda ‘hoop hatırladım’ denebilecek bir şey değil. Adım adım, sindire sindire ilerlemek elzem. Kezâ bu biliş, zaten hücrelerimizde kodlu. Bizden uzak değil. Zamanlı zamansız değil. Zaman algımız her ne ise, durumları yaratan da odur. O yüzden, samimiyetle önerim, zaman algımızdan biraz biraz sıyrılalım. Bırakalım. Oluşların olmasına müsaade edelim. Zamanından önce meyve vermez ağaçlar. Bedenimiz bir ağaç; Hayat Ağacı. Bunu unutmayalım. Özenelim bedenimize, bilincimize..
Zaman olayında hemfikirsek geçelim hatırlama seremonilerimize..
Benim bugün burada önereceklerimden evvel, elbette bu konuların uzmanlarından profesyonel destek alabileceğinizi söylemeliyim. Birbirinden farklı eğitimler var bu konularda. Bunu araştırabilir ve ruhunuzun onay verdiği bir uzmandan eğitim alabilirsiniz. Ben, bunların yanında ve belki de uzman desteğine hemen başvuramayacak dostlar için, neler yapabiliriz kısmını yazmak istiyorum biraz:
Ne demiştik ; kök çakramız topraktır, topraklanmadır… Öyleyse topraklanmalıyız en başta…
Bahar da hazır bize gülümserken, çıkalım doğaya.. Yürüyelim geniş zamanlı. Bir yere varmayı hedeflemeden. Sadece yürüyelim sessizce. Bağdaş kurup oturalım bir ağacın gölgesine sonra. Yumalım gözlerimizi. Dinleyelim; serçeler şarkı söylüyordur o sırada mesela, belki deniz kenarındaysak, tuz kokuyordur yosunla karışık. Koklayalım, duyalım. İçimize dönelim şimdi. Ne çok duygu ve düşünce geçiyordur kim bilir peşi sıra. Aksın hepsi, onay verin. Bilinçaltı bilince gelsin. İstediğimiz zaten budur. Yargı yok, beklenti yok, sadece durmak var. O çok kıymetli bir an’dır. Müdâhil olmadan gözlemleyin duyularınızla, kendinizi ve dış dünyayı. Bunu mümkün olduğunca sık yapın. Haftada 3 kere mesela.
Başka neler yapabiliriz.. Evcil hayvan sahiplenebiliriz. Evimizde onlara yer açabilir ya da maddi manevi bakımlarını üstlenebiliriz. Doğa’ya çıkamayacak bir durumumuz varsa da örneğin; evde imgeleyerek de yapabiliriz bu çalışmayı. 396 Hz, kök çakrayı dengeleyen bir frekanstır. Bu frekansta bir müzik dinlemek, çakra titreşimi sağlayacaktır. Bunu düzenli hâle getirebilirsiniz. Dinginlik hâli en güçlü hâldir. Bu çalışma sırasında, kokulu ağaç kabukları yakabilir {Sedir, sandal, selvi} ya da daha başka bitki tütsüleri kullanabilirsiniz. Ya da odada, taze bahar çiçekleri bulundurabilirsiniz. {Nergis, sümbül, karanfil v.b.} Daha sonra, kendinizi doğada imgeleyip,”Güvendeyim, huzurluyum, evren daima beni destekler, bana yetecek kaynaklara sahibim, ilişkilerim sağlam ve istikrarlı, köklerim güçlü ve güvende” gibi cümleler kullanarak, çalışmanıza devam edebilirsiniz.
Bunların dışında, gıdalar da kök çakra için değerlidir. Kırmızı besinlerin pek çoğu {Domates, kırmızı elma, çilek, kiraz, kırmızı soğan, karpuz, nar v.b.} ve ayrıca yumurta, havuç, mor lahana, buğday, mısır, fasülye ve peynir çeşitleri, kök çakramızı dengelemek için tüketilebilir.
Kırmızı aksesuarlar da kullanabiliriz ek olarak. Doğal taşları ve kristalleri { yakut, doğal mıknatıs, lal, kırmızı akik, hematit, mercan, siyah obsidyen} takı olarak kullanabileceğimiz gibi{daha etkili olur}, odamızın bir köşesinde de bulundurabiliriz.
Kök çakra temeldir demiştik.. Bedenimizde bulunan 7 çakra, kundalini olarak adlandırılan enerjinin merkezidir. Çöreklenmiş, uyanmayı bekleyen bir yılan olarak sembolize edilir. Ve çöreklendiği yer, kök çakramızdır. Enerji uyanışa geçtiğinde, kök çakradan başlayıp tepe çakraya doğru süzülür. Berrak bir zihin, algı ve bakış demektir bu. Hayata karşı duruşumuzdur kundalini.. Nedenler ve nasıllar berraklık içinde görülür. Algı ve içsel iletişim öyle güçlüdür ki, bu bilince ulaşan insanlar, kelimelere ihtiyaç duymazlar. Enerji onların iletişim biçimidir. Kadim medeniyetlerde, öğretilerde çokça karşımıza çıkan kundalini sembolizmini, bir başka yazıda paylaşmak üzere diyor ve hepinizi kalbimle selamlıyorum..
Sevgiler..
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.