FENERBAHÇE – SHAKHTAR DONETSK: FENERBAHÇE DOĞRU YOLDA
Öncelikle Vitor Pereira’yı tebrik etmek istiyorum. 1 ay gibi kısa bir sürede takıma belli bir kimlik ve oyun mentalitesi oturmayı başarabilmiş. Takımın iskeletinin hemen hemen tamamının değiştiğini göz önünde bulundurursak bu sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Futbolculara yeni görevlerini bu kadar kısa sürede benimsetmek kendisinin motivasyon ve liderlik kabiliyetinin üst seviyelerde olduğunu göstermekte. Diego Ribas gibi bir oyuncunun geriye gelip oyun kurması, bunu yaparken arkadaşlarına el kol işaretleri ile ne yapacaklarını söylemesi, dakika 70 de sanki hiç yorulmamışçasına taç çizgisinde rakibe kayarak müdahalelerde bulunması futbolcuların da hocaya saygı duyduğunu gösterir ki bu bir takım için büyük bir indikatördür. İlerleyen günlerde oyuncu grubu birbirine alıştıkça Fenerbahçe’yi izleyenlerin büyük keyif alacakları şüphesiz.
Maça dönecek olursak yeni kurulmuş bir takım için iyi sayılabilecek bir Fenerbahçe vardı. Bizler tribünde sıcaktan boncuk boncuk terlerken oyuncuların işi kolay değildi. İki takım da kontrollü futbolu tercih etti. Fenerbahçe’de Diego hariç en çok beğendiğim üç isim de yeni transferlerdi. Josef de Souza, Fernandao ve Kjaer alacakları paranın hakkını vereceklerini daha ilk resmi maçtan gösterdiler.
Kjaer’e ayrı bir parantez açmak lazım.Dün sarı lacivertli ekibi ilk defa izleyecek birine sorsak Kjaer için ‘’3-4 senelik stoper’’ der, Bruno Alves’I ise yeni transfer sanırdı. Viking diyarından gelen oyuncu daha 1 ayda takımın defans bölgesinde ki lideri konumuna gelmiş, oyunu yönlendirmeye başlamış. Kaç tane hava topu aldığını ben sayamadım, rakip forvetlere geçit vermedi. Fenerbahce belki de Hogh den beri ilk defa aradığı stoperi bulmuş ki ilginç tesadüf; ikisi de Danimarkalı.
Josef ise Fenerbahçe orta sahası için büyük kazanç. Leylek gibi uzun bacakları ile rakip orta sahası için baş belası. Her topa ayak sokabiliyor, pozisyon alma becerisi üst düzeyde. Hücum anlamında da gerekli katkıyı verebileceğini sinyallerini ben dün aldım. Lakin, Topal ile olan uyumlarında şu an için sorun var. Bu ikilinin birbirine alışması biraz zaman alacak gibi gözüküyor. Dün Topal’ın Fenerbahçe geçmişinde ilk defa bu kadar rezilleri oynamasının ana sebebi bence daha partnerini anlayamaması yüzünden. Dört – beş resmi maç oynandıktan sonra daha tutarlı ve ne yaptığını bilen bir ikili izleyeceğiz ve bu da otomatik olarak system gereği Diego Ribas’a yansayacak. Bu ikili oyunun defansif yönünü tam olarak tutabildiği zaman önde serbest gezdiğinde canlar yakacak bir Diego izlemeye başlayacağız.
Hücum hattının yeni transferlerine değinecek olursak Fenerbahçe’nin bu sene en büyük kazancı ne Nani ne de Van Persie. Bu senenin en büyük kazancı takıma getirdiği hırs ve ortaya koyduğu kazanma karakteri ile Fernandao’dur. Devasa cüzzesi ve psikopat bakışları ile rakibi oyundan soğutuyor. O fizik ile, bu sıcakta 90 dakika boyunca hem ileride hem savunmada rakip ile boğuşması takdira şayandı. Sırtı kaleye dönük pozisyonların hepsini olumlu kullandı, ‘’ağır’’ diye eleştirilirken rakibin sağından atıp solundan geçti. Tam anlamıyla Fenerbahçe taraftarının özlem duyduğu santrafor. Bu sene çok büyük işler yapacaktır.
Nani ile Van Persie’nin daha zamana ihtiyaçları olduğu çok açık. Özellikle Persie’nin maç eksiği olduğunu gözlemlemek mümkün ama sahadaki varlığı ve oyunu okuma beceresi bile rakibi korkutup, rahatsız ediyor. Nani ise kalitesini ayağına gelen her topta gösteriyor ama onun da arkadaşlarına alışması için zaman lazım. Dün gece arkasında hemen hemen her topta Hasan Ali Kaldırım kaldığı için ne ver-kaçlara girebildi, ne de açık alanı kullanabildi. O da kanatta pek fazla etkili olamadığı için aldığı toplarda göbekten bir şeyler yapmaya çalıştı ama kalabalık savunmadan geçemedi. Tabii bunda Shakhtar’ın kurt hocası Lucescu’nun da payı büyüktü. Fenerbahçe’yi iyi analiz etmiş çılgın Romen ilk 11 de Hasan Ali’yi görünce bütün ataklarına bu oyuncunun bulunduğu kanattan şekil verip tüm uzun topları onun üzerine oynattı. Bu da Fenerbahçe kanatlarının oyunu açık alanda oynamak yerine daha ortaya gömülü kalmasına neden oldu.
Son olarak; dün gece alınan 0-0 lık sonucun beni mutlu ettiğini söyleyebilirim. Hazırlık maçlarında ciddi anlamda defansif sıkıntılar gözükmekteyken dün takım halinde çok başarılı savunma yapılarak Shakhtar gibi etkili hücum hattı olan bir takıma pek fazla pozisyon verilmedi. Yeni kurulmuş ve iki sağ beki de sakat olan bir takım için bu güzel bir başarı.Rövanş maçından da beklentim iki tarafın dün akşam ki gibi kontrollü futbol oynaması yönünde. Duran topların skoru belirleyeceğini ve deplasmanda bulacağı gol avantajı ile Fenerbahçe’nin istediğini elde edip turu geçeceğini düşünüyorum.
RIDVAN DİLMEN’İN AMACI NE?
Yazımı sonlandırmadan evvel Fenerbahçe efsanesi, yeni nesil futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen hakkında birkaç satır yazmam lazım çünkü kendisinin futbolculuk dönemine hayran bir Fenerbahçeli olarak anormal sinirliyim.
İsmail Kartal ve Aykut Kocaman gibi vasat teknik adamlara toz kondurmadan, oynanan berbat ötesi futbola rağmen 8 ay savunmuş adam sanki kendisi değilmiş gibi yıllar sonra gelen ilk yabancı teknik direktörü daha sezonun ilk resmi maçında ezmeye çalışmasının sebebini merak etmekteyim. Kendisinin acaba yabancı teknik direktörlere garezi mi var yoksa kankaları artık takımın başında değil diye rahatsız olup çok sevdiği(!) Fenerbahçe’yi sabote mi etmeye çalışıyor? ‘’Pereira’nın altına yerli bir yardımcı gelmeli’’ önergesini neye dayanarak yapıyor? Bu takım zaten geçen seneden on kat daha iyi top oynuyor. İsmail Kartal için de sabır ve zaman istemekten ziyade yabancı yardımcı isteseydiniz Sayın Dilmen?
Zaten ben Rıdvan Dilmen’i hiç anlayamadım. Politikacılar ile arası iyi, Fenerbahçe ile arası iyi, Şansal Büyüka ile arası iyi, Ferit Şahenk ile arası iyi, Aziz Yıldırım ile arası iyi, Cumhurbaşkanı ile arası iyi, Fatih Terim ile arası iyi. Büyüklerim bana hep bir şey söylerdi; herkes ile arası iyi olan adamdan korkacaksın.
Her ne ise. Sonuç olarak ben zaten kendisinin futbol görüşlerini kaale almam ve sırf saçları güzel diye Türkiye’nin en çok izlenen spor kanalında yıllık 2.5 milyon dolar gibi bir paraya yorumculuk yaptığını düşünürüm. Bana göre kendisi taktik bilmeyen, sistem bilmeyen, ‘diziliş’ kelimesini ağzına pelesenk etmiş, oyunu okuyamayan, oyuncu isimlerini bilmeyen, yabancı liglerdeki futbol bilgisi ‘Xavi-Iniesta-Messi-Neymar ve Arda’ ile sınırlı olan vasat bir futbol yorumcusudur.
İsmail Kartal ve Aykut Kocaman bile olamamıştır Rıdvan Dilmen çünkü onda teknik direktörlük yapacak cesaret yoktur. Kocaman ve Kartal denemiş, başarısız olmuş ama kariyerlerini başka yerlerde sürdüren ‘teknik direktörler’ olmuşken, Rıdvan Dilmen beceremediği için meslekten kaçmış, kulübelere dönmek yerine dolgun bir maaş alıp kolaya kaçarak oturduğu yorumcu koltuğunda işkembeden yabancı teknik adamlara sallamayı seçmiştir. Aynı eleştirileri ise Türk teknik adamlara yöneltemez çünkü ileride sıkıntı yaşamaktan, işinden olmaktan korkar missal.
Türkiye garip ülke. Spor medyasının içinde, gerek yazar, gerek radyocu çok donanımlı, kaliteli, futbol bilgisi konusunda beni, Rıdvan Dilmen’i ve Türkiye de şu anda ekranda çok izlenen onlarca yorumcuyu cebinden çıkartabilecek adamlar tanıdım. Hepsinin önlerine engeller çıkartılmış, hak ettikleri yerlere gelememiş. Ekranlara baktığınızda küfür eden, futbol bilmeyen, sürekli bağıran, rating peşinde koşan saçma sapan adamlar var ve bunlar milyon dolarları götürürken futbolu bilen esas insanlar görüşlerini ancak sosyal medyada yazabiliyorlar.
Yazık…
İyi haftalar dilerim,
Haftaya 1 haftalık bir tatile çıkacağım için rövanş maçımızı yorumlayamayacağım. Fenerbahçe’ye sonsuz başarılar dilerim. Kalbim onlarla. Umarım turu geçeriz.
@josephintavugu