İstanbul’da 6 Nisan 1909 gecesi, İttihad ve Terakki Cemiyeti aleyhinde yazılar yazan Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey, Galata Köprüsünde kurşunlanarak öldürüldüğü o sırada yanında bulunan eski kaymakamlardan Şakir Bey de vurularak yaralanmıştı. Hasan Fehmi Bey yaklaşık otuz beş yaşlarındaydı ve Türk basın tarihimize fikirleri yüzünden şehit edilen ilk yazar olarak geçti. Hasan Fehmi Bey, lise öğrenimini tamamladıktan sonra Avrupa’ya kaçmış bir süre Mısır’a yerleşerek Mahmut Muhtar Paşa’nın çiftliğinde çalışmış, Meşrutiyetin ilan edilesiyle İstanbul’a dönmüştü.
Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey öldürüldüğü o sırada yanında bulunan Şakir Bey ile Mısır’dan tanışıyorlardı ve Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbul’a birlikte dönmüşlerdi. Olaydan sonra Şakir Bey o günü şöyle anlatıyordu:
…”6 Nisan sabahı Hasan Fehmi Bey Şakir Bey’e, Ergiri Mebusu Müfid Bey’i görmeye gideceğini söylemiş ve birlikte gitmeyi teklif ederek Şakir Bey’i Serbesti gazetesine çağırmıştı. Şakir Bey’i Serbesti gazetesinin idarehanesine giderek Hasan Fehmi Bey’le buluşmuş, birlikte Müfid Bey’le Hadi Paşa’nın kaldığı Pera Palas’a gitmişler ve Hadi Paşa’nın sokağa çıktığını, Müfid Bey’in de hasta olduğu için yattığını öğrenmişlerdi. Hava soğuk olduğu için çay içmek üzere Tokatlıyan’a giderken ayakkabılarını boyatmak için bir boya salonuna girmişlerdi. Boya salonunda Ahrar Fırkası Kâtib-i Umumisi Nureddin Bey ile Celâl Sahir Bey’e ve bir de tanımadıkları bir kişiye rastlamışlardı. Hasan Fehmi Bey ayakkabılarını boyatırken bu kişilerle konuşmuş, Ali Kemal Bey’in aleyhinde bulunmuştu.
Sonra Şakir Bey ve Hasan Fehmi Bey Tokatlıyan’a gitmişler, orada Ahmed Celâleddin Paşa’nın kâtibi Kamil Bey’e rastlamışlardı. Kamil Bey kendilerini Mısır’dan tanıdıkları Reşid Bey’in Biritanya Oteli’nde olduğunu söylemişti.
Üçü birlikte Reşid Bey’i görmek üzere Biritanya Oteli’ne gitmişlerdi. Bir süre oturduktan sonra oradan ayrılmışlardı. Hasan Fehmi Bey’le Şakir Bey Tünel başına gelmiş ve Yüksek Kaldırım’dan inmişlerdi. Köprüden geçerlerken arkalarında bir tabanca patlamıştı. Şakir Bey ateş eden kişinin üzerinde bir asker kaputu görmüştü. Tekrar ateş edilmesi üzerine Şakir Bey hızla İstanbul tarafına doğru koşmaya başlamıştı. Koşarken “polis(!)” diye bağırmış, bu sırada birkaç el silah daha atılmıştı. Şakir Bey kendisini koşarken görüp katil zanneden polis tarafından yakalanmış, polis Şakir Bey’i tutarak polis memurlarına teslim etmiş, onlar da Şakir Bey’i önce karakola, daha sonra Zabtiye Nezareti’ne götürmüşlerdi. Sabaha kadar Zaptiye Nezareti’nde kalan Şakir Bey’in ifadesi alınarak yarası tedavi edilmişti.”
Hasan Fehmi Bey’in İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne karşı muhalefetiyle tanınan Serbesti gazetesinin başyazarı olması ve katilinin yakalanmaması tepkilere neden oldu. Şakir Bey’in katilin subay üniforması giydiğini söylemesi katilin ateş ederken “Mevlân” diye bağırarak Serbesti gazetesinin sahibinin adını söylemiş olması (Mevlânzade Rifat), Hasan Fehmi Bey’in İttihad ve Terakki Cemiyeti’ne yönelik sert eleştirileri, İttihad ve Terakki Cemiyeti ile Ahrar Fırkası arasındaki çekişmeli olayın siyasi olduğu görüşünü destekliyordu. “31 Mart Olayı (13 Nisan)”dan bir hafta önce gerçekleşen bu olay iki taraf arasındaki gerilimin tehlikeli bir düzeye uluşmasına neden oldu.
31 Mart Olayı:
13 Nisan 1909’da (31 Mart 1325) İstanbul, Meşrutiyet karşıtı bir ayaklanmayla sarsıldı. 12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece yarısında Taşkışla’ da bulunan Dördüncü Avcı Taburu ayaklandı. Ayaklanmalar meşrutiyeti korumak üzere Rumeli’den getirilmiş olan, “Nigehban-ı Meşrutiyet” (Meşrutiyet’in Bekçileri) olarak adlandırılan Avcı Taburlarının askerleriydi. Askerler subaylarını tutuklandıktan sonra sabah 2.45′ te kışlalarından silahlı olarak çıktılar, 3.45′ te Sultanahmet’te geldiler ve Meclis-i Mebusan-ı kuşattılar. Dördüncü Avcı Taburu askerleri diğer kışlalara giderek oralardaki askerleri de ayaklanmaya çağırdılar. Kılıç Ali, Taşkışla Kışlalarının askerleri, Beyoğlu Numune Topçu Alayları, Yıldız’daki Beşinci, Altıncı ve Yedinci Alayların askerleri de ayaklanmaya katılarak 5.45′ te Sultanahmet’te toplandılar. Ayaklanan askerlerin sayısı 3.000’i buluyordu. Askerlerin ellerinde bir kırmızı bir beyaz bayrağın yanı sıra, ‘İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin açılışında kullanılan Yeşil bayraklar vardı… (Not: Sembolik bir kuruluş yapan İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’nin resmi açılışı 31 Mart Olayından on gün önce 3 Nisan’da Ayasofya Camii’nde okunan mevlitten sonra Kıbrıslı bir hafız ve Nakşibendi Tarikatı’na mensup Derviş Vahdeti’nin söyleviyle gerçekleşti. Cemiyetin kuruluş yeri ve Merkezi Yerebatan Camii bitişiğindeki büyük konakta bulunan Volkan gazetesi idarehanesiydi. Derviş Vahdeti söylevine …”Ey ümmet-i Muhammed” hitabıyla başladı. Vahdeti, …”İnkılabımızı meydana getiren Allah’tır; binaenaleyh İttihat ve Terakki Cemiyeti muhteremesinin bu inkılaba büyük bir hizmeti olmuştur” sözlerinden sonra …”Nihayet, bir zamandan beridir İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde bazı günâhaller zuhur elverdiğini” söylüyordu. “İttihad fikrinin herkeste uyandığını, bunun birinin İslamiyet, diğerinin Osmanlılık olmak üzere iki şekilde ortaya çıktığını açıklıyor ve Müslümanlar için diğer cemiyetlerin yanı artık bir de İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti kurulduğunu iddia ediyordu. Ayrıca din’i ittihatların Osmanlılar arasında bölünmeye yol açacağı düşüncesine kesinlikle karşı çıkıyordu. Derviş Vahdeti’nin söylevi, …”Ey ihvan-ı din! Bu içtimaımız sebebiyle ortada bazı güna fırıldaklar çevirmek isteyenler vardır, bunu şimdi söylemeyeceğim, yalnız Volkan’la (gazete) bildireceğim.” sözleriyle sona erdi. Mevlidin ardından yaklaşık 100.000 kişilik bir kalabalık Volkan matbaasına kadar yürüdü. Kurbanlar kesilip dualar okunduktan sonra kalabalık dağıldı.) Askerler havaya birkaç kez ateş ederek, “Yaşasın asker” diye bağırdılar. Halk da meydana toplanmaya başladı.
Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa saat 5.00′ te Birinci Ordu Kumandanı Mahmud Muhtar Paşa’ya bir telgraf çekerek kendisini göreve çağırdı. Mahmud Muhtar Paşa telgrafı aldıktan sonra saat 8.30’da Harbiye Nezareti’ne geldi ve 9.15′ te Davut Paşa Kışlası’na bir telgraf çekildi ve süvari birliklerinin yola çıkarılması emredildi.
Süvari birlikleri saat 10.45’te Beyazıt’a geldiler. Süvariler Gedik Paşa’da bulunan aşı askerleri ve halkı dağıttılar. Harbiye Nezareti’ni korumak ve köprüden geçerek askerleri önlemek üzere Harbiye Nezareti kapısına ve Eminönü’ne makineli tüfekler yerleştirildi.
Sultanahmet’te toplanan askerlere yeni birlikler katılmaya devam ediyordu. Askerleri yönlendirenler özellikle Arnavut Hamdi Yaşar Çavuş, Bölük Emini Mehmet ve Kamacı Ustası Arif’ti. Derviş Vahdeti de askerlerin arasındaydı (!). Er kıyafeti giymiş, kadro dışına çıkarılmış alaylı subaylar da Sultanahmet’te toplananların arasındaydılar. 12.45’de Divanyolu’ndan kalabalık bir ulema grubu, birçok ilmiye öğrencisi ile birlikte gelerek asi askerlere katıldı. 14.15 ile 14.45 sıralarında askerler Meclis’e gelmekte olan Lazkiye Mebusu Emir Arslan Bey’i Hüseyin Cahid Bey’e benzeterek öldürdüler.
Kalabalık arasında askerlerin yumruklarına ve dipçik darbelerine maruz kalarak düşe kalka ilerleyen Emir Arslan Bey, Meclis kapısına yaklaştığında son bir gayretle Meclis’e doğru koştu, ancak Topkapı Sarayı ‘na giden caddenin ağzından atılan kurşunla vurularak düştü. Mebuslar korkuyla pencereden bu cinayeti izlediler.
Ayaklanma sırasında Emin Arslan Bey’in yanı sıra Adliye Nazırı Nazım Paşa’da öldürüldü.
Nazım Paşa, Bahriye Nazırı Rıza Paşa ile birlikte öğleden sonra Hilmi Paşa tarafından Babıali’den Saray’a çağrılmış ve birlikte yola çıkmışlardı. Sirkeci’ye doğru indikleri sırada askerler tarafından durduruldular ve Meclis’e götürüldüler. Meclis’in dış kapısından içeri girerlerken bekleyen asker silah çekti. Bunun üzerine Rıza Paşa ayağından, Nazım Paşa kalbinden vuruldu. Nazım Paşa’nın Ahmed Rıza Bey’e benzetildiği için öldürüldüğü söyleniyordu. Arslan Bey ve Nâzım Paşa’nın cenazeleri Meclis-i Mebussan Dairesi’ne konuldu.
Ayrıca o gün dört subay ve Şerif Sadık Paşa ile uşağı da öldürüldü. Harbiye Nezareti önünde bulunan ayaklanan askerlerden de öldürülenlerden oldu.
Sultanahmet’teki kalabalık artmaya devam ediyordu. Saat 15.15’te 1.000 kadar deniz eri bando eşliğinde Sultanahmet’e geldi. Ayaklanan askerler saat 15.30’da Harbiye Nezareti’ne girmeye kalkıştılar ve havaya ateş edilerek durduruldular. Olaylar sırasında aralarında silahlı askerlerin de bulunduğu bir kalabalık İttihat ve Terakki Cemiyeti yanlısı Şura-yı Ümmet ve Tanin gazetelerinin idarehanelerini basarak kapılarını kırdılar ve içeride bulunan gazetelerle aletlerin hepsini yağmaladılar. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Merkez-i Umumisi Şura-yı Ümmet gazetesi idarehanesinde bulunduğu için saldırı sırasında Cemiyet’in bütün evrakı sokaklara atıldı. Akşamüzeri olayları önlemek için Şura-yı Ümmet idarehanesi asker tarafından korunmaya alındı.
Olaylara tanık olanların büyük kısmı, hemen harekete geçilerek güç kullanılsaydı isyanın bastırılacağı ve askerin dağılacağı görüşünü savunmalarına rağmen, Vükela Heyeti kesinlikle kan dökülmesini istemiyordu. Hükümet Şeyhülislamın nasihatlerle asi askerleri yola getireceğine ve isyanı önleyeceğine inanıyordu. Mahmud Muhtar Paşa ise isyanı bastırmak üzere harekete geçmek için hükümetten emir bekliyordu. Hükümet ise Şeyhülislamdan isyancıların isteklerini öğrendikten sonra istifaya karar vermişti.
Mahmud Muhtar Paşa, Ahmed Rıza Bey ve Hariciye Nazırı Rıfat Paşa’ya ayaklanmanın güç kullanılarak bastırılabileceğini bildirmişti.
Saat 16.30’da Sadrazam ve Harbiye Nazırı bir telgrafla güç kullanılmamasını, Şeyhülislam ve Mebuslardan kurulu bir heyetin Yıldız Sarayı’nda görüşmeler yaptıklarını ve bunların kararının bekleneceğini bildirdiler.
Hükümetin ayaklanmaya karşı tavır almaması, ayaklanmayı kışkırtanların rahat hareket etmelerine ve diğer askerleri de etkileri altına almalarına neden oluyordu. Bir türlü harekete geçilmemesi ayaklanmayı bastırmak üzere getirilen askerlerin morallerinin bozulmasına yol açtı ve bunların bir kısmı kışkırtmalar sonucunda ayaklanmaya katılmaya başladılar. Asilerin kışkırtmalarına karşı Mahmud Muhtar Paşa askerlere hitap ederek kışkırtmalara kapılmamaları yönünde konuşmalar yaptı. Bu sırada, Draç Mebusu Esad Toptani Paşa, Ergiri Mebusu Müfid Bey ve Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey Saray’a giderek Meclis-i Mebussan Dairesi’ni askerlerin kuşattığını ve olayın son derece tehlikeli bir hal aldığını bildirdiler.
Esad Paşa, İkinci Mabeynci Nuri Paşa aracılığıyla padişahın Sultanahmet’e gelerek askerlere görünmesini istedi. Ancak padişah kendisine zarar verilmesinden endişe ederek bunu reddetti.
Esat Paşa hiç değilse kendilerinin askerle görüşmeye gidebilmeleri için kendilerine bir saltanat arabası verilmesini istedi. Padişah, Reşad Efendi’nin arabaya bindirilip padişah ilan edilmesinden çekinerek de bu isteği de reddetti.
Bunun üzerine Ali Cevad Bey’in hükümetin istifasının kabul edildiğini, yeni kabinenin kurulmak üzere olduğunu, Sultanahmet’te toplanan askerlerin padişah tarafından affedildiklerini ve şeriatın hükümlerine bundan öyle bir kat daha dikkat edileceğini bildiren ve askerlere kışlalarına, halka işlerinin başına dönmelerini emreden padişahın iradesini askerlere kışlalarına, halka ise işlerinin başına dönmelerini emreden padişahın iradesini askerlere götürmesine karar verildi.
Şeyhülislam da bütün askerlere ve halka padişahın selamını bildirecekti. Ali Cevad Bey, sarayda bulunan mebuslarla birlikte saat 16.45’te Meclis’e geldi. Meclis’te bulunan askerlere iradeyi okudu. Ancak askerler Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa’yı istemediklerini açıkladılar. Meclis’te bulunan askerler iradenin meydanda bulunan askerlere de okunmasını istediler.
Ali Cevad Bey iradeyi meydandaki askerlere de okudu, şeriata kimsenin dokunmasının mümkün olmadığını söyleyerek askerlere dağılmalarını nasihat etti. Askerler Harbiye Nazırı’nı ve Mahmud Muhtar Paşa’yı istemediklerini söylediler. Ali Cevad Bey ikisinin de azledildiklerini açıkladı. Padişahın isyancıları affetmesinin ardından Berat Mebusu İsmail Kemal, olaylar sırasında kendisine Harbiye Nazırı olması teklif edilmiş olan İzzet Paşa’yı arayarak Harbiye Nezareti’ndeki askerlerin Sultanahmet getirilmesini ve oradaki askerlere katılmalarını istedi. Ayaklanan askerlerin Harbiye Nezareti’nden uzaklaştırılmaları için verilen emirler üzerine Mahmud Muhtar Paşa saat 19.30’da istifa etti ve Beyazıt’tan ayrıldı.
Ali Cevad Bey’le Şeyhülislam Meclis’e döndüler ve Saray’a bir an önce Harbiye Nazırı’nın atanması gerektiğini bildirdiler. Ali Cevad Bey’in bu yöndeki ısrarlarının ardından Saray’dan Müşir Edhem Paşa’nın Harbiye Nezareti’ne atandığı bildirildi. Ali Cevad Bey, Şeyhülislamla birlikte Meclis’in önündeki binek taşına çıkarak bu haberi askerlere duyurdu ve yine dağılmalarını nasihat etti.
Askerler Ali Cevad Bey’i coşkuyla alkışladılar, hatta kendisini elleri üzerinde havaya kaldırarak sevinç gösterisinde bulundular. Ali Cevad Bey, Şeyhülislam ve Yusuf Kemal Bey saat 21.15’te Sultanahmet’ten ayrıldılar. Ancak asker dağılmadı. Bir iki saat sonra Edhem Paşa, İsmail Kemal Bey ve Halep Mebusu Rifat Bey Sultanahmet’te askerlerin karşısına çıktılar. Askerler Edhem Paşa’ya sevgi gösterisinde bulundular, gece yarısından itibaren sabaha kadar havaya ateş ederek kutlama yaptılar. Silah sesleri İstanbulluların korkuya kapılmalarına neden oldu.
İstanbul’da 6 Nisan 1909 gecesi, İttihad ve Terakki Cemiyeti aleyhinde yazılar yazan Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey, Galata Köprüsünde kurşunlanarak öldürülmesinden sonra, Meclis-i Mebusan’da 7 Nisan günü;
İstanbul Mebusları Zohrap ve Kozmidi Efendiler, / Sinop Mebusu Rıza Nur Bey, / Amasya Mebusu İsmail Hakkı Bey, / Cide Mebusu Kasım Zeynel Bey,/ Ergiri Mebusu Müfid Bey ve Kozan Mebusu Hamparsum Efendi tarafından Hasan Fehmi Bey’in katilinin neden hâlâ yakalanmadığına ilişkin bir gensoru önergesi verildi ve Meclis’te u konuda sert tartışmalar yaşandı.
Yine aynı gün, İkdam gazetesi başyazarı Ali Kemal Bey Mekteb-i Mülkiye’deki dersine girdiğinde Hasan Fehmi Bey’in katilinden söz ederek; …”Artık İstanbul’da adam öldürüyorlar. Beni de öldürecekler, fakat ben korkmam. Bu akşam köprübaşına gider silahım olmadığı halde göğsümü açarım, gelsinler beni öldürsünler…” dedi ve çok üzüntülü olduğunu, ders yapamayacağını söyleyerek sınıfı terk etti. Öğrencilerin bir kısmı Ali Kemal Bey’le birlikte sınıfı terk ettiler ve önce Babıâli önünde, daha sonra Meclis-i Mebusan önünde gösteri yaparak katilin mutlaka yakalanmasını istediler. Meclis Reisi ve bazı mebuslar pencere önüne gelerek göstericilere, …”Meclis’in yasama gücü olduğunu, hükümeti icraatına karışmayacağını, ama kanun gereğinin yapılacağından emin olmalarını söylediler.”
Göstericiler daha sonra Serbesti, Yeni Gazete ve İkdam gazeteleri önüne gelerek cinayeti protesto ettiler. Mekteb-i Mülkiye’de bazı öğretmenler istifa ettiler. Ali Kemal Bey’de istifa etti, ancak henüz dilekçesi Maarif Nezareti’ne ulaşmadan azlolundu.
8 Nisan’da ise Celâleddin Arif Bey Hukuk Mektebi’ndeki dersini aynı şekilde terk etti. Mekteb-i Nüvvab öğrencileri de 8 Nisan tarihli bir telgraf göndererek katilin yakalanmamış olmasını protesto ettiler.
Telgrafta; …”Meşrutiyete uygun olmayan bazı üzücü olayların gerçekleştiği, özellikle Hasan Fehmi Bey’in katledilmesinin kamuoyunu heyecana düşürdüğü ifade ediliyor, iki tarafı karakollarla çevrili ve üzerinde muhafaza memurları bulunan Köprü üstünde katilin yakalanmamasının olayı kamuoyunda şahsi değil siyasi bir cinayet olarak gösterdiği belirtiliyor ve katilin bir an önce ortaya çıkarılarak cezalandırması talep ediliyordu.”
Bu gelişmeler Ahrar Fırkası’nın özellikle okul öğrencilerini tahrik etmeye çalıştığına dair eleştirilere neden oldu.
9 Nisan tarihli Tanin gazetesinde yer alan bir yazıda, “tarafsız olarak ders vermekle görevli olan öğretmenlerin parti çekişmelerini okullara sokmaya çalışarak öğrencileri öğrenimlerinden geri bırakmaya çalışmalarının doğru olmadığı belirtiliyordu.”
Mekteb-i Mülkiye’ye de olaylar devam ediyordu.
Bazı öğrencilerin Ali Kemal Bey’in görevinde kalmasına ısrar etmeleri ve okulda propaganda yaparak gruplaşmaya neden olmaları üzerine Mekteb-i Mülkiye’de konuyu incelemek için bir komisyon oluşturuldu, ancak komisyon bir karara varamadı. Konuya ilişkin olarak Maarif Nezareti’nin Emr-i Tedris ve idarenin Muhafaza-i İntizamı Hakkında Kararlarını Mekteb-i Mülkiye’ye bildirmesi de protestolara neden oldu.
Bu kararlar, öğrencilerin dersleriyle meşgul olmaları gerektiğinden, öğretim ve idareye müdahalelerini ve siyasetle uğraşmalarını yasaklıyordu. Ayrıca okul idareleri tarafından alınacak kararlara muhalefet eden ve diğer arkadaşlarını teşvik eden öğrenciler hakkında öğretmenler heyeti kararıyla kaydının silinmesine kadar ağır cezalar uygulanacaktı. Muhalefete katılan öğrenciler okula kabul edilmeyecek ve eğer muhalefet bir sınıf tarafından gerçekleştirilmişse, öğretmenler heyeti tarafından verilecek mazbata üzerinde o sınıfların dersleri geçici olarak tatil olunacak ve bu süre Maarif Nezareti tarafından belirlenecekti.
Ancak bu kararlara rağmen okulda heyecan yatışmıyordu.
Okul öğrencileri önce müdüriyet odasını kuşattılar. Okul müdürü, Ali Kemal Bey’in görevinden ayrılmış olduğunu ve görevine devam etmesinin mümkün olmadığını öğrencilere bildirdi. Bazı öğrenciler duruma itiraz etmelerine rağmen kendilerinin müdahale hakkı olmadığı kendilerine kesin olarak bildirildi. Bazı öğrenciler okul müdürüne saldırı ve hakarette bulundular. Olaylara karışanların okuldan kaydının silindiği Maarif Nezareti’ne bildirildi. Öğrenciler müdürle görüşmeleri sırasında İttihad ve Terakki Cemiyeti’nden söz ederek …”Neden mektepte telefon var. Maksadınız icap edince getirmek, bizi tehdit etmek,” ; “Cavid Bey Ali Kemal Bey’i Mebus seçtirmedi! Şimdi muallimlikten çıkartıyor” gibi suçlamalarda bulundular.
Hasan Fehmi Bey’in cenaze töreni muhalefetin bir güç gösterisi şeklinde düzenlendi ve büyük bir kalabalığın katılımıyla 8 Nisan’da gerçekleşti.
Aralarında ilmiye öğrencilerinin de bulunduğu kalabalık 30-40.000 kişiyi buluyordu. Cenaze dedeler ve dervişlerin “lâilahe ill-Allah” duaları arasında Serbesti gazetesi idarehanesinden kaldırıldı ve Sultan Hamamı, Meydancık, Babıâli, Cağaloğlu güzergâhı izlenerek Ayasofya Camii’ne getirildi. Burada cenaze namazı kılındıktan sonra Divan Yolu güzergâhından Sultan Mahmud Türbesi’ne götürüldü ve orada toprağa verildi.
Cenaze alayına katılanlar arasında bazı Mebuslar, gazete ve yazar muhabirleri, okul öğrencileri ve çeşitli cemiyetlerden kişiler bulunuyordu. Cenazede hazır bulunan o kadar çok insan vardı ki, cenaze kaldırılacağı sırada Serbesti gazetesi idarehanesinde toplananlar izdihamdan dolayı Postane arkasında tamir olunan caminin iskelelerine çıktılar ve iskeleler ağırlığı taşımayarak yıkıldı. Cenaze Yeni Postane önüne getirildiğinde, her zamanki gibi Babıâli’ye gitmekte olan Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın arabası kalabalık tarafından durduruldu. Halk Sadrazam’ın aleyhinde gösteri yaparak arabanın geçmesine izin vermedi. Kendisine gösterilen tepki üzerine yolunu değiştirmek zorunda kalan sadrazam tramvay caddesini takip ederek Babıâli’ye Soğuk Çeşme kapısından girdi. (Bakınız: “II. Meşrutiyet’in İlk Yılı 23 Temmuz 1908 – 23 Temmuz 1909”, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayınları-2791, İstanbul, Kasım 2008, Sf:288…294)
Gazeteci Hasan Fehmi Bey’in bir suikasta kurban gitmesi Türkiye Gazetecileri Cemiyeti tarafından 6 Nisan 1996’da “Basın Şehitleri Günü” olarak kabul edilmiş ise de 2005’ten bu yana ise anma gününün adı “Öldürülen Gazeteciler Günü” olarak değiştirilmiştir. Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle paylaştığı için aramızdan ayrılan tüm basın şehitlerimizi rahmetle anıyoruz efendim.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
Atatürk’ün gazeteciliği ve başyazarlığı, “Mustafa Kemal ATATÜRK, daha Harbiye’deki öğrencilik yıllarından başlayarak “GAZETECİLİK” merakı olan ve zaman zaman “BAŞYAZARLIĞA” uzanan bir çizgide düşüncelerini önce yakın çevresindekilere, sonra da kamuoyuna ulaştırmaya çalışan bir insandı. Onun bu konudaki çalışmalarını, yetişmesi ve kişiliğinin şekillenmesi çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir. https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-gazeteciligi-ve-basyazarligi/
Ali Kemal Bey’in ihanetinin sonu, …”Ali Kemal Bey, 1908’de Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul’a dönerek “İkdam” gazetesinde başyazarlık, Mülkiye’de öğretmenlik yapmış, 31 Mart olayından sonra tekrar Avrupa’ya giderek Paris’te “Yeni Yol” dergisini çıkarmıştır. Ali Kemal Bey, 1912’de İstanbul’a dönüp İkdam gazetesinin başyazarı olmuş 1913’te “Peyam” gazetesini çıkarmaya başlamış, hükümete ve yönetime karşı olan eleştirileri nedeniyle 1914’te gazetesi kapatılmıştır. https://www.sechaber.com.tr/ali-kemal-beyin-ihanetinin-sonu-1-bolum/
Atatürk ve 31 Mart olayı, …”Serbesti gazetesi başmuharriri Hasan Fehmi Bey’in 6/7 Nisan 1909 gecesi öldürülmesi ile hürriyetten rahatsız olan ve menfaatleri kısıtlanan saray adamları ve uşakları ile el ele veren yobaz zümresi alaylı subaylar ile de ilgi kurarak hürriyete karşı bir cephe yolu bulmuşlardı. İttihat ve Terakki genel merkezinin ve hükümetinin beceriksiz ve kötü siyaseti, Selanik’ten İstanbul’a getirdikleri avcı taburları, tek güvenilir kuvvetmiş gibi her yerde öne plana alınması, İstanbul’da bulunan diğer askeri birlikler tarafından yadırganmaya başlanmıştır. https://www.sechaber.com.tr/ataturk-ve-31-mart-olayi/