Üstte görmekte olduğumuz 109 x 102 cm. ölçülerindeki levha, 1925 – 1928 tarihleri arasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci binasındaki genel kurul salonun kürsü arkasına asılmıştır. Levhada, 1921 Anayasası’nın ilk maddesi olan “Hâkimiyet Milletindir” ibaresi vardır. O dönemin önemli hattatlarından Hulusi Efendi /Yazgan (1286/1869 – 1358/1940) siyah kâğıt zemin üzerine sarı yaldız ile yazmıştır.
Türk toplumunun ve Osmanlı Devleti’nin kaderini değiştiren Mustafa Kemal Atatürk; …”Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz,” demiş ve aşığı olduğu karakteri yüksek, çalışkan ve zeki Türk milletini şöyle tanımlamış ve yazmıştır:
Millet
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.
Millet sözünden ne anlaşılır; ne anlaşılmak lâzımdır? Bunu anlatayım;
Sözlerimin kolay anlaşılması için, yine Türk milletine bakacağım; çünkü dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir. Bugünkü Türk milletine bir resim tablosuna bakar gibi bakalım ve şimdiye kadar edindiğimiz bilgilerin yardımı ile düşünelim; bu tabloda neler görüyorsak, bu tablo bize neler hatırlatıyorsa, onları birer birer söyleyelim;
1.Türk milleti, halk idaresi olan Cumhuriyetle idare edilen bir devlettir. 2.Türk Devleti laiktir. Her çeşit, dinini seçmekte serbesttir.
3. Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de, Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlâkının, an’anelerinin, hâtıralarının, menfaatlerinin, elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir; zihnidir.
4. Türk milleti Asya’nın garbında ve Avrupa’nın şarkında olmak üzere kara ve sınırlariyle ayırt edilmiş, dünyaca tanınmış büyük bir yurtta yaşar. Onun adına, Türkeli derler. Türk yurdu daha çok büyüktü. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse, Türk’e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur. Bütün dünyada, Asya, Avrupa, Afrika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu hakikatler eski ve hususiyle yeni tarih vesikaları ile malûmdur.
Fakat bugünkü Türk milleti, varlığı için bugünkü yurdundan memnundur. Çünkü; derin ve şanlı geçmişin; büyük kudreti atalarının kutsal miraslarını bu yurtta da muhafaza edebileceğinden, o mirasları, şimdiye kadar olduğundan çok fazla zenginleştirebileceğinden emindir.
Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde mevcudiyetlerini muhafaza eden eserleri ile yaşadığı bugünkü siyasi sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kültedir
5.Türk milletinin her kişisi, birtakım farklarla ve fakat umumi surette birbirine benzer. Bazı yapılış farklarını ise tabiî bulmak lâzımdır. Çünkü Mezopotamya, Mısır vadilerinden başlayan malûm tarihten evvel Orta Asya, Rusya, Kafkasya, Anadolu, dünkü ve…
…bugünkü Yunanistan, Girit, Romalılardan evvel Orta İtalya, velhasıl Akdeniz sahillerine kadar yayılmış ve yerleşmiş ve bu başka başka iklimlerin tesiri altında, başka başka cinslerle binlerce sene yaşamış, kaynaşmış bu kadar eski ve bu kadar büyük bir insan cemiyetinin bugünkü çocuklarının tamamı tamamına birbirlerine benzemeleri mümkün müdür? Her zaman, her yerde küçük bir aile çocuklarının bile tamamen birbirine benzemeleri vaki değildir. Türk kavmini yalnız bir noktada, iklimi aynı dar…
…bir mıntıkada belirmiş zannetmek doğru değildir. Türk kavmi yukarıda söylediğimiz gibi, çok büyük bir sahada vücut bulmuş, ailelerin birleşerek Sop (Klan)ve Sop’ların birleşerek Boy (Kabile) ve Boy’ların birleşerek Öz (Aşiret) ve Öz’lerin de birleşerek siyasi bir topluluk olan El (Medine) ve en nihayet El’lerin bir merkezde birleşmeleriyle büyük bir camia vücuda getirmiştir.
Bu büyük Türk camiasını terkip eden unsurların mahiyetleri arasındaki fark büyük olmamakla beraber, menşein…
…vüs’ati, nüfusun kesreti düşünülünce Türk kavimlerinin aralarındaki manevi rabıtanın gevşek olması ve muhtelif namlarla, muhtelif roller oynaması tabii görülür. Bu sebepledir ki tarih, hadiselerini yazdığı kavimleri nerede, nasıl ve ne namda tanıdıysa o surette yazmıştır.
Böyle olmakla beraber bugünkü Türk milletinin esası aynı menşein, aynı azîm müşterek mazinin tespit ettiği muayyen tiptedir, Türk tipi…
6.Bu sön sözlerden anlaşılıyor ki Türk milletini yapan insanların tarihleri birdir.
7.Türk milletinin müşterek görünen bir hali daha vardır. Hakikatten dikkat olursa, Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek ahlâk hiçbir milletin ahlâkına benzemez. Ahlâkın millet teşkilinde yeri çok büyüktür, mühimdir. Bu ehemmiyeti iyice anlamak için, ahlâk hakkında birkaç söz söylemek fazla olmaz. Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasihatleri murat etmiyorum; zira ahlâklılık…
…diye yaptığımız işler ve yapmaktan sakındığımız işler; kitaplarda yazılı olan veya birtakım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha evveldir ve o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla kulak vermeyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. İş, nazariyatın hakimi ve amiridir. Ahlak kaidelerinin nasıl yapılması lâzım geleceği, ahlâklılık olduğu anlaşılan işler görüldükten, tecrübe edildikten sonra anlaşılır.
Bir iş, her nereye ait olursa olsun insanın kuvvet kullanmasını, yorulmasını…
…muciptir. İnsanlar, mecbur olmadıkça kendilerini yormak istemezler. Hâlbuki bazı işler vardır ki, kendiliğinden insana, onu yapmak için deruni bir arzu, bir temayül ilham eder, o iş şayanı arzu olur. İşte ahlâki işler, aynı zamanda hem mecburî ve hem de şayanı arzu olan işlerdir.
Bir işin ahlâki bir kıymeti olması, ayrı ayrı insanlardan daha ulvî bir membadan sadır olmasıdır.
O memba cemiyettir; millettir.
Filhakika, ahlâkiyet, hususî fertlerden ayrı ve bunların fevkinde, ancak içtimaî, milli olabilir. Milletin içtimaî nizam ve sükûnu hal ve istikbalde refahı, saadeti, selâmeti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi için insanlardan her hususta alâka, gayret, nefsin feragatini icap ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî ahlâkiyet icapları, o millet efradı tarafından muhakeme edilmeksizin vicdani, hissî bir saikle yapılır. En büyük milli his, milli heyecan, işte budur.
Millet analarının, millet babalarının, millet hocalarının ve millet büyüklerinin; evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin gayesi işte bu yüksek milli hissi sağlamlaştırmak olmalıdır.
8.Ahlâkın millî, içtimaî olduğunu söylemek ve maşerî vicdanının bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlâkın mukaddes sıfatını da tanımaktır. Ahlâk mukaddestir; çünkü aynı kıymette eşi yoktur ve başka bir çeşit değerle ölçülemez.
Ahlak kutsaldır; çünkü en büyük ahlâki şeniyet…
…sahibi bir faile racidir. O fail, yalnız ve ancak cemiyettir. Ondan başka bir fail yoktur. Ülûhiyette, timsalî bir şekilde düşünülmüş cemiyet dahi mündemiçtir. Çünkü vicdanlarımız üzerinde müessir olan ruhi hayat, cemiyetin efradı arasındaki amel ve aksülâmellerden teşekkül eder. Filhakika cemiyet, kesif bir fikrî ve ahlaki faaliyet mihrakıdır.
9.Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz.
Türkler, İslam dinini kabul etmeden önce de büyük bir milletti. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin (Farsların) ve ne de sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün…
…milliyetlerin fevkinde, şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Hz. Muhammed’in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi milli lisanında değil, Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah’a ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin…
…manasını bilmediği halde Kuranı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil Hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da Allah kelimesinin ilası parolası altında, Hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler. Ne onları ümmet yaptılar…
…ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır’da, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilâfet alâmeti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular; halife oldular. Gâh şarka, cenuba, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra, Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah’a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felâketler olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını va’t ve temin eden dini akîde…
…ve dinî his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani olmadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyulur takatiyle, derhal, Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdani umumisi derhal, yüzlerce asırlık kudret ve küşayişle, büyük heyecanlarla çarpıyordu.
Ne oldu? Türkün milli hissi artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk cenneti değil, eski hakiki, büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu.
İşte dinin, din hislerinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.
10.Türk milleti, millî hissi; insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında milli hissin yanında insanî hissin şerefli daima muhafaza etmekle müftehirdir. Çünkü Türk milleti bilir ki; bugün medeniyetin şehrahında müstakil ve fakat kendileriyle muvazi yürüdüğü umum medeni milletlerle…
…mütekabil insani ve medeni münasebet, elbette inkişafımıza devam için lazımdır ve yine malûmdur ki Türk milleti, her medeni millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, ihtiralarıyla medeniyet âlemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hâtıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet âleminin samimi bir ailesidir.
Bütün bu söylediklerimizi kısa bir çerçeve içine sokmak istersek, şöyle diyebiliriz:
Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiî ve tarihî vâkıalar şunlardır:
a)Siyasi varlıkta birlik.
b)Dil birliği.
c)Yurt birliği.
d)Irk ve menşe birliği.
e)Tarihî karabet.
f)Ahlâki karabet.
Türk milletinin teşekkülünde mevcud olan bu şartlar diğer milletlerde kâmilen yok gibidir. Daha umumî bir tarif yapabilmek için, diyelim ki; bir cemiyete…
…millet diyebilmek için bu şartlar, aynı zamanda kâmilen veya kısmen, bir arada bulunmak lâzımdır. Bütün milletler tamamen aynı şartlar altında teşekkül etmemiş olduklarına göre Türk milletinde yaptığımız gibi, diğer her millet ayrı olarak mütalea edilmedikçe, milliyet fikrini umumi ve fenni olarak tarif etmek güçtür. Çünkü tespit ettiğimiz şartlar, insanların millet halinde teşekkülüne umumiyetle yardım etmişlerdir. Fakat, bu tarzı teşekkülden başka, adeta bu şartların şekil oluşumdan başka, bu şartların tesirini kale aldırmayan…
…millet teşekkülleri de vardır. Mesela, İngilizler ile Şimalî Amerikalılar aynı dili konuştukları halde ayrı ayrı milletlerdir. Sonra İsviçre’de lisanları menşe’leri başka başka üç unsur vardır. Alman, Fransız, İtalyan, bunlar İsviçreli namı altında bir millet itibar edilmektedir. Cemahir müttehidede beyaz ırkla kırmızı derili insanlar dirsek dirseğe yaşayan Amerikalılardır.
Bugün büyük asrî milletlerden olan Fransızların, İngilizlerin, muhtelif ırkların tesalübü neticesi olduğu malûmdur. Alman milliyeti, Napoleon’a karşı yapılan muharebelerden; İspanya milliyeti, Mağrıbilerle…
Bu prensip, âsri teşkilâtı esasiyede, kanuniyetin ve adlî istikrarın müvellididir.
Bu saydığımız prensipler (a, b, c,) demokrasi prensibinin binası gibi görülür. Filhakika demokrasi prensibi, amelî kıymetini ancak bu saydığımız prensipler sayesinde iktisap eder.
A- demokrasi prensibi
Devlette hâkimiyetin mevcudiyeti iki esasî mesele tevlit eder:
I.Hâkimiyet neden ibarettir?
Hâkimiyette ne vardır? Hudutları nedir? Hâkimiyete istinaden hangi fiiler hukuken yapılabilir?
Bu devletin hâkimiyet meselesidir. Bu meselede devlet dahilî mesnedinden, milletten ayrı olarak mücerret tasavvur olunuyor ve bu suretle siyasî kuvvetinin tabiat ve hudutları tayin ve tespit olunmak isteniyor.
Devletin siyasî kuvveti, sinesinde mevcut fertlerin ve cemiyetlerin, mevcudiyeti dolayısıyle tahdit olmuştur; ne derece tahdit olunmuştur? Bunu, hukuku âmme tayin eder.
Devletin diğer devletlerin ve kendi teşkilâtına dâhil olmayan diğer
…tarih ve ahlâk yakınlığı görülen Türk cemaatleri vardır. Tarihin bir hadisenin neticesi olan bu hal, Türk milleti için elim bir hâtıradır, fakat Türk milletinin tarihen ve ilmen teşekkülündeki asaleti, tesanüdü asla haleldar edemez.
b) Bugünkü Türk milleti siyasî ve içtimaî camiası içinde kendilerine kürtlük fikri, çerkezlik fikri ve hatta lâzlık fikri veya boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş, vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman âleti…
…mürteci beyinsizinden maada, hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hâsıl etmemiştir. Çünkü bu millet evradı da umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlâka, hukuka sahip bulunuyorlar.
Hükümdar, yalnız başına, devlete sevk ve idare eder ve her şeyi o emrederse öyle bir devletin hükûmetine, hükûmeti mutlaka denir. Böyle bir devlette hükümdar “devlet” benim der; muharebe ilân eder, sulh akteder, kanunlar yapar, vergiler koyar, memleketin varidatını istediği gibi sarfeder, hulâsa memleket onun malikânesidir.
Eğer hükümdar, kanunları hazırlayan, milletvekillerinden mürekkep bir Meclis kabul etmişse, o zaman meşrutî hükümet olur. Bu şekil hükûmette dahi, nihayet, yine her şey, hükümdarın son sözüne bağlıdır. Hükûmeti meşrutada hükümdar bir vatandaşa
…milletlerin teşekkülünde en mühim âmiller olduğunu bir defa daha kaydettikten sonra millet hakkında, ikinci derecede unsurları kale almayarak mümkün olduğu kadar her millete uyabilecek bir tarifi biz de alalım:
A.Zengin bir hâtıra mirasına sahip bulunan;
B. Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan;
C. Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda…
…iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.
Bu tarif tetkik olunursa bir milleti teşkil eden insanların rabıtalarındaki kıymet, kuvvet ve vicdan hürriyetiyle insanî hisse gösterilen riayet kendiliğinden anlaşılır.
Filhakika, maziden müşterek zafer ve yeis mirası;
İstikbalde tahakkuk ettirilecek aynı program;
Beraber sevinmiş olmak, beraber aynı ümitleri beslemiş olmak;
Bunlar elbette bugünün medenî zihniyetinde diğer…
…her türlü şartların fevkinde mâna ve şimal alır.
Bundan evvel tespit ettiğimiz tariften mülhem olarak diyebiliriz ki milliyet ferdi ve müşterek hürriyet meselesidir.
O halde meseleyi prensip halinde ifade edelim.
Bir milletin, diğer milletlere nispetle tabii veya müktesep hususi karakterler sahibi olması, diğer milletlerden farklı bir uzviyet teşkil etmesi, ekseriya onlardan ayrı olarak onlara muvazi inkişafa sai bulunması keyfiyetine milliyet prensibi…
…denilir.
Bu prensibe göre her fert ve her millet kendi hakkında hüsnüniyet, topraklarına bizzat kayıtsız tesahüp talep etmek hakkına ve hürriyetine maliktir.
Bu düstur kural, bize hangi milletlerin hür, hangilerinin hürriyetinden şu veya bu şekilde mahrum olduklarını, yani millet namını taşımaya layık olmadıklarını kolaylıkla gösterir. (Kaynak: Amiral (e) Çetinkaya Apatay – Yalçın İlter, “(Elyazısıyla) Yazdığı ve Yazdırdığı Fikirleri ile ATATÜRK”, İstanbul,1997, Kazancı Matbaacılık San. Tic. A.Ş. Sf:2…65)