-…”Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak şart-ı hayatidir” diyen Büyük Atatürk, Türk milletini sosyal ve siyasi alanda çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracak ileri bir zihniyetin yerleşmesi çabası içinde idi. Bu yolda yasal düzenleme ile TBMM ‘de alınan kararlarla bir takım devrimler (İnkılaplar) birbirini izlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gerçek anlamda Batılı bir devlet ve toplum hayatına ulaştıran bu devrimler, diğer devrimlerde rastlanmayan kökten ve esaslı değişiklikleri başarmıştır.
Ancak, başarıya giden o yolda, yasal düzenleme ile alınan bu kararlar, toplumsal yapıyı kökten değiştirdiğinden, yüzlerce yıllık gelenek ve göreneklerin sorgulanmasına yol açmıştır. Bu kararlardan birisi de Uluslararası saat, takvim, rakam, ölçü ve hafta sonu tatilinin kabul edilmesi olmuştur. Şöyle ki;
…”Türkler arasında uzun yıllardan beri zaman ölçüsü olarak güneş, kum, ezanî saat gibi değişik metotlar kullanılmıştır. Bu metotlardaki temel esas ise, güneş ışınlarının yeryüzüne iniş konumu olmuştur. İslâm ülkeleri ve Osmanlılar da uzun yıllar kullanılmış olan ezanî saat, namaz vakitlerini ve ona çağrı olan ezanı gözettiği için bu adla anılmış, ayrıca Batılı devletler Türk usulü anlamında alaturka saat olarak nitelemişlerdir. Batı’daki zaman ölçüsü ise alafranga saat olarak tanınmıştır.
Bu farklı saat sistemleri, Batı ile Osmanlı Devleti arasında zaman farklılıklarını ve çeşitli sorunları gündeme getirmiştir. Bu sorunların giderilmesi için, çeşitli dönemlerde yapılan girişimlerden de olumlu sonuç alınamamıştır. Nihayet bu alandaki kargaşaya da Cumhuriyet’in ilanından sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 26 Aralık 1925 (Mali 26 Kânunuevvel 1341) tarihinde çıkarılan “Takvimde Tarih Mebdeinin Değiştirilmesi Hakkında ve Günün Yirmi dört Saate Taksimi Hakkında Kanun” adlı iki ayrı yasa ile son verilmiştir. Yasa ile 1 Ocak 1926’dan başlayarak “Miladi Takvim (Gregorien Takvim)’i benimsenmiştir. Yılbaşını 1 Ocak olarak alan bu takvimin yanı sıra günü 12 saat gündüz ve 12 saat gece dilimlerine ayıran saat sistemi yerine 24 saatlik gün kabul edilmiştir.
Osmanlı Devleti döneminde takvim konusunda daha da büyük bir karmaşa yaşanıyordu. Türkler arasında bilinen modern anlamda en eski takvim “12 Hayvan Takvimi”dir. Bu takvimde her ayı bir hayvan sembolize ettiği için bu isim verilmiştir. Bu hayvanlar sırasıyla;
1-Sıçan (Sıçgan),
2-Öküz (Sığır),
3-Pars (Bars),
4-Tavşan (Tavışgan),
5- Ejder (Lu),
6-Yılan,
7-At (Yond),
8-Koyun (Koy),
9-Maymun (Biçin),
10-Tavuk (Tağuk),
11-İt (Köpek),
12-Domuz (Tonguz) olarak adlandırılmıştır. (Not: Bu takvimde güneşin hareketi esas alınmış ve aylar birbirine eşittir.)
On iki hayvan takvimi İslamiyet’in kabulünden sonra da Türkler arasında kullanılmaya devam etmiş ise de “Hicri Takvim” ağır basmıştır.
Hicri Takvim’ de İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicret (göç) ettiği 622 yılı (Safer ayı 27.gün) başlangıç olarak ele alınmış ve yıl olarak da ay yılı kullanılmıştır. Hicri Takvim’ de ayların isimleri Arapça olup, bir yıl 354 gün olarak kabul edilmiştir. (Not: İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV), Hicret’in 8’nci yılında “Hicri Takvim”e göre Ramazan ayının 13’ncü günü 10.000. kişilik Müslüman bir ordu ile Medine’den yola çıkmış (4 Ocak 630) ve 20 Ramazan’da (11 Ocak 630) Kureyşliler’in elindeki Mekke’yi Fetih etmiştir. Söz konusu -Hicri Yılbaşı- ülkemizde on gün öne çekilerek 31 Aralık / 1 Ocak günü kutlanmaya başlanmıştır.)
Hicri Takvim ’in ayları ise şöyledir;
1-Muharrem,
2-Safer,
3-Rebi’ül-evvel,
4-Rebi’ül-âhir,
5-Cemaziyel-evvel,
6-Cemaziyel-âhir,
7-Recep,
8-Şaban,
9-Ramazan,
10-Şevvâl,
11-Silkâde,
12-Zilhicce olarak düzenlenmiştir.
Ancak, Hicri Takvim; güneş yılı 365 günden oluştuğundan 33 yılda bir “artık yıl” oluşmaktaydı. Bunu önlemek için, Osmanlı Devleti’nde I. Mahmut döneminde düşünülüp H. 1205 (M. 1790) yılından itibaren “Sene-i Maliye” adıyla mali işlerde, hicret tarihinden başlayan fakat güneş yılı esasına dayanan “Rumi Takvim” adıyla yeni bir takvimin kabul edildiği de görülecektir. Bu takvimin birinci ayı Mart olarak alınmış ve Hicri Takvim ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Fakat zamanla birçok konuda kargaşaya neden olan bu iki takvimin yeniden düzenlenmesi için Meşrutiyet döneminde girişimler olmuş, savaş koşulları bu girişimleri engellemiştir.
Hâlbuki Batı’da Jülyen Takvimi’ne on gün ilave edilerek 1582’den beri güneş yılını 365 gün 5 saat 48 dakika olarak kabul eden “Gregorien Takvim” kullanılmaktadır. Avrupa ile olan ilişkiler dolayısıyla Osmanlı Devleti bu takvimi de kullanmaya başlayınca, takvimler üçlenmiş olmuştur. 1917’de “Rumi Takvim ile Miladi Takvim” arasında 13 günlük bir fark oluşmuştur. Dolayısıyla 1332 yılı Şubat ayının 16. günü 1333 Mart’ının ve Miladi 1917 yılı Mart’ının birinci günü sayılmış, aradaki fark ortadan kaldırılmıştır.
Cumhuriyet döneminde yapılan yeni düzenlemeler arasında takvim konusu da gündeme getirilmiş, Batı ile uyum sağlamak ve ilişkilerdeki zorlukları aşmak için “Miladi Takvim (Gregorien Takvim) ‘ine geçmek uygun görülmüştür. Çünkü Batılı ülkelerin kullandığı “Miladi Takvim”, artık Uluslararası bir takvim haline gelmiştir. “Miladi Takvim” in başlangıcı olarak ise Hz. İsa’nın doğum günü esas ele alınmış ve takvim yılı olarak da güneş yılı kabul edilmiştir.
Sonuçta, saat ve takvim değişikliği konusunda yasal düzenlemeleri içeren çalışmalar başlatılmış ve 26 Aralık 1925’te kabul edilen kanunlarla “Hicri ve Rumi Takvim” kaldırılarak yerine “Miladi Takvim” kabul edilerek Rumî 1341 yılının son gününü takip eden gün 1926 yılı Ocak ayının birinci günü olarak kabul edilmiştir.
Aynı gün, saatlerde de ezani (alaturka) saat yerine de Milletlerarası Saat sistemi resmi saat olarak kabul edilmiştir. Hâlbuki Osmanlı Devletinde “ezani saat” alaturka saat kullanılıyordu. Buna göre gün 12 saatlik 2 dilime ayrılıyor, güneşin batışı 12 kabul edilmekteydi. Batıda ise günü 24 saate ayıran öğlen vaktini 12 olarak kabul eden alafranga saat güneş saati yürürlükteydi. Bu nedenle 697 sayılı Yasa ile günü 24 saate bölen vasati güneş saati (alafranga), ülkede tek resmi zaman ölçüsü olarak kabul edilmiştir. Ancak ezani saat, resmi işlemler dışında isteyenlerce kullanılabilecektir.
Okumada karşılaşılan güçlükler ve yeni harflere geçişin söz konusu olduğu günlerde, 20 Mayıs 1928’de kabul edilen 1288 sayılı Yasa ile uluslararası rakamlara geçiş kabul edilmiştir. Gündelik hayatla ilgili düzenlemeler sonraki yıllarda da devam etmiştir. 26 Mart 1931 tarihinde çıkarılan kanunla arşın, endaze, okka, çeki gibi eski ağırlık ve uzunluk ölçüleri kaldırılmış, yerine metre, kilogram gibi kıta Avrupa’sının kullanmış olduğu ölçüler kabul edilmiştir. Böyle bir uygulamaya geçmekle, hem iç piyasalardaki uygulamalara birlik getirilmiş ve hem de uluslararası ticari-ekonomik ilişkilerde uyum içine girilmiştir. Birbiri ardınca gerçekleşen devrimlerle birçok konuda Batı ile uyum içine giren Türkiye Cumhuriyeti, hafta tatili konusunda da çağdaş dünya ile ayrı düşüyordu. İslâm dünyasında tatil günü Cuma idi. Bu durum Batı ile olan her türlü siyasal, ekonomik vs. ilişkileri aksatıyordu. Nitekim 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan “Türkiye İktisat Kongresi”nde Türkiye’de hafta tatilinin “Cuma” olduğuna ilişkin bir karar alınması… ;
Cuma Tatili:
Madde 1- Cuma günü bütün Türkiye sekenesi için resmi tatil günüdür. (Müttefikan kabul).
Madde 2- Herhangi din ve mezhebe salik olursa olsun, Cuma günleri hiçbir dükkân ve müessese açık bulundurulamaz. Yalnız kasap, sebzevatçı ve ekmekçiler öğleye kadar; kahve, gazino, lokanta ve hamamlarla ecza haneler de akşama kadar açık kalabilir. (Müttefikan kabul).
Madde 3- Cuma’nın gayrı herhangi bir günde kimsenin mağaza ve müessesini kapalı bulundurması kendi hakkıdır. (Müttefikan kabul).”
…uygulamada yeni aksaklıkların doğmasına sebep olmuştu. Bu son hüküm, Müslüman olmayanlara Pazar günü tatil yapma olanağı getiriyor, fakat Cuma’nın zorunlu tatil yapılması, bu gibilerin haftada iki gün işyerlerini kapatmaları sonucunu doğuracak nitelikteydi.
Dolayısıyla bu iş ve zaman kaybını gidermek, çağdaş dünya ile kopukluğu düzenlemek ve siyasal, ekonomik ilişkileri daha verimli bir hale getirmek amacıyla hafta tatilinin değiştirilmesi gündeme gelmiştir. Yapılan değerlendirme sonucunda Batı ile uyum içine girmenin yararları görülmüş ve 1 Haziran 1935’te kabul edilen 2429 sayılı “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun” ile hafta tatili Cuma’dan Pazar gününe alınmıştır. Böylece bütün bu değişikliklerle ilgili aksaklıklar giderilmiş ve çağdaş bir uygulama içine girilmiştir;
– Hafta Tatili: Pazar günü tatil, Cumartesi 13 den itibaren en az 35 saat,
– Cumhuriyet Bayramı: 28 Ekim öğleden sonra başlayıp 29 Ekim tatil,
– Zafer Bayramı: 29 Ağustos öğleden sonra başlayıp 30 Ağustos tatil,
– Ulusal Egemenlik Bayramı: 22 Nisan öğleden sonra başlayıp 23 Nisan tatil,
– Bahar Bayramı: Mayısın birinci günü,
– Şeker Bayramı: Üç gün,
– Kurban Bayramı: Dört gün,
– Yılbaşı: 31 Aralık öğleden sonra başlayıp 1 Ocak tatil. (Uygulamaya 1936’da geçilmiştir.)