İnandıkça Yavaşlıyorum…
Bu aralar kalemim sakin, hareketsiz ve içine kapanık, biraz da korkak galiba; dökülemiyor duygular. Düşünceler bir saniye beklemeden birbiri ardısıra diziliyorlar, beden dinleniyor ama beyin asla ve ben yakalamıyorum öylece geçip gitmelerini izliyorum.
Hikayelerimin peşinde daha doğrusu hikayemin peşinde giderken benim hikayemin beni beklediğini biliyorum ve düşüncelerimin beynimden kalbime ve kalemimden sayfalara adeta yağmasını bekliyorum, öylece bekliyorum düşünceler adeta sağanak yağan yağmur gibi beni ıslatıyorlar ve ben adeta sağanak halinde yağan bir yağmurun altında gibi, önce yavaş, sonra hızlanan yağmur tanelerini toplamak istercesine açıyorum avuçlarımı ve avuçlarım ıslanıyor, yağmur taneleri saçlarımdan yüzüme, gökyüzüne açılan avuçlarımdan topraga dökülüyor ve ben öylece yağmur zereciklerinin toprağa karışmasını seyrediyorum.
Düşünceler; düşünceler biz ne zaman düşünmeye başladık, farkına varmaya ne zaman başladı insan oğlu,bu ara kafayı iyice düşüncelere taktım.
Beynimizden her gün gecen altmış bin düşünceye ve en komiği neymiş biliyor musunuz? Bu düşüncelerin elli bini geçmişe aitmiş ve sadece on bini geleceğe aitmiş , geveze beynimiz durup dinlenmeden konuşup dururken kaçta kaçını açığa çıkarıyoruz bilemiyorum ve kaçta kaçı dilimize gelene kadar yüzlerce sansür ve denetimden geçiyor, eleniyor eleniyor ve dilimize geliyor, “sinsiler” ise orada karanlık hücrelerinde, öğretildigi gibi ” FARKLI DÜŞÜNMENİ İSTEMİYORUM, İNANMANI İSTİYORUM” diye yol gösteren tabelaya bakıp ,terbiyeli terbiyeli oturuyorlar, ve onlarca sansürden gecen bir kaç tanesi gün ışığına çıkıyor ;
Ve göz bebeklerimize anlamlar yükleyerek, dudaklarımızı hafifçe büzerek dökülüyorlar dudaklarımızdan :
-A ÖYLE MI ?Himmm anladim..
Kulağımda kulaklık Chris Spheeris in “Rain”i ni dinlerken , kaç kere dinledim bugün bilmiyorum , soğuk bir Mart günü dünyanın bir ucundaki kocaman binlerce kitabin bana göz kırparak baktığı bir kütüphanenin bankında amaçsız oturup , karşımda yerden tavana uzanmis, raflara sıkıştırılmış düşüncelere bakarken aklımdan bunlar geçiyor ,elimdeki kütüphaneden seçtiğim birkaç kitaptan birinin gelişi güzel bir sayfasını açıyorum,
“Anyone who says sunshine has never danced in the rain ” dışarıda yağmur, kulağımda “rain”.
Rafların arasındaki, düşüncelerin yakalanıp kaleme dökülmüş haline:düşünce öbeklerine bakıyorum, cesur yüreklere…
Kitaplara …
Ve düşünüyorum; yazmak nasıl bir karardır bilemiyorum. Duyguların düşüncelerin kağıda aktarımı, biraz yaramaz bir çocuğun bağırıp çağırarak derdini anlatması gibi midir yazmak ? Veya biraz da soyunmak midir acaba ? Soyununca nasıl beden her yönü ile ortaya çıkar ve nasıl ki giyinik iken hepimizin farklı bir imajı vardır ve nasıl ki imaj yaratarak, nasıl ki olmadığımız birini yansıtabiliyorsak, yazarken de çıplak bedenimizden kaçamadığımız gibi düşüncelerimizden de kaçamıyoruz ve ağır ağır yüreğimizin bize verdiği güç kadar soyunmaya başlıyoruz , ne kadar gücün var ise o kadar soyun ve yaz , yazar bile olsa eline kalemi alıp düşüncelerinin ne kadarını kağıda dökebiliyor ?
Bir sürü sınır çıkıyor karşısına, beynine doğum ile başlayarak çekilen tel örgüler, belki de genetiğine yazılmış kurallarda da onu engelleyen ve tutan bir şeyler vardır, maske ile dolaşıp maskeli yazılar yazması için onu iten ; sonra ,sıraya doğduğu aile , arkasından çevre ve yaşadığı ülkenin kuralları vs vs ve tabii bu noktadan sonra düşünceler süzgeçten geçmeye başlıyor ancak o incecik süzgeçten gecen harflerin oluşturduğu kelimeler ve cümleler gün ışığına çıkabiliyor.
Çevre, aile falan filan onları geçse bile, yasalar çıkıyor karşısına izin vermiyor her gün binlerce düşünce geçen insan oğlunun beyninden gecen düşüncelerin apaçık aktarımına .
– “Yassah !” Öyle düşünemezsin benim gibi düşünmek VE YAZMAK zorundasın …
Çok mu önemli diyeceksiniz, herkes her şeyi anlatmalı mı ? Eğer o cesur yürekler olmasa idi ve biz geçmişten gelen o düşünceler ile beslenemeseydik insanlık bu noktada olur muydu?
Simdi arkadan gelen sesleri duyabiliyorum ,biz sanki bilmiyoruz bütün bunları ! Tabii ki her şey yazı ile başladı, Biliyorum, biliyorsunuz, biliyoruz da neden ,hala farklı düşündüğü için, farklı yazdığı, farklı çizdiği için dışlanan, tutuklanan, ötekileştirilen, öldürülen, sürünen insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ?
Ve ben : ben benim gibi düşünmeni istemiyorum sadece özgür iradenle düşünmeni istiyorum ve inananın gittikçe arttığı düşüncenin gittikçe azaldığı toplumlarda, biz insanoğlunun yaşadığı bu gezegende beynimden hızla bu düşünceler geçerken şaşılası! Bana doğru devasa rafların arasından oturduğum banka doğru , paytak adımlarla bebeler geliyor ebeveynlerinin sürdüğü pusetlerin yanı sıra , kucakladıkları masal kahramanları ile birlikte gülümsüyorum kendime , hala ümit var galiba ..
VE inandıkça öğrenemediğimi fark ediyorum , inandıkça büyüyemediğimi, inandıkça tekamul edemediğimi fark ediyorum bir daha , çünkü inandıklarımız hepimize yetiyor …
R.ÇELA ŞARDAĞ