Büyük konuğumuzu Çanakkale’de karşılayan ve savaş alanlarını gezdiren karşılayıcılar kurulundan Orgeneral Fahrettin ALTAY büyük ziyaretin başlangıcı hakkında anılarında bizlere şöyle anlatmaktadır:
“4 Eylül sabahı İstanbul limanına demirledik. ATATÜRK Tophane rıhtımında konuğu beklemektedir. Ben Kraldan önce gelerek kendilerine bazı bilgiler verdim. O, büyük bir sevinç içerisindeydi.
Kralın motoru yaklaşıyor, ATATÜRK deniz kenarından elini uzatıyor. Kral’da elini motordan uzatmıştır. Denizle karanın birleştiği yerde bu iki büyük el de birleşmiştir ve birbirini sıkmaktadır. Sanki iki büyük ulusun kalpleri birleşip eski acılar unutuluyor, yeni sevgiler uyanıyor.
Kral değişik isim, Düc de Lancstre, taşıdığından tören ona göre oluyor. İngiliz Büyükelçiliği’ne çıkılıyor ve benim görevim bitmiş oluyor.” Demektedir.
Cumhuriyet matbaası tarafından 1949 yılında yayınlanan ‘ATATÜRK’E AİT HATIRALAR’ adlı eserin 149. sayfasında iki devlet başkanının ilk karşılaşmalarıyla ilgili olarak bir anı şöyle aktarılmaktadır:
”MAJESTE O BENİM VATANIMIN TOPRAĞIDIR!”
İNGİLTERE KRALI 8. Edward İstanbul’a geldiği zaman yattan motorla karaya çıkarken motor sallandı ve Kralın eli rıhtıma değerek topraklandı.
Bu sırada kralı tutarak yukarı çekmek üzere ATATÜRK elini uzatmış bekliyordu. Bu kirli eli uzatmanın uygun olmayacağını düşünen Kral, cebinden mendilini çıkararak elini silmeye davrandı.
ATATÜRK gülerek:
”MAJESTE, O BENİM VATANIMIN TOPRAĞIDIR, ELİNİ KİRLETMEZ.”
Dedi ve elinden tutup motordan rıhtıma çıkardı.”
İNGİLTERE KRALI 8. Edward ’ın yurdumuza gelişi 4 Eylül 1936 Cuma günüdür. Saat 10.30’dan 12.15’e kadar geçmek bilmeyen bu büyük ziyaretin başlangıcı hakkında 5 Eylül günü yayınlanan günlük gazetelerin manşetlerine de bir göz atarak devam edelim:
İSTANBUL HALKI AYAKTA:
Dün, Türk sularına gelerek Çanakkale’yi ve savaş alanlarıyla mezarlıkları ziyaret eden büyük konuğumuz Sayın Majeste İngiliz Kralı Edward bugün şehrimizi onurlandırmıştır. Esasen Majestenin ülkemizi ziyareti, bundan birkaç ay evvel Lord Loyd’un şehrimize gelmesi ve hükümet erkânıyla temas etmesiyle kararlaştırılmış gibiydi.
Dost ve büyük devletin büyük Kralını özel ve gayri resmi bir şekilde gelmesine karşın karşılamak, kendisine karşı taşkın sevinçlerini göstermek için halk çok erkenden sokaklara dökülmüş, şehir bir bayram günü görünümü almıştı. Hemen hemen bütün dükkânlar ve büyük binalar Türk – İngiliz bayraklarıyla süslenmişti.
Kalabalığın en çok yoğunlaştığı bölgeler Sarayburnu, Dolmabahçe’ye kadar sahil boyu, yatın gelişinin seyredilebileceği noktalar ve bilhassa Tophane ve Dolmabahçe meydanlarıydı.
TOPHANE RIHTIMINDAKİ HAZIRLIKLAR:
Büyük konuğumuz İngiliz Kralının Tophane rıhtımında karaya ayak basması ve ATATÜRK ‘le burada karşılaşması kararlaştırıldığı için Tophane rıhtımı Denizyolları salonunda olağan üstü bir hazırlık göze çarpıyordu.
Yerlere, ta rıhtımdan majestenin otomobile binecekleri yere kadar kırmızı güzel yol halıları döşenmişti. Rıhtımın iki yanına dikilen direklere Türk ve İngiliz bayrakları asılmıştı. Pencereler ve kapılar da Türk ve İngiliz bayraklarıyla süslenmişti.
Denizyolları İdaresi’nin önündeki parmaklığın arkasını ve bütün bu çevreyi binlerce kişi kaplamış, yüksek binaların dam ve pencerelerinde kadın erkek yoğun bir halk tabakası toplanmıştı.
Ortada İstanbul Valisi Muhittin ÜSTÜNDAĞ ve Polis Müdürü Salih KILIÇ ufak tefek son hazırlıklarını tamamlıyorlar, düzeni sağlamak için son önlemleri alıyorlardı. İdarenin önünde de düzgün kıyafetleriyle atlı polisler, heyecan içinde olan halkın düzeni bozmaması için büyük bir çaba harcıyorlardı.
DONANMAMIZIN İNGİLİZ KRALINI SELAMLAMASI:
Moda, Kadıköy ve Üsküdar sahilleri baştan başa donatılmıştı. Yoğun halk kütlesi büyük konuğumuzun İstanbul’a bu girişlerini görmek ve alkışlamak için buralarda birikmiş bulunuyorlardı.
Sarayburnu’nda “WELCOME: SEFA GELDİNİZ” yazılı pankart göze çarpmaktaydı. Saat tam 10.30’da ‘NAHLİN’ önde, onu takiben de H.89 – H.92 ile ‘ADATEPE’ ve ‘KOCATEPE’ destroyerleri prova safında olduğu halde Moda koyu yönünde yol almaya başlamışlar ve biraz sonra bu mevkide kralı selamlamak için yer almış bulunan donanmamızın önüne gelmiş bulunuyorlardı.
Bu sırada destroyerler stop etmiş ve ‘NAHLİN’ hafif bir yolla donanmamızın önünden geçmiştir. Donanmamızın bütün erleri Kralı selamlamaktadırlar.
YAT GÖRÜNDÜ:
Saat tam 10.45… Dürbünle Selimiye ve Kadıköy taraflarını inceleyen birisi “YAT GÖRÜNDÜ” diye seslendi. Bütün gözler bu yöne döndü. Uzaktan hafif bir ses altında gittikçe beliren gölgeler görünüyordu.
Az sonra iki savaş gemisinin ortasında ilerleyen ‘NAHLİN’ belirli bir biçim aldı. On dakika sonra, Kızkulesi’nin önüne varmış bulunuyordu. Kızkulesi önünde kılavuz kaptan aldı. Sarı bacalı, iki direkli beyaz İngiliz amiral bayrağını taşıyan uzun ve beyaz bir yat, Boğazın mavi sularını bir martı hafifliği ve zarafetiyle yararak ilerledi.
Arkasından ‘GREÇTON, GLORVAM’ İngiliz torpidoları, bunları arkasından da ‘ADATEPE’ ve ‘KOCATEPE’ torpidolarımız geliyorlardı. ‘NAHLİN’ yatı doğruca Dolmabahçe önüne geldi ve tam saat 11.00’de Dolmabahçe Camii’nin önüne demirledi.
KARAYA ÇIKIŞA HAZIRLANIŞ:
Bu sırada Kralın maiyetinin doğrudan doğruya Dolmabahçe rıhtımına çıkacağı söylentileri çıktığı için gazeteciler Dolmabahçe’ye gitmiştir. Fakat bu söylentinin doğru olmadığının anlaşılması üzerine gazeteciler tekrar Tophane rıhtımına döndüler.
General Fahrettin ve maiyetinin ‘ADATEPE’ torpidosundan çıkmaları Tophane rıhtımındaki heyecanı gitgide arttırıyordu. Artık dakikalar herkese çok uzun gelmeye başlamıştı. Saat 11.20’de ‘ADATEPE’ torpidomuzdan hareket eden bir motor rıhtıma yanaştı. İçerisinden, büyük konuğumuzu Çanakkale’de karşılayan savaş alanlarını gezdiren Orgeneral Fahrettin ALTAY ile karşılayıcılar kurulundan Bülent UŞAKLIGİL, Deniz Albayı Lütfi ve diğer kimseler çıktılar. Bu sırada salona İstanbul Komutanı General Halis BIYIKTAY da geldi.
ATATÜRK GELİYOR:
Hazırlanan programa göre saat 12.15’te İngiltere Kralı Sayın Majeste Edward rıhtıma ayak basacaklardır. Saat 11.45’te ATATÜRK ‘ün hemşiresi Bayan Makbule ATADAN ile Profesör Bayan Afet İNAN Tophane salonuna vardılar. Saat tam 10.50’de Büyük Önder, yanındaki kişilerle birlikte rıhtıma girdi.
Bu kişiler arasında Başbakan İsmet İNÖNÜ, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü ARAS, İçişleri Bakanı Şükrü KAYA, Milli Savunma Bakanı Kazım ÖZALP ve Londra Büyükelçimiz Fethi OKYAR göze çarpıyordu.
ATATÜRK ‘ün üzerinde lacivert kostümü vardı. Elinde de koyu yeşil fötr şapka tutuyordu. Sayın Majeste yatlarından hareket etti. Saat tam 12.03’te ‘GRASTON’ torpidosundan hareket eden, ‘NAHLİN’ yatından Kralı alan küçük, fakat hızlı bir motor yattan ayrıldı.
İKİ DEVLET BAŞKANI ELELE:
İki tarafa köpükler saçarak rıhtıma doğru ilerlemeye başladı. Bu küçük motorun arkasından ‘SAKARYA’ motoru geliyordu. Büyük konuğumuzu yatından getiren motor görünür görünmez ATATÜRK ve maiyetindekiler salondan rıhtıma çıktılar.
İngiliz denizcileri motoru büyük bir ustalıkla yanaştırdılar. ATATÜRK ilerledi ve motorda ayakta duran İngiliz Kralı’nın elinden tutarak biraz yüksekçe olan rıhtıma çıkmasına yardım etti.
İngiliz Kralı beyaz çizgili koyu gri renkte kostüm, açık gri gömlek, siyah boyun bağı takmıştı. Başında beyaz bir denizci kasketi, ayağında ortası beyazlı; kenarları rugan podösüet ayakkabı vardı. İki devlet başkanı güleç yüzle birbirlerinin elini sıktılar.
ATATÜRK ‘le İngiltere Kralı aralarında Fransızca konuşuyorlardı. Rıhtımı ve çevresini dolduran binlerce halkın “YAŞA” sesleri ortalığı çınlatırken Büyük Önder değerli konuğuna Başbakan İsmet İNÖNÜ ile diğer konukları takdim etti.
5 Eylül günü yayınlanan günlük gazetelere bir nokta koyarak bu büyük ziyaretin hizmetkârı Cemal GRANDA ‘nın günlüklerinde tuttuğu notlara bir göz atalım:
Kral, ‘NAHLİN’ yatıyla İstanbul’a gelmişti. Ziyaret, özel nitelikte olduğu için, Windsor Dükü unvanını taşıyordu. Böyle olduğu halde kendisine çok büyük karşılama töreni yapılmıştır.
ATATÜRK, konuk Kralı Tophane rıhtımında karşıladı. Tepebaşı’ndaki İngiliz Sarayı’na kadar kendi otomobiliyle götürdü. Yolda halk tarafından görülmemiş gösteriler yapıldı. Türkiye Cumhurbaşkanı ile Anafartalar da dize getirdiği İngiliz devletinin alınyazısını elinde tutan hükümdarı ile yan yana otomobilde görünüşü, ayrı bir anlam, ayrı bir önem taşıyordu.
ATATÜRK, büyük misafiri saat on altı sularında Dolmabahçe Sarayının Somaki salonunda kabul etti. Görüşme sırasında İngiliz Büyük elçisi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü ARAS ta hazır bulunmuştu. O akşam Dolmabahçe’de verilen akşam ziyafeti çok parlak olmuş, ATATÜRK ‘ün, İngiliz Saray’ında verilen ziyafetleri yakından bilen birisine hazırlattığı sofra, Kralı sanki büyülemiş, ATATÜRK ‘ün zekâsına ve inceliğine hayran kalmıştı. Öyle ki, bir punduna getirip Kral, kendisini İngiltere’de sandığını bile söylemiştir.
Yemek sırasında hoş mu, yoksa nahoş demek mi lazım kestiremeyeceğim bir olay geçti:
“GARSONLARDAN BİRİ FAZLA HEYECANLANDIĞI İÇİN Mİ NEDİR, ELİNDEKİ BÜYÜK PORSELEN TABAKLA YERE YUVARLANDI. SOFRALARDAKİLERİN UTANÇ İÇİNDE ÖNLERİNE BAKTIKLARI ANDA ATATÜRK, SANKİ HİÇ BİRŞEY OLMAMIŞ GİBİ KRAL’A DOĞRU EĞİLEREK “BU MİLLETE HER ŞEYİ ÖĞRETTİM, FAKAT UŞAKLIĞI ÖĞRETEMEDİM” DİYEREK HEMEN MESELEYİ KAPATTI, HEM DE ORTALIĞI NEŞEYE BOĞDU.”
Yurdumuzda üç gün kalan İngiltere Kralı, birçok gezintiler yapmış, misafirler onuruna bir de deniz gezisi düzenlenmişti. Konuk Hükümdarlardan Moda’da düzenlenen bir deniz yarışını görmesini rica edilmiş, sporsever İngilizler de bu isteği seve seve kabul etmişlerdi.
Ertesi günü Kral ve maiyeti ‘NAHLİN’ yatıyla Moda yarış alanına geldi. Bizde Ertuğrul yatıyla aynı yere vardık. Az sonra Kral ve çevresi bizim yata gelecekleri için hepimiz heyecanlıydık.
Ertuğrul yatında o zamanın Başbakanı Celal BAYAR, İsmet İNÖNÜ, Fethi OKYAR bulunuyordu. Biz demir attıktan sonra uzaktan Kralın motoru göründü. Motordan İngiliz Kralı 8. Edward ve Madam Sipmson çıktılar. Arkalarından da İngiliz Büyükelçisi ile iki madam daha geliyordu.
İNGİLTERE KRALI 8. Edward ve öbür misafirler Ertuğrul yatındayken kendilerine Türk Kahvesi verildi. Servis, usulen misafirlerden değil, ev sahibinden başlıyordu.
“BU YÜZDEN ÖNCE İKİ KAHVE GETİRDİM. ATATÜRK ‘ÜN YÜZÜNE BAKTIM. BÖYLE ZAMANLARDA O’NDAN MİMİKLE EMİR ALMAYI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRMİŞTİM. BAŞININ DEĞİL, GÖZÜNÜN EN KÜÇÜK BİR HAREKETİYLE DE NE DEMEK İSTEDİĞİNİ HEMEN ANLAR, ONA GÖRE HAREKET EDERDİM.”
ATATÜRK, hemen eliyle Kral’ı işaret etti. Götürüp kahveyi Kral’a sundum. İkinci kahveyi de ATATÜRK ‘e sundum. Fakat nedense kahveyi içmedi. Ayağa kalkarak Madam Simpson’a kendi eliyle sundu. ATATÜRK kadınlara karşı her zaman nazik ve saygılıydı. Toplum içinde kadının rolünün önemini, fırsat buldukça savunurdu. Kahveyi misafire verdikten sonra da bana dönerek:
“BANA DA BİR SADE KAHVE GETİR…” Diye emir buyurdu.
İşte ATATÜRK ‘ün eliyle kahve sunduğu kadının “Madam Simpson” olduğunu o zaman öğrendim. Kral da madamla çok yakından ilgileniyordu. Fakat nedense çok düşünceliydi. Pek keyifli olan ATATÜRK ‘ün neşesine istemeyerek katılır gibi bir hali vardı. Onu neşelendirmek ve kaderini dağıtmak için ATATÜRK bütün zekâsını kullanıyordu denebilir.
Madam Simpson, bir ara elindeki dürbünle yerinden kalkınca, Kral da başıyla ATATÜRK ‘ten izin isteyerek yerinden kalkıp, madamın arkasından gitti. Bu ayrılış biraz uzayınca, ATATÜRK, fısıltı halinde:
”KRALIN MADAMA KARŞI ZAAFI OLDUĞUNU GÖRÜYORUM. KORKARIM Kİ, TAHTINI BU KADIN YÜZÜNDEN KAYBEDECEK…” Dedi.
Nitekim zaman, İngiltere tahtının akıbetini daha önceden gören ATATÜRK ‘ü haklı çıkaracak, kısa bir süre sonra yirminci yüzyılın en büyük aşklarından biri ortaya çıkmış olacaktı. Dillere destan olan bu macera, İngiliz Kralı 8. Edward’ın taht ve tacından çekilmesiyle mutlu bir sonuca erişecek, Madam Simpson, Windsor Dükü’nün eşi olacaktı.
O gün yattaki görüşme çok samimi bir hava içinde geçmiş, Kral, ATATÜRK ‘ün gönderdiği iki sandık sigara için teşekkür ederek:
“İÇİMİ ÇOK GÜZEL… ALIŞMAKTAN KORKUYORUM. İNGİLTERE’YE GİTTİKTEN SONRA BUNLARDAN BİR MİKTAR DAHA GÖNDEMENİZİ RİCA EDECEĞİM…” Demiş,
ATATÜRK ise:
“EMREDERSİNİZ…” Diye karşılıkta bulunmuştu.
Kral da ATATÜRK ‘e iki sandık viski göndermişti. ATATÜRK, bu viskilerden çok hoşlandığını, içerken daima onu hatırlayacağını söylüyordu.
Moda’da yelken yarışları başlamıştı. Kral, çok sevdiği bu deniz sporunu şevkle seyretti. Oradan Florya’ya doğru hareket ettik. Marmara kıyıları boyunca İstanbul cami siluetlerinden Kral bir türlü gözlerini ayıramıyordu. Konuşulan konu da minare. Ayasofya üzerinde geçiyordu. Onları Florya’ya bıraktık ve döndük.
Kral şerefine de sonra Florya’da bir kokteyl parti verildi. Deniz köşküne ve plaj’ın kumuna hayran kalan Kral:
“İLERİDE BİRKAÇ ZAMAN KALMAK İÇİN GELECEĞİNE SÖZ VEREREK İSTANBUL’DAN AYRILDI.”
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.