Büyük Önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuvvetli bir donanmaya sahip olması gereğine inanmış ve denize ait konulara ağırlık verip deniz kuvvetinin diplomasi alanında oynadığı rolü daima takdir etmiştir. Atatürk’ün Deniz Kuvvetlerine verdiği önem ve destek, O’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki söylev ve demeçlerinin yanı sıra yurtiçi gezilerindeki söylev ve demeçlerinde de görülmektedir.
Büyük Önder Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1 Kasım 1937’de yaptığı konuşmasında:
-…“Arkadaşlar! En güzel coğrafi vaziyette ve 3 tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirme kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz, denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.” sözleriyle denizciliğe verdiği önemi açıklamış ve yaşadığı sürece yurt içinde ve özellikle deniz vasıtalarını kullanarak yaptığı gezilerde de bu sözlerini hayata geçirmiştir.
Atatürk, Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra, 11 – 24 Eylül 1924 tarihleri arasında Cumhuriyet Donanmasının ilk denize çıkan gemisi olan Hamidiye Kruvazörü ile Karadeniz Seyahatine çıkmıştır. Bu seyahati esnasında gemi subaylarına en sık vurguladığı husus ile şöyledir:
-…”Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye’nin savunması için şarttır. Donanmamız izlediğimiz politikanın da kuvvetli desteği olacaktır.”
Hamidiye Kruvazörü ile seyahatinden iki ay sonra, stratejik dehası ve öngörüsü ile Cumhuriyet Donanmasının şekillenmesinde büyük rol oynayan Atatürk, direktifleriyle Bahriye Vekâleti (Deniz Bakanlığı) 30 Aralık 1924’te teşkil edilmiştir. Daha sonra Bahriyenin gelişimi için sistematik bir politika izlemiştir.
Büyük Önder Atatürk, deniz politikası ile ilgili şu yorumu yapmıştır:
-…”Dış pazardan satın alınan gemiler ile Donanma yapılmadığını siz de biliyorsunuz. Donanma, sadece kıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu’da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür. Evvela çekirdek bir Donanma yapmakla yetinip, Deniz Sanayi ve Ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra Memleket Sanayiinden fışkıracak Donanmayı yapmak da kolay olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız. Üçüncü beş senede İngiliz Kralına yurdumuzu ziyaret ettiririz.” (Not: 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanmasından 40 gün sonra İngiliz Kralı VIII. Edward 03 Eylül-06 Eylül tarihleri arasında Büyük Önder Atatürk’ün resmi davetlisi olarak Türkiye ziyaretinde bulunmuştur. Atatürk, görüşmelerde Türk filosunun Akdeniz’deki İngiliz Üssü olan Malta Adası’nı ziyaret etmesini istemiş ve Büyük Önderin bu isteği İngiliz Kralı VIII. Edward tarafından kabul edilerek, 20 Kasım 1936’da “Yavuz, Kocatepe, Zafer, I. ve II. İnönü, Sakarya ve Erkin Gemileri”nden oluşan Türk Donanması Malta’da büyük bir tören ile karşılanmıştır.)
İngiliz Kralı VIII. Edward’ın Türkiye’yi Ziyareti:
3 Eylül 1936 Çarşamba; …”20 Ocak 1936’da tahta çıkan İngiltere Kralı VIII. Edward, 3 Eylül Çarşamba günü Nahalin Yatı ile Çanakkale’ye geldi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından kendisini karşılamakla görevlendirilen Orgeneral Fahrettin Altay tarafından karşılandı. Kral, Çanakkale’de bulunan İngiliz Mezarlığı’nı ziyaret ederek, Birinci Dünya Savaşı’nda bu topraklarda can veren askerleri için saygı duruşunda bulundu.
İstanbul’da Sarayburnu’na “Welcome / Hoş Geldiniz” yazılı büyük bir levha yaptırılmıştı. Yeni Camii, Dolmabahçe ve Nusretiye Camilerinin minareleri arasına konan mahyalarda “Hoş Geldiniz” yazıyordu. Şehirdeki birçok dükkân Kral’ın fotoğraflarıyla vitrinlerini süslemişlerdi. Beyoğlu’ndaki Foto Süreyya’nın vitrininde Kral VIII. Edward’ın elle renklendirilmiş olan çok güzel ve büyük bir fotoğrafı sergileniyordu. Gece Tophane Rıhtımı, Sarayburnu , Selimiye’den Kuzguncuk’a kadar olan sahil baştan aşağıya ışıklandırıldı. Limanda ve açıklarda bulunan bütün gemiler bu görkemli karşılamaya aydınlatmalarıyla iştirak ediyordu. Kral’ın şansına hava çok güzeldi ve saat 20.00’den sonra çıkan mehtap da bu uyumlu aydınlığa katılmıştı. Sokaklar bir bayram günü coşkusuyla kalabalıktı ve halk akın akın Galata Köprüsü üzerinde toplanıyordu. Köprünün elektrik direklerinde ve Sarayburnu’nda yapılan ışıklandırma bölgeyi adeta gündüze çevirmişti. İstanbul zaten o günlerde Balkan Festivali’ni de kutluyordu ve coşku Kralın ziyaretiyle katlanarak artıyordu…
İngiltere Kralı VIII. Edward’ın gelişi şerefine İstanbul’daki tüm bu hazırlıklar bana Meşrutiyet’in sancılı yıllarında Osmanlı Devleti’nin İngiltere’den ve Batı’dan beklentilerini hatırlattı. Özetle değinmek isterim:
—“İttihatçıların Kanun-ı Esasi’nin ilanı ile başta İngiltere ve Fransa olmak üzere büyük reformlar yapılması konusunda ısrarcı olan büyük Avrupa devletlerinden takdir ve dolayısıyla destek görecekleri beklentisi vardı. Hatta Meşrutiyet’in ilanının bir sihirli değnek rolü oynayarak büyük devletlerin de destekleriyle tüm sorunları çözeceği hayal edilmişti. En büyük beklenti ise İngiltere’dendi. Meşrutiyet’in ilanı sırasında İstanbul’da bulunmayan İngiliz Büyükelçisinin dönüşü şerefine Sirkeci Garı’nda görkemli bir karşılama töreni düzenlenmişti. Tören sonunda gençlerden bir kısmı tam bir gönüllü köle ruhuyla elçinin arabasının koşumlarını çözüp atların yerine kendileri geçmişlerdi. Servet-i Fünûn dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz, bu hadiseyi hatırasında şöyle anlatıyordu:
…”1908 inkılabında aydınların ruhunda derin bir İngiliz sevgisi vardı ve bu o kadar yüksekti ki 1908 Temmuz’unun 23’ünde (30 Temmuz’da) İstanbul’da bulunmayan İngiliz elçisi Malett (Gerard Lowther) şehrimize döndüğü zaman, Sirkeci istasyonunu baştanbaşa doldurmuştuk. Elçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Sonunda coşkun gençler elçinin arabasını çeken atları söktüler, arabayı kendi kollarıyla çektilerdi.”
Aynı hadiseyi İngiliz elçisinin “yakın dostu” olan Mithat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Mithat Bey de şöyle anlatır: …”Halk, İngiliz Sefiri G. Lowther’in arabasının hayvanlarını sökerek, arabayı ta seferathaneye kadar bizzat çektikleri zaman… Bu olay sırasında “Yaşasın İngiltere, Yaşasın Osmanlılar, Yaşasın Hürriyet” diye bağıranlar olmuştu.”
Meşrutiyet’in ilanından sonra seçimler yapıldı. İngiltere Büyükelçisi Sir Gerard Lowther, Meclis’in açılışına katıldı ve Sultan Abdülhamid’den daha fazla alkış aldı. Ancak Jön Türkler ile İttihat ve Terakki, İngiltere’den beklediği desteği göremedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, 31 Temmuz 1908 günü Sir Gerard Lowther’a “özel” damgalı bir talimat göndererek şöyle diyordu: …”Şayet Türkler anayasayı tam olarak ayakta tutar ve kendileri de kuvvetlenirse bunun sonuçları bizim şimdi göremeyeceğimiz kadar uzaklara gidebilir. Bu hareketin Mısır’daki tesiri inanılmayacak kadar büyük olacaktır; kendisini Hindistan’da da hissettirecektir… Şayet Türkiye’de anayasa iyi işler iyi giderse Mısır’da ayaklanmalar olacaktır. Bu vaziyette bizim durumumuz çok garip kaçacaktır… Bu hususun haricinde bütün reform hareketlerini tutuyor gibi görünsün bana bilgi verin.”
Meşrutiyet’ten çok şey ümit edenlerin bilmedikleri ilk mühim gerçek İngiliz diplomasisinin 1877 – 78 Osmanlı Rus Harbi sıralarında köklü bir değişiklik geçirdiği ve Osmanlı toprak bütünlüğünü koruma düsturunun terk edilmiş olduğuydu. İngiltere bunun bir neticesi olarak stratejik bakımdan gerekli saydığı Kıbrıs’ı ve Mısır’ı işgal etmek yoluna başvurmuştu. Bundan haberleri olmayanlar İstanbul’da İngiliz elçisinin arabasını çekiyordu…” (Bakınız: Gazanfer İbar, “Meşrutiyeti Çok Sevmiştik” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2018, Sf:59 – 60)
4 Eylül 1936, İngiltere Kralı VIII. Edward İstanbul’da; …”İngiltere Kralı VIII. Edward ile konuklarının bulunduğu Nahalin Yatı, Bozcaada önlerinde karşılandı. Daha sonra Adatepe ve Kocatepe destroyerlerimizin eşliğinde boğazlardan geçerek sabah saat 8.00’de Küçükçekmece önlerine geldi. Konukların saat 10.00’a doğru Yeşilköy önlerine yaklaştığı haberi Tophane Rıhtımı’nda hazırlıkları son kez gözden geçiren Vali Muhittin Üstündağ’a iletildi. Foto muhabirleri en iyi açıyı bulabilmek telaşıyla yer kapmaya çalıyorlardı.
Saat 10.30’da Nahalin Yatı ve refakatçileri Moda koyunda donanmayı selamlayarak yoluna devam etti. Moda açıklarındaki Yavuz ve Hamidiye zırhlılarının mürettebatı da misafiri selamladı. Kız Kulesi’ni geçen yat hafif bir kavis yaparak Dolmabahçe Sarayı ile Dolmabahçe Camii arasındaki alana demir attı. İngiltere Elçisi Sir Percy Loraine hususi bir muş ile liman açıklarında Kralı karşılamaya gitti. Saat 11.20’de Adatepe torpidosundan hareket eden bir motor rıhtıma yanaşarak, Orgeneral Fahrettin Altay ve diğer görevlileri Tophane Rıhtımı’na çıkardı.
Atatürk, kız kardeşi Makbule Atadan Hanımefendi ve manevi kızı A. Afet İnan ile saat 11.40’da Tophane yolcu salonuna geldi. Rıhtımda Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İçişleri Bakanı ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Şükrü Kaya, Milli Müdafaa Bakanı K^zım Özalp, Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Vali ve Belediye Başkanı Muhittin Üstündağ da hazır bulunuyordu.
Atatürk lacivert takım elbisesi, koyu yeşil fötr şapkası ile çok şıktı (Her zamanki gibi). Kral’ın ziyareti resmi mahiyette olmadığından bakanlar da koyu lacivert takım elbiseler giymişti.
Saat tam 12.03’te Grafton torpidosundan hareket eden bir motor Nahalin Yatı’ndan VIII. Edward’ı almak üzere, arkasında Sakarya motoru ile rıhtıma doğru ilerlemeye başladı. Saat 12.15’te Atatürk, rıhtıma yanaşan motorda Kralı karşıladı. Motorda ayakta duran Kralı VIII. Edward’ın elinden tutan Atatürk, biraz yüksekçe olan rıhtıma çıkmalarına yardım etti. İngiltere Elçisi Sir Percy Loraine günlüğünde bu anı tarihe şöyle not düşecekti:
…”Kral, Cumhurbaşkanı’nın kendisini karşılayacağını kavrayamamıştı. Sahile yaklaştığımda birden “Ama iskeledeki bu insanlarda kim?” dedi. Ona, lacivert elbiseli, şapkasız olanın Atatürk olduğunu, diğerlerinin ise yüksek devlet görevlileri olduğunu söyledim. Kendisini zamanında topladı ve her şey yolunda gitti…”
Tophane’de caddenin iki kenarına sıralanmış olanlar Atatürk ve VIII. Edward’ı görünce büyük bir sevgi gösterisi yaptı. Kral, halkın kendisine gösterdiği bu sevgiye elindeki bahriyeli kasketiyle selam vererek karşılık verdi. VIII. Edward, ülkesindeki eleştirilerin aksine, Türkiye’de gördüğü hüsnü kabulden son derece mutlu olmuştu.
Cumhurbaşkanı Atatürk ve Kral VIII. Edward kendileri için rıhtımda hazır bekleyen üstü açık bir otomobile binerek Tophane, Fındıklı, Dolmabahçe, Beşiktaş, Akaretler, Maçka, Nişantaşı, Rumeli Caddesi, Pangaltı, Harbiye, Taksim, Galatasaray yolunu takip ederek Beyoğlu’ndaki İngiltere Büyükelçiliği’ne doğru yola çıktı. Yol boyunca, kendilerini görmek ve selamlamak için toplanmış coşkulu halkın sevgi gösterileri Kral’ı çok mutlu etti. Şehirdeki bu coşkulu kutlama Kral’ı onurlandırmak için son derece özenle düzenlenmişti. Kral VIII. Edward saat 12.35’te İngiltere Büyükelçiliği’ne refakatindekilerle ulaştı.
Cumhurbaşkanı Atatürk, Kral ile İngiltere Elçiliği’nde 20 dakika kadar görüştü ve Dolmabahçe Sarayı’na döndü. Kral öğleden sonra, Tophane Rıhtımı’nda demirlemiş olarak bulunan Nahalin Yatı’nda öğle yemeğini yedi ve saat 14.55’te Dolmabahçe Sarayı’na giderek Atatürk’e iade-i ziyarette bulundu. Kral, saat 15.20’de Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrıldı.
Akşamüstü Nahlin Yatı’nda verilen davette Atatürk ve üst düzey devlet görevlileri tekrar VIII. Edward ile buluştular. Saat 18.30’da başlayan davet büyük bir samimiyet içinde geçti.
5 Eylül 1936 Cumartesi; …”Saygıdeğer konuğumuz Majeste İngiltere Kralı VIII. Edward, İstanbul’daki ikinci gününü bir turist gibi bütünüyle özel bir biçimde geçirmiştir.
Saat 11.45’te Nahalin Yatı’ndan hareket eden küçük iki seri motor, surların üzerinden kuş gibi uçarak Tophane rıhtımına yanaştı. Motorlardan saygıdeğer konuğumuz da içlerinde üçü kadın, beşi erkek olmak üzere sekiz kişi indi.
Bunların arasında gerek yüz, gerek vücut bakımından İngiltere Kralı’na çok benzeyen yeğeni Mortbon’la kocası da göze çarpıyordu. VIII. Edward’ın üzerinde açık gri renkte beyaz çizgili bir kostüm, mavi bir gömlek vardı. Gömleğine daha koyu renkte papyon bir kravat takmış, başına bir hasır şapka, ayaklarına beyaz spor ayakkabı giymişti. Fotoğraf makinesi gene elindeydi.
Rıhtımda kendisini Büyükelçilik Ticaret Ataşesi Albay Woods ve diğer birkaç kişi karşıladı. Saygıdeğer konuğumuz dışarıda bekleyen otomobile, İngiliz Savaş Başkanı’nın eşi Leydi Duf Çopur, Albay Wooods ile birlikte bindi. Maiyetindeki diğer kişiler arkadaki otomobilde yer aldı.
Sultanahmet Camii’nde; …”Üç otomobil ve bunu izleyen üç motosikletten oluşan kafile, önce Karaköy yoluyla, baştanbaşa bayraklarla süslenmiş olan köprüye vardı. Köprüyü geçtikten sonra Yenicamii, İş Bankası yoluyla Salkımsöğüt’ten Sarayburnu Parkı’na girdi. Âsar-ı Atika (Eski Eserler) Müzesi’ne, Yerebatan Sarayı (Bizans Sarnıcı),oradan Darphane’ye varan yoldan çıktı. Askeri Müze’nin önünden ve Adliye Sarayı’nın yanmış enkazının yanından geçerek doğruca Sultanahmet Camii’nin önünde durdu.
Saygıdeğer konuğumuz burada otomobilden indi ve maiyeti ile birlikte saat tam 12.00’de camiye girdi. Alay Woods, İngiltere Kralı’nın yanında yürüyor ve rehberlik ediyordu.
Atatürk’ün konuğu özellikle camii içindeki çini ve yazılarla çok ilgilendi.
Bir Mimari Deha; …”Mihrabın iki yanındaki denge sütün direkleri Majeste Kralı çok ilgilendirmiştir. Bu ince sütunlar, cami yerinden bir miktar kayacak ve dengesi bozulacak olursa hemen kırılarak olayı belli ederler. Böylece binanın hangi tarafa doğru çökmekte olduğu kolaylıkla anlaşılır.
Yüksek konuğumuza bu sorun anlatıldığı zaman olağanüstü duygulanmışlar, bu mimari düşünce ve buluşu çok takdir ederek camiinin kimler tarafından inşa edildiğini sormuştur. Bundan (1936) 325 yıl önce inşa edilmiş olduğu söylenmiştir. (1609 – 1617 yılları arasında Osmanlı Padişahı I. Ahmed tarafından, Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır.) Kral, bu açıklamaya teşekkür etmiş ve camiinin oymalı geniş mermer sütunlarıda inceledikten sonra avluya çıkmıştır.
Kral Ezan Dinliyor; …”Kral burada ezanın ne şekilde okunduğunu merak ederek sormuştur. Bu sırada esasen öğle vakti gelmiş olduğundan caminin müezzinleri minarelere çıkmış, çift olarak öğle ezanını okumuşlar ve selâ vermişlerdir.
İngiltere Kralı, şapkası elinde olduğu halde okunan ezanı büyük bir dikkat ve ilgiyle sonuna kadar ayakta dinlemiştir. Ezandan sonra camiinin iç ve dış kapılarını incelemiş, bu sanat eserleri karşısında hayranlığını belirtmiştir.
Daha sonra Kral’ı cami içinde gezdiren, arzu ettiği bilgiyi veren caminin baş imamı Bay Baha’ya iltifat eden Kral:
—“Camii gezmekten ve sizden çok memnun kaldık. Teşekkür ederim” demiştir. Bu sözleri, çok güzel Türkçe bilen Albay Woods tercüme etmiştir. Bundan sonra Kral Edward, başta baş imam Bay Baba olmak üzere baş müezzin ile cami personelinin ellerini ayrı ayrı sıkmıştır.
Halkın Gösterileri; …”Kral ve mahiyetleri bundan sonra otomobilleri ile Ayasofya Müzesi’nin önüne gelmiştir. Misafirlerimizin Sultanahmet Camii’ne gelişi halk arasında hemen duyulmuş ve içeride kaldığı yirmi dakika içinde dışarıda kalabalık bir halk kütlesi toplanmıştır. Kralı gören halk kendisini hararetle alkışlıyor ve ‘Yaşa!’ diye bağırıyorlardı.
Otomobil, yoğun halkı, güçlükle yararak Ayasofya Camii’nin önüne varabilmiştir.
Ayasofya’yı Ziyaret; …”İngiltere Kralı’nı Ayasofya Müzesi önünde, Ayasofya’daki mozaikleri meydana çıkarmakla meşgul olan Amerikalı Enstitü Müdürü Bay Sabri Bey karşılamıştır.
Kral, büyük kapıdan içeri girdikten sonra müzeyi incelemeye koyulmuş, kapının üstünde meydana çıkan mozaikler majesteyi özellikle yakından ilgilendirmiştir. Kral, bu mozaikler önünde dakikalarca durmuştur.
Bundan sonra Ayasofya’nın sütunlarını incelemiş ve Profesör Vitmur’la birlikte caminin iç tarafında “galeri” diye anılan yüksek kata çıkmıştır. Profesör burada henüz halka teşhir edilmeyen yeni mozaikleri Kral’a göstermiştir. Kral; her mozaik önünde durarak ilgilenmiştir.
Bundan sonra galerilerden ilerleyerek Prof. Dr. Vitmur’un asıl çalışmakta olduğu mihrap tarafına gitmiştir. Mihrabın üzerine, aşağıda 50 metre yükseklikte kurulan iskelelere büyük bir çeviklikle çıkan Kral, burada Prof. Dr. Vitmur’un nasıl çalışmakta olduğunu yakından incelemiştir. Kral, Profesörden, mozaiklerin açılması hakkında teknik bilgi almıştır.
Kral, gene aynı çeviklikle ve adeta koşar gibi iskele merdivenlerinde galeriye, oradan da aşağıya inmiştir.
Krala, kapının iç tarafındaki kabuk biçimindeki yer hakkında halk arasındaki rivayet de anlatılmıştır. Bu rivayete göre burada bir yılan tarafından zehirlenmek suretiyle ölen Kral Konstantin’in güzel kızı yatmaktadır.
Kral Edward, Sultanahmet Camii’nde göstermiş olduğu nezaketi burada da göstererek kendisine açıklamalarda bulunanların hepsinin ellerini ayrı ayrı sıkarak teşekkür etmiştir. Kral Edward, müzeden çıkarken;
—“Ziyaretimden pek memnun kaldım. Hele, Ayasofya’nın camilikten çıkarılarak bir müze durumuna getirilmesi çok yerinde bir hareket olmuştur” demiştir.
Kral Kapalıçarşı’da; …”Halkın sevgi gösterileri arasında saat 13.00’te Ayasofya’dan ayrılan konuğumuz Kral, Divanyolu, Nuruosmaniye yolu ile Kapalıçarşı’yı ziyaret etmiştir. Majeste Edward’la maiyeti, Çarşı’nın Nuruosmaniye kapısında otomobillerinden inerek yaya olarak çarşıya girmişlerdir. Çarşı esnafı ve halk, Kral’a karşı sıcak gösterilerde bulunmuştur. Halkın alkışları arasında Kuyumcular Caddesi’nden geçerek Bedesten’i ziyaret eden Kral, oradan çarşının Mahmutpaşa kapısına geçmiştir.
Antikacı Dükkânında; …”Kral daha sonra bir antikacı mağazasına gitmiştir. Antikacı dükkânının sahibi, Kral’ın geleceğinden daha önce haberdar edildiği için ona tarihi ve değerli koltuk hazırlatmıştır. Antikacı, İngiltere Kralı’na gösterilmek üzere piyasada mevcut kıymetli taşlardan çok güzel bir koleksiyon hazırlamıştır.
Kral Edward, antikacı dükkânına girer girmez önce değerli ve nadide halıları incelemiştir. Bunların arasında özellikle Türk ve İran ipek halılarını büyük bir dikkatle incelemiştir.
Bu sırada dükkân sahibi, İngiltere Kralı’na ve maiyetindekilere çarşı kahvecilerinden Karabet Usta’dan alaturka kahve getirtmiş ve ikram etmiştir.
Kral, alaturka kahveyi çok sevdiğini söyleyerek tarihi koltuğa yerleşmiş, altın tabakasından özel olarak hazırlanmış ince İngiliz sigarası çıkartarak kahve ile birlikte içmiştir. Daha sonra kıymetli taşlarla eşyayı gözden geçirmiş, bilhassa antika bir İngiliz saati üzerinde dikkatle durmuştur.
Kral, yarım saat içinde elli parçadan fazla eşyayı ilgi ile inceledikten sonra dükkân sahibine memnunluğunu belirtmiş, halkın candan ve içten gösterileri arsından dükkândan çıkmıştır. Halkı selamlayarak Çarşı’nın Mahmutpaşa başındaki kapısından çıkarak otomobiline binmiş, Ankara Caddesi, Sirkeci, Köprü, Karaköy yolu ile Tophane rıhtımına dönmüş ve kendisini beklemekte olan motora binerek maiyetindekilerle birlikte yatına dönmüştür. Bu sırada saat 13.00’ü gösteriyordu.
Boğaz’da ve Marmara’da Gezinti; …”Kral Edward öğle yemeğini yatında yedikten sonra saat 14.30’da Boğazlara doğru bir gezinti yapmış, oradan Kilyos’a geçmiştir. Kral hiç karaya çıkmadan Dolmabahçe önüne dönmüştür. Kral, bir süre yatta kalmış, saat 18.00’de Lord Dunden’in yatıyla Marmara’da bir gezinti yapmıştır. Kral’a İngiltere Büyükelçisi ve memurları da Büyükelçilik motoruyla eşlik etmişlerdir.
Park Oteli’nde; …”İngiltere Kralı Majeste Edward saat 21.00’de Nahalin Yatı’na dönmüş, saat 22.00’de de Park Oteli’ne gelmiştir. Daha önce, saat 18.00’de Kral’ın yaveri otele gelerek bir masa hazırlatmıştır. Yaver, İstanbul halkının kaçta yemek yediğini sormuş, 21.30’da cevabını almıştır.
Kral, Park Oteli’ne geldiği zaman üzerinde lacivert bir elbise, beyaz bir gömlek vardı. Otel’in terasını dolduran halk, Kral’a sevgi gösterilerinde bulunmuştur. Kral, yanındaki kişilerle denize bakan kısımda oturmuştur ve akşam yemeği olarak şiş kebabı, pilav yemiş, rakı içmiştir. Türk yemeklerini, Kara Hisar Maden Suyu ’nu ve Türk Kahvesi’ni pek beğendiğini, hatta bu nefis yemek ve içeceklerin kendisinde alışkanlık haline geleceğini söyleyerek takdirlerini belirtmiştir. Kral, gece yarısı halkın alkışları arasında otelden ayrılarak Nahalin Yatı’na dönmüştür.
Kral, halk arasında oturmuştur. Neşeli görünmekteydi. Masasındaki Lord ve Leydiler in bazıları da dansa katılmışlardır. Kral, dikkati çekecek kadar üst üste Türk Kahvesi ısmarlamakta ve içmekteydi.
6 Eylül 1936 Pazar; …”Atatürk’ün konuğu İngiltere Kralı Edward bugün saat 09.00’da yatı ile Dolmabahçe önünden hareket ederek Marmara ve Hayırsız ada açıklarında iki buçuk saat kadar devam eden bir gezinti yapmıştır. Bu gezinti sırasında Türk ve İngiliz torpidoları da Nahalin Yatı’na eşlik etmişlerdir.
Saat 11.30’da Nahalin Yatı hafif bir seyirle adaların arkasından Büyükada’nın arka tarafına gelmiş ve Yörükali koyunda demirlemiştir.
Kral, saat 13.30’da bir motorla yattan ayrılmış ve yanında iki kişi olduğu halde Öksüzbağ’a çıkmıştır. Kral burada bir saat dinlendikten sonra yata dönmüştür. Yat ve torpidolar saat 15.00’e doğru Yörükali’den Moda’ya hareket etmiştir.
Kral Edward Moda Deniz Kulübüne Geliyor; …”Moda Deniz Kulubü’nde sabahtan başlayarak olağanüstü bir hazırlık göze çarpmaktadır. Bir taraftan Anafarta ve Aksu vapurları, diğer taraftan Haliç vapurları ve sayısız motor, istimbot, kotra ve kayık, yarış yerinin iki tarafını kaplamıştır.
İngiltere Kralı Edward’ı getirecek Nahalin yatı ile Atatürk’ü getirecek olan Ertuğrul yatı için özel yerler ayrılmıştır.
Nahalin Göründü; …”Yarışlar heyecanla devam ederken saat tam 15.45’te Nahalin Yatı uzaktan göründü. Moda açıklarında demirlemiş olan donanmamızın önünden geçti. Sat tam 16.15’te yerine gelerek demirledi. Yatın yarış yerine gelmesi üzerine vapurlar düdüklerini çalarak, halk alkış tutarak ve “Yaşa!” diye bağırarak kralı selamladılar. Kral bu sırada ikinci güvertede bulunmaktaydı. Üzerinde mavi renkte kolsuz gömlek vardı. Halkın göstermiş olduğu tezahüratı şapkasıyla selamlıyor, bir yandan da dürbünle çevreyi seyrediyordu.
Atatürk Geliyor; …”On dakika sonra Atatürk’ü taşıyan Ertuğrul Yatı da Karadeniz yönünden geldi ve yat düdük sesleri, alkışlar arasında ayrılan yere demirledi.
İngiliz Kralı Yat Kulübünde; …”Kral Edward’ın İngiliz kolonisi delegelerini Moda Deniz Kulübü’nde kabul edileceği bilindiği için kulüp sonlarında gerekli düzenleme yapılmıştı. Salonda bekleyenler yüz kişi kadardı. İngiltere Kralı saat 16.25’te Grafton savaş gemisinin motoru ile yanında İngiliz Elçisi Sir Percy Loraine olduğu halde Moda iskelesine çıktı.
Kral beyaz bantalon, lacivert-sarı parlak düğmeli ceket, denizci şapkası giymiş, siyah papyon takmıştı.
Program gereğince Kral, Moda Deniz Kulübü’nün iskelesinde karaya çıkacağı için topluluk temsilcileri burada iki sıra üzerine dizilmişlerdi. Elli kadar da İngiliz çocuğu yer almıştı. (Not: Cumhuriyet gazetesinde Moda Deniz Kulübü İskelesi’ne, Akşam Gazetesinde ise Moda Vapur İskelesi’ne çıktığı belirtilmektedir.)
İngiltere Kralı halk arasından geçerken kulübe doğru ilerledi. Bu sırada iskele rıhtımında İngiliz uyruklu çok güzel giydirilmiş yüz kadar kız vardı. (Not: Cumhuriyet Gazetesi’nde elli, Akşam Gazetesi’nde yüz kadar gösterilmektedir.)
Kral bu kızlara, küçük öğrencilere şefkatli bakışlarla gülerek ilerledi.
Çocuklarla Sohbet; …”Birdenbire biri erkek, biri kız, sarışın gayet sevimli iki çocuğun önünde durdu. Çenelerini okşayarak sordu:
—“Sizin adlarınız nedir?”
Kız öğrenci cevap verdi:
-“Teker.”
Kral erkeğe sordu:
—“Ya sizinki?”
-“Hainz.”
—“Hangi okula gidiyorsunuz?”
İkisi birden cevap verdi:
-“Hayskul İngiliz Okulu’na.”
—“Ne dersler okuyorsunuz?”
-“Her şey. Tarih, Coğrafya, Edebiyat.”
—“En çok sevdiğiniz dersler hangisidir?”
Yine ikisi birden cevap verdi:
-“Tarih.”
—“Aferin size. Buna memnun oldum. Tarihe çalışınız. Güzel derstir.”
Kral ilerledi ve kulübün kapısından içeri girdi. Kulübün çevresi İngiliz uyruklarla dolmuştu. Kral, kulübün bahçesine çıktı. Burada İngiliz Büyükelçisi, bütün uyrukları krala takdim etti. Majeste büyük bir alçakgönüllülükle tanıştıklarına şu soruyu soruyordu:
—“Ne zamandan beri buradasınız? Ne iş yaparsınız?”
Büyük konuğumuz kulüp binasına girerken herkes dört kere bağırdı:
“Hip. Hip. Hip… Hurra!”
Konuğumuz bu sırada denizci üniformasıyla çıkardığı resmini Bay Sabur Sami’den aldığı altın bir kalemle imzaladı ve kulübe hediye etti. Kulüp, bu tarihi altı kalemi kulüp müzesi için saklayacaktır.
Celal Bayar’la Sohbet; …”Kral, kulübün onursal başkanı İktisat Bakanı Celal Bayar tarafından karşılanmıştır. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir:
Kralın sorduğu ilk soruşu:
— Bu kulüp karma mıdır?
-Evet. Hem Türk, hem de İngiliz üyeleri vardır.
—Türklerle İngilizlerin ortak çalışmaları beni çok memnun etti. Sizi de, İngiltere’ye gelerek deniz kulüplerini görmeye davet ederim.
Celal Bayar bu sözleri üzerine majesteye teşekkür etmiştir.
Kral yanında İngiliz Elçisi Sir Percy Loranie olduğu halde motora binmek üzereyken iskelede İstanbul Emniyet Müdürü Salih Kılıç’ı görmüş, elini sıkarak:
—Size özellikle teşekkür ederim. Türk polisinde gördüğüm disiplin ve asayişten dolayı son derece memnun kaldım. Bundan dolayı Türk polisini ve sizi kutlarım, diye iltifatta bulunmuştur. Kral bundan sonra, kendisini Moda iskelesine getirmiş olan Grafton motoruna binerek doğruca Ertuğrul yatına gitmiş, Atatürk’le birlikte yarışları izlemiştir.
Gazete Haberlerine burada kısa bir ara vererek Kral’ın Atatürk’ün Ertuğrul yatında geçirdiği saatlere ait daha ayrıntılı bilgi veren Atatürk’ün hizmetkârı Cemal Granda’nın anılarından yararlanmak isterim:
İngiltere Kralı Ertuğrul Yatında; …”İngiliz Kralı onuruna bir deniz yarışı düzenlenmişti. Konuk hükümdardan bu deniz yarışlarını görmesi rica edilmiş, sporsever kral da bu isteği seve seve kabul etmişti. O gün kral ve mahiyeti Nahalin Yatı ile Moda yarış alanına geldi. Biz de, Atatürk’ün bulunduğu Ertuğrul Yatı ile aynı yere vardık. Az sonra Kral ve çevresi bizim yata gelecekleri için hepimiz heyecanlı idik. Ertuğrul yatında o zamanın Başbakanı Celal Bayar (hafızasında yanılıyor, Celal Bayar o tarihte İktisat Bakanı idi. İnönü Başbakanlıktan ayrılmamıştı), İsmet İnönü ve Fethi Okyar bulunuyordu. Biz demir attıktan sonra uzaktan Kralın motoru göründü. Motordan İngiliz Kralı VII. Edward ve Madam Simpson çıktılar. Arkalarından da İngiliz Büyükelçisi ile iki Madam daha geliyordu.
Atatürk’ün Madam Simson’a Sunduğu Kahve; …”İngiltere Kralı Edward ve öbür misafirler Ertuğrul Yatı’ndayken kendileri Türk Kahvesi verildi. Servis, usulen konuktan değil, ev sahibinden başlıyordu. Bu yüzden önce iki kahve getirdim. Atatürk’ün yüzüne baktım. Böyle zamanlarda ondan mimikle emir almayı alışkanlık haline getirmiştim. Başının değil, gözünün en küçük bir hareketiyle de ne demek istediğini hemen anlar, ona göre hareket ederdim.
Atatürk hemen gözüyle kralı işaret etti. Götürüp kahveyi Kral’a sundum. İkinci kahveyi de Atatürk’e götürdüm. Fakat nedense kahveyi içmedi. Ayağa kalkarak Madam Simson’a kendi eliyle sundu. Atatürk kadınlara karşı her zaman nazik ve saygılıydı… Kahveyi misafire verdikten sonra bana dönerek:
-…”Bana da bir sade kahve getir,” diye emir buyurdu.
İşte, Atatürk’ün eliyle kahve sunduğu kadının Madam Simpson olduğunu o zaman öğrendim. Kral da Madam la çok fazla ilgileniyordu. Fakat nedense çok düşünceliydi. Ama keyifli olan Atatürk’ün neşesine istemeyerek katılır gibi bir hali vardı. Onu neşelendirmek ve kederini dağıtmak için Atatürk bütün zekâsını kullanıyordu denilebilir.
Atatürk’ün Kralın Sonu Hakkındaki Kehaneti: …”Madam Simpson, bir ara elindeki dürbünle yerinden kalkınca Kral da başıyla Atatürk’ten izin isteyerek yerinden kalkıp madamın arkasından gitti. Bu ayrılık biraz uzayınca Atatürk fısıltı halinde:
-…”Kralın, madama karşı zaafı olduğunu görüyorum. Korkarım ki tahtını bu kadın yüzünden kaybedecektir,” dedi. (Nitekim zaman, Atatürk’ü haklı çıkarmıştır.)
O gün yattaki görüşme çok içtenlikli bir hava içinde geçmiştir. Kral, Atatürk’ün gönderdiği iki sandık sigara için teşekkür eder:
—“İçimi çok güzel… Alışmaktan korkuyorum. İngiltere’ye gittikten sonra bunlardan bir miktar daha göndermenizi rica edeceğim,”demiş.
Atatürk ise:
-…”Emredersiniz,” diye karşılıkta bulunmuştu. Kral da Atatürk’e iki sandık viski göndermişti. Atatürk, bu viskilerden çok hoşlandığını, içerken daima onu hatırlayacağını söylüyordu.
Moda’da yelken yarışları başlamıştı. Kral, çok sevdiği bu deniz sporunu zevkle seyretti. Oradan Florya’ya doğru hareket ettik. Marmara kıyıları boyunca İstanbul cami siluetlerinden kral bir türlü gözlerini ayıramıyordu. Konuşulan konuda “minare” ve “Ayasofya” üzerinde geçiyordu. Onları Florya’ya bırakıp döndük.
Deniz Köşkü’nde Kokteyl Parti; …”Atatürk, Florya Deniz Köşkü’nde konuğu İngiliz Kralı şerefine bir kokteyl parti vermiştir. Kral Edward Florya Deniz Köşkü’ne ve plajın kumuna hayran kaldığını, birkaç zaman kalmak üzere ilk fırsatta geleceğini söylemiştir. Kokteyl parti ile ilgili olarak ertesi günkü gazetelerde şu haber yayımlanmıştır:
Yüksek konuğumuz saat 17.30’da Ertuğrul yatı ile Florya’ya gelmiş ve orada Cumhurbaşkanımız tarafından onurlarına verilen kokteyl partisinde bulunmuştur. Florya’daki Deniz Köşkü’ndeki toplantıda Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras, İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine bulunmuştur. Parti bir saatten fazla sürmüş, S.M. Kral Edward saat 19.30’da bir taksi ile Florya’dan Tophane rıhtımına hareket etmiştir. Kral Tophane’den Nahalin yatına geçmiştir. (Ayın Tarihi, İngiltere Kralı’nın Florya’dan saat 20.30’da ayrıldığını belirtmektedir.)
Atatürk Dolmabahçe’ye Dönüyor; …”Atatürk saat 21.00’de Florya’dan ayrılmış, baştanbaşa elektriklerle aydınlatılmış olan Ertuğrul Yatı ile Dolmabahçe Sarayı’na gelmiştir. Atatürk, bugün İstanbul’dan ayrılacak olan İngiltere Kralı’nı Sirkeci istasyonundan uğurlamaya hazırlamaktadır.
Atatürk, yanında Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve Orgeneral Fahrettin Altay olduğu halde saat 23.20’de Sirkeci garına gelmiştir. Kral henüz istasyona gelmiş değildir. Atatürk, böylece konuğunun dinlenmesi ile ilgili düzenin tam alınıp alınmadığını denetlemiştir.
Sirkeci istasyonu Türk ve İngiliz bayraklarıyla süslenmiştir. Halk, Atatürk’e çılgınca sevgi gösterilerinde bulunmuştur. Aradan 10 dakika geçtikten sonra ikinci bir alkış tufanı ile kral ve mahiyeti Sirkeci istasyonuna gelmiştir. Başta Atatürk olduğu halde Başbakan, Bakanlar ve diğer uğurlayıcılar kralı, Sirkeci istasyonu bekleme salonu önünde karşılamıştır. Atatürk gardaki Leydi ve Lordların birer birer ellerini sıkarak hatırlarını sormuştur. Onlar da, Türkiye’de geçirdikleri çok güzel günlerin anılarını unutmayacaklarını belirtmişler ve kendilerine gösterilen konukseverlikten dolayı teşekkür etmişlerdir.
Bu arada, İngiliz Büyükelçisi Sir Percy Loraine, İngiliz Kralı’ndan izin istemiştir. Majeste Kral da elçinin bu arzusundan Atatürk’ü haberdar etmiştir. Atatürk de şu karşılıkta bulunmuştur:
-…”Kendisine izin veriniz, fakat tekrar buraya dönmek koşuluyla.”
İngiliz Kralı, halkın içten gelen sevgi gösterileri arasında saat 23.45’te kendisine ayrılan özel vagonuyla Sirkeci’den ayrılmıştır. Kral ayrılırken Atatürk’e:
—”Bir gün sizin de Londra’yı onurlandıracağınızı ümit ettiğimi ve bu ziyaretten çok memnun kalacağımı belirtmek isterim,” demiştir.
Atatürk de:
-…”İngiltere’yi ziyaret etmeyi çok arzu ediyorum,” demiştir.
Kral da:
—“Çok güzel, çok güzel,” diyerek memnunluğunu belirtmiş, sonra Başbakan İnönü’ye dönerek:
—“Sizi de İngiltere’de görmeyi arzu ederim,” diye hitap etmiştir.
Kral, doğruca Viyana’ya gidecek, oradan Paris’e uğrayarak Londra’ya geçecektir. Devlet Demiryolları Genel Müdür Yardımcısı Cemal Hidayet de Kralı Viyana’ya kadar uğurlamak üzere aynı trenle hareket etmiştir.
Tren Yeşilköy’den geçerken, gece yarısı olmasına rağmen halk krala büyük sevgi gösterilerinde bulunmuş, İngilizce “Hip hip hurra!” diye bağırmışlardır. Kral, hakkında gösterilen bu konukseverlikten pek çok duygulanmış ve treni durdurarak halkın sevgi gösterilerine karşılıkta bulunmuştur.
Atatürk’ün İngiliz Kralı’na Telgrafı; …”Atatürk, İstanbul’dan Viyana’ya hareket etmiş olan İngiliz Kralı VIII. Edward’a 7 Eylül Pazartesi günü aşağıdaki telgrafı çekmiştir:
…”İstanbul, 7. IX. 1936
İngiltere Kralı Sayın Majeste Edward VIII
Viyana
Majeste Edward VIII
Majestelerinin Türk topraklarından ayrılırken bana göndermek nezaketinde bulundukları telgraf, beni derin biçimde duygulandırmıştır. Majestelerinin, ülkemizde, bize çok kısa görünen ikametleri sırasında, Türk ulusu haklarında beslediği yüksek takdir ve ihtiramkâr sevgi duygularını ifade edebilmiştir.
Majesteleri bütün kalpleri kendisine çekmiştir.
Ben, şahsen bu çekimi bütün genişliğiyle hissetmenin büyük zevkini duydum. Şerefli hükümdar hakkında beslemekte olduğum içten dostluk duyguları, bu ilk ve kısa buluşmanın bıraktığı unutulmaz anı ile belirmiş bulunuyor. Majestelerine bütün kalbimle çok güzel bir yolculuk ve başkentlerine mutlu bir dönüş diler, en içten dileklerimi kabul buyurmalarını rica ederim.
Kralın Telgrafı; Atatürk’ün cevaplandırdığı İngiliz Kralı VIII. Edward’ın telgrafı ise şöyledir:
…”Türk topraklarından ayrılırken bana karşı gösterdikleri dostane kabul tarzından ve gerek ekselansları, gerek resmi makamlar ve Türk ulusu tarafından şahsıma karşı gösterilip beni çok duygulandıran özenlerden dolayı ekselanslarına çok içten teşekkürlerimi sunmak isterim.
Türkiye’de ilk ikametimden pek zevkli bir hatıra saklayacağım. Minnettarlık ifadelerime ek olarak size en iyi dileklerimi sunarım. Ekselansınızın cömertlikle bana ayırdıkları özel tren sayesinde büyük bir konfor içinde seyahat ediyoruz.
Edward”