Nuh Tufanı sonrası insanlık Göbeklitepe’de mi başladı? Alevilik inancının temeli Göbeklitepe’de mi atılmıştı?
16 Mayıs 2017 tarihinde, Seç Haber’de yayınlanmış olan “Bilim soslu komplo teorilerim (Son Bölüm – Göbekli Tepe)” başlıklı yazımı {http://www.sechaber.com.tr/bilim-soslu-komplo-teorilerim-son-bolum-gobekli-tepe/} okumuş olanlar belki de şaşıracaktır ; “yine mi Göbeklitepe yazısı” diyerek. Evet, yine.. Çünkü okuyup, yazıp orada bırakmıyoruz konuyu. Tüketmiyoruz yani. Bir çoğumuz hâlâ araştırmaya, okumaya, anlamaya çabalamaya devam ediyoruz.
Bu minvalde, birkaç gün önce tekrar izlediğim bir belgeselden sonra {Göbeklitepe Dünyanın İlk Tapınağı / Ahmet Turgut Yazman} aklımda şu soru belirdi ; Acaba Nuh Tufanı sonrası insanlık, Göbeklitepe’de mi başladı..”T” sütunlarına işlenen hayvan kabartmaları, Nuh’un kurtardığı hayvanlar mıydı? Yapıların, oda olarak adlandırılan bölümlerinde bulunan bitki kökleri, kurtarılan ve sonra yetiştirilen ürünler miydi? İkinci bir şans kazanan insanlık, Göbeklitepe’den mi üremiş ve yayılmıştı. Ve bunların yanında aklıma takılan bir farklı konu da, acaba Alevilik inancının temeli, Göbeklitepe’de mi atılmıştı?
Ezgi Duran, “Geçmişten Günümüze Altın Çağ {Saklı İzleri} ” isimli kitabının, Göbeklitepe bölümüne şu cümlelerle başlıyor ; “Tam da değişim günlerinde ortaya çıkarılan ve tüm dünyada olay yaratan bir arkeolojik keşif olan Göbeklitepe, Altın Çağını yaşamış uygarlıklara dair bir iz; Altın Çağını yaşayacak olanlara yol gösterici bir ışık niteliğindedir.”
Bana kalırsa çok doğru bir tanımlama bu cümle.. Göbeklitepe’yi keşfeden, gün ışığına kavuşturan Klaus Schmidt, yapıyı 12.000 yıl öncesine tarihliyor. Yani M.Ö 9 bin ile 10 bin arası…
Prof. BG Sidharth, Hindistan Birla Bilim Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisidir. Astronomi ve fen eğitimi alanında 30 yılı aşkın tecrübeye sahiptir ve dünyadaki astronomi dergileri ve bilim merkezlerine sıklıkla danışman olarak katılmıştır. Gökbilimci ve fizikçidir. Yaptığı araştırmaların, kendisini astronomik kronoloji ve arkeo-astronomi dallarına taşıdığını ifade etmektedir. Göbeklitepe hakkında muhteşem tespitler ve iddialarda bulunan BG Sidharth, tüm yapıların Güney yönüne bakmasını, kış gün dönümü ile açıklamaktadır. “Kış gündönümü, güneşin güneydeki en düşük noktasından gerçekleşir ve 21 Aralık, gözlemler için en uygun zamandır. Orion ve Sirius da, gökyüzünün o bölümünde gözükürler.” demektedir. Ayrıca Orion’un, M.Ö.10 binlerde olup bitenlerle yakından ilişkili olduğunu eklemektedir. Atlantis’in de aynı dönemlerde var olduğu düşünülmektedir.
ABD donanmasında görev yapmış eski bir komutan ve oşinografi profesörü olan Robert Ballard, batık Titanik gemisini bulmuştur ve şimdi de Nuh’un gemisini aramaktadır. Ballard, son buzul çağının, bundan 12 bin yıl önce sona erdiğini ve evvelinde, büyük buz kütleleri okyanuslara doğru akarken, dünyanın pek çok yerinde seller meydana geldiğini ifade etmektedir.
Farklı kaynaklarda da benzer ifadeler vardır. Fakat tarihler az da olsa değişmektedir. Nuh Tufanı için en net tarih olarak, M.Ö 10binler ve 11binler telaffuz edilmektedir. Yani Göbeklitepe’nin tahmini inşasından bin yıl kadar önce. Pek çok kaynakta, tufan süresi ve suların çekilme süresi için, “bir kaç bin yıl” iddiası vardır. Tüm bu yaklaşık zamanları göz önünde bulundurduğumuzda, Göbeklitepe tufandan sonraki ilk yerleşim alanı olabilir.
O tarih için her ne kadar yerleşik hayat var olmamıştı dense de, batık kıtalar Mu ve Atlantis bilgimizle, aslında insanların hem yerleşik hayata geçmiş, hem de din algısına sahip olduklarını biliyoruz.
Yine Seç Haber’de yayınlanan, “Agarta Efsanesi ve Kayıp Kıta MU” başlıklı, 4 bölümlük yazımda buna değinmiştim. {http://www.sechaber.com.tr/agarta-efsanesi-ve-kayip-kita-mu-1-bolum/} Mu batmadan hemen önce farklı yönlere göçler olmuştu. Atlantis de bunlardan biriydi. Atlantis’te doğan Osiris, spiritüel eğitim almak için Mu Kıtası’na gitmiş ve üstatlık makamına ulaşınca, Atlantis’e geri dönmüştür. Atlantis’in ruhani lideri olmuş ve yozlaşmış tüm dini yapıları ve din adamlarını bir düzenden geçirip, yeni bir sistem kurmuştur. Mu’dan aldığı eğitimle, Atlantis’te devrim yapmış adeta. Tüm bu bilgileri, Mu araştırmacısı James Churchward’un kitaplarından öğreniyoruz.
Yazar Shirley Andrews, “Atlantis’te, ruhun ölmezliğine ve yeniden doğuşa, ruhun çeşitli hayatlarda yaşadığı deneyimler ile olgunlaştığına ve tekâmül ederek, Tanrı ile özdeşleştiğine inanıldığını” yazmıştır. “Atlantis’te daire, her şeyin kaynağı olan Tanrı’yı sembolize ederdi. Bu nedenle, tapınaklarını ve şehirlerini daire biçiminde inşa ederlerdi” diye de eklemiştir.
Yine Göbeklitepe hakkında yazmış olduğum yazımda, Göbeklitepe’nin Osiris ve İsis öğretisinin ve tapınımının merkezi olabileceği düşüncemi aktarmıştım. Hem bir tapınak hem de bir gözlemevi olduğu açıklanan Göbeklitepe’de, gün ışığına çıkartılan “D Tapınağı”nda, merkezdeki “T”lerin dışında, daire şeklini oluşturan 12 “T” vardır. Bu “T”lerden 33 numaralı olanının üzerindeki semboller, Klaus Schmidt tarafından, diğerlerine göre daha ilginç semboller olarak yorumlanmıştır. Bizzat anlatan Schmidt, sembollerin bizlere, Antik Mısır hiyerogliflerini anımsattığını söylemiştir. Üst üste sıralanmış yılanlara ve “H” harflerine dikkat çekmektedir. Aynı yüzde 6 bacaklı bir böcek, bir örümcek ve bir koyun{keçi} de bulunmaktadır. {Klaus Schmidt’in açıklamasına göre, Göbeklitepe’de en çok kullanılan sembol yılan’dır.. Yılan, “Antik Astronotlar Teorisi”ne göre Enki Klanı’nın sembolüdür.} Dikilitaşın güneydoğu cephesinde ise, 2 Turna kabartması vardır.”D” tapınağında olduğu gibi diğer tapınaklarda da Turna kabartması mevcut. Turna, Antik Mısır’da Hermes’i simgeliyor. Genel olarak İbis Kuşu olarak tasvir edilen, Mısır Tanrısı Thot ile Yunan Kültürü’nde yer almış olan Hermes, aynı kişidir.
Japon geleneksel dans tiyatrosunda ve Aborjin kültürü dans gösterilerinde de, Turna sembolize edilmiş ve danslarda kullanılmıştır. Ayrıca Alevi inanışında da, Turna’nın önemli bir yeri vardır. Turna Semahı’nda turna, ruhu ifade eden bir semboldür. İşte burdan yola çıkıp, Osiris öğretisini, Antik Mısır’a taşıyan Thoht/Hermes’in, Alevi inancının temelini attığını söyleyebilir miyiz. Üstelik Ergun Candan’ın “Gizli Sırlar Öğretisi” isimli kitabında da net bir şekilde ifade ettiği gibi ; İskenderiye Kütüphanesi’nin, Halife Ömer’in Mısır’ı işgali ile yakılıp, İskenderiye Okulunun dağıtılmasından sonra, Müslümanlığa geçmek zorunda kalan rahipler, bazı ezoterik bilgileri saklayabilmiş ve Mu’dan gelen Atlantis öğretilerini, Müslümanlık içinde de anlatmaya, eğitmeye devam etmişlerdir. İslam Tasavvufu ve İslam Ezoterizmi bu şekilde oluşmuştur. Zamanla gelecek baskılardan, Hz.Ali’nin yanında yer alarak korunmuş ve Hz.Ali’ye de bilgilerini aktararak, alevilik felsefesine katkı sunmuşlardır. Ergun Candan, “Gizli Sırlar Öğretisi” isimli kitabında bu bilgilerin daha fazlasını da yazmıştır. Kesinlikle okumanızı öneriyorum.
Velhâsıl; okumaya, araştırmaya devam ediyoruz. Ve şaşırtıcı bilgilere, varımlara ulaşıyoruz. Yolculuğumuz heyecan verici. Göbeklitepe, insanlığın kara kutusu olabilir. En azından gün ışığına çıkmış, en eski kara kutu..