Yeni gelinler vardır hani, hani aileye girer girmez, HER ŞEYE BURUN KIVIRIR , ANILAR, YAŞANMIŞLIKLARI ATMAYA başlarlar bir çırpıda.
Eski çanak çömleklerden başlarlar ayıklamaya. Kayinvalde sessiz kenardadir: seyirde- SİZ MUTLU OLUN DA -der ,
İçi cız ederek seyreder, tüm yaşanmışlıkların bir anda elinden alınıvermesine…
Sonra sıra eşyalara gelir, anılara, duvardaki eski yağlı boya tabloya, fotoğraflara, arkasından eve …
Hadi yıktıralım muhabbeti başlar ,
Aklı sıra yaptığı yeniliklerle!
Aileyi ileri götürecek ya ,
Siz kimlerdensiniz ?
Yeniliği çanak çömlek yenilenmesinde zannedenlerden mi ?
Yoksa eskicilerden mi ?
Ben eskicilerdenim eskilerin yaşanmışlıklarında, tarihimde ararım bugünümü…
Bizlerin yakıp yıkıp yerine ucube apartmanları diktiğimiz, Avrupalının ise restorasyon öğrencilerine, merdiven tepesinde, adeta bir tablo yapttırırcasına, özenle restore ettirdiği, göğsünde hikayeler barındıran eski evleri severim ben, eski kapıları ve ardındaki odalardan gelip geçen hayatları…
Sahaflardaki bir kitapçının önündeki plastik leğenin içinde veya bir eskicinin arabasında evlerden topladığı ıvır zıvır arasında birbirinin içine karışmış , bireylerin kendileri için önemli ,kaydetmeye değer buldukları ,gazete ve dergilerdekine nazaran daha fazla anlam taşıyan eski fotoğrafları severim.
Memleketimde , her yeni gelen ,en gusto sahibi ! belediye ile yerle bir edilen ve yenisini görmek kısmet olmadan ancak çamuruna şahit olabildiğimiz , daha zevk sahibi ! yönetimle tekrar yenilenmeye baslayan kaldırımlarını bir türlü içime sindiremem; Avrupalının ise ; harp yıllarından kalma, ayağınızın altında, kış günü temizlene temizlene kayan, pırıl pırıl parlayan birbirinin içine çok düzgün olmadan geçmiş pembe- kiremit rengi eski kaldırım taşlarını severim ben.
Bazen copluge, bazen bir tl ye düştüğünü gördüğünüz kim bilir ne duygularla, yaşanarak yazılmış eski romanları, şiir kitaplarını severim ben.
Bir eskici dükkanının kendine yer bulamadığı hüzünlü kalabalığında bir kenara zorla ittirilmiş, notalarının sustuğu, akort tutmayan Fransız piyanoyu elimle okşarım. Sonra; hayal ederim; bir gün benim de memleketimin en ücra köyünde çocuklar piyano çalabilecek, hatta keman sesleri duyulacak, en ücra köy evlerinden. Bu duygular geçer yüreğimden, eski piyanolara dokunurken…
Yenilenmek nedir, gelişmek nedir ?
Kadınların kafalarındaki sarı röflelerde midir?
Yoksa evlerin, okulların yenilenen badana boyasında midir?
İndirilen fotoğraflar ve atılan resimlerle mi yenilenir beyinler ?
Bir çırpıda atılan aile yadigarları yerine, mobilyacıdan yenisi konan suntalarla mi yenilenir insanlık ?
Aslında duvardan o yağlı boya tabloyu ,o fotoğrafı indiren o ele, gücünü veren unutturmak istediği o fotoğraflardaki geçmişi değil midir ?
Sevgiyle kalin