Ne zaman öleceğimize dair fikir veren istatistik verilerinin ardında sosyal değişim, küresel olaylar ve gelecekteki yaşlanma eğilimleriyle ilgili bilgiler saklı aslında.
Ne kadar uzun yaşayacağımız sorunu genel olarak “yaşam beklentisi”, yani ortalama ömür olarak tanımlanır; fakat ortalamalar yanıltıcı olabilir.
Antik Yunan döneminden bu yana 7’nin katları olan yaşların risklerine dair batıl inançlar olmuştur. “Kritik yaşlar” olarak görülen 49 ve 63 ise özellikle tehlikeli görülmüştür. 1689’da Polonya’nın Wroclaw kentinden bir rahip, insanların ölme yaşını bir kenara not edermiş. Bu veriler bir şekilde İngiltere’ye, kuyrukluyıldız keşfetmekle meşgul Edmond Halley’e ulaşmış. Halley olağan işlerine bir süre ara vererek 1693’te ortalama ömre dair ilk ciddi veri tabanını oluşturmuş. Halley, yıllık ölme riskleri üzerinde tahmin yürüterek belli bir yaşa kadar yaşama olasılıklarını hesaplamış.
49 ve 63 yaşlarında ölüm riskinde herhangi bir artış görmeyen Halley böylece “kritik yaş” inanışını ortadan kaldırmış. Onun hesaplarına göre 84 yaşına ulaşma şansı yüzde 2’ymiş. Kendisi ise 85 yaşında ölmüş.
Çocuk ölümleri
Fakat ortalama ömre dair rakamların belirlenmesinde çocuk ölümleri büyük bir etken. Bu ölümler ne kadar fazla ise ortalama o kadar düşük olur; fakat hayatta kalanların ileri yaşlara dek yaşama ihtimali yüksektir.
Bunu çocukluk döneminde hayatta kalma şansı ve ardından ileri yaşlara dek yaşama şansı bakımından ele almak gerekir.
Verilere bakacak olursak, örneğin İngiltere ve Galler’de 1841’de doğan çocukların yüzde 31’i 16 yaşına ulaşmadan ölüyordu. Fakat bu yaşı geçtikten sonra 64 yaşına kadar yaşama şansı neredeyse yüzde 50 idi.
1966’da ise çocukların yüzde 2,5’i 16 yaşına varmadan ölüyordu. Hayatta kalanlar açısından ise 64 yaşına ulaşma şansı kızlar için yüzde 85, sağlıksız yaşam tarzlarından dolayı erkekler için de yüzde 74 oranındaydı. 2009 yılı itibariyle çocuk ölüm oranı yüzde 1’in altına düşerken, 64 yaşına ulaşma şansı kadınlarda yüzde 92, erkeklerde ise yüzde 87 oldu. Bu durumda kadınlar için ortalama ömür 82, erkekler içinse 78 oluyor.
Küresel olayların etkisi
Ortalama ömrü gösteren rakamların arkasında önemli olaylar yatıyor aslında. Örneğin Napolyon’un Moskova seferinde 400 bin askerin ölmesi ortalama ömrü geçici olarak 23’e kadar düşürmüştü. Dünya savaşları da benzer etkide bulundu. 1918-19 grip salgını Fransa’daki kadınların ömründen 10 yıl çalmış, Güney Afrika’da ise 1990’da 63 olan ortalama ömür AIDS nedeniyle 2010’da 54’e düşmüştü.
Dünyada başka olağanüstü olaylar da oldu. Örneğin 1970’te Vietnam’da ortalama ömür 48 iken bugün 75. İngiltere ve Galler’in bu dönüşümü yaşaması için 1894’ten 1986’ya kadar gelinmesi gerekti. Ortalama ömür aynı zamanda bir ülkedeki eşitsizliğin de göstergesi. Örneğin 1901 ABD’sinde siyahi erkekler için ortalama ömür 32 iken beyazlarda 48, 20 yaşına varmadan ölme oranı ise siyahlarda yüzde 43 iken beyazlarda yüzde 24’tü. Yüz yıl sonra aradaki eşitsizlik hala belirgin, ama fark 16’dan 5’e düşmüş durumda.
Yaşlı nüfus
Dünya nüfusu yedi milyara ulaştı ve hızla artıyor. Bugün doğanlar açısından ortalama ömür tahminleri yürütecek olursak, sağlık hizmetlerindeki gelişmeleri de göz önünde bulundurarak İngiltere ve Galler’de erkeklerin 90 yaşına, kadınların ise 94 yaşına kadar yaşayacağını, erkeklerin yüzde 32’sinin ve kadınların yüzde 39’unun 100 yaşına ulaşabileceğini öngörebiliriz.
Yani gelecekte çocuklar etrafında epeyce yaşlı nüfus görecek. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre 2007-2050 yılları arasında 60 yaş üstü insanların toplam nüfusa oranı iki katına çıkacak. Bir başka deyişle 2050’de dünyada 2 milyar kişi 60 yaşını, 400 milyon kişi de 80 yaşını aşmış olacak.
(BBC TÜRKÇE)