Olayların sonucunu meydana gelmelerinden önce belirleyen “bir şeyi” anlatmak için genelde KADER ile KISMET kelimeleri kullanılır. En iyi sözlüklerde bile kader, kısmet ile; kısmet ise kader ile tanımlanır. Talih, nasip, kötü talih kelimeleri de bu anlamda kullanılır. Günümüzde bu iki terim birbiri yerine kullanılır hale gelmiş olsa da günümüzden 6000 yıl önceki metinlerde aralarında kesin bir ayrım olduğunu görmekteyiz.
Peki Kader ile Kısmet nedir? Aynı anlamda kullanılması doğru mudur? Eğer değilse aralarındaki fark nedir? Bugün bu konuyu kadim metinlerden gördüğüm kadarıyla anlatmaya çalışacağım.
Sümer dilinde Kader anlamına gelen NAM, önceden belirlenmiş olayların değiştirilemez gidişatını anlatmaktaydı. Kısmet olarak tercüme ettiğimiz NAMTAR ise önceden belirlenmiş olayların değiştirilebilir gidişatı anlamına geliyordu. TAR hecesi kesmek, kırmak, değiştirmek anlamına geliyordu.
Babası bir insan, annesi bir tanrıça (anunnaki) olan Gılgamış kendisini yarı tanrı (yarı anunnaki) olarak görmektedir. Hatta annesinin tanrıça olması nedeniyle 2/3 oranındaki anneden geçen genler nedeniyle kendisinin 2/3 oranında tanrı olduğunu düşünmektedir. Ancak bunun bile onu ölümden kurtarmayacağını da bilmektedir.
Günümüzde “Gılgamış Destanı” olarak bilinen metnin amacını teşkil eden ölümsüzlük arayışına çıkmadan önce Gılgamış Güneş Tanrısı Utu/Samaş’a şu soruyu yöneltir:
“Şehrimde ölür insan; yüreğim daralır.
İnsan yok olur, yüreğim ağırlaşır…
En uzun boylu insan bile göklere erişemez.
En geniş insan bile toprağı örtemez.”
Güneş Tanrısı olan Utu/Samaş’ın cevabı şu şekilde olur:
“Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında ölümü insanoğluna verdiler.
Yaşamı kendilerine sakladılar. Bu senin KADER’indir.
Hala yaşıyorken yaptığın şeyler, değiştirebilip etkide bulunacağın şeyler ise senin KISMET’indir.
Tadını çıkar ve kısmetinden alabileceğini almaya bak.
Karnını doyur, Gılgamış;
Gündüz ve gece eğlen, mutlu ol!
Her bir gün, bir mutluluk düğünü yap;
Gündüz ve gece, dans et ve çal!
Giysilerin parıldasın tertemiz,
Başın yıkansın, suda yıkan.
Elini tutan ufaklıkla ilgilen,
Eşin senden memnun olsun,
Budur insanoğlunun KISMET’i.”
Gılgamış Destanı’ndan alınacak olan ders KADER’in KISMET’e ağır bastığıydı. KISMET’in KADER’i değiştiremeyeceğiydi. Onun bir kral olması mukadderdi ama ölümden kaçması değil. Nitekim öyle de oldu. Ölümsüzlük arayışıyla çıktığı yolda birçok macera yaşamış ama sonunda mutlak sonla karşılaşmıştı.
Değişmez KADER ile değiştirilebilen KISMET arasındaki fark “Enlil’e İlahi” adlı metinde de karşımıza çıkmaktadır. Bu metne göre Enlil’i, hem KISMET’leri emreden hem de KADER’leri ilan eden kişi olarak görüyoruz:
“Enlil:
Göklerde Prenstir o. Yeryüzünde Komutandır.
Komuta alanı çok geniştir, Sözleri yüce ve uludur;
Çoban Enlil KISMET’leri emreder.
Yükseklerde verdiği emirler gökleri titretir, Aşağıda Yeryüzünü titretir.
Uzak geleceğe doğru KADER’leri ilan eder.
Emirleri değişmezdir. Ülkenin KADER’ini bilen Efendidir o.”
Sümerler KISMET’lerin Yer’de oluşturulup emredildiğine ve değiştirilebileceğine inanmaktaydılar. Enlil’inki de dahil ülkenin KISMET’lerinin belirlenişi; Demokratik ve anayasası olan bir monarşininkine benzeyen bir süreçle belirleniyordu. Enlil’in güçleri yalnızca yukarıdan (Anu ve Nibiru’dan) değil, aynı zamanda aşağıdan da (Yargılayan Yediler – On ikiler Konseyi – Büyük Tanrılar Meclisi) kaynaklanmaktaydı. En önemli kararlar ve mukadder olan kararlar buralarda alınırken, tartışmalar bazen uzun münazaralara ve sıklıkla da ateşli ağız dalaşlarına dönüştüğü bir hal almaktaydı.
KISMET’leri belirleyenler olarak; yürütme görevi gören on iki kişiden oluşan Dünya Konseyi’ne, Yargı görevi gören yedi kişiden oluşan Yargılayan Yediler’e ve meclis görevi gören elli kişiden oluşan Büyük Tanrılar Meclisi’ne birçok metinde rastlamaktayız. Elli kişiden oluşan Büyük Tanrılar Meclisi’ne Akkadca metinlerde “İlani rabuti şa maşimu şimati – KISMET’leri belirleyen Büyük Tanrılar” denmekteydi.
KISMET’lerin belirlenişi yalnızca insanlarla ya da Dünya ile ilgili değildi. Tanrıların kendilerini ilgilendiren olaylarda bu şekilde belirleniyordu. Enlil’in almış olduğu sürgün cezası ”elli büyük tanırının toplandığı meclis” ve sonra da “KISMET’leri emreden tanrıların yedisi” tarafından verilmişti.
Enuma Eliş Destanı’nın Babilce versiyonuna göre Marduk’un Yer’de üstün olma KADER’i de bu şekilde belirlenmişti. Ama hiç şüphesiz ki en önemli, en uzun, en şiddetli ve kelimenin tam anlamıyla en kaçınılmaz karar olan Sina Yarımadası’ndaki uzay limanının yok edilmesi için nükleer silahların kullanılması kararı Tanrılar Meclisi’nde alınmıştı. “Erra Manzumesi” olarak bilinen metinde işlerin bu noktaya nasıl geldiği, her iki tarafın kahramanlarını ve meclisin görüşmelerini bir tutanak şeklinde görmekteyiz. Bu kararın hiç istenmeyen sonucu ise Sümer’in başına çöken felaket ve şehirlerindeki yaşamın MÖ 2023’te son buluşu olmuştu. Bu olay KADER ile KISMET’in nasıl iç içe geçebileceğinin en açık ve en trajik örneklerinden biriydi.
“Sümer ve Ur’un Yıkılışına Ağıt” adlı metinde Ay Tanrısı Sin’in babası Enlil’e başvurarak ölüm bulutunun(nükleer bulut) Ur’a doğru geldiğini söyleyip bunu durdurmak için bir şeyler yapmasını istediğini görmekteyiz:
“Baştan aşağıya yenilenen bu mağrur şehir, Ur şehrinin yok olmasını görmek düşünülemez bir şeydir, değil mi?” diye sorar Sin babasına sonra da “Elverişli bir KISMET ilan et.” Diye bir dilekte bulunur. Enlil ise hızla yaklaşan sonucu değiştirmek için bir yol bulamaz. Çaresizlik içindeki Sin,
Tanrılar Meclisi’nin toplanmasında ısrarcı olur. Sin toplanan mecliste gözyaşları içinde Anu ve Enlil’e yalvarır: “Onlara, şehrimin yok olmasına izin vermeyin, dedim. Halkım yok olmasın.” Ama Enlil’den gelen yanıt sert ve kesin olur: “Ur’a krallık sunulmuştu. Ona sonsuz bir saltanat sunulmamıştı.”
Sonuç olarak KADER ile KISMET arasındaki ayrım sadece bir anlambilim meselesi değildi; her şeyin özüne nüfuz etmişti, dolayısıyla tanrıların ve insanların, ülkelerin ve şehirlerin başlarına gelenleri tam anlamıyla etkilemekteydi. KADER önceden belirlenmiş olayların değiştirilemez gidişatını, KISMET ise önceden belirlenmiş olayların değiştirilebilir gidişatını anlatıyordu.
Sultan II. Abdülhamit’in Kader ve Kısmet Hakkındaki Görüşü (Siyasi Hatıratım)
“ Kısmet! ” Ne zararlı bir kelimedir ve ne kadar çok felaketlere sebep olmuştur. Kur’an’ın hiçbir yerinde kısmet fikrine yer verilmez. Ancak son asırlarda tembellik ve akılsızlık sebebiyle “ kısmet ” kelimesi lisanımızda bugünkü ölçüsünü almıştır. Zayıflık ve uyuşukluk özrünü kapatmak içinde “ İnşallah ” çok rahat kullanılan bir kelime olmuştur. Hz. Muhammed müminlerine, Allah’a kul olmayı emreder ama aptalca bir kadercilik şeklinde değil. Allah büyüktür, Rahimdir, fakat her kulunun günlük işleriyle uğraşmaz. Herkes düşünmeye ve çalışmaya mecburdur. “Ekemeyen biçemez, çalışmayan yiyecek ekmek bulamaz”. Hristiyanlar bu kelimeyi en iyi şekilde tefsir etmişlerdir. İncil’de “Yarın için üzülmeyin, Allah uçan kuşların, yeryüzündeki hayvanların yardımcısı olduğu gibi sizi de düşünecektir.” Demesine rağmen Hristiyanlar düşünürler, çalışırlar ve terakki ederler, bizde buna seyirci kalırız.