Franz Kafka 1908’de Prag’daki İşçi Sigortası Enstitüsü’nde iş buldu. Sabah sekiz, dokuzdan öğleden sonra iki, üçe kadar ofiste çalışmayı gerektiren, herkesin gıpta ettiği “tek vardiya” sisteminde olduğu için şanslıydı.
Her ne kadar bu durum, uzun saatler çalışmasını ve sık sık mesaiye kalmasını gerektiren farklı bir sigorta şirketindeki önceki işine nazaran gayet önemli bir iyileşmeyse de, Kafka yine de kendini engellenmiş hissediyordu; sıkış tepiş bir apartman dairesinde ailesiyle birlikte yaşıyordu ve yazmak için gereken dikkati ancak gece geç saatlerde, herkes uykudayken topluyordu.
Kafka’nın 1912’de Felice Bauer’e yazdığı gibi, “zaman kısa, direncim sınırlı, ofis kabus gibi, evim gürültülü ve şayet keyifli, basit bir hayat mümkün değilse insan ustaca manevralarla kendine yer açmak zorunda kalıyor” Aynı mektupta, programını şöyle tarif ediyordu:
Sabah sekizden iki ya da iki buçuğa kadar ofisteyim, ardından üç, üç buçuğa kadar öğle yemeğine çıkıyorum, daha sonra akşam yedi buçuğa kadar uyumak üzere yatağa geçiyorum. (genellikle sadece uyumaya çabalıyorum; çünkü bütün hafta rüyamda Karadağlıları gördüm, hem de başımı ağrıtacak kadar net bir biçimde; karmakarışık giyimlerinin her bir detayı açık seçik görülüyordu); ardından, henüz çıplakken pencereyi açıp on dakika egzersiz yapıyorum, sonra bir saat yürüyorum, bazen Max’la veya başka bir arkadaşla. Sonra ailemle akşam yemeği yiyorum (üç kız kardeşim var, biri evli, diğeri nişanlı, diğerlerine duyduğum sevginin az olduğunu sanma, ama en sevdiğim bekar olanı); ardından akşam on buçukta (ama çoğu kez on bir buçuktan önce olmuyor) yazmaya oturuyorum ve gücüme, niyetime ve şansıma bağlı olarak, gece bir, iki ya da üçe kadar çalışıyorum, hatta bir defasında sabah altıya kadar sürmüştü. Daha sonra yine yukarıda bahsettiğim gibi egzersiz yapıyorum, ama elbette kendimi fazla yormadan; yıkanıyorum ve sonra da genelde kalbimde hafif bir ağrı ve mide kaslarımda seğirmelerle yatağa gidiyorum. Sonra uyuyabilmek için akla hayale gelebilecek her türlü çabayı gösteriyorum. Aslında imkansızı başarmaya çalışıyorum, çünkü insan aynı zamanda hem işini düşünüp hem de uyuyamaz. Hele ki bir yandan da kesinlikle cevabı olmayan tek soruyu, yani ertesi gün senden bir mektup gelip gelmeyeceğini ve gelirse ne zaman geleceğini tam olarak çözmeye çalışırsa.
GECE İKİ KISIMDAN OLUŞUYOR
Demem o ki, gece iki kısımdan oluşuyor;biri uyanık diğeri uykusuz ve bunun uzun uzadıya anlatacak olsam, sen dinlemeye hazır olsan bile asla sonunu getiremem. Bu yüzden, ertesi sabah ofiste, kalan azıcık gücümle çalışmaya başlayabilmem şaşırtıcı oluyor. Daktilografımın yanına gitmek için geçtiğim koridorların birinde duran, dosyaları ve evrakı taşımak için kullanılan tabuta benzer servis arabasının yanından her geçtiğimde, onun benim için yapıldığını ve beni beklediğini hissediyorum.