Mustafa Kemal ATATÜRK, ünlü Türk devlet ve siyaset adamı, büyük bir asker, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanıdır. Tartışılmaz otoritesiyle ’’Kalem, Kılıç’tan keskindir” sözü de kuşkusuz O’nun için söylenmiştir.
Türk gazeteci ve yazar Sadi Borak;
”Kılıç ve Kalem…
Atatürk her ikisini de büyük ustalıkla kullandı. O dünyada sayısı pek az olan bir savaş ustasıydı, ’militarist’ değildi. Zaferden sonra ’’Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin içtenlikli bir savunucusu oldu ve kılıcını kınına koydu. Ama yaşamı süresince kalemi elinden bırakmadı. O kalemle Rüştiye okulundan başlayarak gazetelerin ve dergilerin düzenlediği yarışmalara katıldı, ’’Mustafa Kema’’ imzası sık sık yayın araçlarında görüldü. Subaylık döneminde de yapıtlar verdi, çeviriler yaptı. Bir yandan da Osmanlı bozuk düzenini eleştiren raporlar yazdı. Savaş alanlarında kurşun ve şarapnel yağmuru altında bile kalemi elinden bırakmadı. Kurtuluş Savaşı döneminde emperyalizme karşı savaşımını kılıç ve kalemle birlikte yürüttü. Hem kalemini hem de kılıcını aynı ustalıkla kullanan başka bir lider örneğine rastlamak doğru değildir.” demektedir.
Kılıç, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından kullanılmış, metal veya başka malzemelerden yapılmış çeşitli boyutlarda olabilen, keskin kenarlı, sivri uçlu, delici ve kesici olan ateşsiz silahtır. Bazı kaynaklara göre de modern ateşsiz silahların atasıdır. Tarih boyunca birçok uygarlık kendi kültürlerine özgü kılıçlar yapmıştır. Bunlara örnek olarak Romalılar tarafından kullanılan ’gladius’, Japonlara özgü ’katana’ ve Türklere özgü ‘yatağan’ kılıçlarını sayılabiliriz.
Türkler Orta Asya’da kılıç yapımına başlayınca kılıçlarıyla ünlü olmuşlar, Anadolu’ya göç edince de kılıç yapım merkezi kurmuşlardır. Bu geleneğin Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de devam ettiği bilinmektedir. Kılıç kullanımı Avrupa’da 18. Yüzyılın ortalarında Osmanlı’da ise 19. Yüzyılda azalmıştır. Günümüzde önemli koleksiyon eşyalarının arasında yer bulan kılıç, neredeyse dünyanın her yerinde sadece törenlerde, tören üniformalarında ve geçitlerde kullanılır olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde günümüzde kullanılan tören kılıçları ise batılılara özgü olan kılıçlardır ki ATATÜRK bunu bir ’milli görünüş’ olarak tanımlar ve şöyle ifade eder:
…”Bütün tarih bize gösteriyor ki, milletler yüksek hedeflerine erişmek istediği zaman, bu coşkuları karşısında üniformalı çocuklarını bulmuşlardır. Tarihin bu genelliği içinde yüksek bir ayrılık bizim tarihimizde, Türk tarihinde görülür. Bilirsiniz ki Türk milleti, ne vakit yükselmek için adım atmak istemişse, bu adımların önünde daima baş olarak, daima yüksek milli ideali gerçekleştiren hareketlerin önderi olarak, kendi kahraman çocuklarından kurulu ordusunu görmüştür. Bunun içindir ki Türk milleti, tehlikelere karşı elinde kılıç yürümeye hazır bulunan kahraman çocuklarına derin güven beslemiştir ve bu güveni daima besleyecektir. Bugün Türk milleti, muvaffak olduğu her şeyin kahramanı olarak kendi ordusunu, ordusuna komuta eden öz evlatlarından kurulu subaylar topluluğunu, yüksek komuta kurulunu görmektedir. Millet ve kahraman çocuklarından meydana gelen ordu, o derece birbirleriyle birleşmiştir ki, dünyada ve tarihte bunun örneği pek seyrektir. Bu milli görünüş ile daima övünebiliriz.”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ü 1928 ila 1937 yılları arasında, resmi olarak beş, birisi de özel olarak altı ülkenin devlet başkanları kendilerini ziyaret ederek huzurlarında bulunmuşlardır. Bu hükümdarlardan bazıları kendisine armağan olarak çeşitli kılıçlar hediye etmişlerdir. (Bakınız: https://ata.msb.gov.tr/Genel/icerik/ozel-esya-kilic-ve-silahlari ).
Milli Mücadele yıllarında da armağan olarak kılıç geleneği sürdürülmüştür.
Örneğin, Mustafa Kemal Paşa, 15 Kasım 1920 tarihinde Ankara’ya gelen Libya’nın dini ve milli lideri Şeyh Ahmet Sünisi onuruna 23 Kasım’da T.B.M.Meclis’inde bir yemek vermiş, Şeyh Sünüsi kendisine kını kıymetli taşlarla süslü olan bir kılıç hediye etmişlerdir. Şeyh Ahmet Sünisi, onuruna verilen yemekteki konuşmasında: “…İslamiyet’in yok olmasının muhakkak görüleceği bir halin meydana çıkması üzerine Müslümanların ümitleri kesildiği bir sırada Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, arkadaşlarıyla beraber din uğruna savaşmaya başladılar. Ve siz de beraber savaştınız, cihat ettiniz. Bu hizmet bütün İslam âleminin kurtuluşuna ait mukaddes bir vazifedir” demiştir.
Diğer bir kılıç armağan örneği de Milli Mücadele yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya armağan edilen ve Timur Devleti’nin hazinesine ait olduğuna inanılan ve sayıca tartışmalara da neden olan Buhara Kılıcı’dır (2 veya 3 adet). Sayıca tartışmanın diğer bir boyutu ise kılıçların o tarihte Buhara Cumhuriyeti’nde bulunan Enver Paşa tarafından Ankara’ya gönderilmiş ve bizzat kendisinin Buhara Cumhuriyeti hazinesinden seçmiş olmasıdır.
Hâkimiyeti Milliye, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi’nin yayın organı olarak 10 Ocak 192O’de Ankara’da yayın hayatına başlayan Türkçe gazetedir. Sorumlu ilk müdürü Recep Zühdü Beydir. 6 Şubat 1921’den itibaren Cumartesi günü dışında günlük olarak yayımlanmıştır.
8 Ocak 1922 Pazar günü Hâkimiyeti Milliye gazetesi haberine göre Timur Devleti’nin hazinesine ait olduğuna inanılan kılıç sayısı 2 adettir!. Habere göre:
…’’Mustafa Kemal Paşa’ya Buhara halkının Türk ve İslam kardeşlerine hediyeleri olmak üzere âsâr-ı atikadan bir Kuran-ı Kerim ile Yunanlılara son darbeyi vurarak muzafferiyet-i katiyyeyi kazanacak veya İzmir’i feth edip orada Türk bayrağını temevvüç ettiren kumandana verilmek üzere eski ve kını kemeri altın kaplı levhalarla müzeyyen eski bir kılıç (1’nci kılıç) hediye etmişlerdir. Aynı zamanda Gazi Reisimizin kendilerine ayrıca altın kabzalı tarihi ve kıymettar bir kılıç (2’nci kılıç) ve bir de yeşil zemin üzerine kâin siyah çizgili içi samur kürklü bir hıl’at (1’nci kaftan) ve sarı zemin üzerine mor ve yeşil renkli iki buhara alacası takdim ve hediye etmişlerdir.”
Bilindiği üzere Bolşevik ihtilalinden sonra Rusya’da birçok bağımsız devletler kurulmuştur. Bu devletlerden birisi de Sovyet Şûralarına dâhil edilen Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti’dir. Bu devlet Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya 7 Ocak 1922 tarihinde Timurlu İmparatorluğu’nun kurucusu olan asker ve komutan Timur Küregen’e ait altın kabzalı bir kılıç armağan etmişlerdir.
O gün yaşananları Araştırmacı yazar Cemal Güven, “Milli Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa’nın Yabancılarla Temas ve Görüşmeleri” adlı eserinde şöyle aktarmıştır:
’’…Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti ile bir anlaşma imzalamak için ortam oluşturulması ve iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurma amacı ile Ankara’ya iki kişilik bir elçilik heyeti göndermiştir. Elçilik heyeti olarak gelen bu iki kişiden biri Türkiye’de tahsil görmüş olan Mehmet Recep Bey, diğeri ise müsteşarı olarak gelen Mehmet Nazri Beydir. 31 Aralık 1921’de Ankara’ya gelen Mehmet Nazri ve Mehmet Recep Bey, 7 Ocak 1922 günü öğleden sonra saat üçte “TBMM Reisi ve Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Meclis’teki odasında ziyaret etmişlerdir.
Bu merasimde Buhara birinci heyeti Mehmet Niyazi Bey bir konuşma yapmıştır. Mehmet Niyazi Bey konuşmasında bugüne kadar aynı dinden ve aynı ırktan olan kardeşlerin, sair şarkılar gibi şimdiye kadar birbirlerine el uzatmadıklarına sebep olarak emperyalistlerin tuttukları siyaseti göstermiştir. Çanakkale Muharebelerinin doğuda bir inkılap havasını doğurduğunu söyleyerek, Rusya inkılapçılarının halâskar ve metin ellerinin şark mazlumlarını birleştirdiğini belirtmiştir.
Çarlık döneminin son bulması ile Buhara Devleti’nin 1920’de bağımsızlığını kazandığını söyleyen Mehmet Niyazi Bey sözlerini şöyle tamamlamıştır:
“… Buhara halkı tarafından Türk ve İslâm kardeşlerine hediye olarak bundan büyük bir şey bulunmadığı cihetle âsâr-ı atikadan şu arz ve takdim edeceğim Kur’an’ı Kerimi milletin istifadesine vaz buyurulmasını istirham eylerim. Kahramanlar, gaziler silahtan başka bir şeyden hoşlanmadıkları için Buhara tarafından size hediye ve yadigâr olmak üzere arz ve takdim edeceğim şu kılıcı kabul buyurmalarını rica ederim. Müdafaa-i milli uğrunda sağlam bir imanla çalışarak gösterilen gayret sayesinde kazanılmış İnönü savletleri ve Sakarya muzafferiyetini Buhara Halk Şura Cumhuriyeti’nin beş milyon halkı tarafından tebrik etmekle beraber şu emanet kılıcı da arz ve takdim ediyorum. İnşallah yakın zamanda düşmandan ahz-ı sâr edip muzafferiyyet-i katiyyeye sebebiyet veren veyâhud İzmir’i feth edip Türk bayrağını orada temevvüç ettiren kumandana da şu emanet kılıcı teslim buyurmalarını da bilhassa istirham eylerim.”
Mustafa Kemal Paşa ise yapmış olduğu cevabi konuşmasında;
“…Buhara Halk Şuralar Cumhuriyeti halkı ve Hükümetinin Bakanlar Komitesi ve Bakanlar Şurası adına gelen saygıdeğer heyetinize Türk halkı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti adına hoş geldiniz diyorum. (Buhara Halk Şûralar Cumhuriyeti ahalisi ve Hükümetinin İcraiye Komitesi ve Nazırlar Şûrası namına gelen heyeti muhtereminize Türkiye ahalisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti namına beyanı hoşâmedi eylerim.)
Buharalıların milletimize örfi ve dini kalpten bağlılığına rağmen işbu bağlılığın şimdiye kadar uygulama alanında gereği gibi görünmemesine işgalci ve zalim kuvvetlerin varlığı engel olmuştu. (Buharalıların milletimizle örfî ve dinî revabıtı kalbiyesine rağmen işbu revatbıtın şimdiye kadar sahai fiiliyatta gereği gibi tecellisine, müstevli ve zalim kuvvetlerin vücudu mâni olmuştu.) Kahraman Türkiye ordularının da büyük bir övünme payı olan büyük doğu inkılabı, mazlum doğuluları günden güne sıklaşan, sağlamlaşan bağlarla birbirine bağlamaktadır. (Kahraman Türkiye ordularının da büyük bir hissei mefhareti olan ark inkılâbı kebiri, mazlum şarklıları günden güne sıklaşan, sağlamlaman bağlarla birbirine bağlamaktadır.)
’’Her iki milletin kendi geleceğini kendisi tayin edebilmek’’ hakkını yalnız düşüncede değil, uygulamada bile tanıyan Rusya inkılabını yapanların düşünce sever hareketleri sayesinde, bugün Rusya’nın müttefiki olan Bağımsız Buhara Halk Şuralar Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerde ilk yetkili heyetini Türkiye Halk hükümetine gönderdiğinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı sıfatıyla adı geçen cumhuriyete övgülerimle teşekkür ederim. (’’Her milletin kendi mukadderatını kendisi tâyin edebilmek’’ hakkını yalnız nazariyatta değil, fiiliyatta dahi tanıyan Rusya ricali inkılâbının mefkûreperver harekâtı sayesinde, bugün Rusya‘nın müttefiki olan müstakil Buhara Halk Şûralar Cumhuriyetinin münasebeti hariciye hakkını istimal ederek, ilk heyeti kasıdasını Türkiye Halk Hükûmeti nezdine gönderdiğinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin Reisi sıfatiyle Cumhuriyeti müşarünileyhaya müftehirane arzı teşekkür ederim.)
Buhara halkının Türkiye’deki Türk ve Müslüman kardeşlerine hediye olarak gönderdiği Kuran-ı Kerim ile Türkiye halk ordusuna takdir nişanı ve kutlama olarak gönderdiği kılıç, din hakkı ile hakka hizmeti kuvveti temsil eden olağan üstü muazzam ve değerli iki hatıradır. (Buhara ahalisinin, Türkiye‘deki Türk ve Müslüman kardeşlerine hediye olarak gönderdiği Kur’an’ı kerim ile Türkiye halk ordusuna nişanei takdir ve tebrik olarak irsal eylediği kılıç, hakkı din ile hakka hadim kuvveti temsil eden fevkalâde muazzam ve kıymettar iki yadigârdır.)
Bu emanetleri elinizden alırken kalbim heyecan ile doldu. (Bu emanetleri elinizden alırken kalbim heyecan ile doldu.) Halkımız ve ordumuz, uzaklardaki kardaşlarımızdan gelen, cesaretlendiren ve kutlayan nişanelerinden şüphesiz çok duygulu ve mutlu olacaklardır. (Halkımız ve ordumuz, uzaklardaki kardaşlarımızdan gelen teşciat ve tebrikât nişanelerinden şüphesiz çok mütehassıs ve mesrur olacaklardır.)
Dindaş ve karındaş Buhara halkının isteğini yerine getirerek bu kutsal kitabı millete, kıymetli kılıcı da İzmir fatihine teslim edeceğim. (Dindaş ve karındaş Buhara halkının arzusunu yerine getirerek bu kitabı mukaddesi millete, seyri muazzezi de İzmir fatihine teslim edeceğim.) Allah’ın izni ile İnönü ve Sakarya zaferlerini kazanan milli ordumuz, İnşallah çok yakında bu kılıcı da kazanmış olacaktır. (Allah’ın inayeti ile İnönü ve Sakarya muzafferiyetlerini kazanan millî ordumuz, inşallah pek yakında bu kılıcı da kazanmış olacaktır.) Saygıdeğer heyetinize de Türk halkı ve ordusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti adına teşekkür ederim. (Heyeti muhtereminize de Türkiye ahalisi ve ordusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti namına teşekkür eylerim.) ”
Buhara heyeti, kısa süre kaldığı Ankara’da temaslarını bitirdikten sonra ülkelerine geri çağrılmışlardır. İki ülke arasında diplomatik bir temas bundan sonra kurulamayacak, Buhara’da Rus devrimine karşı ortaya çıkan isyan ve Rus devriminin daha sonra ortaya çıkacak gerçek yüzü sebep olacaktır.
Buhara ile siyasi münasebetler tesisi için müzakeratta bulunmak üzere Ankara’ya gelmiş olan Mehmet Nazri ve Mehmet Recep Bey’ler vazifelerini tamamlamışlardı. Bu yüzden 3 Mart 1922 Cuma günü Mustafa Kemal Paşa tarafından, Çankaya’da Buhara Kasideleri Mehmet Nazri ve Recep Bey şerefine bir öğle yemeği ziyafeti verilmiş, pek samimi sohbetlerle geçen ziyafette ayrıca Hariciye vekili Celal Bey, Buhara sefirimiz Galip Paşa ve Müsteşarı Ruşen Eşref Bey hazır bulunmuşlardı.
Buhara heyetinin, Ankara temasları ve Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek takdim ettikleri hediyeler, gazetelerde geniş bir şekilde yer almıştır. Buhara’dan gelen bu mütevazı heyet aslında büyük bir manevi kuvveti de beraberlerinde getirmişlerdi. Kısa bir süre de kalmış olsalar Buhara’dan gelen bu heyet ve verdikleri destek, Türk milletine mücadelesinde yalnız olmadığını göstermiştir.”
Tarihçi Enver Behnan Şapolyo’ya göre, Mehmet Nazri ve Mehmet Recep Bey’ler ülkemizden gittikten sonra duyduklarına göre Bolşevikler tarafından öldürülmüştür. Bu olay üzerine bizim Elçilerimizin de Batum’dan geriye dönmüşlerdir. Şapolyo; …’’Bahsi geçen Kuran-ı Kerim Hacı Bayram Veli Camiine verilmiş daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphanesine konulmuştur. Süvari müfrezesi komutanı Yüzbaşı Şeref Bey 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e ilk giren komutan olmak bahtiyarlığına nail olarak bu suretle İzmir Fatihi unvanını almıştır. Mustafa Kemal Paşa Belkahve’de istirahatten sonra muzaffer olarak İzmir’e girmiş ve İzmir’e ilk giren süvari Yüzbaşısı Şeref Bey’i huzuruna çağırarak onu tebrik etmiş ve Buharalı Türklerin İzmir Fatihine verilmek üzere kendisine emanet verdikleri kılıcı bizzat Yüzbaşısı Şeref Bey’in beline takmıştır.”
Bağımsız gazeteci ve yazar Hüseyin Hakkı Kahveci, “Atatürk’ün Katilleri” adlı eserinde, Buhara Halk Cumhuriyeti’nden Mustafa Kemal Paşa’ya hediye ve yadigâr olarak Timur’a ait 3 kılıç getirilmiş ve bu kılıçlardan birincisi Mustafa Kemal’e verilmiştir. Kılıç kuşanmak hakan ilan edilmektir ve bu kılıçlar Büyük Taarruz öncesinde getirilmiştir. İkinci kılıç İsmet İnönü’ye kuşandırıldı. Kahveci’ye göre, “yedek kim sorusuna Atatürk böyle demiş olmalıdır.” Üçüncü kılıç da İzmir’e giren süvari komutanı Yüzbaşı Şerafettin (İzmir) Bey kuşandırılmıştı. Üçüncü kılıç sonradan kayboldu. Süreç devam etmektedir.’’ demektedir.
Kemal Arı, …’’Buhara Hükümeti, Kuran-ı Kerim’in Türk Milleti’ne armağan edilmesini, üç kılıçtan birini Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın, ikincisini Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın kabul etmesini rica etmişti. Üçüncü kılıcın ise İzmir’e ilk giren kahramana verilmesini Mustafa Kemal Paşa’dan istemişti… ’’Üçüncü kılıç’’, İzmir’in Kurtuluşu ile sanki özdeşleşmiş gibiydi. Batı Cephesi Komutanlığı bir genelge yayınlayarak, bu değerli kılıcın, İzmir’e ilk girecek zabite verileceğini açıkladı… Yüreği İzmir düşüyle yanan bütün subay ve erlerin arzusu, üçüncü kılıca sahip olmaktı…’’demektdir. (Bakınız, Kemal Arı, ’’3. Kılıç: İzmir’in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şeafettin’’, Zeus Yay. İzmir, 2006, 1.baskı).
Memleketi düşman istilasından temizleyen bu büyük askeri zaferleri takiben, siyasi faaliyetlere önem veren ATATÜRK, demiştir ki: -…”Ordularımız, asıl kuvvetleri ve bütün harp gereçleri ile dört yüz kilometreyi on gün içinde aşıp geçtiler. Diyebilirim ki, süvari tümenlerimizle piyade birliklerimiz düşmanı ezip İzmir’e yürümekte birbirleriyle yarış etmişlerdir. İzmir rıhtımında süvarilerimizin kılıçları denizde resim gibi şekillenirken, piyadelerimiz Kadife Kale’de Türk bayrağını semaya yükselttiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının, harp tarihine verdiği son harekât örneğinin kıymeti, bu harekât bütün saflarıyla tetkik edildikten sonra ve belki bugün değil yarın anlaşılabilecektir. Büyük orduların yürüyüş birimi yanlış hatırlamıyorsak, günde 20-25 kilometredir. Bundan dolayı, askerlerimize İzmir’e kavuşmak için her gün bu mesafeyi aşıp geçirten kuvvet kaynağının, ne yüce bir vatan aşkı olduğunu anlamak güç değildir.”
Sonuç olarak 8 Ocak 1922 tarihli Hâkimiyeti Milliye gazetesinin haberi ile Araştırmacı yazar Cemal Güven haricinde Milli Mücadele yazarlarımızın kılıç sayısında ortak görüşü 3 adettir ve bir tanesi kayıptır. Kemal Arı’nın Enver Paşa tarafından Buhara Cumhuriyeti hazinesinden seçilerek Ankara’ya gönderildiği şeklindeki ifadesi araştırılmalıdır.
Araştırılmalıdır, çünkü Atatürk, …’’Ben ömrümde ve askerlik hayatımda hiçbir zaman Enver Paşa ile yakından işbirliği yapmadım ki bundan sonra böyle bir iştirak peşinde koşayım’’ demiştir. (Bakınız: Hikmet Bayur, Atatürk, Hayatı ve Eseri I, Sf:284.)
Resmi tarihimize göre Osmanlı Devleti’ni Birinci Dünya Savaşı’na sokan İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden Enver Paşa, Buhara’da Sovyet aleyhtarı güçlerin başına geçmiş, 4 Ağustos 1922 tarihinde Belcivan Vilayeti’nin Çegan isimli mahallinde bir çatışmada öldürülmüştür.
Hukukçu, tarihçi ve yazar İsmail Samih Nafız Tansu, “İttihat ve Terakki İçinde Dönenler” (hatırat sahibi Galip Vardar) adlı eserinde;
…”Enver Paşa, 1922 senesi Ağustosunun 6’ncı Cuma günü, öğle vakti Cuma namazını kıldıktan biraz sonra ani olarak bir Bolşevik Rus taburunun hücumuna uğramış, onlara karşı atının üstünde kılıcı elinde savaşırken yaralanıp biraz sonra da şehit olmuştu’’ demektedir.
Kalemini ve kılıcını aynı ustalıkla kullanan Gazi Mustafa Kemal Paşa, İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden Cemal Paşa’ya 1 Ocak 1922 tarihinde iki resmi bir özel mektup göndermiştir. 1 Ocak tarihli özel mektubunda:
’’…Enver Paşa ile ilişiği keser ve Ankara’nın talimatlarına göre hareket ederse, kendisine yardıma devam edeceklerini, ilerde Türkiye’de resmi görev alabileceğini, değilse adını anmaya bile kimsenin cesaret edemeyeceğini…” anlatmış;
4 Ocak tarihli diğer bir mektubunda da Cemal Paşa’yı sert bir dille uyarmış ve Enver Paşa’nın sözü ile hareket etmekten vazgeçmesini istemiştir;
“…Türkiye’de tahmin edemeyeceğimiz derecede bir devrim olmuştur. Bütün anlamı ile halk hükümeti kurulmuştur. Bu durumu iyi inceleyiniz. Bu öğüdümü dinlerseniz zaman lehinize çalışır, milletin gözünde itibarınız yeniden kurulur. Kesin cevabınızı bekliyorum” demiştir.
Resmi tarihimize göre Cemal Paşa Türkiye’ye dönme hazırlıkları içindeyken, Ankara Hükümeti’nin Tiflis Mümessili Ahmet Muhtar Bey ile 21 Temmuz 1922 tarihinde mümessillikte akşam yemeği yediği sırada Tiflis’te öldürülmüştür. Atatürk, Cemal Paşa’nın ölümü üzerine söylemiştir: …’’Yazık! Değerli bir adam kayboldu! Buraya gelebilmiş olsaydı ben, ona vazife verirdim. Anadolu’nun imarında ondan istifade edilirdi… Fazla jest ve gösteriş, o zavallıyı böyle hiçine kurban etti.’’