Duygu ve düşüncelerimizi seslerle anlatma sanatına müzik denildiğini artık hepimiz biliyoruz. Müziği yaratan unsurlardan en önemlisi de bestecilerdir. Biz onlara yoktan var ettikleri için sanatçı yarattığı eserleri yorumlayanlara da icracı (şarkıcı, çalgıcı, tiyatrocu v.s.) deriz. Çünkü onlar başkalarının yoktan var ettiklerini yorumlarlar. Yoktan var etmek çok zor bir iş olduğundan ressamından heykeltıraşına, yazarına ve bestecisine kadar hepsi gerçek sanatçılardır. Çok emek verirler. Yarattıkları eserler çocukları gibidir ve onlarda en ufak bir deformasyonuna izin vermezler yaşadıkları müddetçe…
Ben bu günkü yazımda müzik konusuna değineceğim. Besteciler eserlerini kendilerinin o andaki duygularına göre bestelerler. Notaların uzunluğu ,kısalığı, yaptıkları bestede hafif veya kuvvetli çalınması, söylenmesi (nüans) hep bestecinin arzuladığı gibidir. Eğer bestede söz varsa hangi notanın altına hangi sözün geleceği hece ve çoğaltma bağları gene onun kontrolündedir. Eser ortaya çıkınca da yorumlanır ; eserin tutulup tutulmaması ise dinleyiciye kalmıştır. Beğenilen bir eser ise yıllarca kulaklardan silinmez.
İşte yıllarca kulaklardan silinmeyen eserlerde son senelerde bir takım yorum bozuklukları olmaya başladı. Nota değerleri değişiyor, eser bestecinin istediği şekilde yorumlanmıyor. Sözler prozodiye uymayacak şekilde kullanılıyor; hele de besteci vefat etmiş ve eserin telif haklarını takip eden biri yoksa rezalet daha da büyüyor. Bu eserleri söyleyenlere sorulduğunda ‘’Yorum yapıyorum, Kendi yorumum.’’ diyorlar. Yorum nota değerlerini değiştirmekle olmaz. Yorum nüans terimleri ve sesin rengiyle ilgilidir.
Yıllarca besteci ve kompozitör şimdi aramızda olmayan Timur Selçuk’la beraber çalıştım. Babası Münir Nurettin Selçuk’un besteleri ve yorumlanması konusunda çok titizdi. Bir çok isim yapmış şarkıcı babasının eserlerini yorumlamak için izin istemiş Timur Selçuk bu isteklerin hepsini tek tek dinlemiş ; yorum hatalarını söylemiş, düzelttikten sora gelip kendisine tekrar dinletilmesini istemiştir. Başarılı olanlara stüdyo kaydı izni vermiştir. Ama genelde bu izni alan yok denecek kadar azdır. Kendi besteleri için de aynı yolu izlemiştir. Bir İspanyol Meyhanesini genç neslin bilmesini kim istemez?
Geçen gün diplomalı orkestra ve solistlerden oluşan bir gruptan dinlediğim Zerrin Özer’in söylediği GÖNÜL isimli bir şarkı tam evlere şenlikti. Nota değerleri uzadı. Müzik aletlerinin ne çaldığı belli değildi…. Kendilerine sorduğumuzdaysa cevap ‘’ Halk böyle istiyor.’’ dediler. Halk yanlışı duya duya alışıyor ve böyle istiyor….Bizlerin göreviyse halka daima doğruyu göstermek. Bu arada son derece kaliteli müzik yapan orkestraları , solistleri de unutmamak gerekli.
İlk defa rahmetli Zeki Müren ‘le başlayan bu akıma dur denilmediği taktirde kaliteli müzikten uzaklaşırız ve kaybolur gider. Nerede o eski TRT halk müzik ,hafif müzik ve sanat müzik yayınları. Bu sıralarda TRT radyolarından emekli olan MELİHAT GÜLSES ‘in yorumlarında hiçbir abartı olmadığı için orijinal şekilde yorumladığından konserleri tıklım tıklım dolmaktadır. Demek ki halk hâlâ kaliteyi takip etmektedir.
Türkiye’de üniversitelerimizde eskiye göre daha çok konservatuvar ve müzik öğretmeni çıkaran bölümler var.Mezun oldukları veya olacakları okullarda bu işin eğitimini görüyorlar. Alaylı tabir ettiğimiz diplomasız müzisyen sayısı artık azalmakta. Öyleyse yapılması gereken DAHA KALİTELİ VE ÖZÜNDE KALAN BİR MÜZİK….Bakın BEHÇET KEMAL NE DİYOR;
BİZ GÜZEL SANATLARIN CEMİYETİN YÜZÜNÜ GÜLDÜRECEK
ŞEVKİNİ ARTIRACAK,KÜLTÜRÜNÜ YÜKSELTECEK VE İNSANI TAZE
TUTACAK EN İYİ ÇARE OLDUĞUNA İNANIYORUZ.
Haydi o zaman göreve……..
Coşkun Nehir
( İstanbul Devlet operası sanatçısı )