Atlantis adası, ilk kez eski Yunan filozofu Platon tarafından kaydedilen efsanevi ada veya kıtadır. Atlantis’in feci tarihi hakkında ilk bilgiler eski yunan filozofu Platon tarafından belirtilmiştir. Platon bu bilgileri babasından, o ise Mısır rahiplerinden duyduğunu bildirir. Atlantis’in yeri hakkında çeşitli fikirler mevcuttur. Bazıları onun Atlantik okyanusunda, bazıları ise Ege denizinde yerleştiğini iddia etmektedir.
Bermuda üçgeni, Atlantik okyanusunun kuzeyinde Florida, Bermuda ve Porto Riko’yu birleştiren hatların kapsadığı üçgensel bölgedir. Bermuda üçgeni burada meydana gelen çok sayıda kayıp nesneden dolayı sırlı yer ve anormal bölge sayılır. Bu alan gemilerin, sandalların ve uçakların kaybolduğu yüksek kaza bölgesi olarak bilinir. Adı geçen yer hakkında mevcut olan efsanenin modern tarihi, 5 donanma uçağının büyük fırtına ile karşılaşarak ortadan kaybolması ile başladı. Çoğu insan için Bermuda üçgeni sadece birileri tarafından abartılmış ve gizemli bir bölgeymiş süsü verilmiş uydurma bir efsanedir. Son iddialara göre ise tüm bu gizemli olaylar aslında basit bir doğal gaz cilvesinden kaynaklanmaktadır. Yer altından fışkıran doğal gazlar sudan hafif oldukları için yüzeye doğru yükselirler. O anda, tabandan yüzeye kadar suyun yoğunluğu azalır. O sırada oradan geçen ne varsa, derin bir kuyuya düşer gibi hızla okyanusun dibine çekilir.
Bermuda üçgeninin daha eski Atlantis şehri ile herhangi bağlantısı olduğuna dair farklı görüşler mevcuttur. Hatta Atlantis şehrinin su altına battığı tahmin edilen bölgede yapılan sualtı araştırmalarda okyanusun dibinde sıralanmış büyük taşların insan eliyle sıralanması, ayrıca, bu taşların bazılarının araziye ait olmayan kayalardan yontulması da burada bir vakti ile bir kültür ve medeniyet olması gerektiğini gösteriyor.
Atlantislilerin yaşadıkları araziyi Eflatun eserinde net mekan göstermeyip. O sadece şimdiki Cebelitarık boğazının etrafını işaret etmekle yetindi. Bazı araştırmacılara göre Atlantis, Atlas Okyanusu’ndan Akdeniz’e, güneyde Mısır, kuzeyde İtalya’ya kadar uzanan büyük bir imparatorluğa sahipti. Hatta bazı araştırmacılar Cebelitarık’ın kıyısında bulunan Azor ve Kanarya adalarının Atlantis’in kalıntıları olduğunu belirtiyorlar. Genelleme yapıldığında dünyanın her yerinde Atlantis’in kalıntıları olduğunu iddia edenler var. Antarktika, İrlanda, İspanya, Güney Çin Denizi, Amerika kıtası, And dağları, hatta Dominik Cumhuriyeti’nde bulunan bir gölün de bu bölgeye ait olduğu düşünülüyor. 1882 yılında Donelli “Tufandan önceki dünya – Atlantis “adlı kitabını çıkardı. Donelli’ye göre Atlantis yeryüzündeki cennet, Yunan tanrılarının vatanı imiş. Donelli, Atlantis’in Azor adalarının yakınında bulunduğunu bildirmektedir. Geniş yayılmış diğer varsayıma göre, Atlantis Santorini adasında volkanik patlama sonucu mahvolmuş eski Girit medeniyeti ile ilişkilidir. Birçok modern varsayıma göre uzmanlar efsane ve söylemlere dayanarak, Atlantis’in Marmara Denizi kıyılarında bulunduğunu belirtiyorlar.
1929 yılının Kasım ayında Topkapı sarayında denizler fatihi Piri Reis’e ait eski bir harita bulunur. Haritada denizler ve ovalar oldukça net belirtilmiştir. Ancak haritada Antarktika kıtasının koordinatlarının ve buz altındaki dağların modern bilimin imreneceği bir şekilde net gösterilmesi bilim adamlarını hayrete düşürdü. Başlarda bilim adamları, Antarktika’daki buz altındaki dağların gösterilmesini Piri Reis’in hayal gücünün ürünü düşündüler ve buna inanmadılar. 1952 yılında modern bilim ve teknolojinin yardımı ile tespit edildi ki, Piri Reis’in haritasında Antarktika son derece doğru çizilmiş. İddialara göre, Piri Reis’in 1513 üncü yılında “Bahriye” kitabında yayınladığı ve Antarktika’yı da tarif ettiği gizemli haritada anakarada buzullar bulunmamaktadır. Haritada Antarktika’da bulunan dağlar, nehirler, göller çok net belirtilmiştir. Haritada tarif edilmiş adalardan birçoğu Bermuda adalar grubuna benziyor. İşte bu alanda Atlantis adasının durumu hakkında bir takım hususlar bulunmaktadır.
William Scott-Elliot 1896 yılında yazdığı “Atlantis Tarihi” adlı eserinde bu ada hakkında daha dolgun bilgiler vermeye çalıştı. Scott-Elliot tarafından tam gerçek gibi sunulan kavrama göre, Atlantis milattan yüzlerce bin yıl önce yüksek gelişmişlik düzeyine ulaşmış uygarlığa sahipti. Bu unutulmuş kıta Atlantik Okyanusunun büyük bir bölümünü tutuyormuş. Onun sınırları kuzeyden şimdiki İzlanda’ya, güneyden ise modern Rio de Janeiro kentine kadar uzanırmış. İlk afet yaklaşık 800 bin yıl önce meydana geldi. Sonuçta Atlantis önceki durumunu kaybetmeye başladı. Amerika bu dev adadan ayrıldı. İkinci jeolojik afet 200 bin öncesine rastlar. Atlantis ikiye Ruta denilen nispeten büyük kuzey ve ondan küçük Daitya olarak bilinen güney bölümlerine ayrılmıştır. Daha vahim üçüncü afetse, 80 bin yıl önce meydana geldi. Bu kez de Atlantis varlığını sürdürdü. Ancak bu varolma dev Atlantis’i, sadece, Rutanın kalıntısı olan Polinezya’ya çevirdi. Platon’un sözünü ettiği Atlantis aslında onun küçük parçası olan Polinezya’dır. Son olarak, yaklaşık M.Ö. 9564 yılında dördüncü ve son felaket meydana geldi. Ve okyanus Atlantis’i tamamen yuttu. Bunun sonucu gezegenimizin modern kara ve deniz sınırları şimdiki görüntülerini aldı. Scott-Elliot göre, Atlantis’in iki milyonluk nüfuslu başkenti Stavorot olarak adlandırılmıştır. Bu şehir modern parkları andıran yeşilliklerle çevrili alanlara sahipti. Başkentin kenar bölümünde, esasen, hakim sınıfın temsilcilerine ait villalar yer aldı. Stavorot şehrinin henüz ikinci afet sonucu yok olduğu tahmin ediliyor.
2009 yılında İsviçreli bilim adamları atlantislilerin Mars gezegenine uçması ve Eski Mısır’a seyahati hakkında varsayımın doğru olduğunu belirterek, bu olayların gerçekten de gerçekleştiğini belirttiler. Bu konuda İsviçreli Dr. Stephan Weisz “Mars uygarlığı ya kendi kendini yok etmiş, ya da dev göktaşı tarafından imha edilmiştir “ifadesi ile İsviçre’nin başkenti Bern kentinde gazetecilere açıklamalarda bulunmuştu. Dr. Stephan Weisz, varsayıma göre Mısırlıların, tıp ve o dönemin gelişmiş teknolojisini dünya’dan değil Mars’ta bulunan Atlantis’lilerden altın karşılığında öğrendiklerini belirtti.
Mısır tarihçisi Konrad, Atlantislilerin Mars’a uçtuklarının Mısır papirüslerinde de yazdığını belirtiyor. Zaten son dönemde gazetelerde ve haber sitelerinde de yazan Mısır krallarından Tutankamon’un hançerinin dünya dışı kaynaklı olduğu da bu varsayımları doğrular niteliktedir.